Türkiye Ekonomisi bahar dönemi ara sınav ders notları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Türkiye Ekonomisi bahar dönemi ara sınav ders notları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

AÖF 2013 Türkiye Ekonomisi 4. Ünite Ders Notları

Türkiye Ekonomisi 1. Ünite Ders Notları

http://nettebuldum.blogspot.com/2013/03/2013-aof-turkiye-ekonomisi-1-unite.html
Türkiye Ekonomisi 2. Ünite Ders Notları
http://nettebuldum.blogspot.com/2013/03/2013-aof-turkiye-ekonomisi-2-unite-ders.html
Türkiye Ekonomisi 3. Ünite Ders Notları
http://nettebuldum.blogspot.com/2013/03/2013-aof-turkiye-ekonomisi-3-unite-ders.html




TÜRKİYE EKONOMİSİ
4. ÜNİTE TEMEL SEKTÖRLERDE GELİŞMELER
1- TARIM SEKTÖRÜ
Tarım sektörü, bitkisel ve hayvansal ürünlerin üretilmesini, bunların kalite ve verimlerinin yükseltilmesini, bu ürünlerin uygun koşullarda muhafazasını, işlenip değerlendirilmesini ve pazarlanmasını kapsamaktadır.
Tarımsal faaliyet, ana yapı olarak bitkisel ve hayvansal üretimle balıkçılık faaliyetlerinden ibarettir.
TARIMSAL FAALİYETİN İŞLEVLERİ VE ÖZELLİKLERİ
İktisat literatüründe üç temel sektör arasında “tarım” birincil, “sanayi” ikincil, “hizmetler” ise üçüncül sektör olarak tanımlanır.
İktisadi gelişme sürecinde tarım sektörünün önemine ilk kez sistematik olarak de¤inen iktisat ekolü Fizyokrasi’dir. Fizyokrasi’nin kurucusu Fransız iktisatçı Quesnay’e göre, bir ekonomide tarım sektörü gelişmeden diğer üretim unsurlarının gelişmesi mümkün değildir. Serbest rekabet ve kişisel çıkar üzerine kurulu Fizyokrasi’ye göre, kıymetli madenler ve ticaret, iktisadi gelişme için o kadar önemli değildir.
Dar anlamda tarım; ekim, dikim, bakım ve yetiştirme yoluyla bitki ve bitkisel ürünler, hayvan ve hayvansal ürünler üretilmesi veya bunların üreticileri tarafından işlenip değerlendirilmesi faaliyetlerini kapsar. Geniş anlamda tarım ise bitkisel ve hayvansal ürün üretiminin yanı sıra, bu ürünlerin yetiştiricileri tarafından işlenmesini, ormancılık ve balıkçılık faaliyetlerini, tarımsal ürünlerin taşınmasını ve saklanmasını, üreticiler tarafından satılmasını ve tarım alet ve makinelerinin üretim faaliyetlerinde bir bedel karşılığında kullandırılmasını kapsar.
Tarımın Sektörünün İşlevleri
Tarım sektörünün işlevleri aşağıdaki gibi sıralanabilir:
• İnsanların besin gereksinimlerini karşılamak
• Sürdürülebilir kalkınmanın sağlanmasına yardımcı olmak
• Sanayi sektörüne hammadde sağlamak
• Tarım dışı sektörlere istihdam sağlamak
• Tarım dışı sektörlerde üretilen mal ve hizmetlere talep yaratmak
• Çevre sağlığı ve toplumun ruhsal dengesini korumak

Tarım Sektörünün Genel Özellikleri
Tarım sektörünün genel özellikleri aşağıdaki gibi özetlenebilir.
• Tarımsal üretim iklim şartlarına bağlıdır.
• Tarımsal üretim mevsimlerin ritmine bağlıdır.
• Tarım kesiminde üretim tekniklerini geliştirebilme imkânları sınırlıdır.
• Tarımsal mallar talebinin gelir esnekliği düşüktür.
• Tarım sektöründe üretim alanları dağınıktır.
• Tarımsal işletmelerin içerisinde bulundukları piyasa koşulları farklılık arz eder.
• Tarımsal ürün fiyatları istikrarsızdır.
Gelir arttıkça talebi (harcamaları) gelire oranla daha az artan mallara iktisat literatüründe düşük mal ya da fakir mal denir.
TÜRK TARIM SEKTÖRÜNÜN ÜRETİM YAPISI VE ÜRÜN PROFİLİ
Tarımsal üretim büyük ölçüde iklim ve doğa koşullarına bağlı bir iktisadi faaliyettir. Türkiye bu açıdan oldukça avantajlıdır, zira Türkiye tarımsal üretim için elverişli bir iklim ve doğa yapısına sahiptir.
Tarımsal Arazi Yapısı ve Tarım İşletmelerinin Durumu
Tarımsal üretim iki büyük alt sektörden oluşur; bunlar bitkisel ve hayvansal üretimdir. Bitkisel üretim içerisinde tahıllar, baklagiller, tohumlar, tekstil hammaddeleri, sebzeler, meyveler ve içecek bitkileri yer alırken; hayvansal üretim canlı hayvanlar, süt, et, yumurta, bal ve deri gibi ürünleri kapsar.
Ekilen toplam tar›m arazilerinin her yıl yaklaşık dörtte biri nadasa bırakılmaktadır.
Türkiye’de tarım arazileriyle ilgili en önemli sorun, çoğunlukla arazilerin oldukça küçük birimlerden oluşması ve aşırı parçalılık durumudur.
Bu sorunun giderilebilmesi için, değişik dönemlerde arazi toplulaştırmasına yönelik girişimlerde bulunulmuş, 1961 yılından bu yana bazı hükümetler döneminde toprak reformu yasaları çıkarılmış, ancak ülkenin geleneksel ekonomik, sosyal ve kültürel yap›s›n›n bir sonucu olarak istenen başarı bir türlü elde edilememiştir.
Türk tarım sektörünün en büyük sorunlarından biri de tarım işletmelerinin küçük geleneksel aile işletmeleri şeklinde olmasıdır.
Tarım Sektörünün GSYH içerisindeki Payı ve Tarımsal Üretim Değeri
2000’de Türkiye’de tarım sektörünün GSYH içerisindeki payı %10,1 iken, 2010 yılına gelindiğinde %8,4’e gerilemiştir. Söz konusu dönemde genellikle GSYH’nın büyüme hızı, tarım sektörünün büyüme hızından fazladır, ancak özellikle 2002, 2009 ve 2010 yıllarına bakıldığında tarım sektörünün GSYH’nın göstermiş oldu¤u performansın üzerinde bir büyüme trendi yakaladığı açıktır.
Bitkisel Tarım Sektörü ve Bitkisel Üretim
Tarım sektörünün birinci büyük alt bileşeni bitkisel tarım sektörü ve bitkisel üretim, diğeri ise hayvancılık sektörü ve hayvansal üretimdir. Türkiye’de toplam tarımsal üretim değerinin %48’i bitkisel üretime, kalan %52’si ise hayvansal üretime aittir (2010 yılı itibarıyla). Bitkisel üretim faaliyeti de temel alt üretim alanları itibarıyla üç grupta toplanabilir:
• Tahıllar ve diğer bitkisel ürünler,
• Sebzeler,
• Meyveler, içecek ve baharat bitkileri.
Türkiye’de bu alt üretim alanlarının toplam bitkisel üretimden aldıkları pay sırasıyla %36, %33 ve %31 düzeylerindedir. Sadece tahılların payı ise yaklaşık %21’dir.
Tahıllar ve diğer Bitkisel Ürünler
Türkiye’de tahılların ve diğer bitkisel ürünlerin ekilen alan ve üretim bakımından dağılımına bakıldığında; en fazla ekili alanı bulunan bitkisel ürünlerin buğday, mısır, arpa, çavdar ve çeltik gibi bitki türlerini bünyesinde barındıran tahıllar olduğu (%74) anlaşılmaktadır.
Türkiye mercimekte dünyanın en büyük ikinci (dünya üretiminin %8,4’ü), nohut (%5,8) ve kuru fasulyede (%3,5) ise üçüncü üreticisi konumundadır.
Yağlı tohumlar olarak bilinen ayçiçeği, soya, yer fıstığı, pamuk tohumu (çiğit)ve haşhaş gibi ürünlerin üretimi toplamda 3 milyon ton dolayındadır. Söz konusu toplamın 1,3 milyon tonu ayçiçeği, 1,3 milyon tonu da pamuk tohumudur.
Belli bölgelerde büyük bir üretim düzeyine sahip olduğumuz bir diğer bitkisel ürün de şeker pancarıdır. Bu üründe ülkenin yıllık toplam üretim düzeyi yaklaşık 18 milyon tondur.
Sebzeler
Türk tarım sektörü sebze ve meyve üretimi açısından son derece zengin bir potansiyele sahiptir. Türkiye’de bazı tropikal ürünler dışında hemen hemen tüm sebze ve meyve türlerini üretmek mümkündür. Ülkede 2010 yılı itibarıyla sebze üretimine uygun 8 milyon dekarlık tarım alanı bulunmaktadır.
Sebze üretiminde uluslararası rekabet gücümüzü anlama bakımından dünya üretimdeki yerimize bakıldığında; Türkiye salatalık (%3) ve biber (%7) üretiminde dünya üçüncüsü, domates (%7) ve ıspanak (%2) üretiminde dünya dördüncüsü, patlıcan üretiminde (%2) ise dünya beşincisi konumundadır.
Sebze türleri geleneksel olarak üç grupta toplanabilir:
• Meyvesi için yetiştirilen sebzeler (domates, hıyar, acur, biber, patlıcan, kabak, kavun ve karpuz gibi),
• Yumru ve kök sebzeler (kuru soğan, pırasa, havuç ve turp gibi),
• Diğer sebzeler (çoğunlukla lahana, marul, ıspanak ve maydanoz gibi yaprağı yenenler ve diğerleri).
2010 yılı sonu itibariyle Türkiye’de sebze üretiminin yaklaşık %82’sinin meyvesi için yetiştirilen sebzelerden, %12’sinin ise yumru ve kök sebzelerden oluştuğu görülmektedir. Tek tek alındığında en fazla üretilen sebzeler ise sırasıyla domates, karpuz, biber, soğan, hıyar, kavun, patlıcan, lahana, fasulye ve maruldur. Bu ürünler büyük ölçüde pazara dönük olarak üretilmektedirler ve ülkenin bu alanda nispeten rekabet gücü daha yüksek ürünleridir.
Meyveler
Meyve üretimine gelince; Türkiye’de 2010 yılı sonu itibarıyla toplam 792 milyon meyve ağacının bulunduğu kaydedilmektedir. Bu ağaçlardan söz konusu yılda toplam 18 milyon ton meyve elde edilmektedir. İfade edilen toplam üretim miktarının piyasa değeri 25 milyar TL, pazarlanabilen değer ise 22 milyar TL civarındadır. Üretilen meyveleri üretim de¤erleri bakımından sırasıyla aşağıdaki başlıklar altında toplamak mümkündür:
• Üzüm,
• Turunçgiller (portakal, mandalina ve limon gibi),
• Yumuşak çekirdekli meyveler (elma, armut, ayva vb.),
• Taş çekirdekli meyveler (şeftali, erik, kayısı, kiraz, vişne vb.),
• Zeytin,
• Çay,
• Sert kabuklu meyveler (badem, fındık, ceviz, kestane, Antep fıstığı vb.),
• Diğer meyveler (çilek, dut, nar, ahududu, keçiboynuzu gibi),
• Tropikal meyveler (incir, muz, kivi, avokado vb.) ve
• Baharat bitkileri (kırmızı biber, anason, kimyon vb).
Türkiye’nin tarım ürünleri üretiminde dünya sıralamasındaki yerine bakıldığında;6 üründe ilk sırada yer aldığı görülmektedir. Bunlardan haşhaş dışında tamamı meyve ürünleridir. Bu ürünlerin isimleri ve dünya üretim payları sırasıyla şu şekildedir:
Fındık (%67,5), Haşhaş(%35,5), İncir (%24), Kiraz (%19,6), Vişne (%17,4) ve Kayısı(%13). Bunların dışında, Türkiye meyvesi için üretilen sebze türlerinden kavun(%6,4) ve karpuz (%4) üretiminde dünya ikincisi; Antep fıstığı (%14), kestane (%3)ve elma üretiminde (%3,7) dünya üçüncüsü; mandalina (%4) ve ceviz üretiminde(%7) dünya dördüncüsü; ve nihayet zeytin üretiminde (%6,9) dünya beşincisidir.
Son yıllarda üretim ve rekabet gücünde sağlanan artışın sebeplerinden bazıları aşağıdaki gibi sıralanabilir:
• Meyve üretimine e¤itim ve girişimcilik düzeyi yüksek, daha nitelikli üreticilerin girmesi,
• Bu kişilerin uluslararası pazarların ihtiyaçlarını iyi analiz edebilmeleri,
• Asya ve tropikal bölgelerde üretilebilen meyvelerin üretilmesine başlanması ile ürün çeşitlemesine gidilmesi,
• Üreticilerin özellikle AB ülkeleri başta olmak üzere, satın alma gücü yüksek ülkelere yönelmeleri,
• İç pazarda da halkın e¤itim ve gelir seviyesinin yükselmesi ile birlikte, daha sağlıklı ürün tüketme ihtiyacının artması,
• Küreselleşme olgusunun hızla yayılmasıyla birlikte, küresel sağlık ve tüketim kalıplarına yaklaşılması,
• Akdeniz-Ege havzasının bu ürünlerin üretimine müsait olması,
• Bazı ürünlerde örtü-altı (sera) üretim imkânlarının artması ve
• Genel olarak kentlilik ve gelir düzeyindeki artışa bağlı olarak, aynı ürünü dört mevsim tüketme alışkanlığının yaygınlaşmasıdır.
Türk tarımında bitkisel üretim başlığı altında ifade edilebilecek bir diğer konu organik bitkisel üretimdir.
Türkiye’de 2004 yılında organik bitkisel üretim faaliyetiyle uğraşan çiftçi sayısı yalnızca 12 bin iken, 2010 yılına gelindiğinde bu rakam 42 bine ulaşmıştır. Benzer şekilde, 2004 yılında organik bitkisel üretim amacıyla kullanılan alanın büyüklüğü 209 bin hektar iken, 2010 yılında rakam 510 bin hektara yükselmiştir.
Bitkisel Tarım Sektöründe Tohumluk Üretimi
Bitkisel üretimin verimliliği için kalitesi onaylanmış (sertifikalı) tohumluk kullanımı son derece önemlidir.
Türkiye’de de uzun yıllar önce kurulan ve hâlâ en büyük tohumluk üreticisi kurum olan Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü’ne (TİGEM) bağlı çok sayıda işletme bu işlevi yerine getiren en büyük kuruluştur.
2010 yılı itibarıyla, yetkilendirilmiş çoğu özel 365 tohumculuk kuruluşu bulunmaktadır.
2011 yılı itibarıyla, Türkiye’nin yıllık toplam tohumluk ithalatı yaklaşık 37 bin ton, ihracatı ise 31 bin tondur.
Hayvancılık Sektörü ve Hayvansal Üretim
Hayvansal üretim, canlı hayvanların ve bu hayvanlardan elde edilen hayvansal ürünlerin üretimidir. Türkiye’de 2010 yılı sonu itibarıyla, toplam tarımsal üretim değerinin %52’si, yani 85 milyar TL’lik kısmı hayvansal üretimden oluşmaktadır. Bu değerin %58’i pazarlanan değerdir.
FAO verilerine göre, 2009 yılında tarım sektörü Dünya GSYH’sının %3’ünü oluşturmakta, hayvancılık sektörü ise tarımsal GSYH’nın %37’sini oluşturmaktadır. Bu oran AB ülkelerinde %48, ABD’de %44 iken gelişmekte olan ülkelerde %30 civarındadır.
Canlı Hayvan Üretimi
Türkiye’de canlı hayvan üretimine bakıldığında; büyükbaş hayvancılıkta tamamen yatay bir durum söz konusudur.
Son 20 yılda toplam sığır sayısı yaklaşık 11-12 milyon dolayında değişmektedir. Ülkemizde sığır stokuna bakıldığında, bunları üç ana grupta toplamak mümkündür: Kültür, yerli ve kültür melezi.
Son 20 yılda küçükbaş hayvancılık olarak adlandırılan koyun ve keçi sayısında ciddi bir azalma yaşanmaktadır. Buna göre, koyun sayısı 1991 yılında 40 milyonun üzerinde iken, 2010 yılında bu rakam neredeyse yarı yarıya düşmüştür.
Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) verilerine göre, 2010 yılında dünyada 1,4 milyar baş sığır, 2,0 milyar baş koyun ve keçi, 194 milyon baş manda,24 milyon baş deve, 965 milyon baş domuz ve 19,5 milyar adet kanatlı varlığı bulunmaktadır.
Hayvansal Ürünler Üretimi
Canlı hayvan üretimi ile bunlardan elde edilen ürünler arasında temel bir fark vardır; canlı hayvan üretimi pür tarımsal bir faaliyet iken, bunlardan elde edilen ürünlerin üretimi daha ziyade endüstriyel bir faaliyeti gerektirir.
Türkiye’de toplam hayvansal üretimin %55’i canlı hayvan üretiminden oluşurken, kalan %45’i hayvansal ürünlerden oluşmaktadır.
Kırmızı Et (Sığır Eti) Üretimi: Dünya süt üretiminin tamamına yakınını, et üretiminin ise %24’ünü tek başına sağlayan sığır, besin maddesi üretiminde büyük paya sahiptir.
Dünyada ortalama yıllık kişi başına et tüketimi 40 kg olup; bunun 15,1 kg’ı domuz eti, 12,6 kg’ı kanatlı hayvan eti, 9,6 kg’ı sığır eti, 1,9 kg’ı koyun ve 0,8 kg’ı diğer etlerden temin edilmektedir.
Süt Üretimi: Büyükbaş ve küçükbaş hayvanlardan üretilen bir diğer hayvansal ürün süttür. Son 20 yıllık döneme bakıldığında; toplam süt üretimi %30 oranında artmıştır. Bu artış tamamen inek sütünden kaynaklanmaktadır.
Tavukçuluk; Yumurta ve Beyaz Et Üretimi: Kümes hayvanları; et ve yumurta tavuğu, hindi, ördek ve kazdan ibarettir. Türkiye’de toplam sayı içerisinde en büyük pay et tavuğuna, ardından yumurta tavuğuna aittir.
Bal ve Yaş İpek Kozası Üretimi: Hayvansal üretim başlığı altında yer verilecek bir diğer konu arıcılık ve ipek böcekçiliğidir.
Su Ürünleri Üretimi
Her ne kadar bitkisel ve hayvansal faaliyetler kadar bir büyüklüğe sahip olmasa da Türkiye gibi üç tarafı denizle çevrili bir ülke için su ürünlerinin üretimi ve piyasası önemlidir.
Denizlere göre üretilen ürünlere bakıldığında ise 2010 yılı itibarıyla en fazla üretimin hamsi balığında olduğu (229 bin ton), bunun da büyük bir kısmının (173 tonu) Do¤u Karadeniz’de gerçekleştirildiği görülmektedir.
Tarımsal İstihdam
Türkiye’de tarımsal istihdam miktarı 2000’li yıllarda yaklaşık 8 milyondan 5 milyon dolayına, toplam istihdamdaki payı ise yaklaşık %36’lardan %25’lere gerilemiştir.
Bir ekonomik faaliyette(örneğin tarımda)çalışanların sayısı azaldığı hâlde üretimde belirgin bir düşüş olmuyorsa, bu faaliyet kolunda gizli işsizlik söz konusudur. Bunun sebebi iş gücünün marjinal verimliliğinin sıfıra yakın, sıfır veya negatif olmasıdır.
Tarımsal Dış Ticaret
1980 öncesi dönemde tarımsal ürünlerin ihracatı Türkiye’nin dış ticaretinde önemli yer tutmakta idi. Türk ekonomisi 1980 yılından sonra yönünü sınırları dışına çevirmiş ve ekonomik gelişimini dış ticarete (ihracata) dayalı bir büyüme stratejisine bağlamıştır.
Özellikle son yıllarda tarımsal ürünlerde dış ticaret açığının hızla arttığı dikkat çekmektedir.
En fazla ihracatın yapıldığı ülkeler ise; İtalya, Hollanda, Almanya, Lübnan, Yunanistan ve İspanya’dır.
TÜRKİYE’DE TARIMSAL DESTEKLEME POLİTİKALARI
Türkiye’de tarım politikasının uygulanma şekli kalkınma planları ile gerçekleştirilmektedir.
Kalkınma planlarında tarım politikaları ile gerçekleştirilmek istenen amaçlar aşağıdaki gibi sıralanabilir:
• Tarımsal üretim seviyesini ve verimliliği arttırmak, sektörün gelişme hızını sürdürülebilir kılmak,
• Tarımsal üretimde mümkün oldu¤unca kendine yeterli bir düzeye ulaşmak ve toplumun dengeli bir şekilde beslenmesini sağlamak,
• Tarıma dayalı sanayinin, tarımsal girdi ihtiyacını yurtiçinden karşılamak,
• Sektörde gelir düzeyini yükselterek, sektörler arasındaki gelir farklılıklarını gidermek,
• Tarımsal istihdamı verimli hâle getirmek ve buradan başka sektörlere işgücünü göçünü kontrol etmek,
• Sektörün teknoloji düzeyini yükselterek, tarımsal üretimin doğal koşullara bağımlılığını azaltmak,
• Tarımda verimlilik düzeyinin arttırılması amacıyla modern girdi kullanımını sertifikalı tohumculuk ve damızlık) teşvik etmek, sulama faaliyetlerini geliştirmek,
• Tarım ürünlerinin uluslararası rekabet gücünü artırmak ve
• Tarımda destekleme politikasını etkin bir araç olarak kullanmak.
Tarım sektörüne uygulanan destekler fiyat, gelir ve diğer destekler olarak üç temel kategoriye ayrılır. Gelir destekleri, kendi içerisinde dolaylı ve doğrudan gelir desteği olarak ikiye ayrılmaktadır. Fiyat destekleri içerisinde teşvikler, primler, kota ve tarifeler, vergiler ve ihracat iadeleri sayılabilir.
Doğal afetler karşılığında yapılan bitkisel ve hayvansal zarar ödemeleri doğrudan gelir desteği kapsamında yer alırken, tarımsal hammadde alımı, tarımsal üretim kredileri, hayvan sigortası ve depolama gibi üretim maliyetlerini azaltan destekler dolaylı gelir destekleri içerisinde sayılabilir.
Son destek kalemi olan diğer destekler içerisinde ise eğitim, araştırma-geliştirme (AR-GE), pazarlama, dağıtım ve yayım gibi destekler bulunmaktadır.
TÜRK TARIM SEKTÖRÜNÜN AB ORTAK TARIM POLİTİKASINA UYUMU
Avrupa Birli¤i (AB) Ortak Tarım Politikası’nın (OTP) temelleri 1958 yılında atılmış ve Birliğin ilk ortak politikası olmuştur.
Üye ülkelerin tarım politikalarını siyasal ve ekonomik anlamda bütünleştirmek olan bu politika demetinin amaçları aşağıdaki gibi sıralanabilir
• Üretim standartlarını ve tarım teknolojisini geliştirmek,
• Tarımsal üretim araçlarının etkili kullanımını sağlamak,
• Avrupa’daki tarımsal üretimin verimliliğini artırmak,
• Piyasalarda istikrarı sağlamak,
• Ürün arzının güvenliğini sağlamak,
• İşgücünün optimum kullanımını sağlamak,
• Gelir artışı sağlamak,
• Fiyata dayalı haksız rekabetin önüne geçmek.
Bununla birlikte OTP üç temel ilke üzerine inşa edilmiştir. Bu ilkeler ve ilkelerin kapsamı ise şu şekilde özetlenebilir.
• Tek tarım pazarı ilkesi: Bunun anlamı, AB’ye üye ülkeler arasında tarım ürünlerinin serbest dolaşımı önündeki tüm engellerin kaldırılması ve tarımsal ürünlerin piyasa koşulları içerisinde alınıp satılabileceği tek bir pazarın oluşturulmasıdır.
• Topluluk tercihi ilkesi: Bu ilke ile ithal ikameci bir anlayış içerisinde, öncelikle AB’ye üye ülkelerin tarım ürünlerinin tüketilmesi ve söz konusu yerli ürünlerin ithalata karşı korunmasını sağlayarak AB tarım ürünleri ihracatının geliştirilmesi hedeflenmektedir.
• Ortak mali sorumluluk ilkesi: Bu ilke doğrultusunda AB’de OTP’ye ilişkin tüm harcamalar, üye ülkeler tarafından ortaklaşa karşılanacaktır. Bu amaçla,1962 yılında AB bütçesi içerisinde Tarımsal Garanti ve Yön Verme Fonu (FEOGA) oluşturulmuştur.
Read more

2013 AÖF Türkiye Ekonomisi 2. Ünite Ders Notları


Türkiye Ekonomisi 1. Ünite Ders Notları
http://nettebuldum.blogspot.com/2013/03/2013-aof-turkiye-ekonomisi-1-unite.html
Türkiye Ekonomisi 3. Ünite Ders Notları
http://nettebuldum.blogspot.com/2013/03/2013-aof-turkiye-ekonomisi-3-unite-ders.html
Türkiye Ekonomisi 4. Ünite Ders Notları
http://nettebuldum.blogspot.com/2013/03/aof-2013-turkiye-ekonomisi-4-unite-ders.html


2. ÜNİTE. TÜRKİYE’DE MİLLİ GELİR, GELİR DAĞILIMI VE YOKSULLUK
MİLLİ GELİR VE BÜYÜME
Bir ülke ekonomisi hakkında fikir veren temel ekonomik gösterge o ülkenin mal ve hizmet üretimini gösteren milli (ulusal) gelir hesaplarıdır.
Ulusal (milli) gelir istatistikleri üretim, harcama veya gelir yöntemleriyle hesaplanabilmektedir.
Kayıt dışı ekonomi üç temel başlık altında incelenmektedir:
a) Yasadışı üretim,
b) Yeraltı ekonomisi (saklı ekonomi),
c) Enformel sektör ve hane halkının kendi nihai kullanımı için gerçekleştirdiği üretim.
Üretim yöntemine göre Gayri Safi Yurtiçi Hasıla(GSYH), bir ekonomide yerleşik olan üretici birimlerin belli bir dönemde, yurtiçi faaliyetleri sonucu yaratmış oldukları tüm mal ve hizmetlerin de¤erleri toplamından bu mal ve hizmetlerin üretiminde kullan›lan girdiler toplamının düşülmesi sonucu elde edilen değerdir.
Net Dış Alem Faktör Gelirleri= Dış Ülkelerden Elde Edilen Faktör Gelirleri- Dış Ülkelere Yapılan Faktör Geliri Ödemeleri (kâr, faiz, ödemeleri)
GSYH= Üretim - Girdi + Ürünler Üzerindeki Vergiler - Sübvansiyonlar (1)
GSYH= Gayri Safi Katma De¤er + Ürünler Üzerindeki Vergiler - Sübvansiyonlar
(2)
Kişi Başına Milli Gelir (Kişi Başına Gayri Safi Yurtiçi Hasıla)
Türkiye’nin GSYH’sı yıl ortası nüfusa bölünerek kişi başına GSYH bulunur.
i. Belirli bir yılı baz almak: Türkiye İstatistik Kurumu (TUIK), 2008 yılında GSYH için 1998 yılını baz alarak hesaplamaya başlamıştır. Bu kapsamda milli gelir verileri güncelleştirilmiştir.
ii. Deflatör yöntemi: Deflatör, bir enflasyon göstergesi olarak kullanılır. GSYH’nın deflate edilmesi fiyat artışlarından arındırılması anlamına gelmektedir.
iii. Ortalama döviz kuru yöntemi: Genelde GSYH dolara çevrilerek ifade edilir. Bunun için de GSYH yıl ortası döviz kuruna bölünür. Ancak, bu yöntemde döviz kurlarının hangi seviyede oluştuğu oldukça büyük önem taşımaktadır. Bir ülkenin parası aşırı değerlenmiş (doların fiyatı düşük) ise GSYH ve kişi başına GSYH rakamları nispeten büyük, tersi durumda da nispeten küçük görünür.
Satın alma Gücü Paritesi’ne Göre Milli Gelir ve Kişi Başına Milli Gelir
Satın alma Gücü Paritesi (SGP), belirli bir mal ve hizmet sepetinin satın alınması için gereken ulusal para tutarlarının birbirine oranı şeklinde hesaplanmaktadır. Bu oran kullanılarak harcamalar ortak bir değer üzerinden ifade edilmekte, böylece ülkeler arasında karşılaştırma yapmak mümkün olmaktadır.
Gerçek kişisel tüketim göstergeleri ise tüketicilerin göreli refah düzeylerini karşılaştırmakta kullanılan bir göstergedir.
Büyüme
Genel olarak bir ülkenin üretim kapasitesinin artışı “büyüme” olarak adlandırılır.
G 2012=GSYH 2012-GSYH 2011/GSYH 2011*100 Formülü ile hesaplanır.
Ekonominin reel üretim düzeyinde gözlemlenen iniş ve çıkışlar konjonktür olarak adlandırılır.
Durgunluk: Büyümenin yatay seyretmesidir.
Resesyon: Sıfır veya negatif büyümedir.
Stagflazyon: Durgunluk+ Enflasyon+ İşsizlik oranlarında yükselme
Kriz: Büyüme hızında ani düşüştür.
TÜRKİYE’DE DÖNEMLER İTİBARİYLE GSYH VE BÜYÜME
Cumhuriyetin Kuruluşundan Planlı Kalkınma Dönemine Kadar
1923 yılındaki GSYH, 1998 yılı fiyatlarıyla 2,5 milyar TL seviyesindedir. 1923-1929 döneminde ekonomide temel sektör tarım olmuştur. Bu dönemde vatan savunması = iktisadi bağımsızlık = sanayileşme anlayışı hakimdir.
1923- 1929 döneminde iki büyük yasal düzenlemeden ilki tarıma yönelik olarak 1925 yılında Aşar Vergisi’nin kaldırılması, ikinci ise sanayi sektörüne yönelik olarak 1927 yılında Teşvik-i Sanayi Kanunu yeniden düzenlenerek yürürlüğe konulmuştur.
Lozan Antlaşması’nın öngördüğü kısıtlamalar 1928 yılında sona ermiş, ardından dünya ekonomisi “1929 Bunalımı (Büyük Buhran)” denilen ekonomik krize sürüklenmiştir.
1934 yılında Türkiye’de Birinci Beş Yıllık Sanayi Planı uygulamaya konulmuştur.
Planlı Kalkınma Dönemi
Planlı kalkınma döneminde, sanayinin lokomotif sektör oldu¤u saptanmış ve ekonomik dengenin kurulması, ekonomik ve sosyal kalkınmanın birlikte gerçekleştirilmesi, hızlı bir büyüme ve sanayileşmeye öncelik verilmesi gibi uzun vadeli hedefler belirlenmiştir.
Türkiye ekonomisinde 1960’lı yıllardan sonra ekonomik büyümeyi hızlandırabilmek amacıyla “planlı kalkınma stratejisi” ekonomi politikasının temelini oluşturmuştur. 1960 yılında GSYH, 1998 yılı fiyatlarıyla 12 milyar TL seviyesine ulaşmıştır.
İthal İkameci Sanayileşme: Bir malın yurtdışından ithal edilmesi yerine yurtiçinde üretilmesini öngören, böylece döviz tasarrufu sağlayan sanayileşme stratejisidir.
Dışa Açılma ve İhracata Dayalı Sanayileşme Dönemi
İhracata Dayalı Sanayileşme: Ülkenin iç üretim için kullanabileceği kaynaklar ihracat amacıyla yapılacak üretime yönlendirilir. Ulusal malların dış ülkelerde rekabetine önem verilerek, karşılaştırmalı üstünlükler esas alınmaktadır.
Ekonomide kaynakların ihracata yönelik seferber edilmesinin ardından, 1989 yılında alınan “Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkında 32 Sayılı Karar” ile finansal serbestleşme sürecinde önemli bir adım atılmıştır.
GSYH’nın Sektörel Dağılımı
Gelirin sektörel dağılımı, bir ekonomide yaratılan toplam hâsılanın iktisadî faaliyet kollarına göre dağılımını ifade eder.
TÜRKİYE’DE GELİR DAĞILIMI
Gelir dağılımı, bir ekonomide belli bir dönemde yaratılan gelirin kişiler, toplumsal gruplar (kesimler) ve üretim faktörleri arasında bölüşülmesini ifade etmektedir.
Gelir eşitsizliği ve yoksulluk birbirinden ayrılamayan iki kavramdır. Küreselleşen dünya ekonomisinde başta Dünya Bankası, Birleşmiş Milletler (BM) ve Uluslararası Para Fonu (IMF) gibi uluslararası örgütler yoksullukla mücadele etmek için birçok strateji üretmektedir.
Fonksiyonel (sınıfsal) gelir eşitsizliği, gelirin sosyoekonomik gruplar, sosyal sınıflar arasındaki dağılımını gösterir.
Kişisel (bireysel) gelir eşitsizliği, gelirin bireyler ya da haneler arasındaki dağılımını ve eşitsizliğini ele alan bir türdür.
TÜİK, 2006 yılından itibaren AB’ye uyum çerçevesinde gelir dağılımı istatistiklerini üretmek üzere bağımsız bir gelir dağılımı araştırması olan Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması’nı uygulamaya başlamıştır.
Türkiye’de Gelir Dağılımı Araştırmaları ve Sonuçları
Gelir dağılımı eşitsizliği ölçütlerinden olan Gini katsayısı, sıfıra yaklaştıkça gelir dağılımında eşitliği, 1’e yaklaştıkça gelir dağılımında bozulmayı ifade etmektedir.
Kişisel Gelir Dağılımı
Lorenz Eğrisi: Milli gelirin nüfusa dağılımındaki eşitsizliği göstermekte kullanılan grafiktir. Eğri, bir karenin köşegenini uç noktalarda keser. Karenin dikey kenarında gelirin birikimli payları, yatay kenarında ise nüfusun birikimli payları yüzde olarak gösterilir. Köşegen doğru, gelirin nüfus arasında eşit dağılımını (mutlak eşitlik) gösterir. Lorenz eğrisi köşegenden uzaklaştıkça gelir dağılımındaki eşitsizlik artmaktadır.
Mutlak Eşitlik Doğrusu: Yaratılan milli gelirin fertler (bireyler) arasında eşit dağılımını gösteren 450’lik doğrudur.
TÜRKİYE’DE YOKSULLUK
Yoksulluğun dar anlamda tanımı; açlıktan ölme ve barınacak yeri olmama durumu iken, geniş anlamda yoksulluk; gıda, giyim ve barınma gibi olanakları yaşamlarını devam ettirmeye yettiği hâlde toplumun genel düzeyinin gerisinde kalmayı ifade etmektedir.
Mutlak yoksulluk, hanehalkı veya bireyin yaşamını sürdürebilecek asgari refah düzeyini yakalayamaması durumudur.
Göreli (nispi) yoksulluk; bireylerin, toplumun ortalama refah düzeyinin belli bir oranının altında olması durumudur.
2009 yılında Türkiye’de fertlerin yaklaşık %0,48’i bir başka ifadeyle 339 bin kişi sadece gıda harcamalarını içeren açlık sınırının, %18,08’ini oluşturan 12 milyon 751 bin kişi ise gıda ve gıda dışı harcamaları içeren yoksulluk sınırının altında yaşamaktadır.
Medyan Gelir: Gelirler küçükten büyüğe sıralandığında ortaya düşen değer medyan geliri ifade eder.
Tarım sektöründe çalışanlarda yoksulluk oldukça yüksektir.
Read more