Servet-i Fünun Döneminin Genel Özellikleri
1. ‘Sanat için sanat’ ilkesine bağlıdırlar.
2. Cümlenin dize ya da beyitte tamamlanması kuralını yıkmışlar ve cümleyi özgürlüğüne
kavuşturmuşlardır. Beyitin cümle üzerindeki egemenliğine son verirler. Cümle istediği yerde
bitebilir.
3. Servet-i Fünuncular aruz ölçüsünü kullanırlar. Ancak aruzun dizeler üzerindeki
egemenliğini de yıkarak, bir şiirde birden çok kalıba yer vermişlerdir.
4. Onlar ‘her şey şiirin konusu olabilir’ görüşünü benimsemişler; fakat dönemin siyasal
baskıları nedeniyle aşk, doğa, aile hayatı ve gündelik yaşamın basit konularına eğilmişlerdir
5. Şiirde ilk defa bu dönemde konu bütünlüğü sağlanmıştır.
6. ‘Sanatkârâne üslup’ ve yeni bir ‘vokabüler’ (sözvarlığı) yaratma kaygısıyla oldukça ağır bir
dil kullanmışlardır.
7. ‘Kafiye kulak içindir’ görüşünü benimserler.
8. Şiirde üç değişik biçim kullanmışlardır.
a) Batı’dan aldıkları ’sone’ ve ‘terza-rima’
b) Divan edebiyatından alıp, türlü değişikliklerle kullandıkları müstezat (serbest müstezat)
c) Bütünüyle kendi yarattıkları biçimler
9. Şiirde olduğu gibi romanda da (devrin siyasal baskıları nedeniyle) sosyal konulardan uzak
dururlar.
10. Romanda, romantizmin kimi izleri bulunmakla birlikte genel olarak realizme bağlıdırlar.
11. Romanda da dil ağır, üslup sanatkârânedir.
12. Roman tekniği sağlamdır.
13. Yazarlar daha çok yaşadıkları ortamı anlatma yoluna gittikleri için konular, İstanbul’un
çeşitli kesimlerinden alınmalıdır.
14. Betimlemeler gözleme dayalıdır ve nesneldir.
15. Bu dönem sanatçıları, devrin siyasal baskıları nedeniyle gazetecilik, tiyatro gibi alanlara
pek fazla eğilmemişlerdir.
16. Her bakımdan Avrupalılaşmak gerektiğine inanmışlar ve Batının ilim, sanat ve
edebiyatından yararlanmaya çalışmışlardır.
17. Dîvan edebiyatı büyük ölçüde zaafa uğratılmış, en ufak bir hamle yapamayacak hale
getirilmiştir.
18. “Sanat, sanat içindir” anlayışı hâkimdir. Bu yüzden sanatçılar halk yerine aydın zümreye
seslenmişlerdir.
19. Ortaya koyulan edebî ürünlerin ağırlık noktasını aşk, tabiat, merhamet, sanatkârın kendi
günlük yaşayışı ve yakın çevresi gibi ferdî konular ve psikolojik tahliller teşkil eder.
20. Şiir, hikâye, roman, edebi tenkit, makale ve mensur şiire çok önem verilerek bu türlerde
Batılı örneklere ulaşılmış; tiyatro, mizah ve edebiyat tarihi gibi türler sönük kalmıştır.
21. Bu dönem şairleri, Dîvan edebiyatı nazım şekillerinin pek çoğuna yer vermediler.
Verdiklerinde ise çok büyük değişiklik yaptılar. Ayrıca Fransız şiirinden aldıkları sone-terza-rima gibi
Batı edebiyatını klasik nazım şekillerini kullandılar.
22. Hece vezni önemsenmemiş, bu vezinle sadece çocuk şiirleri yazılmıştır. Aruza önem
verilmiştir. Nazım, nesre yaklaştırılmıştır. Göze göre kafiye değil, kulağa göre kafiye anlayışı
benimsenmiştir.
23. En kusurlu yönleri, dil ve üsluptur. “Sanat, sanat içindir” anlayışı ile hareket ettikleri
için, konuşma dilinden uzaklaşarak, anlaşılamayan bir dil ile süslü, yapmacık bir söyleyişe
yöneldiler.
Read more
1. ‘Sanat için sanat’ ilkesine bağlıdırlar.
2. Cümlenin dize ya da beyitte tamamlanması kuralını yıkmışlar ve cümleyi özgürlüğüne
kavuşturmuşlardır. Beyitin cümle üzerindeki egemenliğine son verirler. Cümle istediği yerde
bitebilir.
3. Servet-i Fünuncular aruz ölçüsünü kullanırlar. Ancak aruzun dizeler üzerindeki
egemenliğini de yıkarak, bir şiirde birden çok kalıba yer vermişlerdir.
4. Onlar ‘her şey şiirin konusu olabilir’ görüşünü benimsemişler; fakat dönemin siyasal
baskıları nedeniyle aşk, doğa, aile hayatı ve gündelik yaşamın basit konularına eğilmişlerdir
5. Şiirde ilk defa bu dönemde konu bütünlüğü sağlanmıştır.
6. ‘Sanatkârâne üslup’ ve yeni bir ‘vokabüler’ (sözvarlığı) yaratma kaygısıyla oldukça ağır bir
dil kullanmışlardır.
7. ‘Kafiye kulak içindir’ görüşünü benimserler.
8. Şiirde üç değişik biçim kullanmışlardır.
a) Batı’dan aldıkları ’sone’ ve ‘terza-rima’
b) Divan edebiyatından alıp, türlü değişikliklerle kullandıkları müstezat (serbest müstezat)
c) Bütünüyle kendi yarattıkları biçimler
9. Şiirde olduğu gibi romanda da (devrin siyasal baskıları nedeniyle) sosyal konulardan uzak
dururlar.
10. Romanda, romantizmin kimi izleri bulunmakla birlikte genel olarak realizme bağlıdırlar.
11. Romanda da dil ağır, üslup sanatkârânedir.
12. Roman tekniği sağlamdır.
13. Yazarlar daha çok yaşadıkları ortamı anlatma yoluna gittikleri için konular, İstanbul’un
çeşitli kesimlerinden alınmalıdır.
14. Betimlemeler gözleme dayalıdır ve nesneldir.
15. Bu dönem sanatçıları, devrin siyasal baskıları nedeniyle gazetecilik, tiyatro gibi alanlara
pek fazla eğilmemişlerdir.
16. Her bakımdan Avrupalılaşmak gerektiğine inanmışlar ve Batının ilim, sanat ve
edebiyatından yararlanmaya çalışmışlardır.
17. Dîvan edebiyatı büyük ölçüde zaafa uğratılmış, en ufak bir hamle yapamayacak hale
getirilmiştir.
18. “Sanat, sanat içindir” anlayışı hâkimdir. Bu yüzden sanatçılar halk yerine aydın zümreye
seslenmişlerdir.
19. Ortaya koyulan edebî ürünlerin ağırlık noktasını aşk, tabiat, merhamet, sanatkârın kendi
günlük yaşayışı ve yakın çevresi gibi ferdî konular ve psikolojik tahliller teşkil eder.
20. Şiir, hikâye, roman, edebi tenkit, makale ve mensur şiire çok önem verilerek bu türlerde
Batılı örneklere ulaşılmış; tiyatro, mizah ve edebiyat tarihi gibi türler sönük kalmıştır.
21. Bu dönem şairleri, Dîvan edebiyatı nazım şekillerinin pek çoğuna yer vermediler.
Verdiklerinde ise çok büyük değişiklik yaptılar. Ayrıca Fransız şiirinden aldıkları sone-terza-rima gibi
Batı edebiyatını klasik nazım şekillerini kullandılar.
22. Hece vezni önemsenmemiş, bu vezinle sadece çocuk şiirleri yazılmıştır. Aruza önem
verilmiştir. Nazım, nesre yaklaştırılmıştır. Göze göre kafiye değil, kulağa göre kafiye anlayışı
benimsenmiştir.
23. En kusurlu yönleri, dil ve üsluptur. “Sanat, sanat içindir” anlayışı ile hareket ettikleri
için, konuşma dilinden uzaklaşarak, anlaşılamayan bir dil ile süslü, yapmacık bir söyleyişe
yöneldiler.