Türk toplumunda
sözlü edebiyat ilk insanla birlikte başlamıştır. Çünkü Türk anaları çocuklarını
büyütürken uyaklı, ölçülü ninniler söylemiştir, babalar çocuklarına destanlar
anlatmıştır. Bu yüzden ilk Türk ailesi ile birlikte sözlü edebiyat başlamıştır.
Biz bugün sözlü edebiyatı ilk yazılı metinlerimin yazıldığı 8.yüzyıla kadar
getiriyoruz.
Bu dönemde
Türklerin yaşam biçimlerini belirleyen en önemli unsurlar: avcılık, ata
bilicilik, savaş ve yerleşik hayat olmadığı için göçtür.
İnsanlar ilk
çağlarda toplum ve doğa olaylarını anlamakta güçlük çektiler. Her olay onlara
önce Tanrı’yı düşündürdü: Gök gürlemesi Tanrı’nın hiddetiydi. Yıldırımlar,
kasırgalar, susuzluklar Tanrı’nın insanlara verdiği cezalardı. İnsanlar her doğa
olayını korkuyla karışık bir hayranlıkla izledi.
Zengin bir hayal
dünyası olan ilk insanlar, önemli gördükleri her olayı, olağanüstü olay ve
hayallerle süsleyerek birbirlerine anlattılar.
Yeni olaylarla
zenginleşen destanlar, halk arasında yayılarak ortak bir eser haline geldi.
Destanları anlatan her yeni ağız destanlara yalnız bir olay değil, dil ve
söyleyiş güzelliği de kattı. Destanlar, başlangıçta manzum oldukları, ezgiyle
söylendikleri için halk dilinde uzun süre yaşayabildi.
Destanlar, birçok
doğa olayının çözüme ulaştığı dönemlerde bile yer yer önemini koruyarak köklü
bir destan geleneğinin oluşmasını sağlamıştır. Zamanla, destan gelenekleri
zenginleşen ulusların, destan şairleri yetişmiştir.
Her ulusun ilk edebî
ürünleri, sahip oldukları destanlarıdır. Bu nedenle destanlar uluslar için
önemli türlerdir.