“Kuvay-ı Milliye”nin anlamının tam olarak nereden geldiğine,ilk kez ne zaman ve hangi olay üzerine anıldığına gelecek olursak:
I.Dünya Savaşı sonunda İtilaf Devletlerinin Osmanlı Devleti’ne dayatmalarla imzalattığı Mondros Ateşkes Antlaşması’nın (30 Ekim 1918) ağır maddeleriyle Türkiye’nin etkisiz halde kalması,ardından İtilafların bu antlaşmanın bir ülkeyi yok edebilecek maddelerini uygulamaya geçerek Osmanlı topraklarını işgale geçmesiyle anılmaya başlar “Kuvay-ı Milliye”…
Öncelikle,-günümüzde de “Avrupa Birliğine uyum yasaları” olarak önümüze sürülen,kabul ettirilmeye çalışılan maddeler gibi- 7. maddeye (İtilaf Devletleri, güvenliklerini tehlikeye düşürecek olayların patlak vermesi durumunda, başka stratejik nokta ve bölgeleri işgal etme hakkına sahip olacaktır.) dayanılarak ülke işgal edilmeye başlandı.
İzmir ve çevresindeki ulaşım ve haberleşme olanakları denetim altına alındı,Ege ve Akdeniz kıyıları İtilaf kontrolü altına girmeye başladı.
Bu gelişmeler üzerine bölge önderleri ve Osmanlı yetkilileri bazı önlemler almışlardı.İzmir ve çevresinde Müdafaa-i Milliye,Müdafaa-i Hukuk-ı Osmaniye ve İhtilas-ı Vatan (Vatanın Kurtuluşu) gibi örgütler kurularak İzmir’in hukuken Türkler’e ait olduğu savunulmaya başlanmıştı.
Tüm bu çabalara rağmen,”15 Mayıs sabahı İzmir’in Mondros gereğince Yunanlar tarafından işgal edileceği” haberi gelmiş ve olumsuz bir olayın gerçekleşmemesi için Türk askerlerinin kışlalardan çıkarılmaması,işgalin Anadolu’ya duyurulmaması için çeşitli tedbirlerin alınması gibi direktiflerde bulunulmuştu.
Bir taraftan İstanbul’un elindeki hakimiyeti kaybetmemek uğruna işgallere göz yumması,diğer taraftan başta İzmir olmak üzere tüm yurdun işgallere açık hale gelmesi karşısında halk,kendi tepkisini göstermek adına,birleşmeye başlamış ve “kendi kendisinin askeri” olmuştur.
İşgaller karşısında gösterilen halk direnişine “Kuvay-ı Milliye”,ulusal güç ve iradenin “eylemlerine” ise “Müdafaa-i Hukuk”(hukukun savunması) denilmektedir.
Kuvay-ı Milliye Nasıl Oluşturuldu?
Halk direnişi,kimi yerlerde silahlı olarak,kimi yerlerde örgütlenmeler ve birleşmeler,yapılan toplantılarla,kimi yerlerde gazete,bildiri ve yazılı araçlarla haklılığını göstermek ve bu fikri yaymakla gerçekleştirilmeye başlanmıştır.Askeri güçler dışında,halkın kendi oluşturduğu “halk-ordu”lar oluşturularak şehirlerin savunmaları üstlenilmiş,işgaller karşısında her türlü tepki gösterilmeye başlanmıştır…
Gizli kongreler ve topraklar üstüne alınan,toprağı bölmeye yönelik kararların haksızlığının ve Türk topraklarındaki Türk çoğunluğunun kanıtlanması adına protestolar yürütülmüş,raporlar sunulmuştur.
Burdan da anlayabileceğimiz gibi,Kuvay-ı Milliye yalnızca “silahlı örgütlenme/silahlı savunma” değildir.Bir milletin “haklılığını” göstermek adına yaptığı tüm çabaların toplamıdır…
Kuvay-ı Milliye hareketlerinin başladığı dönemde kurulan faydalı cemiyetlerin çoğunda bulunan “Müdafaa-i Hukuk” kelimesi de,”Kuvay-ı Milliye” gücünün haklarını korumaya yönelik yaptığı eylemlerin adıydı…Bu bakımdan,cemiyetler de “Müdafaa-i Hukuk”,”Muhafaza-i Hukuk”,”Müdafaa-i Vatan” gibi kavramları adlarında kullanmışlardır.
Kuvay-ı Milliye’nin Başarısı…
Türk milletinin yaşadığı her zorluğa karşın,yine de vatanına,toprağına,bayrağına ve özgürlüğüne tutkun oluşu ve bu uğurda her türlü direnişi,hareketi uygulamaya geçirebilecek cesareti ve kudreti kendinde barındırması sayesinde yapılan çalışmaların başarıya adım adım götürmesidir.Haklılığını tüm dünyaya duyurma kararlılığı ile harekete geçmiş ve büyük cesaretle bu yola baş koymuştur.Bu “Kuvay-ı Milliye ruhu” ilk önce parça parça,bölgesel olarak başlamış,daha sonra Mustafa Kemal’in üstün gayret ve çalışmalarıyla tüm yurdu içine alacak şekilde büyümüş ve millî bir özellik kazanarak başarıya ulaşmıştır.
Sonuçta “tek dişi kalmış canavar” olan Batı’ya unutulmayacak bir tokat indirilmiş ve Türk Kurtuluş Savaşı’nda tüm bu çabaların ve gayretlerin meyvesi yenilmiştir…
İşte Atatürk’ün ağzından Kuvay-ı Milliye:
“Hükümet merkezi düşmanların şiddetli çemberi içindeydi. Siyasal ve askeri bir çember vardı. İşte böyle bir çember içinde yurdu savunacak, ulusun ve devletin bağımsızlığını koruyacak kuvvetlere emrediyorlardı.
Bu biçimde yapilan emirlerle, devlet ve ulusun araçları temel görevlerini yapamıyorlardı. Yapamazlardı da.Bu araçları savunmanın birincisi olan ordu da, ‘ordu’ adını korumakla birlikte, elbette temel görevini yerine getirmekten yoksundu. İşte bunun içindir ki yurdu savunmak ve korumak olan temel görevi yerine getirmek,doğrudan doğruya, ulusun kendisine kalıyordu…İşte buna Kuvay-ı Milliye diyoruz.”
Günümüzde Kuvay-ı Milliye…
Kuvay-ı Milliye’nin yalnızca “silahlı direniş” olmadığını vurgulamıştım…Günümüzde gelişen olaylara bakarsak,bazı şeylerin olup bitmesini ve haberdar olup da tepki vermeyi ve direniş göstermeyi beklemeyip,olup bitenlere seyirci kalmamayı,akıl yürütmeyi,olanlar ve olacaklar hakkında düşünmeyi ve yerinde tepkiler verme cesaretinde bulunmayı seçmeliyiz…
Türkler olarak tarihimiz boyunca pek çok badireler atlattık,bize son büyük ders,Türk Kurtuluş Savaşı ve vatan uğruna yokluktan varlığa nasıl dönüşmüş olduğumuzdur.Şanlı Türk tarihimiz nice büyük derslerle doludur…
Günümüze baktığımızda,sınırlarımız hiçe sayılıyor;burnumuz ucundaki Kıbrıs işlerine,kilometrelerce ötedeki bir ülke karışabiliyor;AB diye diye Avrupa kapısında bekletilip duruyoruz,her istediklerinde ellerine alabildikleri oyuncak misali,”kriterlerimiz şöyle,istediklerimiz böyle.” diyerek bizi ordan oraya sürükleyip,iç işlerimize,memurumuzun maaşına kadar karışabiliyor,kendilerini iç işlerimiz konusunda söz sahibi olarak görebiliyorlar…
Büyük Ortadoğu Projesi adı altında süsleyip püsleyip diğerlerinin önüne koydukları planda,en büyük hizmetçi olarak bizi görebiliyor,bu planlarını gerçekleştirmek uğruna bizi kullanabiliyorlar…
Tarihimizde,sorumlusu olmadığımız bir olayla,suçlamayla karşı karşıya bırakılabiliyoruz:Ermeni Soykırımı…Çifte standartlarıyla haklıyı haksızı birbirine karıştırıyorlar…
Ve tüm bunlardan habersiz olan çoğunluk…Haberdar olup da “bakalım,ne olacak” diye izleyen bir diğer topluluk…
Okumuyoruz.
Düşünmüyoruz.
Araştırmıyoruz.
En önemlisi:binlerce dersi kapsayan o şanlı tarihimizi bilmiyoruz!…
En kötüsünün başımıza gelmesini beklememeliyiz…Bunun bilinciyle hareket etmeliyiz…
Tüm dünyanın sahip olmak istediği,gözleri üzerinde olan topraklara BİZ sahibiz…Ve bu toprakların da ne koşullarda savunulduğunu,ayakta kalabildiğini öğrenmeliyiz…
Bugünümüzü kurtarmakla yetinmeyip,günün hesaplarına bakmadan,geleceğe adım atarken,sağlam basmalıyız yere…
İşte bu nedenle KUVAY-I MİLLİYE!…