Cevapları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Cevapları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

11.Sınıf Edebiyat Kitabı Cevapları Olay Çevresinde Oluşan Edebi Metinler İntibah Sayfa 54-58


9.Etkinlik.  
İntibah’ın Olay örgüsü
* Babasının ölümü üzerine Ali Beyin bunalıma girmesi
* Annesinin onu arkadaşlaryla Çamlıca'ya göndermesi
*Ali Bey’in Çamlıca'da Mahpeyker ile karşılaşması ve aşık olması
*Ali Be’in Mahpeyker’i görmek için her gün Çamlıcaya’ya gitmesi
*Mahpeyker'in nasıl bir kadın olduğunun anlatılması
*Ali bey ve Mahpeyker’in gizli gizli buluşmaları
*Mahpeyker’in Ali Bey’i ikna etmek içi türlü yollar denemesi
*Mahpeyker’in Ali Bey’den intikam alma planları yapması
Ali Bey’in durumuna üzüldüm. İnsanın sevdiği zaman gözünün bir şey görmediği düşüncesi burada etkili bir şekilde işlenmiş.
1.Hayır bu bir kurmaca metindir. Gerçek yaşamda benzerleri yaşanabilir.
10. Etkinlik

Tanzimat döneminde Batılı yaşam tarzı toplumu etkisi altına almıştır. Halk belli günlerde Çamlıca, Beyoğlu, Kağıthane gibi eğlence mekanlarına gidiyor buralarda eğleniyordu. Osmanlıdaki kahve kültürünün yerini pastahane kültürü aldı. Buralara kadınlar da gitmeye başladı. Bu ahlaki yapıda çözülmeye dönüştü. Romanda bu yaşam biçiminin toplumsal yıkımları anlatılmaktadır.
2. İntibah romanının kahramanları: Ali Bey, Mahpeyker, Dilaşup, Fatma Hanım, Abdullah Efendi, Atıf Bey, Mesut Efendi…
Ali Bey : Yakışıklı, iyi eğitim ve terbiye almış bir gençtir.
Mehpeyker : Küçük yaşta erkeklere satılmış, çok güzel ve kurnaz bir hayat
Kadınıdır.
Dilaşup : Ailesinden koparılarak ve cariye olarak satılan çok güzel,
Temiz kalpli, inançlı bir genç kadındır.
Ali Bey ile Atıf Bey, iyi arkadaştır.
Mehpeyker, güzelliği ile Ali Bey’i kendine bağlamış bir hayat kadınıdır.
Fatma Hanım,Ali Bey’in annesi;
Dilaşup,Fatma Hanım’ın,oğlu Ali Bey için satın aldığı cariyedir.
Mesut Efendi, Atıf Bey’in dayısıdır.
Abdullah Efendi ise; Mahpeyker’in zengin,Arap dostudur.
11.Etkinlik.
,Mahpeyker, Dilaşup, Abdullah Efendi tiptir. Bu kişiler belirli bir yönleriyle ortay çıkmış ve bu değişmemiştir. Mahpeyker, Düşük Ahlaklı, sinsi, kindar bir hayat  kadını tipini temsil eder. Abdullah Efendi: Merhametsiz, Gerektiğinde menfaati için adam öldürebilecek kadar cani bir tipi temsil eder.
Dilaşup: cariye tipidir. Fedakar, sadık dürüst bir kişiliği temsil eder.
Ali Bey, Mesut Efendi, Atıf Bey, Hırvat, Fatma Hanım karakterdir. Belli bir yönü ön plana çıkmamış, zaman içinde değişim göstermişlerdir.
12.Etkinlik
Evet,bu tiplere sokakta karşılaşma ihtimali vardır. Romandaki tipler gerçek hayattan esinlenerek oluşturulmuşlardır.
3.
Romanın geçtiği mekanlar:
ÇAMLICA, Tanzimat nesliyle özdeşleştirilerek yüceltilmektedir. Oysa ki Çamlıca romanda bunun tam tersi bir anlama sahiptir. Mekân her ne kadar “firdevs-i a’lânın yere inmiş bir kıt’ası” (Namık Kemal, 2000, s.7)  yani cennetten bir parçaymış gibi tasvir edilse, önemli olayların gerçekleşmesine sebep olan ve aynı zamanda onlara mekân olan bir yer olsa da aslında yazarın gözünde olumsuz bir anlama sahiptir. Çünkü tüm kötülüklerin başlangıç yeri ve sebebi Çamlıca veya onun gerisinde yatan batılı zihniyettir. Yine aslında tüm kötülüklerin sebebi olan Ali Bey de Felatun Bey ve Bihruz’da olduğu kadar vurgulu ifade edilmese de batılılaşmış bir züppedir. Tüm budalalıklarıyla babasının kendisine emanet etmiş olduğu yuvayı veya evi yok etmiştir
İKİNCİ MEKAN EV Romanda evin tasviri yapılmamakla birlikte eve ait unsurlar zaman zaman Ali Bey’in
eve girip çıkışı sırasında isim olarak anılır. Sadece adları anılan bu kısım veya unsurlar
sırasıyla evin bahçesi, kapısı, üst kata çıkmaya yarayan merdiven Ali Bey’in odasının kapısı
ve Ali Bey’in yatağıdır. Anlaşılacağı üzere bunlar Ali Bey’in eve girişi çıkışı sırasında takip
ettiği güzergah boyunca adları zorunlu olarak anılan unsurlardır.
4. Masalda mekan bilinen bir yer değildir. Bilinmeyen bir mekan tasviri vardır. Bu genellikle bir saray veya bir ormandır. İntibah'taki mekan is gerçek mekandır. Kurmaca değildir. Bilinen var olan bir yerdir.
5. İntibah romanında zaman olayın yaşanması ve yazılması ile aynı zamanı gösterir. Verilen ifadelerde bunu görüyoruz. Anlatıcı olayın içindedir.
6. Evet zamanı takvimde gösterebiliriz. Fakat bu gösterim gün, ay, yıl gibi değil romandan anlaşılan zamandır. Olayın anlatılanlardan yola çıkara Tanzimat döneminde geçtiği söylenebilir.
7. Masallarda geçen zaman kavramı belirsizdir. Olaylar,tarihin bilinen bir diliminde geçmez.
8. İntibahta zaman daha belirgindir. Tarihin bilinen bir dilimde geçer. Gerçek yaşama daha uygundur.
13. etkinlik
 Romanda zaman, mekan ve kişiler olayın ortaya çıkmasında yardımcı unsurlardır. Bu unsurlar arasında bir uyum vardır. Olayın yaşandığı zaman dilimi ile mekan ve kişiler uyuşmaktadır.
9. Romanda iyi- kötü çatışması verilmektedir. Dilaşup ve Mahpeyker bu çatışmanın ortasındadır. Dilaşup iyi kadın tipini Mahpeyker ise erkekleri baştan çıkaran kötü kadın tipini temsil eder. Yine Ali Bey- Abdullah Efendi tipleri de bu iyi kötü çatışmasını verir.
10.  Tanzimat döneminde Batının etkisiyle sosyal yaşamda çözülmeler başlamış, aile kavramı yara almıştır. Bu romanda bozulan aile yapısı ahlak anlayışı eleştirilmiştir. Dolayısıyla tema sosyal hayatı yansıtır, gerçek yaşamdan alınmıştır.
14. Etkinlik.
Eserde romantizmin etkisi daha ağır basmaktadır. Romantizmde yazar olayı kesip kendi görüşlerini de aktarır. Bu romanda yazar olaya müdahale etmiş kendi kişiliğini gizlememiştir. Ayrıca konu olarak sıradan bir hayat süren insanların yaşamı ele alınmış. Duygusallık ön plana çıkmıştır.
“İntibah” romanında ele alınan.. son pişmanlık fayda vermez teması sosyal hayatla ilişkilidir. Çünkü yaşanan olaylar sosyal hayatta karşımıza çıkabilecek olaylardır.
11. olamamıştır. Çünkü Ali Bey, dış dünyaya karşı tecrübesiz biridir. Ayrıca babasına aşırı bağlı olması ve sürekli onun korumasında yetişmesi zayıf bir kişiliği ortay koymaktadır. Babasının desteği ortadan kalkınca b zayıf kişilik dış dünyaya karşı korumasız kalmıştır.
12. Ali Bey romanda hayatın tehlikelerine karşı tecrübesiz bir genci temsil etmektedir bu yüzden olaylar daha çok onun üzeride dönmektedir. Romanın başkahramanıdır.
13. metinde konuşan kişi anlatıcıdır. Roman olayı her yönüyle bilen biri tarafından anlatılmaktadır. Bir gölge gibi kahramanları takip eder fakat ortada görünmez. Kahramanların her halini bilir. Bu özellikler hakim(ilahi) bakış açısı anlatıcıda görülür.
14.Ali Bey Mahpeyker’i namuslu ve güzel biri bulduğu için aşık olmuştur. O güne kadar kadınlarla fazla muhatap olmamış mahpeykeri görünce aşık olmuştur.
15. eserin eğitici yönü vardır. Yazar son kısımda “Son pişmanlık fayda vermez” ifadeleriyle
açıkça temayı ortaya koyar.
15. etkinlik.
Tanzimat döneminde sosyal temalar işlenmiştir. Özellikle yanlış Batılılaşma,  una bağlı olarak bozulan aile yapısı Tanzimat döneminin en önemli konularıdır. Namık Kemal de eserini aile konusu üzerine kurmuştur.
16. Tanzimat I. Dönem sanatçıları “sanat toplum içindir” görüşünü benimsemişler. Eserlerinde toplumsal konulara yer vermişlerdir.  Bu eserde de aile yapısı irdelenmiştir.
17. romanda Çamlıca, konak, cariye, gibi mekanı ve şahısları anlatan mahalli unsurlara rastlıyoruz.
18. Namık Kemal bu eseri toplumu bilinçlendirmek, eğitmek için ele almıştır.
16. Etkinlik.
 Her ikisinde de aşk  ve aile kavramı ortak olarak kullanılmıştır.
17. Etkinlik.
Tahir ile Zühre halk hikayesidir. Bu hikayede zaman ve mekanın özellikleri  tam belirgin değildir. Olay zinciri vardır. Rastlantılara sık ver verilir. Olağanüstülükler göze çarpar. Anlatım daha sade günlük konuşma dili ile yazılmıştır. Aşk teması işlenmiştir.
İntibahta ise zaman, mekan ve kişiler daha belirgin, dil daha edebidir. Aşk, ana temayı vermek için kullanılmıştır.
19.Namık Kemal ilk şiirlerini çocuk denecek yaşlarda yazmaya başlamıştır. Şinasi'yle tanışıncaya değin, şiirlerinde tasavvuf etkileri görülür. Bu dönemde özellikle Yenişehirli Avni, Leskofçalı Galib gibi şairlerden etkilenmiştir. Şinasi'yle tanışmasından sonra şiirlerindeki içerik de değişmiştir. Günlük konuşma dilinden alıntıların yanı sıra, o zamana değin geleneksel Türk şiirinde görülmemiş olan "hürriyet kavgası", "esaret zinciri", "vatan", "kalb-i millet" gibi yepyeni kavramlarla birlikte, doğrudan doğruya düşüncenin aktarılmasını amaçlayan bir tür "manzum nesir" oluşturmuştur. Türk şiirini Divan şiirinin edilgen edasından kurtarmıştır. Bütün bu nitelikler onun Vatan Şairi olarak anılmasına yol açmıştır.
Tiyatro türüne özellikle önem veren Namık Kemal, altı oyun yazmıştır. Bir yurtseverlik ve kahramanlık oyunu olan Vatan Yahut Silistire yalnız ülke için değil, Avrupa'da da ilgi uyandırmış ve beş dile çevrilmiştir.
Namık Kemal'in ilk romanı olan İntibah 1876'da yayımlanmıştır.
Namık Kemal romanı ve tiyatroyu toplumsal yaşama soktuğu gibi, edebiyat eleştirisini de Türkiye'ye ilk getiren kişilerden biri olmuştur. En önemli eleştiri yapıtları Tahrib-i Harâbât ile Takip'dir. Eleştirilerinde canlı, dolaysız bir üslup kullanmıştır. Tahrib-i Harâbât, Ziya Paşa'nın Harâbât adlı güldestesine karşı yazılmış sert bir eleştiri niteliğindedir. Namık Kemal gazeteci olarak da Türk kültürü içinde önemli bir yer alır. Döneminin hemen hemen bütün yenilik yanlısı ve ilerici gazetelerinde yazmıştır.

20. yazar görüşlerini eserine yansıtmada başarılıdır. Olaylar gerçek yaşamdan alınmıştır. Kahramanlar ve işlenen konu gerçek yaşamda karşılaşılabilecek olaylardır.

21. her edebi eser yazarın hayatından izler taşır. Namık Kemal, kendi hayat anlayışını bu eser yoluyla orta koymuştur.

Read more

10.Sınıf Dil ve Anlatım Cevapları Sayfa 103-104-105


1-Konusu piri reisin yaptığı haritanın değerinin bilinip bilinmediğidir.İleti ise taihi sürecin ele alınmasında yaşanan sıkıntılar


2-Metindeki her paragraf konu ve ileti bütünlüğü içerisnde alınmıştır. Çünkü paragraf bir metnin küçültülmüş halidir.
3-Paragraflar kendi içerisnde bir bütünlük oluşturmuştur.Çünkü cümleler kendi içersinde içerisinde birbirleriyle bağdaşılık ve bağlaşıklık ilişkisi ile bağlanmıştır

4-paragraflar metindeki konunun farklı yönlerini ele alır. Dolayısı ile incelenen bu farklı yönlere göre de anlatım biçimleri değişiklik gösterir

5-Görüşleri saçma bulduğunu ifade etmek amacıyla alaycı bir uslup oluşturmuştur.

6-birinci cümmlede "günümüzde"sözcüğünü cümleden çıkarırsanız anlatım bozukluğu giderilir. ikinci cümlede "kaybolan" sözcüğü yanlış yerde kullanıldığından anlatım bozukluğu oluşmuştur.

7-sözcüklerin yanlış yerde kullanılması açıklığı ortadan kaldırmış,devrik cümlere yer vermesi metne canlılık katmıştır.

8-Bu memtin sahip olduğumuz değerlerin yeterince anlaşılmadığını vurgulamak için yazılmış,gerçeklikle ilişkilidir. Günümüzde de deüerlerimize sahip çıkılmamakta,bir çok tarihi eserimiz yok edilmektedir.
Resmin boyutu 25% (400x588) düşürüldü. Resmi orjinal boyutunda (529x777) görmek için buraya tıklayınız. Resmi yeni pencerede açmak için üzerine tıklayınız.

C:
1-Emredici anlatım: trafik kuralları,ilaç kullanım kılavuzları, gibi metinlerde kulanılır.
2- Metin türleri: ikiye ayrılır.1 sanat metinleri 2. öğretici metinler. sanat metinleri betimleyici ,öyküleyici,sözleşmeye bağlı anlatım kullanır. öğretici metinlerde ise açıklayıcı anlatım,tartışamcoı anlatım türleri kulalnılır.

3-Betimleyici anlatım kullanılır.anlatılan nesnenin fiziksel ve ruhsal özelliklerini en iyi aktaran anlatım türü budur.
Resmin boyutu 24% (400x629) düşürüldü. Resmi orjinal boyutunda (526x826) görmek için buraya tıklayınız. Resmi yeni pencerede açmak için üzerine tıklayınız. İmage
Resmin boyutu 26% (400x616) düşürüldü. Resmi orjinal boyutunda (539x830) görmek için buraya tıklayınız. Resmi yeni pencerede açmak için üzerine tıklayınız. İmage
C:
1-Hayatta karşılığı olan durumların ifadesidir.
2-sanatsal metinlerde okuyucuda estetik duygu uyandırmak amacı vardır.Bu nedenle yazar zaman zaman alışılmamış bağdaştırmaya başvurur
3-Her yazarın kendisine göre bir uslubu car. uslubu yazarın zevk ve anlayışı etkiler. yazartn sahip olduğu değerler,görüşleri,eğitimi eserinde mutlaka yansır.
4-gönderici ile alıcı arasındaki iletişim dilin sanatsal işlevde kullanılması ile sağlanmakta

kaynak:sorubak.com
Read more

Koca Duha Oğlu Deli Dumrul'un Hikayesi Etkinlikleri



“Aksoylu Timsaha Karşı” ve “Koca Duha Oğlu Deli Dumrul’un Hikâyesi” adlı metinlerin ortak yönlerini aşağıya yazınız.
b. Olağanüstü özellikler vardır.
İnsan dışındaki varlıklar eserlerde kişi olarak kullanılmıştır.
Olay örgüsü, yer, zaman ve kişi unsurundan oluşmuştur.
Edebi metin özellikleri gösterirler.
Kullanılan kelimeler mecaz ve yan anlamlıdır.
Bir anlatıcısı vardır.

c. Bu metinlerin anlam ve birimlerini belirleyiniz. Anlam birimlerini belirlerken olay, kişi, mekân unsurlarının metinde nasıl kullanıldıklarından hareket ediniz.
c. Kişi, mekan ve zaman unsurları birleşerek metin olay örgüsünü oluşturmuştur.

ç. Bu metinlerin anlam birimlerini belirlerken metnin hangi unsurlarının bir arada bulunması gerektiğini belirtiniz.
Ç. Olay örgüsü, yer, zaman, kişi…

d. Metnin anlam birimleri arasında nasıl bir ilişki vardır? Belirtiniz.
d. Bu anlam birimleri arasında en önemlisi olay örgüsüdür. Zaten bu metinlerin diğer ismi olay çevresinde gelişen edebi metinlerdir. Olay örgüsü;  yer, zaman ve kişinin birleşiminde oluşur.

e. Bu metinlerin olaylarını tespit edip metinlerin kaçar olay içerdiğini belirtiniz.
e. Birden fazla iç içe geçmiş durumdadır.

7. “Adaya Vapur” adlı metni okuyunuz. Metnin kenarlarında boş bırakılan yerlere paragraflardaki olayları yazınız.
7.İstanbul’da Adalara giden bir adamın vapur içindeki düştüğü durumu anlatır. Memur olmaya giden roman kahramanımız gittiği yerde nerde kalacağınız ve neler yapacağınız düşünürken bir güzel kız gelir ve ona gemini Adalar’a gidip gitmediğini sorar. O da bilemez, kızarır, utanır ve gemideki diğer insanlar komik duruma düşer.

8. Sınıfınızda dört gruba ayrılınız. “Adaya Vapur” metnindeki olayların nedenini ve bu olayların sonucunu bularak olay örgüsünü çıkarınız ve şemalaştırınız. Grup sözcüleri, gruplarının hazırladığı olay örgüsü şemasını tahtaya çizsin. Çizilen şemalardaki benzerlik ve farklılıkları bulunuz.
8.
  • Çocuğun memur olarak atanması
  • Gemiyle Adalar’a gitmesi
  • Yol boyunca nerde kalacağını  ve akrabalarıyla ilgili durumları düşünmesi
  • Kendisini bekleyen bütün belirsizliklere rağmen neşesini ve mutluluğunu koruması
  • Şehirli güzel bir kızın buna bu gemi Adalar’a gidiyor mu diye soru sorması
  • Cevap veremeyen kahramanımız utanması ve komik duruma düşmesi

9. “Aksoylu Timsaha Karşı”, “Koca Duha Oğlu Deli Dumrul’un Hikâyesi” ve “Adaya Vapur” adlı metinlerin yazarları gördükleri, duydukları vb. olayları konu olarak işlerken ne gibi değişikliklerle vermişlerdir? Metinlerden örneklerle açıklayınız.
9. “Aksoylu Timsaha Karşı”, “Koca Duha Oğlu Deli Dumrul’un Hikâyesi” ve “Adaya Vapur” yazarlar kendi hayatlarında gördükleri konuları eserlerine alırlarken olduğu gibi anlatmazlar. Onları kendi içlerinde değiştirerek kurgulayarak anlatırlar. Olduğu gibi anlatmak bilimsel ya da öğretici metinlerin  işi olarak göze çarpar. Ama yazarlar kurmaca gerçekliği kullanmak zorundadır.

10. “Adaya Vapur” adlı metindeki karşılaşma yaşanmamış olsaydı hikâyenin sonu aynı şekilde mi biterdi? Yazar kendi istediği gibi bir son oluşturabilmek için mi olay örgüsünü böyle düzenlemiştir? Tartışınız. Tartışmanız sonucunda hikâyelerde olay örgüsünün hangi amaçla düzenlendiğini belirtiniz.
10. Aynı şekilde yaşanmazdı. Çünkü yazar olayın sonucu bu karşılaşmaya bağlamıştır. Buna göre düzenlenmiştir. Hikayedeki olayların düzenlenme elbette ki bir şeyler öğretmek değil, olayları, durumları ve düşünceleri anlatıp estetik zevk vermek için yazılmıştır.

11. “Aksoylu Timsaha Karşı” adlı metinde olduğu gibi tilki ve timsahın soylarıyla, geçmişleriyle övünmeleri mümkün müdür? Bu metinde yazar, insanlarla ilgili hayal, tasarı ve izlenimlerini nasıl dile getirmiştir? İnsana özgü gerçekliğin bu metinde verilirken değiştirilip değiştirilmediğini tartışınız. Tartışmanız sonucu oluşan fikri tahtaya yazınız.
11.Mümkün değildir. Anlatılmak istenenin hayvanlar üzerinden alegori yapmıştır. İnsana özgü gerçeklik kişileştirme yoluyla ele alınmıştır.

12. “Aksoylu Timsaha Karşı”, “Koca Duha Oğlu Deli Dumrul’un Hikâyesi” ve “Adaya Vapur” adlı metinlerdeki olayların benzeri olaylar çevrenizde yaşanıyor mu? Bu olayları yaşayan insanlara benzer kişiler çevrenizde yaşıyor mu? Normal hayatta yaşanan gerçeklikle edebî metinlerde anlatılan gerçekliğin benzerlik ve farklılıklarını aşağıya yazınız.
12. “Aksoylu Timsaha Karşı”, “Koca Duha Oğlu Deli Dumrul’un Hikâyesi”  metinlerinde olay çevremizde rastlanmazken “Adaya Vapur” metnindeki olayın benzerine çevremizde rastlayabiliriz. Adaya Vapur metnindeki kişilere  var ama diğerlerini göremeyiz. Normal hayatın gerçekliği ile edebi metinlerin gerçekliği aynı olmaz. Normal hayattaki gerçeklik net ve nesnelken edebi metinlerdeki gerçeklik kurmaca olup göreceli yani özneldir. Yoruma açıktır.

13. Aşağıdaki tipler, “Aksoylu Timsaha Karşı”, “Koca Duha Oğlu Deli Dumrul’un Hikâyesi” ve “Adaya Vapur” adlı metinlerin hangisinde vardır? Karşısına yazınız.
13.
Yalan söyleyen, övünen : Aksoylu Timsaha Karşı
Dobra konuşan : Koca Duha Oğlu Deli Dumrul’un Hikâyesi
Sonunu hesaplamadan konuşan, cahil : Koca Duha Oğlu Deli Dumrul’un Hikâyesi
Geleceğe ilişkin hayalleri olan ama bazı insanlar yüzünden hayallerinden vazgeçen : Adaya Vapur

14. “Adaya Vapur” adlı metindeki gencin arkadaşı, olayların içinde hangi özelliğiyle yer almıştır? Buna göre “arkadaş”a tip mi karakter mi diyebilirsiniz? Nedenleriyle açıklayınız.
14. Olayların akışına yardımcı olmak amacıyla figüratif kadro olarak yer almaktadır. Burada arkadaş tip’tir. Çünkü bütün özelliği ile benzer nitelikteki insanlara tip denir. Yani buradaki insana benzer çok sayıda kişiyi görebilmekteyiz.

15. Aşağıdaki metinlerdeki olayların geçtiği mekânları aşağıya yazınız.
15.
Aksoylu Timsaha Karşı : Su boyunda
Koca Duha Oğlu Deli Dumrul’un Hikâyesi : Kuru bir çay  üzeri, ev gibi mekanlar…
Adaya Vapur :Gemi

Yazdığınız bu mekânların hangisini haritadan gösterebilirsiniz? Bu mekân metinde ayrıntılı olarak anlatılmış mıdır? Mekân bir binada mı, bir sokakta mıdır? Ayrıntılı olarak tasvir edilmiş midir? Niçin?
“Aksoylu Timsaha Karşı”, “Koca Duha Oğlu Deli Dumrul’un Hikâyesi”ndeki yerleri gösteremeyiz ama Adaya Vapur metninde izah edilen gösterebiliriz. Yine Adaya Vapur metninde ayrıntılı olarak anlatılmışken bu mekanlar diğer iki mekan tasvirler çok verilmemiş. (Olayların nerde geçtiği sorusuna yukarıda cevap verilmiştir.)

16. “Aksoylu Timsaha Karşı” adlı metindeki tilki ile timsahın su boyunda buluştuğu ve ikinci metindeki Deli Dumrul’un çayın üstüne köprü yaptırdığı zamanı gün, ay ve yıl olarak belirtiniz. Metinlerdeki zaman gerçek yaşamdaki zaman gibi niçin tarihe, saate dayanmıyor? Görüşlerinizi belirtiniz.
16. Hangi zaman diliminde olduğunu bilemiyoruz. Zaman kavramları saat, tarih olarak verilmemiştir.

17. “Koca Duha Oğlu Deli Dumrul’un Hikâyesi” adlı metnin kişileri, zamanı ve mekânı hakkındaki düşüncelerinizi yazılı olarak anlatınız, yazdığınız metni sınıfta okuyunuz.
17. Deli Dumrul, hikayenin gerçek kahramanıdır ve bütün olaylar onun etrafında şekillenir. Diğer karakterler ise asıl kahramanımıza yardımcı niteliğe sahip kişilerdir. Mekan kuru bir çayın üzerinde ve evde geçmektedir. Zaman ise net olarak bilinmemektedir.

18. “Adaya Vapur” adlı metindeki memur ile bir gündüz vakti İstanbul arasında bir bütünlük var mıdır? “Aksoylu Timsaha Karşı” adlı metindeki tilki niçin memur olma hayali kuramıyor? Açıklayınız.
18. Aksoylu Timsaha Karşı metnindeki insana ait gerçeklik insan dışındaki varlıklarla ifade edildiği için onlar memur olma hayali kuramazlar. Adaya Vapur metnindeki kişilerse günümüzdeki insanlarla uyum sağlamaktadır.

Kaynak:http://edebiyatogretmeniyiz.com
Read more

10. Sınıf Coğrafya Dersi 1.Dönem 1. Yazılı Soruları ve Cevapları


COĞRAFYA DERSİ 10. SINIF 1. DÖNEM 1. YAZILI SORULARI (1)

… – …  EĞİTİM VE ÖĞRETİM YILI ………..……………..… OKULU 10/… SINIFI
COĞRAFYA DERSİ 1. DÖNEM 1. YAZILISI

Tarih: …/…/……
ADI SOYADI:………………………… NU:………….. PUAN:………

1- Dağ oluşumundaki kırılma olayını şekil çizerek belirtip örnek veriniz.(15)

2- Türkiye’de dördüncü zamanda meydana gelen olayları yazınız(15)

3- Delta nedir? Deltanın oluşabilmesi için gerekli koşulları yazınız.(15)

4-
a) Platolardaki tarımsal faaliyetleri belirleyen faktörleri yazınız.(5)

b) Türkiye ‘de linyit yataklarının çok yaygın olmasının nedenini yazınız.(5)

5- Türkiye’nin yüzey şekillerinin genel özelliklerini yazınız(15)

6-
a)Türkiye’de iç ovalar genelde hangi alanlarda oluşmuştur?(5)

b) D. Anadolu fay kuşağındaki ovaları yazınız(10)

7- Aşağıdaki ifadeleri doğru (D) veya Yanlış (Y) olarak belirleyiniz.(15)

a) Türkiye’nin en büyük delta ovası Büyükmenderes Ovasıdır.       (    )

b) Toroslar üçüncü zamanda oluşmuştur.                                          (    )

c) Volkanik sahalar fazla nüfuslanmıştır.         (    )

d) Volkanik sahalar maden bakımından zengindir                            (    )

e) Gelgit olayının görüldüğü yerlerde delta ovaları oluşur                                (    )

BAŞARILAR DİLERİM..
Read more

12.Sınıf Edebiyat Cevapları Sayfa 50 - 3.Ünite


HAZIRLIK  sayfa 50
* Milli edebiyat Dönemi şiiri ve dil anlayışı hakkında  araştırma yapınız.
* MİLLİ EDEBİYAT AKIMINDA ŞİİR
Edebiyatımızda halkın anlayabileceği bir dille, halk için yazmak ilkesi Tanzimat döneminde Şinasi ile başla­mıştır, Şinasi'nin, daha çok düzyazı dili üzerinde dur­makla birlikte şiirlerinde de elinden geldiğince Türkçe sözcükler kullanmaya çaba gösterdiği görülür.Ziya Pa­şa ise şiirimizin halk diliyle ve hece ölçüsüyle yazılma­sı gerektiğine dikkatleri çekmiştir. Ancak, sanat yapma kaygısının ağır basması bu girişimlerin sürdürülmesini engellemiştir. Servet-i Fünun ve Fecr-i Ati dönemlerin­de ise şiir dili konuşma dilinden iyice uzaklaşmış, aruz ölçüsü egemenliğini sürdürmüştür. Tanzimat'ta ortaya konulan, halk için yazma ilkesini ye­niden canlandıran halk içinden yetişmiş bir şair olarak Mehmet Emin Yurdakul olmuştur.
Ancak Servet-i Fü­nun şiirinin tutunduğu, sevildiği sırada halkın anlayabi­leceği bir dille ve halk şiiri ölçüsüyle şiir yazmayı be­nimsetebilmesi oldukça güç bir iş olmakla birlikte bu güçlükten yılmayan Mehmet Emin, "Türkçe Şiirler" adlı kitabıyla edebiyatımızdaki yerini sağlamlaştırmış, ko­nuşma Türkçesini ve hece ölçüsünü savunanlarca des­teklenmiştir.

Mehmet Emin'den sonra 1911'de Genç Kalemler dergi­sinde Turan adlı şiirini yayımlayarak "Bütün Türkçülük" düşüncesini benimsediğini duyuran Ziya Gökalp (1876-1924), şiirde hece ölçüsünü ve Türkçeyi yerleş­tirmekte Mehmet Emin'den daha etkili olmuştur. Milli Edebiyat hareketinin kendini benimsettiği yıllar olan 1911 ile 1917 yılları arasında ise değişik eğilimle­rin bir arada olduğu göze çarpmaktadır. Milli edebiyat şairleri kendilerini kabul ettirmeye çalışırken, Fecr-i Ati şairleri ünlerini sürdürdükleri gibi, Servet-i Fünun şiirini yaratanTevfik Fikret veCenap Sahabettin in de şair­lik güçlerini ellerinde tuttukları dikkati çekiyor. Ayrıca Fecr-i Ati topluluğunun dağılmasıyla, topluluk şairlerin­den kimileriyle, genç kuşak şairlerinden kimilerinin Mil­li Edebiyat anlayışı dışında yeni hareketler yaratma gi­rişiminde bulundukları görülmektedir. Bazı genç şairler, Nayiler adı altında, yeni bir edebi ha­reket yaratmak için ortaya çıktılar. Bunlar, edebiyatta millilik ayrıcalığını Genç Kalemler'e bırakmamak için, edebiyatın milli oluşunu "milli geçmişe bağlanış"ta gö­rerek, Anadolu'daki Türk edebiyatının ilk devirlerine in­meyi ve böylece, XIII. asrın büyük mutasavvıfları olan Mevlana Celaleddin-i Rumi ile Yunus Emre'nin şiirlerin-deki samimi ifadeli, lirik ve mistik atmosferi kendi şiirle­rinde de yaşatmayı denediler. Onlara göre, estetik he­yecan ile dili ve üslubu tabii bir şekilde birleştirmek, sa­de ve samimi bir ifade tarzı bulmak ve bundan doğan iç ahengi değerlendirmek gerekir. Bu topluluğun ömrü çok kısa sürmüş, düşüncelerini gerçekleştirebilecek değerde eserler veremeden dağılmıştır.
Aynı yıl ortaya çıkmış olan bir edebi eğilim de, yabancı bir geçmişin bir kaynağına yönelerek, Türk edebiyatını esasından batılılaştırmak için, doğrudan doğruya "Eski Yunan edebiyatını örnek edinmek" eğilimidir. Yahya Kemal ile Yakup Kadri'nin temsile çalıştıkları ve Eski Ak Deniz Havzası (bölgesi) Medeniyeti ile ilgili olduğu için "Havza Edebiyatı" veya "Nevyunanîlik" adını verdik­leri ve ilk örneklerini Yahya Kemal'in "Sicilya Kızları" ve "Biblos Kadınları" adlı şiirleri ile Yakup Kadri'nin "Siyah Saçlı Yabancı ile Berrak Gözlü Genç Kızın Sözleri" ad­lı nesrinde bulan bu eğilim de, devrini etkileyecek bir gelişme gösterememiştir.
Yine aynı yıllarda, şiirin genel durumundaki bu karar­sızlıktan başka, milli bir edebiyata taraftar şairlerin şiir anlayışında da tam bir birlik görülmez. Milli Edebiyat hareketince şiirin şahsi bir mesele olarak sayılması üzerine, Milli Edebiyat deyiminden bazı şairler konuca "eski Türk tarihine, efsane ve geleneklerine bağlanma­yı" anlayarak bu tarzda şiirler yazarken (Mehmet Emin, Ziya Gökalp); bazıları "Osmanlı İmparatorluğu'nun par­lak devirlerini yaşatmaya" çalışıyor (Yahya Kemal, Enis Behiç); bazıları da, millileşmeyi "halk şiirine bir dönüş" sayarak, halk nazım şekilleri ile şiirler yazıyor (Rıza Tevfik, Faruk Nafiz, Orhan Seyfi, Yusuf Ziya) ve hemen hepsi, (Mehmet Emin, Ziya Gökalp hariç) ferdiyetçi bir sanat anlayışı içinde, yalnız kendi duygu ve hayal dün­yalarını işliyorlardı.
Nihayet, milli bir edebiyata taraftar şairlerin bu dağınık yönlerdeki çalışmalarını birleştirmek gayesi ile 1917 yı­lı haziranında, "Şairler Derneği" adlı bir dernek kurul­du. Fakat üyeleri arasında tam bir anlaşmaya varılama­dı. Nitekim dernek, "istedikleri sanat anlayışını benim­semekte" üyelerini serbest bırakarak, onlardan, sade­ce, "konuşma dilinin ve hece vezninin kullanılması­nı" isteme kararını alabildi. Kuruluşundan başlayarak bütün edebi hareketlere sayfalarını açık tutan Servet-i Fünun'un da bu harekete katılması ve Yeni Mecmua (1917), Büyük Mecmua (1919) ve Dergâh (1921) der­gilerinin sürekli yayınları ile şiirde dil ve ölçünün milli­leştirilmesi meselesi (Y. Kemal gibi bazı istisnalarla), Cumhuriyetin ilanından önce, tamamıyla gerçekleşti. İlk şiirlerinde Osmanlıcayı ve aruzu kullanıp konuşulan Türkçeye ve heceye sonradan bağlananlar çoğunlukta olduğu için, bu devrin şairlerinin şiirlerindeki dil ve ve­zin ikiliği belirli ve ortak bir özelliktir. Ancak, 1917 tari­hinden sonra, genç şairlerin şiirlerinde konuşulan Türkçenin en güzel örnekleri verilmiştir. Birkaç yıl gibi çok kısa bir süre içinde elde edilen bu büyük başarıda, "He­cenin Beş Şairi" olarak adlandırılan şairlerin (Halit Fah­ri, Enis Behiç, Orhan Seyfi, Yusuf Ziya, Faruk Nafiz) geniş payları vardır.
Şiirlerini 1918'den sonra yayımlamaya başlayan Yahya Kemal ise daha değişik bir çizgide görülür. Milli Edebi­yat hareketinin ilkelerine tam olarak uymamakla birlikte konferanslarıyla hareketi desteklemiştir. Tarihte Os­manlı imparatorluğu'nu temel alan Yahya Kemal, Birin­ci Dünya Savaşı sonlarındaki yenilginin çöküntüsünü yaşayan Türkleri güçlendirmek için ulusal tarihi tema alan şiirler yazmıştır. Tarihe yönelik temaların yanında sonsuzluk, aşk ve ölüm en çok işlediği konulardır. Özel­likle tarihsel temalı şiirlerinde Divan şiiri koşuk biçimini kullanan Yahya Kemal "Ok" şiiri dışında hep aruz ölçü­sü kullanmıştır. Koşuk biçimleri gibi dili de şiirlerin te­masına göre değişir. Tarihsel temalı şiirlerinde, yansıt­tığı döneme uygun bir dil kullanırken, konuşma Türkçesinin güzel örneklerini verdiği şiirleri de vardır. Dile olan egemenliğiyle şiirimize değişik bir söyleyiş getirmiştir.
 
Milli Edebiyat şairlerinin eserlerinde aşağıdaki özellikler görülür:
1. "Halka doğru" ilkesi gereğince ilk kez ulusal kay­naklara dönülmüştür.
2. Yalın bir dil kullanılmıştır.
3. Hece ölçüsü esas alınmıştır.
4. Halk şiiri nazım biçimlerinden yararlanma yoluna gidilmiştir.
5. Şiirlerde doğa ve yurt güzellikleriyle birlikte yurtse­verlik, kahramanlık konuları işlenmiştir.
6. Şiire romantik bir söyleyiş egemen olmuş, toplum­sal sorunlara pek yer verilmemiştir.
7. "Beş Hececiler" topluluğu önemli bir çıkış olmuştur.
 
BEŞ HECECİLER
Şiire aruzla başlayan, Ziya Gökalp'ın etkisiyle Milli Ede­biyat akımına bağlanan ve 1917'den sonra ortaya çı­kan, bir topluluk oluşturmayan, aynı özellikleri taşıdık­ları için "Beş Hececiler" adıyla adlandırılan "Hecenin Beş Şairi" şu sanatçılardan oluşmaktadır: Orhan Seyfi Orhon Faruk Nafiz Çamlıbel Halit Fahri Ozansoy Enis Behiç Koryürek Yusuf Ziya Ortaç
Bu şairler 1917'de Selanik'te "Genç Kalemlerle başla­yan Milli Edebiyat akımının ilkelerine bağlı olarak, halk şiirimizin özelliklerinden, yerli kaynaklarımızdan yarar­lanarak, şiirimizin aruzdan heceye geçişinde önemli rol oynamışlardır. "Beş Hececiler" adıyla tanınan bu sa­natçılar, Milli Edebiyat döneminde sanat hayatlarına başlamıştır; ancak asıl ürünlerini Cumhuriyet dönemin­de vermişlerdir.
"Beş Hececiler" olarak tanınan bu şairlerin eserlerin­de özetle şu özellikler görülür:
1. Bireysel konuları ve yurt güzelliklerini anlatma
2. Anadolu'ya romantik bir tutumla yaklaşma
3. Sade bir dille yazma
4. Hece ölçüsünü kullanma ve Halk şiiri geleneğinden yararlanma
* Derste kullanılmak üzere bir gazel örneği getiriniz.
Gazel
Ağyâre nigâh etmediğin nâz sanırdım
Çok lutf imiş ol âşıka ben az sanırdım
 
Gamzen dili rüsvâ-yı cihân eyledi
Billâh ben ol âfeti hem-râz sanırdım
 
Seyr eylemesem âyînede aks-i cemâlin
Hüsn ile seni meh gibi mümtâz sanırdım
 
Ma'mûr idügin bilmez idim böyle harâbât
Mestâneleri hâne-ber-endâz sanırdım
 
Sihr etdiğini senden işitdim yine Nef'î
Yoksa sözünü hep senin i'câz sanırdım
                                          Nef’i
AÇIKLAMA
 
Yabancıya bakmadığından ben nazlı sanırdım
Ama çok alakalıymış aşığa ben az sanırdım
 
Gülümsenle cihana beni rezil eyledin
Oysa ben seni en yakın arkadaşım sanırdım
 
Yüzünün aynadaki yansımsını görmesem
Güzellikde seni ay gibi seçkin sanırdım
 
Yapıcı olduğunu bilmezdim böyle harap olmuş
Sarhoşları seni ev yıkıcı sanırdım
 
Sihir yaptığı yeni senden işittim
Nef'i yoksa sözünü hep icaz* sanardım
 
*Ahmet Hamdi Tanpınar, Ahmet Muhip Dranas, Necip Fazıl Kısakürek, Ziya Osman Saba, Cahit Sıtkı Tarancı’nın hayatları, edebi kişiliği ve fikirleri hakkında araştırma yapınız.
Ahmet Hamdi Tanpınar
Ahmet Hamdi Tanpınar, 23 Haziran 1901 tarihinde İstanbul'da doğdu.İstanbul'da Ravaz-i Maarif İbtidaisi'nde, Sinop ve Siirt rüşdiyelerinde, Vefa, Kerkük ve Antalya sultanilerinde öğrenim gördü. Baytar mektebini bırakarak girdiği İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nden 1923 yılında mezun oldu. Erzurum, Konya ve Ankara liseleriyle, Gazi Eğitim Enstitüsü ve Güzel Sanatlar Akademisi'nde edebiyat öğretmenliği yaptı, aynı akademide estetik ve sanat tarihi dersleri verdi (1932 - 1939). 1939 yılında İstanbul Üniversitesi'ne Yeni Türk Edebiyatı Profesörü olarak atandı.
Maraş Milletvekili olarak 1942-1946 yıllarında Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde bulundu. Bir süre Milli Eğitim Müfettişliği yaptıktan ve Güzel Sanatlar Akademisinde eski görevinde çalıştıktan sonra 1949 yılında İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'ne yeniden döndü ve bu görevde iken 24 Ocak 1962 tarihinde İstanbul'da öldü.
Öykü Kitapları
Abdullah Efendi'nin Rüyaları (1943), Yaz Yağmuru (1955), Hik(yeler (Kitaplaşmayan iki hikâyesiyle birlikte tüm öyküleri, 1983).
 
Ahmet Muhip Dranas
909 yılında Sinop'un Salı köyünde dünyaya geldi. Ankara Erkek Lisesi'ni bitirdi. Lisedeki edebiyat öğretmenleri Faruk Nafiz Çamlıbel ve Ahmet Hamdi Tanpınar, şiir sevgisinin gelişmesinde etkili oldular. Ankara Erkek Lisesi'ni bitirdikten sonra Hâkimiyet-i Milliye gazetesinde çalıştı(1930-1935). Ankara Hukuk Fakültesi'ne iki yıl devam ettikten sonra İstanbul'a gitti, Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü'ne girdi ve burayı bitirdi. Güzel Sanatlar Akademisi Kütüphane müdürlüğü yaptı. Dolmabahçe Resim ve Heykel Müzesi resim yardımcılığında bulundu.
1938'de Ankara'ya döndü ve CHP Genel Merkezi'nde Halkevleri Kültür ve Sanat Yayınları'nı yönetti. Ağrı dolaylarında askerlik görevini yaptıktan sonra, Ankara'da Çocuk Esirgeme Kurumu Yayın Müdürü, Kurum Başkanı (1957-1960), daha sonra İş Bankası Yönetim Kurulu üyesi oldu. Devlet Tiyatrosu Edebî Kurul Başkanlığı, Anadolu Ajansı Yönetim Kurulu üyeliği yaptı. Politikaya atılarak Zafer gazetesinde yazılar yazdı.
Birkaç kez DP'den milletvekili adayı olduysa da seçilemedi. Yayımlanan ilk şiiri, Ankara Lisesi'nden Muhip Atalay imzasıyla Milli Mecmua'da çıkan "Bir Kadına" adlı şiirdir 15 Eylül 1926. Sonra kendi imzası ile çeşitli dergilerde şiirler yayımladı.
Çeşitli dergilerde yayımlanan şiirleri, 1974 yılında İş Bankası Kültür Yayınları arasında, "Şiirler" adı ile çıktı. Ayrıca "Kırık Saz" adlı eseri de çıkmıştır.
21 Haziran 1980'de Ankara'da öldü. Vasiyeti üzerine Sinop'un Salı köyünde toprağa verildi.
Ahmet Muhip, Cahit Sıtkı Tarancı ile şiirde ahenge ve sese önem vermişlerdir. Örneğin Kar şiirinde Ahmet Muhip sesi ön plana çıkarırken Olvido adlı şiirinde ne sesi anlama ne de anlamı sese baskın kılmıştır.
Hece şiirinin son kuşağı denilebilecek şairler arasında Ahmet Muhip Dıranas, çağcıl Batı şiirine (Baudelaire, Verlaine) en yakın, kendinden bir iki kuşak sonrası şairler üzerinde, az sayıda şiirle bile olsa, uzun süre etkili olan bir şairdir. O da hocası Tanpınar gibi az yazmış, seyrek yayımlamış, şiirlerini şiire başladıktan nerdeyse elli yıl sonra (1974) kitaplaştırmıştır. Gerek Fransız şiiri, gerekse kendinden önceki kuşaktan ustaları Ahmet Haşim ve Ahmet Hamdi Tanpınar'dan aldığı etkileri sanatına yedirerek özgün bir şiire ulaşmıştır. Hece ölçüsü sınırlarında kalarak ama durak ve vurgu yerlerini değiştirerek gelenekselde çağdaşlığı yakalayan, çağrışım gücü yüksek, yurdu, insanı ve doğası ile barışık, alışılmadık deyiş örgüsüyle unutulmaz şiirler yazmıştır. Şiirlerinde aşk, tabiat, ölüm, hatıralar, sığ olmayan bir anlatımla ve düşündürücü boyutlar içinde verilmiştir.
Yayımlanmış kitapları
Yazılar. Adam Yayınları, Haziran 1994.
Oyunlar Gölgeler, Çıkmaz, Finten. Adam Yayınları 1995, İstanbul
Yazılar, Toplu Yazıları. YKY 2000, İstanbul
Şiirler. YKY Kasım 2006.
Eserleri:
Şiir
Şiirler (1974)
Kırık Saz (1975 T. Fikret'ten).
Oyun
Gölgeler (1947)
O Böyle İstemezdi(1948 - Bu iki oyun Devlet Tiyatrosu ile İstanbul Şehir Tiyatrosu'nda oynanmıştır).
Çeviri Oyun
Aptal (1940 - Dostoyevski'den uyarlayanlar F. Neziere / S.W. Bienstock).
İnceleme
Fransa'da Müstakil Resim (1937 - İki Cilt C. Sıtkı ile birlikte).
Şiir çevirileri
Çalar Saat - Charles BAUDELAIRE 1
Cahit Sıtkı Tarancı - (1910-1956)
Diyarbakır'da doğdu. Galatasaray Lisesi'ni bitirdi. Mülkiye Mektebi'nde okudu. Paris'e gitti. ikinci Dünya Savaşı çıkınca geri döndü. Çevirmenlik yaptı. Ağır bir hastalığa yakalandı. Viyana'ya götürüldü. Orada öldü. Ankara'ya getirilip toprağa verildi. Otuz Beş Yaş şiiriyle ün yaptı. Hayat, aşk ve ölüm, şiirlerinin başlıca temalarını oluşturmaktadır. Ömrümde Sükût, Otuz Beş Yaş, Düşten Güzel ve Sonrası adlı şiir kitapları bulunmaktadır.
Ziya Osman Saba
Ziya Osman Saba, cumhuriyet dönemi şair ve yazarı (30 Mart 1910, İstanbul-29 Ocak 1957, İstanbul).
Yedi Meşaleciler Hareketi'nin kurucularındandır. Şair olarak ün kazanan edebiyatçı, küçük hikâye türünde de eserler verdi.
Hayatı
30 Mart 1910 tarihinde İstanbul'da dünyaya geldi. Babası Binbaşı Osman Bey, Paris askeri ateşesi idi. Sekiz yaşında iken annesini kaybetti. Bu kaybın hüznünü hep hisseti ve eserlerine yansıttı. Ziya Osman, dokuz yaşında yatılı öğrenci olarak kaydedildiği Galatasaray Lisesi'nden 1931'de mezun oldu.
İlk şiiri 1927'de, lise öğrencisi iken Servet-i Fünun'da Ziya imzasıyla yayımlandı. Lisede bir yıl sınıfta kalınca bir alt sınıftaki Cahit Sıtkı ile tanışma fırsatı bulması, edebiyat dünyasında ender görülen bir dostluğun oluşmasını sağladı. Dostu Cahit Sıtkı'nın öğrencilik yıllarından itibaren kendisine yazdığı mektupları biraraya getirmesi ile ilk basımı 1957'de yapılan Ziya'ya Mektuplar adlı ünlü kitap oluşmuştur.
1928'de altı lise arkadaşı ile birlikte (Yaşar Nabi, Sabri Esat, Cevdet Kudret, Vasfi Mahir, Muammer Lütfi, Kenan Hulusi) Yedi Meşale isimli ortak kitap yayımladılar. Ziya Osman, kitabın başarısı üzerine Yusuf Ziya'nın desteğiyle çıkarılan ve yayımı sekiz ay süren aynı isimdeki derginin kurucu yazarları arasında yer aldı. Ömrü boyunca topluluğun şiir anlayışına bağlı kalan tek Yedi Meşaleci oldu. Derginin kapanmasından sonra şiirlerini Milliyet ve İçtihat'ta yayımlattı. Varlık Dergisi'nin kurulmasından sonra ise metinlerini orada yayımlatmaya başladı.
 
Sinir hastası olan kuzenine aşık olan Ziya Osman, ailesinin itirazlarına rağmen liseyi bitirdiği yıl onunla evlendi. 12 yıl süren bu evlilik mutsuz ve karamsar olmasına yol açtı. Yüksek öğrenimini 1936'da İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde tamamladı, aynı yıl İstanbul'da askerliğini yaptı.
Hukuk eğitimi sırasında bir yandan da Cumhuriyet Gazetesi muhasebe servisinde çalışan Ziya Osman Saba, çalışma hayatına 1938 yılında girdiği Emlak ve Eytam Bankası'nda uzun yıllar devam etti. 1943 yılında ilk eşinden ayrıldı. Aynı yıl, Yedi Meşale'den sonra ilk kitabı olan Sebil ve Güvercinler adlı kitabı yayımlandı. ABC Kitabevi'nin yayımladığı kitapta 66 şiiri yer almaktaydı. Ertesi yıl, çalıştığı bankada tanıştığı Rezzan Hanım ile evlenerek yavaş yavaş karamsarlığından kurtuldu. Bu evlilikten Orhan ve Osman isimli iki oğlu oldu.
Ziya Osman Saba, bankası tarafından Ankara'ya tayin edilmesi üzerine bir süre bu kentte yaşadıysa da İstanbul özlemi nedeniyle 1945 yılında bankadaki görevinden ayrıldı. İstanbul'da Milli Eğitim Bakanlığı Basımevi'nde tashih şefi (düzeltmen) olarak çalıştı. 1947'de ikinci kitabı Geçen Zaman yayımlandı. Varlık Yayınları tarafından basılan bu kitap, şairin "Sebil ve Güvercinler" kitabındaki şiirlerle 1943-1946 arasında yazdığı şiirlerin biraraya getirilmesinden oluşuyordu. 1950'de geçirdiği bir kalp krizi nedeniyle bu işi de bırakmak zorunda kalan Saba, yaşamının geri kalanında arkadaşı Yaşar Nabi'nin sahibi olduğu Varlık Yayınları'nın kitaplarını evinde basıma hazırlayarak geçimini sağladı.
İlk hikâye kitabı Mesut İnsanlar Fotoğrafhanesi 1952'de yayımlandı. 29 Ocak 1957 günü İstanbul'da bir kalp krizi sonucu Kadıköy'deki evinde hayatını kaybeden şairin Nefes Almak adlı şiir kitabı ile Değişen İstanbul adlı hikâye kitabı ölümünden sonra basıldı.
Eyüp Sultan'daki aile mezarına defnedilmiştir; ancak mezar bugün kayıptır.
Necip Fazıl Kısakürek    Şair-Yazar
1904 yılında İstanbul’da doğdu. Çeşitli okullarda, bu arada Amerikan Koleji'nde okudu ve orta öğrenimini Bahriye Mektebi'nde yaptı(1922). Bu askeri okulda, din derslerini, Aksekili Ahmed Hamdi, tarih derslerini Yahya Kemal'den görmüş, ama asıl anlamda "edebiyat ve felsefeden riyaziyeye ve fiziğe kadar iç ve dış bir çok ilimde derin ve mahrem mıntıkalara kadar nüfuz edebilmiş" dediği İbrahim Aşkî'nin etkisinde kalmıştır.İbrahim Aşkî, verdiği kitaplarla onun "deri üstü deri bir plânda da olsa" tasavvufla ilk temasını sağlamıştır.
Kısakürek Bahriye Mektebi'nin "namzet ve harp sınıflarını bitirdikten sonra" Darülfünun Felsefe Bölümü'ne girmiş ve oradan mezun olmuştur (1921-1924). Felsefedeki en yakın arkadaşlarından biri Hasan Ali Yücel'dir. Milli Eğitim Bakanlığı bursu ile bir yıl  Paris'te gitmiştir. (1924-1925). Yurda döndükten sonra Hollanda, Osmanlı ve İş Bankalarında memurluk ve müfettişlik gibi görevlerde bulunmuş (1926-1939), Ankara'da Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi, Devlet Konservatuvarı ile İstanbul'da Güzel Sanatlar Akademisi'nde dersler vermiştir (1939-1942). Daha gençlik yıllarında basınla ilişkiye geçen Kısakürek, bu tarihten sonra memurlukla ilişkisini kesmiş, hayatını yazarlık ve dergicilikten kazanmaya başlamıştır.Necip Fazıl Kısakürek  25 Mayıs 1983 tarihinde  Erenköy'deki evinde öldü.Naşı, Eyüp sırtlarındaki kabristana defnedilmiştir.
Ödülleri
Necip Fazıl Sabır Taşı adlı oyunuyla 1947 yılında C.H.P. Piyes Yarışmacı Birincilik Ödülü'nü almıştır. Kısakürek'e doğumunun 75. yıldönümü dolayısıyla Kültür Bakanlığı'nca "Büyük Kültür Armağanı" (25 Mayıs 1980) ve Türk Edebiyatı Vakfı'nca "Türkçenin Yaşayan En Büyük Şairi" ünvanını vermiştir.
Yazı Hayatı
Necip Fazıl'ın yayınlanan ilk şiiri Örümcek Ağı adlı kitabına "Bir Mezar Taşı" başlığıyla alacağı "Kitabe" şiiridir ve 1 Temmuz 1923 tarihli Yeni Mecmua'da çıkmıştır. Necip Fazıl hatıralarında "benim de yerim bu el oldu yâhu/ Gençlik bahçesinde sel oldu yâhu" dizeleriyle başlayan bu şiir dolayısıyla Ahmet Haşim'in "Çocuk Bu Sesi nerden buldun sen?" dediğini yazmaktadır. Kısakürek bu tarihten itibaren 1939 yılına kadar Yeni Mecmua, Milli Mecmua, Anadolu, Hayat, Varlık gibi dergilerle Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan şiir ve yazılarıyla ününü genişletmiştir.Necip Fazıl 1925 yılında Paris'ten yurda döndükten sonra, aralıklı şekilde ama uzun sürelerle Ankara'da kalmış, üçüncü gelişinde, bazı bankaların da desteğini sağlayarak 14 Mart 1936 tarihinde Ağaç adlı bir dergi çıkarmıştır. Yazarları arasında Ahmet Hamdi Tanpınar, Ahmet Kutsi Tecer, Mustafa Şekip Tunç'un da bulunduğu Ağaç, yeni kapanmış olan Yakup Kadri'nin sahipliğindeki Kadro dergisinin Burhan Belge, Vedat Nedim Tör, Şevket Süreyya Aydemir ve İsmail Husrev Tökin gibi yazarlarının savunduğu ve dönemin etellektüellerini hayli etkilemiş bulunan materyalist ve marksizan düşüncelerine karşı spiritüalist ve idealist bir çizgi izlemeyi öngörmüştür. Ankara'da altı sayı çıkan Ağaç dergisini Kısakürek daha sonra İstanbul'a nakletmiş, ancak dergi 17'nci sayıda kapanmıştır.Ve Büyük Doğu Necip Fazıl, 1943 yılında bu defa, dini ve siyasi kimliği de olan Büyük Doğu dergisini çıkarmış, 1978 yılına kadar aralıklarla haftalık, günlük ve aylık olarak çıkardığı Büyük Doğu'da iktidarlara cephe almış, yazı ve yayınları yüzünden mahkemelere düşmüş, dergi birçok kez kapatılmıştır. Özellikle İslam medeniyetini ve tarihini savunan Necip Fazıl giderek milletimizin sevdiği bir insan olmuştur. Necip Fazıl 1947 yılında Büyük Doğu'nun toplatılması üzerine ayrıca Borazan diye bir siyasi mizah dergisi de çıkarmıştır.
ESERLERİ
Şiir: Örümcek Ağı, Kaldırımlar, Ben ve Ötesi, Sonsuzluk Kervanı, Çile, Şiirlerim, Esselâm, Çile Oyun: Tohum, Bir Adam Yaratmak ,Künye, Sabır Taşı, Para, Nami Diğer Parmaksız Salih, Reis Bey, Ahşap Konak, Siyah Pelerinli Adam, Ulu Hakan Abdülhamit, Yunus Emre.
Roman: Aynadaki Yalan, Kafa Kağıdı
Hikaye: Birkaç Hikâye Birkaç Tahlil, Ruh Burkuntularından Hikâyeler, HikâyelerimHatırat: Cinnet Mustatili, Hac, O ve Ben, Bâbıâli.
·         Sembolizm akımı hakkında bir araştırma yapınız.
SEMBOLİZM (SİMGECİLİK)
19.yüzyılın ikinci yarısında parnasizme tepki olarak ortaya çıkmış bir akımdır. Parnasyenler insan duygularına, izlenimlere önem vermiyorlardı Onalr için önemli olan gerçekti, düşüncelerdi.Sembolistler bu anlayışa karşı çıkmış, duygusallığa, insanın iç dünyasına yönelmişlerdir. Onalra göre somut varlıklar, dış dünya ile insanın duyuları arasında köprü kurmaya yarayan birer simgedir. Çünkü dış gerçek ancak insanın algılayış biçimiyle var olur. Yani insan onu nasıl algılıyorsa öyle değerlendirilir. Sembolistler, semboller aracılığıyla dış çevrenin insan üzerindeki etkilerini ve izlenimlerini anlatmışlardır.
Şiiri sessiz bir şarkı olarak tanımlamışlar ve müziği şiirin amacı durumuna getirmişlerdir. Onlara göre şiir düşüncelere değil duygulara seslenmelidir; çünkü şiir bir şey anlatmak için yazılmaz.
Şiirde anlam kapalı olmalıdır ve herkes kendince yorum getirebilmelidir. Sözcüğün anlam değerinden çok müzikal değeri önemlidir. Anlam kapanıklığı ve farklı çağrışımlar yaratabilme amacı, bol bol mecaz ve istiarelerin kullanılmasına yol açmış, dolayısıyla dil de ağırlaşmıştır.
Gerçeklerden kaçma, hayale sığınma, çirkinlikleri hayal yardımıyla güzelleştirme, bunlara bağlı olarak ortaya çıkan karamsarlık, sembolizmin en belirgin özelliklerindendir.
Durgun sular, ay ışığı, alacakaranlık, tan ağartısı, perdede gezinen gölgeler ve ölüm başlıca temalarıdır. Lirizm, bu anlayışın en önemli ögesi durumundadır.
Parnasyenlerin genellikle “sone” nazım biçimini kullanmalarına karşın, sembolistler daha çok serbest nazım biçimlerine yönelmişlerdir.
Başlıca temsilcileri:
            Baudelaire , Rimbaud,     Mallarme, Verlaine, Puşkin
Read more

12.Sınıf Edebiyat Etkinlikleri Sorular ve Cevaplar Sayfa 46-47


sayfa 46. ÖLÇME VE DEĞERLENDİRME
A 1. Öğretici metinlerde günlük konuşma dilindeki Türkçe sözcükler, halk söyleyişlerindeki tamlamalar kullanılır; Arapça ve Farsça sözcüklere fazla yer verilmez.
2. Bu dönem yazarları, öğretici metinlerde terim ve kavramları, gündelik hayata ait sözcük ve sözcük gruplarını kullanarak edebi bakımdan güçlü bir anlatıma ulaşmayı amaçlarlar.

Cumhuriyet dönemi Türk edebiyatı öğretici metinlerinde yazı dilinin konuşma diline yaklaştırılması, açık ve sade bir dilin kullanılması daha fazla okura ulaşılması amaçlanmıştır.
 
B. boşluk doldurma
.1..... gezi yazısı....
  2. ......makale..... 
 C.1. E,
     2.A,

Sayfa 47
                                             ÖLÇME    VE  DEĞERLENDİRME
1. Öğretici metinlerde günlük konuşma dilindeki Türkçe sözcükler, halk söyleyişlerindeki tamlamalar kullanılır; Arapça ve Farsça sözcüklere fazla yer verilmez.
Bu dönem yazarları, öğretici metinlerde terim ve kavramları, gündelik hayata ait sözcük ve sözcük gruplarını kullanarak edebi bakımdan güçlü bir anlatıma ulaşmayı amaçlarlar.
Cumhuriyet dönemi Türk edebiyatı öğretici metinlerinde yazı dilinin konuşma diline yaklaştırılması, açık ve sade bir dilin kullanılması daha fazla okura ulaşılmasını sağlamıştır.
2.AÇIKLIK: Bir cümlenin ya da metnin kolayca anlaşılabilir olmasına açıklık denir. Açık metin, anlatıcının anlatmak istediğini eksiksiz ileten metindir. Açık olamayan bir anlatım, anlatıcının anlatmak istediklerinin ya hiç anlaşılmamasına ya da eksik ve yanlış anlaşılmasına neden olur. Bir cümleden, birbirinden farklı iki anlam çıkıyorsa ya da o cümle hiç anlaşılamıyorsa bunun nedeni, anlatıcının, açıklık ilkesine uymamasıdır.
DURULUK: Duruluk anlatımda gereksiz sözcük, söz grubu ve eklere yer verilmemesidir. Sözlü ve yazılı bir anlatımda cümleden herhangi bir sözcük çıkarıldığında cümlenin anlamında daralma olmuyorsa  o sözcük gereksiz kullanılmış demektir. Duru cümle, anlatılmak istenenleri en az sözcükle anlatan cümledir.
Tutarlılık: Tutarlılık, duygu ve düşüncelerin aralarında herhangi bir çelişkiye yer vermeyecek şekilde, birbiriyle uyumlu bir şekilde verilmesidir. Bu açıdan iyi bir metinde cümleler birbirini destekler, daha anlaşılır hâle getirir. Tutarlılık, yazarla okur arasındaki iletişimde temel öğelerdendir. Çünkü metnin okur tarafından kabul edilmesi, düşüncelerin tutarlılığıyla doğru orantılıdır.
3…
B.
 1. TEMA
2. FIKRA
3.D,D,Y
Ç
1..C HİKAYE
2. A SADE BİR DİL KULLANILMIŞTIR
3. E TEVFİK FİKRET
4. C. DENEME
5. C ELEŞTİRİ
6. D
Read more

2013 8.Sınıf Vatandaşlık Kitabı Sayfa 91-93-94 Cevapları


8.Sınıf Vatandaşlık Kitabı Sayfa 91
Ulaşılan temel noktaları görmek için aşağıdaki sorular üzerine tartışınız.
• Grubunuzda arar alırken hangi konularda zorlandınız? Neden?u
Bazı kişilerin yaşamını tehlikede atmada zorlandım. Çünkü bir yandan vicdanın sesi bir yandanda devam etme isteği halka sormama sebep oldu.
• Bazı kararları almak daha mı kolaydı? Neden?
Evet bazıları kolaydı. Örneğin lider seçme, kan verme vs. gibi
• Grubun, üzerinde uzlaşmaya vardığı kararlar var mıydı?
Çoğu kararda aynı fikirdeydik.
• Grubun karar vermediği durumlar oldu mu?
Olmadı.
• Grupta fikirlerini zorla kabul ettirmeye çalışan kişiler var mıydı?
Herkes kendi fikrini açıkladı. Zorla kabul ettirme olmadı.
• Herkesin fikrini söyleme şansı oldu mu?
Genelde oldu.
• Karar almak için oylama yoluna gittiniz mi?
Evet gittik.
• Etkinlikteki birçok probleme gündelik hayatımızda da rastlamaktayız. Etkinlikte, hayatta kalmaya çalışan bir grup insan, aslında toplumun küçük bir örneği oluşturmaktadır.
• Gündelik hayatta bunlara benzer ne türden kararlar veriyorsunuz? Bu yolla alınan kararların adil olduğuna inanıyor musunuz?
Böyle kararlar veriliyor ama bu kadar vicdanın etki ettiği ortada kalınan kararlar olmuyor. Adil olduğuna inanıyorum.
4. Süreç tamamlandıktan sonra yaşanan olayları ve alınan kararları göz önünde bulundurararak grup hâlinde bir slogan belirleyiniz. Sloganınızı farklı yöntemler kullanarak diğer gruplarla paylaşınız.
“ Küçük şeyleri ihmal etme, uçurtmayı uçuran kuyruğudur.”

8.Sınıf Vatandaşlık Kitabı Sayfa 91 Yaşam Kalitesi İçin Sorumluluklarım
Yaşadığımız toplumun kalitesi yükseltmek için bizim de yapabileceğimiz katkılar varmıdır? Düşününüz.
Çevredeki çevreci vs. gibi derneklere üye olarak katılalarak bağış yaparak faaliyetler yaparak bir çok katkı sağlayabiliriz.

8.Sınıf Vatandaşlık Kitabı Sayfa 93
• Uzlaşılan kaliteli toplum tarifi sizi memnun etti mi? İçinde yaşamak istediğiniz toplum gerçekten bu özellikleri mi taşımalı?
Böyle bir toplum gerçekten güzel bir toplum olur. Bu özellikleri taşımalı.
• Yaşadığınzı toplum bu özelliklerin ne kadarını taşıyor? Farklı olan neler var? Tartışınız.
Toplumda taşıyan bireyler var. Ama taşımayan bireyler daha çok var.
• Tarif ettiğiniz ve özelliklerini saydığınız kaliteli toplumu meydana getirmek için neler yapalabilir?
Anne ve babalar çocukları eğitip bu toplum olmasa gelecek toplum için hazırlamalılar.
• Sizce, ailenize öğretmenlerinize, arkadaşlarınıza, komşularınıza ve diğer insanlara düşen görevler nelerdir? Sınıf ortamında arkadaşlarınızla tartışın.
Toplum kurallarına uymak ve uyacak bireyler yetiştirmek.
• Saydığınız bu özelliklere sahip bir otplum için “Bu bir hayal mi?” ya da “Neden olmasın? ifadelerinden hangisini kullanırsınız? Neden?
Neden olmasın ifadesini kullanırım. Çünkü olabilecek bir hayal.

8.Sınıf Vatandaşlık Kitabı Sayfa 94
Çevrede gözlemlediğiniz bir sorunu ve çözüm önerilerinizi ilgili/yetkili kurumun posta veya e-posta adresini öğrenerek kısa ve anlaışır bir mektup veya e-posta iletisi şeklinde yazınız.

Kimden: …………………………………@………………………………
Kime: ……………………………….@……………………………………
Konu: Çevre
Sayın Yetkili
Çevredeki çöplerin kirliliklerin bende farkındayım. Size bu sorunu önermek için tavsiyem var.
Seminerler düzenleyin, mitingler yapın topluma bu fikri aşılayın. Yoksa topluma bu fikirler aşılanmadıkça yine aynı kirlilikler devam edecek.


Read more