1.
Ünite –
Sosyal Güvenlik
SOSYAL GÜVENLİK KAVRAMI
Sosyal güvenlik ihtiyacı, insanlık tarihi ile yaşıttır
ve yaşı, cinsiyeti, geliri, statüsü ne olursa olsun, herkes için mutlaka
karşılanması gereken bir ihtiyaçtır. Çok çeşitli tarifleri olmakla birlikte
sosyal güvenlik, insanların istek ve iradeleri dışında meydana gelen
tehlikelerin zararlarından kurtarılma garantisidir ve kişiye ve ailesine
yaşadığı toplum içinde insan haysiyetine yaraşır bir hayat standardı sağlamayı
amaç edinir.
Sosyal güvenlik, dar anlamda yalnızca gelir kaybını
telafi etmeye yönelik bir tedbirler bütünü olarak tarif edilebileceği gibi,
sebebi ne olursa olsun yoksulluğa yol açan her nedenin ortadan kaldırılmasına
yönelik tedbirleri kapsayacak şekilde geniş anlamda da tarif
edilebilir.
SOSYAL GÜVENLİĞİN ÖNEMİ
Gelişmiş ülke toplumları, bir yılda yarattıkları
gayrisafi yurt içi hâsılanın (milli gelir) % 20-35’i arasında değişen bir
miktarı sosyal güvenlik için tahsis etmektedirler ve diğer ülkelerde % 10’lar
civarındaki sosyal güvenlik harcamalarını bu seviyeye çıkartmaya
çalışmaktadırlar. Birçok ülkede sosyal güvenlik harcamaları eğitim ve savunma
harcamalarının toplamından daha fazladır.
Sosyal güvenlik, diğer sosyal politika araçlarından
farklı olarak toplumu oluşturan herkesi ve bütün hayatı boyunca
ilgilendirmektedir. Sosyal politikanın gelirin yeniden dağılımını sağlayarak
refahı yaygınlaştırma ve yoksulluğu ortadan kaldırma amacını gerçekleştirmeye
yönelik en kapsamlı ve etkin aracı sosyal güvenliktir.
SOSYAL GÜVENLİK SİSTEMLERİNİN TARİHİ
GELİŞİMİ
Günümüz sosyal güvenlik sistemleri esasen sanayi
toplumunun ihtiyaçlarını karşılamak için oluşturulmuştur. Geleneksel dönemde,
aile içi yardımlaşma, komşuluk ve akrabalığa bağlı yardımlaşma, dini sosyal
yardımlar ve çeşitli toplumlarda oluşturulan yardımlaşma sandıkları sosyal
güvenlik garantisi sağlarken, sanayileşme ve birlikte gerçekleşen şehirleşme bu
müesseseleri zayıflatmış veya ortadan kaldırmıştır.
İşgücünün % 80 ve daha fazlasının ücretli olarak, sanayi
sektöründe çalıştığı sanayi toplumunda fabrika üretimin çalışma şartları da
sosyal güvenlik ihtiyacını artırmıştır. Yeni toplumsal yapının sosyal güvenlik
ihtiyacı zorunlu katılım esasına dayanan ve devlet tarafından kurulan sosyal
sigortalarla giderilmiştir. Sosyal sigortaların boşlukları da, özellikle refah
devleti anlayışının yaygınlaştığı II. Dünya Savaşı sonrası dönemde vergilerle
finanse edilen kamu sosyal güvenlik harcamaları ile
doldurulmuştur.
SOSYAL GÜVENLİĞİN KAPSAMI
Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO), 1952 tarih ve
102 sayılı Sosyal Güvenliğin Asgari
Normları Sözleşmesinde sosyal güvenlik
kapsamındaki sosyal riskleri 9 grupta toplamıştır. Bunlar; hastalık (tedavi
edici yardımlar ve parasal ödemeler), iş kazaları ve meslek hastalıkları,
analık, malullük, yaşlılık, ölüm, işsizlik ve çocuk sayısına bağlı olarak aile
gelirinin yetersizliği olarak sıralanmıştır. Bu 9 sosyal riske özellikle Japonya
ve Almanya’da 1990’lı yıllardan sonra gelişen bakım ihtiyacı da dâhil
edilmiştir.
Sosyal güvenlik sistemleri sosyal risklerin gelir
kesilmesine yol açması halinde ödenek ve aylık vererek, çalışma gücü kaybı
yaratması halinde tedavi edici sağlık hizmetleri temin ederek, giderlari
artırması halinde de ilave harcamaları karşılayarak koruma garantisi
sağlamaktadır.
M
A Ç
SOSYAL GÜVENLİK SİSTEMLERİNİN KURUMSAL YAPISI İLE
İŞLEYİŞİ
Günümüz sosyal güvenlik sistemleri esasen primlerle
finanse edilen sosyal sigortalar ve vergilerle finanse edilen kamu sosyal
güvenlik harcamaları üzerine inşa edilmiştir. Sosyal sigortalar devlet
tarafından kurulan, Kanunlarda tanımlanan statü ve işlerde çalışanların zorunlu
olarak katıldıkları, sigortalıların yanı sıra işverenlerin ve devletin de prim
ödediği, diğer kamu kurumlarından farklı olarak idari ve mali bakımdan özerkliğe
sahip sosyal güvenlik kurumlarıdır.
Birkaç ülke dışında bütün dünyada sosyal güvenlik
garantisi sağlamada tercih edilen sosyal güvenlik kurumudur. Vergilerle finanse
edilen kamu sosyal güvenlik harcamaları ilgili kanunlarda tarif edilen şartları
taşıyanlara karşılıksız olarak sosyal güvenlik garantisi sağlarlar. Bu garanti
ücretsiz veya çok düşük bedelli sağlık hizmetler temini yanında, beslenme,
barınma ve giyim ihtiyaçlarını karşılamak için ayni veya nakdi yardımlar
sağlamak şeklinde de gerçekleşebilir.
Özellikle sosyal sigorta kapsamında olmayanların
yaşlılık veya özürlülük hallerinde sürekli gelir ve aylık bağlama şeklinde
yapılan kamu sosyal güvenlik harcamaları en geniş kapsamlı kamu harcamalarını
oluşturur.
Günümüz sosyal güvenlik sistemleri, kamu sosyal güvenlik
programlarının sağladığı sosyal güvenlik garantisinin üzerine çıkmak için
bireysel veya kurumsal tamamlayıcı sosyal güvenlik tedbirlerine başvurabilirler.
Özel sigortaların hayat, kaza ve ölüm sigortaları ile bireysel emeklilik
sigortaları bu alandaki en kapsamlı tamamlayıcı sosyal güvenlik yöntemlerini
oluşturur.
SOSYAL GÜVENLİĞİN GELİR
KAYNAKLARI
Sosyal güvenliğin finansmanı değişik açılardan önem
taşımaktadır. Öncelikle, milli gelirin üçte birine yakın sosyal güvenlik için
ayrılması sosyal güvenliği önemli hale getirmektedir. Sosyal güvenlik
programlarının finansmanı için kullanılan gelir kaynaklarının ne olduğu da
sistemin felsefesini ve işleyişini doğrudan etkilemektedir. Nitekim sosyal
sigortalar gelir kaynaklarına bağlı olarak primli rejimler, vergilerle finanse
edilen kamu harcamaları da primsiz sosyal güvenlik rejimleri olarak tarif
edilmektedir.
Sosyal güvenliğin finansmanının sağlanmasında primlerin
vergilere karşı olan üstünlükleri, birçok ülkede temel gelir kaynağı olarak
primlerin tercih edilmesine yol açmıştır. Primleri kimlerin ne oranda ödeyeceği
ise ülkelerin kendi ekonomik, sosyal yapılarına ve geleneklerine bağlı olarak
değişebilmektedir.
Sosyal güvenliğin finansman yöntemi olarak dağıtım veya
fon yönteminin belirlenmesi sistemin gelirin yeniden dağılımı fonksiyonunu da
belirlemektedir. Bir yılın gelirleri ile bir yılın giderlerini karşılamayı
amaçlayan dağıtım yönteminde aynı kuşakta yaşayanlar birbirlerini; uzun dönemli
gelirlerle uzun dönemli harcamaları karşılayan fon yönteminde ise her nesil
kendi geleceğini finanse etmektedir.
Sosyal güvenlik sistemleri kullandıkları kaynakların
büyüklüğü ve geniş toplum kesimlerini ilgilendirmesi dolayısıyla fertlerin
çalışma ve boş zaman tercihlerini etkileyerek emek arz ve talebine etki
edebilmektedir. Primlerin maliyet unsuru olarak ücret seviyesine etkisi ise
işverenlerin emek-yoğun veya sermaye yoğun üretim tercihlerine etki
edebilmektedir. Sosyal güvenliğin zorunlu tasarruf etkisi ise özellikle
gelişmekte olan ülkelerde kesinlikle tasarruf eğilimini ve sermaye birikimini
artırıcı etki yapmaktadır