bu yazı http://yeniedebiyat.blogspot.com sitesinden alınmıştır.
Sayfa
28- hazırlık
:
1. Kültür:
Tarihsel, toplumsal gelişme süreci içinde yaratılan bütün maddi ve manevi
değerler ile bunları yaratmada, sonraki nesillere iletmede kullanılan, insanın
doğal ve toplumsal çevresine egemenliğinin ölçüsünü gösteren araçların
bütünü
2.Konuşma dili ileyazı dili
arasındaki farklar:
Konuşma dili, günlük hayatta diğer insanlarla
iletişim kurmak için konuşurken kullandığımız dildir. Bu dil, doğal olduğu için
konuşurken cümlemizin kurallı olup olmadığına, kelimelerin doğru sıralanıp
sıralanmadığına, söyleyişin doğru olup olmadığına pek dikkat etmeyiz. Bu sebeple
zaman içinde, bölgeden bölgeye değişen birtakım söyleyiş farklılıkları ve kelime
farklılıkları ortaya çıkar. Bu farklılıkların tarihî süreç içinde, bölgelere
göre geçirdiği maceradan o dilin lehçeleri ortaya çıkar.
Yazı dili, adından anlaşılacağı üzere yazıda
kullanılan dildir. Dilde birliği, anlaşma kolaylığını sağlamak için kullanılan
kitap dilidir, kültür dilidir, edebî dildir. Konuşma dilinin her bölgenin doğal,
günlük dili olmasına karşılık yazı dili, okuma yazmada kullanılan ortak
dildir.
Konuşma dili ileyazı dili
arasındaki farklar:
- Bir ülkede bir yazı dili varken birden fazla konuşma dili
vardır.
- Konuşma dili doğaldır yazı dili yapma bir dildir.
- Yazı dilinde kurallar varken konuşma dilinde
yoktur.
- Yazı dilinin kullanım sahası konuşma diline göre daha
geniştir.
- Konuşma dili günlük hayatta farklılık gösterirken yazı
dili göstermez.
3.Göktürk Yazıtlarının önemi ve
özellikleri :
Önemi:
Göktürk Yazıtları (Orhun Abideleri), Göktürklerin ünlü
hükümdarı Bilge Kağan devrinden kalma, yazılı, dikilitaşlardır. Kültigin, Bilge
Kağan ve Tonyukuk adına dikilen bu anıtlar konu ve dil bakımından önemli
eserlerdir. Abidelerin yazarı Yollug Tigin’dir. Doğu Göktürk tarihi ile ilgili
bilgiler içerir. Söylev türündedir. Türk tarihi, Türk toplumunun yaşam biçimi,
dünya görüşü ile ilgili bilgiler içerir. Kitabelerin bir yüzü Göktürk
alfabesiyle, bir yüzü Çince yazılmıştır. Kitabeleri 1893′te Wilhelm Thomsen
çözmüştür.
Özellikleri:
*Türk edebiyatının ilk yazılı örnekleridir.
* Yazıtlarda, dağılan Göktürklerin, Bilge Kağan ve kardeşi
Kültigin tarafından bir araya getirilişi ve *Göktürk devletinin yeniden kuruluşu
anlatılmaktadır.
* Anıtların yazarı Yuluğ(Yollug) Tigin’ dir.
* Dil, yabancı etkilerden uzak ve yalın bir
Türkçedir.
* Yazıtlarda yer yer gerçekçi bir tarih dili, yer yer
eleştiri cümleleri, yer yer de güçlü bir söylev dili kullanılmıştır.
* Yazıtlarda, Türk ulusunun benliğini unutmaması ve birlik
olması gerektiği, düşmanların tatlı sözlerine ve hediyelerine aldanmayıp uyanık
olması gerektiği vurgulanmıştır.
* Yazıtların varlığından ilk kez, 13.yy.da İlhanlı dönemi
tarihçisi Cüveyni “Tarih-i Cihan-Güşa” adlı eserinde bahsetmiştir.
* Orhun yazıtlarını, bilim dünyasına ilk kez, İsveçli bir
subay olan Strahlanberg tanıtmıştır.
* Anıtlar üzerindeki yazıları ise ilk kez Danimarkalı
bilgin Thomsen 1893’te okumuştur.
* Yazıtların tamamının okunması 1922’de
tamamlanabilmiştir.
4. Argo: Argo, bir dilin
parçası olmakla birlikte, toplumun belli bir çevresi tarafından kullanılan,
kendine özgü sözcük, deyim ve deyişlerden oluşan özel bir dildir. Argo küfür
değildir fakat küfürlü argo terimler de vardır.
Anadili içinde ayrı bir dil olan argo, anadille birlikte
kullanıldığı gibi, belirli gruplara özgü bir dil olabilir: Suç argosu, okul
argosu. Argoda kelimelerin anlamı örtüktür. Eski anlamlar yeni anlama
kavuşturulur. Uydurmadır. Anadildeki kelimeyi bozma, Yabancı kelimelerle yerliyi
birleştirme yaygındır. En çok mizah ve küfürlü söyleyişlerdedir. Eskiden
külhanbeyi ağzı denirdi. Ayaktakımı ağzı da denir.
Lehçe: Bir dilin tarihsel,
bölgesel, siyasal sebeplerden dolayı ses, yapı ve söz dizimi özellikleriyle
ayrılan kolu,
Coğrafi ve kültürel etmenler bu ayrılmada rol oynar.
Lehçelerde, ses, şekil ve kelime ayrılıkları çok büyüktür. Bazı dilciler, büyük
ayrılıklarda lehçeyi başka bir dil olarak kabul etmeyi de önerirler. Çuvaşça ve
Yakutça, Türkçenin lehçeleridir. Yakutlar, Sibirya'nın kuzeyinde otururlar,
Şamanist ve Ortodoksturlar. Çuvaşlar ise Volga'nın iki kolunun kesiştiği
bölgededirler ve Ortodoks dinindedirler.
Jargon: fikri, mesleki vb.
ortaklık gösteren kişilerin kullandığı ortak ağız olarak tanımlanır. Genel
olarak bu terim belli bir uğraş veya ilgiyi paylaşan kişilerin kullanıdığı dile
karşılık gelir (Gençler, cerrahlar, Vikipedi yazarları, vb.). Bir jargonu
oluşturan sözcükler o gruba ait olmayan bir kişi için anlaşılmaz gelebilir, veya
yaygın sözcükler olmalarına rağmen tamamen farklı bir anlamda kullanılabilir.
Bazı sözlüklerin verdiği tanımlar ise jargon sözcüğüne aşağılayıcı bir anlam
yükler: "anlaşılması güç, bozuk dil" ve "argo" gibi.
Ağız: Bir dilin yalnız
söyleyiş farklılığı gösteren koludur. Bu fark yazı diline girmez.
Karadeniz ağzı, Konya ağzı gibi . Geliyorum yerine geliyom
der, fakat geliyom diye yazmaz.
5. ülkemizde İstanbul ağzı yazı dili olarak esas alınmıştır.
6. Atasözü: Atalarımızdan
günümüze kadar ulaşan,belirli bir yargı içeren,söyleyeni belli olmayan düz
konuşma içinde kullanılan sözlerdir.
Atasözleri dilden
dile kulaktan kulağa aktarılarak anlatılan halk hikayeleriyle, destanlarla
okunulan şiirlerimizle kullanılarak ve Türk sözlüğünün divanı”anlamına gelen
Kitabü divan-ı lügat-it Türk adlı eser sayesinde gelmiştir.
7. Dil Kültür
İlişkisi:
Dr. Hüseyin Yeniçeri / 2012-05-22 08:52:14
Bir toplumun sözlü ve yazılı bütün kültür değerleri dil
kabı ve kalıbı ile bir kuşaktan diğerine, bir mekândan başka bir mekâna
aktarılır. Türk edebiyatının bütün örnekleri dilimizin taşıyıcılığı ile bugüne
ulaşmıştır. Türk tarihinin bütün dönemlerini dilimizle öğreniyoruz. Dinimiz,
töremiz, sanatımızla ilgili bilgilerimiz varlığını dile borçlu.
Bir toplumda yaşayan insanlar, evreni olduğu gibi değil,
dillerinin kendilerine sunduğu biçimde algılamaktadırlar. Humboldt bunu şöyle
dile getiriyor: "İnsanlar bu dünyada ana dillerinin kendilerine sunduğu biçimde
dünyayı görürler." F. Bacon, L. Whore, E. Sapir gibi düşünürler de her toplumun
gerçeği ayrı biçimde yansıttığı konusunda görüş birliği içindedirler. Bu durum
dillerin birbirinden farklılığının nedenini de açıklamaktadır.
Çünkü bir toplumda dil anlayışı, o toplumun yaşama
düzeninin bir ürünü olarak ortaya çıkıyor. Dil insanların hayat karşısındaki
davranış özelliğine göre biçimleniyor. Söz gelişi Türklerde erkek-dişi ayrımı
gözetilmemesi aynen Türkçeye yansımıştır. Yine Türklerin sözünde durma özelliği
dilde sözcük köklerinin kullanım sırasında değişmemesi sonucunu doğurmuştur. Bu
da dili kültürün yansıtıcı bir parçası yapmaktadır.
Bir toplumun kültür değerleri dilde kendini gösterir.
Toplumlar ne yiyor, ne içiyor, ne kullanıyor, neye değer veriyor sorularının
karşılığını dile bakarak verebiliriz. Türklerin "at"a, Arapların "deve"ye önem
verdikleri bu dillerdeki sözcüklere bakılarak anlaşılır. Eskimolarda "kar"la
ilgili, Peru ve Bolivya'da yaşayan Aymara adlı Kızılderili kabilesinde
"patates"le ilgili yüzlerce sözcük bulunması toplum yaşayışı ile dil arasındaki
ilişkiyi çok açık biçimde ortaya koyar.
Dil bir milletin düşünce tarzını da yansıtır. Bir toplumun
diline bakarak zihninin nasıl çalıştığı anlaşılabilir. Söz gelişi Türkçeye
bakılarak Türklerin evrene nasıl gerçekçi bir gözle baktıkları çıkarılabilir.
Türkçe parçaların birleşmesi düzenine dayalı bir dildir. Eklemeli de dediğimiz
bu sistemde köklerin sonuna ekler takılarak konuşma gerçekleşir. Evrene
bakıldığında bütün doğal ve yapma nesnelerin parçaların birleşiminden oluştuğunu
görürüz. Türkçede sözcük sıralanışında önemli öğenin sonra söylenmesi de dünyayı
seslendirirken evrenin gerçeklerine bağlılığın sonucudur. Çünkü evrende önemli
olan öğe hep geri plandadır. Doğal olaylardan bir örnek verelim: Yağmur yağmadan
önce birçok aşama gerçekleşir, ama bunlar asıl önemli olan yağmurdan önce
olur.
Dile bakılarak bir milletin dünya görüşünün, inançlarının,
töresinin, tarihinin, sanatının, kişiliğinin izlerine, yansımalarına
ulaşabiliriz. Sözcük dağarcığı dışında deyimler, atasözleri, tekerlemeler,
ninniler, türküler, masallar bu bakımdan yüzlerce ipucu ile doludur. Fransızca
sözlüklere bakıldığında hemen her sayfada "kilise" ile ilgili bir sözcüğe
rastlanması bunun kanıtıdır. Türkçede aile ilgili sözcüklerin çokluğu aile
bağlarının güçlülüğünün bir kanıtıdır.
Dil, milletlerin tarih boyunca ilişki kurdukları başka
milletlerin kimliğinin de ipuçlarını taşır. Türkçe, Türklerin Sırplarla,
Ermenilerle ilişki içinde olduklarını ortaya koymaktadır. Sırpçada sekiz binden,
Ermenicede dört binden fazla Türkçe sözcük bulunması bunun kanıtıdır. Türkçede
Arapça sözcüklerin çokluğu Araplarla ilişkilerimizin kanıtıdır.
Dil kültürün en önemli öğesidir. Bir yandan kültürün bütün
öğelerini dünden bugüne taşırken, bir yandan da kültürü yaşatan insanların
birbirinin kardeşleri, yakınları olduğu bilincini bilinçaltına yerleştirir. Aynı
dili konuşan insanlarda ortak duygu ve düşünce oluşmaktadır. Böylece dil ulusal
birlik ve beraberliğin de perçinleyicisi, sağlayıcısı olmaktadır. Atatürk bu
durumu şöyle belirtir: "Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Türk halkı, Türk
milletidir. Türk milleti demek, Türk dili demektir. Türk dili Türk milleti için
kutsal bir hazinedir. Çünkü Türk milleti, geçirdiği nihayetsiz felâketler içinde
ahlakının, ananenelerinin, hatıralarının, kısacası bugün kendi milliyetini yapan
her şeyinin dili sayesinde muhafaza olunduğunu görüyor. Türk dili Türk
milletinin kalbidir, zihnidir."
Dil-kültür ilişkisini incelerken belirtilmesi gereken bir
nokta da dilin, kültürün yaratıcısı olmasıdır. Sözlü ve yazılı bütün edebî
ürünler, bilim ve sanat eserleri dille oluşturulmaktadır. Annelerimizin kundakta
bizi uyutmak için söyledikleri ninnilerden, "Bir varmış, bir yokmuş." diye
başlayan masallara kadar her sözlü ürün, Köktürk yazıtlarından İstiklal Marşı'na
kadar her yazılı ürün dille söylenmiş, yazılmıştır.
Dil-kültür ilişkilerinin bir yönü de kültür ve uygarlık
değişmelerinin dile yansımasıdır. Köktürkçe ile Uygurca arasında sözcük
dağarcığı farkı, Uygurların Buda ve Mani dinlerine girerek din değiştirmeleri
ile ilgilidir. Aynı durum Uygurca ile Karahanlı Türkçesi arasındaki ayrımda da
gözlenmektedir. Karahanlılar da İslam dünyasının sözcüklerini eserlerine
almışlardır. Günümüzde de Batı uygarlığına özgü sözcüklerin dilimize girmesi hep
aynı yansımanın bir sonucudur.
Dille kültür arasında bu kadar sıkı ilişki varken, bu
toprakları bizim yapan kültür her bakımdan varlığını dile borçluyken, kültürü
oluşturan, yayan, işleyen, taşıyan düzen dille kurulurken Türkçeden başka bir
dille eğitim ve öğretime yeşil ışık yakmaya yönelik her türlü söz, davranış,
girişim ulusal birliğin çimentosu olan dili sulandırmak anlamına gelir. Bunun
hem tarihimize, hem atalarımızın mirasına sahip çıkmamak olduğu açıktır. Böyle
bir girişim sonu belli bunalımlara düşmek, tatlı aşımızı ağılı aşa döndürmek
sonucunu doğuracaktır. Üstelik kendi elimizle… Açılım derken ayaklarımızın
altından vatan topraklarının kayıp gitmesi söz konusu olursa, bu çorbada tuzu
bulunanları; hem tarih, hem halk, hem gelecek kuşaklar affetmeyecektir.
DİL KÜLTÜR İLİŞKİSİ
Dil: Duygu,
düşünce ve isteklerin, bir toplumda ses ve anlam yönünden ortak olan ögeler ve
kurallardan yararlanılarak, başkalarına aktarılmasını sağlayan, çok yönlü, çok
gelişmiş bir araçtır.
Kültür:Bir
milletin veya bir topluluğun tarihi süreç içinde meydana getirdiği maddi ve
manevi ortak değerlere denir.
Dil, milli
kültürün ilgi alanına giren varlık dünyasını yansıtır, o milletin yapıp
ettiklerinin, duyup düşündüklerinin, görüp bildiklerinin ve tüm tasavvurlarının
aynasıdır.
Bu çalışmada dil
ile kültür arasındaki ilişki çıkarılmaya çalışılacaktır.
Dil, toplumsal
yaşamın bir ürünüdür.İnsanın toplumsal etkinliği dil olmaksızın düşünülemez.Dil,
şu yada bu biçimde, en eski insan toplumlarında, en eski zamanlardan beri
varolmuş olsa gerektir.
Dilin doğuşu,
bireyin davranış ve deneyiminde hem entelektüel hem duygusal bakımından değişimi
temsil eder. Dile sahip olmak, Piaget’ten alıntılarsak “geçmiş eylemlerini
anlatı biçiminde yeniden inşa etme ve gelecekteki eylemlerini sözlü sunumlar
aracılığıyla önceden gösterme yeteneğini” yaratır. Dil sayesinde geçmiş ve
gelecek bizim için gerçek haline gelir. Geçmişin geleceğe yansıması ise yazı
dili ile olur. Yazı dili aynın zamanda kültür dilidir. Ancak belli bir kültür
seviyesine ulaşabilmiş, medeniyet kurabilmiş ve ortak bir edebiyat geleneği
oluşturabilmiş milletlerin yazı dili bulunmaktadır. Bu nedenle de yazı dilinin
geliştirilmesi kültür ile uğraşan aydınların yardımı ile gerçekleşmektedir. Her
dil, evrenin bir başka yorumunu dile getirmektedir.
Dilin zenginliği
yada yoksulluğu o kültürün zenginliği yada yoksulluğudur.Dilin sınırlarını, o
toplumun kültürü belirler. İlgi alanı artan, idrakı açılan, dünyası ve çerçevesi
genişleyen bir kültürün dili de o ölçüde zenginleşir. İlim, felsefe, sanat,
teknik,fizik, metafizik velhasıl hayatın her alanında problem alanları
genişledikçe, bu problemlere çözümler üretme çabası içerisinde dil
zenginleşir.Ancak hayatın her alanını,kendi diliyle yaşamak şarttır.Kültürün
problemi,dilin problemidir.Kültürün temel sorunları gelişme sürecinin yönü ve
içeriği açılarından ortaya çıkar.Aynı sorunlar dilde de yaşanır.18.yüzyılın en
önemli düşünürlerinden Herder,Wilhelm von Humbolt,Whorf dil,toplum ve kültür
ilişkisi üzerinde durmuşlar,bu düşünürlerden Humboldt dilin,kültürün bir
yansıması olduğunu söylemiştir.Ona göre;toplumun dolayısıyla kültürün geçirdiği
tüm evrelerden dil de geçmiştir.Bunun sonucu olarak insan topluluklarının
yaşamış oldukları olaylar,edinmiş oldukları birikimler en doğru şekilde dil
üzerinde durularak öğrenilebilir.
Her dilin
kendine özgü atasözleri,deyimleri,vecizeleri,nüktelerinin olması ve bunların
başka dillere aktarılmasındaki zorluklar,her dilin ayrı bir inanç
yapısının,bakış açılarının ayrı bir imkanlar ve yönelişler dünyasının esri ve
aynası olduğunu göstermektedir. Yine her dilin, öfkesinin, sevincini korkusunu,
acısını, sevgisini, kederini, saygınsı ifadesinde belli bir sıcaklık ve
samimiyet, bazılarında ise tarafsızlık yada soğukluk vardır. Kısacası toplumun
kültürüne ise dili de odur. Kültür hangi alanlara yönelmiş ise, dilde o yönde
zenginleşmiştir.
Toplumun
başlarından geçen hadiseler elde ettikleri birikimler en doğru şekilde dil
üzerinde durularak öğrenilebilir. Türk kültüründe meydana gelen değişim ve
gelişim buna güzel bir örnek teşkil etmektedir.
Kültür ile dil
,ilişkisi içerisinde önemli bir noktada toplumun yaşayış biçimlerinde
bakıldığında, özellikle Orta Asya Bölgesinde yaşarken atın önemli bir yerinin
olduğu görülmektedir. Bu durumun sonucu olarak Türkçe’ye bakıldığında atla
ilgili deyim ve atasözlerinin geniş bir yere sahip olduğu görülecektir. Aynı
şekilde Arap dilinde bizdeki at gibi çok kullanılan bir binek hayvanı olan deve
ile ilgili deyim ve atasözlerinin geniş bir yere sahip olduğu
görülecektir.
Bir tek sözcüğün
bile bir kültür varlığı olan dil en ufak birliği olarak toplumun inançları,
gelenek ve göreneklerini, bireylerin kendi aralarındaki davranış ve ilişkileri,
maddi ve manevi kültürü üzerinde fikir vermektedir.
“Dil öğretimi,
kültür öğretimidir.” İlkesini, modern dil ve eğitim anlayışı tartışmasız kabul
etmektedir. Türkçe öğretimini ilk modern temsilcisi, kurucusu sayılan Kaşgarlı
Mahmud yy. lar öncesinden bu ilkenin önemini kavramış ve Araplara Türkçe
öğretmek maksatıyla yazdığı eserinde uygulamıştır. “Ben onların en uz dillisi,
en açık anlatımlı, akılca en incesi, soyca en köklüsü, en iyi kargı kullananı
olduğu halde onların şarlarını, çöllerini baştan başa dolaştım. Türk, Türkmen,
Oğuz, Çiğil ,Yağma, Kırgız boylarının dillerini, kafiyelerini belleyerek
faydalandım ; öyle ki , bende onlardan her boyun dilin en iyi yolda yerleşmiştir
“ diyerek, dili çok iyi bilmekle beraber kültürü de çok iyi bildiğimi ifade
etmiştir. Sözlüğünde kelimelerin anlamını açıklarken, kelimenin Ömer Demircan
gibi anadil öğretiminde kültür öğesini uygulamıştır. “ Her kültür, anlatımı ayrı
bir dilde bulur ; dil, kültürü hem kurar hem geliştirir. İnsanın Anadilini
öğrenmesi, kültür edinmesinden başka bir şey değildir. Hiçbir kültür gücü,
önemce insanın anadilini öğrenmesiyle, anadilde gelişip serpilmesiyle, anadilde
gelişmesiyle aynı düzeye konamaz. Çağımız insanı çok kültürlüdür.” Diyerek dil
ile kültürün ayrılmaz olduğunu vurgulamıştır.
Sonuç olarak
dil, kültürün aynası olarak karşımıza çıkmaktadır. Kültürü hayata geçiren
gelenek, görenek, folklör gibi değerlerin başında dil gelmektedir. Bir nevi dil
kültürü tanımlar ve tamamlar.
KAYNAKÇA
Demircan, Ömer. Yabancı-Dil Öğretim
Yöntemlerin, İstanbul 1990 sayfa 22-28 1926
Kaplan, Mehmet Kültür ve Dil, İstanbul
: Dergah Yay 1986 sayfa 45 4. Baskı
Kaşgarlı Mahmud, Divan-u Lügati Türk
çeviri Besim Atalay, ANKARA : Türk Dil Kurumu Yayınları 1984 sayfa 4
programı
Söğütlü Ersin Osman Dil , Kültür ve
Toplum ilişkisi
Turan Sadık Sorular ve Cevaplarala
Kültür, Edebiyat ve Dil Ankara : Ecdad Yayınları 1992 sf. 44
Yangın Banu 1999 İlköğretimde Türkçe
Öğretimi M.E.B yayınları ANKARA
sayfa 29.
1.Metne Göre insan için önemli
olan nedir?
Metne göre insan
için önemli olan dilin kendisi değil, dil ile anlatılan şeydir.
2. Yazar metinde dili ne olarak
görmektedir?
Yazar metinde
dili bir vasıta olarak
görmektedir.
3. Yazara göre dil olmasaydı ne
olurdu?
Yazara göre dil olmasaydı
tarih, kültür, edebiyat ve medeniyet de
olmazdı.
4. 28. sayfada gördüklerinizi sınıfınızda
yorumlayınız:
Resme göre eskiden insanlar duygu ve düşüncelerini
resimlerle ve taşlara kazıdıkları yazılarla ifade ediyorlardı.
ETKİNLİK 1.
?????İnsanlar aynı dili
konuşmasaydı toplum olarak bir arada yaşamaları niçin zorlaşırdı?
Çünkü toplum olmanın şartlarından biri de ortak bir dilin
olasıdır: dil insanlar rasında anlaşmayı sağlayan en önemli unusurdur. eğer
fertler birbirleriyle anlaşamazlar, düşüncelerini, isteklerini, arzularını dil
vasıtasıyla birbirlerine aktaramazlarsa toplumda birlik ve beraberlik olmaz.
Aynı duygu ve dğşünce etrafında birleşemezler. daha doğrusu bir millet oplma
öxelliği kazanamazlar.
???? Tarihi, edebiyatı ve kültürü
olan tek canlı insandır. Bunun sebebi ne olabilir?
İnsan yaratılış
bakımından diğer varlıklardan üstün kılınmıştır. Onu diğer varlıklardan üstün
kılan en önemli özelliği ise düşünebilmesi ve mükenmmel bir anlaşma
sistemine yani dile sahip olmasıdır.
??????Dilin atasözlerinin
oluşmasındaki rolu nedir?
Dil duygu vedüşüncelerin aktarılmasında en önemli araçtır.
dil vasıtasıyla oluşturulmuş değerler nesilden nesile aktarıulır. atasözleri de
kültürümüzün bir parçasıdır. Atasözlerinin nesilden nesile aktarımında dil bir araç vazifesi görmüştür.
30. sayfa
Dil ve Kültür
İlişkisi
Dil, duygu ve düşüncenin adeta kabıdır. Bir milletin bütün
duygu ve düşünce hazinesi, dil kabına veya kalıbına dökülür ve bu dil kabı ile
yerden yere, nesilden nesile aktarılır. Yazı, dilin sesini kaybeden bir vasıta
olarak dilin bir parçasıdır. Fakat kültür, söz ile de bir millet arasına
yayılır.
Dil, kültürün temeli olduğuna göre, bir milletin dil ile
ifade ettiği sözlü, yazılı her şey kültür kavramına girer. Sabahtan akşama kadar
evde, sokakta, çarşıda, iş yerinde konuşan halk, farkında olmadan dil tarlasını
eker biçer. Dilin duygu ve düşünce ile dolmasının sebebi, günlük hayata çok
yakın olmasıdır.
Aslında dili yaratan hayat, daha doğrusu sosyal hayattır.
Anne çocuğuna bir oyuncak verir. "Bak sana otomobil getirdim." der. Böylece
çocuk, oyuncak otomobil ile beraber "otomobil" kelimesini öğrenir. Fakat dil her
zaman böyle bir eşya gösterilerek öğrenilmez. Bebek etrafında manasını
anlamadığı birtakım sesler duyar. Zamanla onların bir şeye tekabül ettiğini
öğrenir.
Dil deyince, konuşulan ve yazılan bütün kelime ve cümleleri
anlamak lazımdır. Halk günlük hayatında kelimeleri menşelerine göre ayırmaz. Onu
ilgilendiren, kelimelerin manası, işe yaramasıdır. Bir bakkal dükkanında on
dakika oturup halkı dinleyerek hangi kelimeleri kullandığını tespit
edebilirsiniz.
Dilin kültürle güçlü bir ilişkisi vardır. Bir toplumun
maddi ve manevi alanda ortaya koyduğu eserlerin tümüne kültür denir. Kültürel
varlıklar dil sayesinde aktarılır. Bir ülke sınırları içerisinde dil farklı
biçimlerde kullanılabilir. Bu farklılık konuşma dili ile yazı dilinde görülür.
Konuşma dili de lehçe, şive ve ağız gibi bölümlere ayrılır.
2. ETKİNLİK:
Götürk yazıtlarının önemi ve
özellikleri:
Göktürk Yazıtlarının önemi ve
özellikleri :
Önemi:
Göktürk Yazıtları (Orhun Abideleri), Göktürklerin ünlü
hükümdarı Bilge Kağan devrinden kalma, yazılı, dikilitaşlardır. Kültigin, Bilge
Kağan ve Tonyukuk adına dikilen bu anıtlar konu ve dil bakımından önemli
eserlerdir. Abidelerin yazarı Yollug Tigin’dir. Doğu Göktürk tarihi ile ilgili
bilgiler içerir. Söylev türündedir. Türk tarihi, Türk toplumunun yaşam biçimi,
dünya görüşü ile ilgili bilgiler içerir. Kitabelerin bir yüzü Göktürk
alfabesiyle, bir yüzü Çince yazılmıştır. Kitabeleri 1893′te Wilhelm Thomsen
çözmüştür.
Özellikleri:
*Türk edebiyatının ilk yazılı örnekleridir.
* Yazıtlarda, dağılan Göktürklerin, Bilge Kağan ve kardeşi
Kültigin tarafından bir araya getirilişi ve *Göktürk devletinin yeniden kuruluşu
anlatılmaktadır.
* Anıtların yazarı Yuluğ(Yollug) Tigin’ dir.
* Dil, yabancı etkilerden uzak ve yalın bir
Türkçedir.
* Yazıtlarda yer yer gerçekçi bir tarih dili, yer yer
eleştiri cümleleri, yer yer de güçlü bir söylev dili kullanılmıştır.
* Yazıtlarda, Türk ulusunun benliğini unutmaması ve birlik
olması gerektiği, düşmanların tatlı sözlerine ve hediyelerine aldanmayıp uyanık
olması gerektiği vurgulanmıştır.
* Yazıtların varlığından ilk kez, 13.yy.da İlhanlı dönemi
tarihçisi Cüveyni “Tarih-i Cihan-Güşa” adlı eserinde bahsetmiştir.
* Orhun yazıtlarını, bilim dünyasına ilk kez, İsveçli bir
subay olan Strahlanberg tanıtmıştır.
* Anıtlar üzerindeki yazıları ise ilk kez Danimarkalı
bilgin Thomsen 1893’te okumuştur.
* Yazıtların tamamının okunması 1922’de
tamamlanabilmiştir.
4. etkinlik:
>>>>> kar, yağ-, başla-, yıllar,şair,sen sözcükleri
ortaktır.
>>>>> Siyasi ve coğrafi ayrım dilin
değişmesinde önemli etkenlerden biridir. Coğrafi lan genişleyiy farklı nesne ve
kavramlarla karşıalşoıldıkça bnalar yeni adelar verilmiştir. fakat geniş bir
coğrafyay yayılma neticesi verilen bu isimler birbiriyle aynı olmamıştır. bu
farklılıklar zmanla daha da artmış ve lehçelr ortaya çıkmıştır.
5. ETKİNLİK:
>>>>> Lehçe ve ağız arasındaki
farklar:
ŞİVE
Bir dilin kültür düzeylerine
göre gösterdiği değişiklik. Genellikle lehçe, şive, ağız terimleri birbirine
karıştırılmaktadır. Şiveler arasındaki değişiklikler temelde ses özellikleridir.
Buna göre bilinen şiveler, belirli koşullarda ve dilin herhangi bir döneminde
ana dilden ayrılarak, dilin geneldeki gelişimiyle birlikte bir de kendi
içlerinde özel bir gelişim çizgisi izlemişlerdir. Bunların başlıca ayrımlarını
oluşturan ses, ek ve sözcük özellikleri o dönemin dil malzemeleri ile
açıklanabilir.
AĞIZ
Bir ülkede geçerli olan genel
bir şive içinde, o ülkenin çeşitli bölge ve kentlerindeki konuşma dilinde
görülen söyleyiş farkları. Günlük kullanımda şive ile ağız birbirine
karıştırılmaktadır. Oysa ağız, tanımda da görüldüğü gibi, şive içinde ele
alınmaktadır. Somut bir örnek vermek gerekirse, Türkiye Türkçesi bir şivenin,
Konya ağzı ise, bu Türkçe içinde, bir bölgede görülen söyleyiş farklarının
adıdır. Söyleyiş farkları da salt bölgeler ya da kentler arasında görülmez.
Köyler arasında bile bu tür ayrılıklara rastlanabilir. Söz konusu olan, biçimsel
bir başkalık değil, bir ses değişimidir. Söz gelimi, Karadeniz ağzında (g)
sesinin (c) gibi çıkarıldığı görülür: "Celdum, cittum". Aynı ağızda, ekteki düz
seslinin (ı), yuvarlak sesli (u) olması da bir ağız özelliğidir.
LEHÇE
Bir dilin, tarihî gelişim
sürecinde, bilinen dönemlerden önce o dilden ayrılmış ve farklı biçimde gelişmiş
kolları. Genellikle lehçe, şive, ağız terimleri birbirine karıştırılmaktadır.
Lehçelerdeki değişik özellikler, ayrılış dönemleri bilinemediği için
açıklanamamaktadır
Kısacası lehçede hem ses,hem
şekil hem de sözcük farklılıkları vardır. Bu yazıya yansır. fakat ağızda ise sadecekonuşmada ses farklılıkları olur.
<!--[if
!supportMisalignedColumns]-->
<!--[endif]-->
>>>>>>> Karadeniz ağzı, Egeağzı, içanadolu ağzı
>>>>>> Bugün kanuştuğumuz dil
İstanbul Türkçesi esas alınarak
oluşturulmuştur.
6.
ETKİNLİK:
Konuşma
dili ile yazı dili arasındaki farklar:
- Bir ülkede bir yazı dili varken
birden fazla konuşma dili vardır.
- Konuşma dili doğaldır yazı dili
yapma bir dildir.
- Yazı dilinde kurallar varken
konuşma dilinde yoktur.
- Yazı dilinin kullanım sahası
konuşma diline göre daha geniştir.
- Konuşma dili günlük hayatta
farklılık gösterirken yazı dili göstermez.
ölçme
değerlendirme
1. Aşağıdaki cümlelerde boş bırakılan yerleri
uygun ifadelerle doldurunuz.
* ağız
* şive
2. Aşağıdaki cümlelerin başına yargıalr doğru
ise D yanlış ise Y yazınız.
D
Y
D
Y
3. D. Yine ayaklarını ıslatmışsın
4.e .
farklı kültürlerin dilimizi bozmasından
5. A.
kişisel değerlendirmelerini yansıtmamak.
ÜNİTE SONU ÖLÇME
DEĞERLENDİRME SORULARI
1. Aşağıdaki cümlelerde
boş bırakılan yerleri uygun ifadelerle
doldurunuz.
*
ileti(mesaj)
* konuşma dili
* şive
*
ağız
2. Aşağıdaki cümlelerin başına yargıalr doğru
ise D yanlış ise Y yazınız.
*
Y
*
D
* D
* Y
3. C
4.
D
5.B
6.E
7.E
8.B
9.
D
10.B
sayfa 35-
2. Ünite Dillerin sınıflandırılması
ve Türkçenin dünya dilleri Arasındaki Yeri
HAZIRLIK
1. Atatürk'ün Türk dili hakkıındaki
görüşleri:
* “Türk milletinin dili Türkçedir.
Türk dili dünyada en güzel, en zengin ve en kolay olabilecek bir dildir… Türk
dili Türk milleti için kutsal bir hazinedir. Çünkü Türk milleti geçirdiği
sayısız tehlikeli felaketler içinde ahlakının, geleneklerinin, hatıralarının,
çıkarlarının kısaca bugün kendi milletini yapan her şeyin dili sayesinde
korunduğunu görüyor. Türk dili Türk milletinin kalbidir,
zihnidir.”
* “Türk dili zengin, geniş bir
dildir. Her kavramı ifade kabiliyeti vardır. Yalnız onun bütün varlıklarını
aramak, bulmak, toplamak, onlar üzerinde çalışmak
lazımdır.”
* “Milliyetin çok belirgin
niteliklerinden biri de dildir. Türk milletindenim diyen insan, her şeyden evvel
ve mutlaka Türkçe konuşmalıdır. Türkçe konuşmayan bir insan Türk kültürüne,
topluluğuna bağlılığını iddia ederse buna inanmak doğru
olmaz.”
* “Milli duygu ile dil arasındaki bağ
çok kuvvetlidir. Dilin milli ve zengin olması milli duygunun gelişmesinde
başlıca etkendir. Türk dili, dillerin en zenginlerindendir, yeter ki bu dil
bilinçle işlensin. Ülkesini yüksek bağımsızlığını korumasını bilen Türk milleti
dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır.”
2. Hangi Ülkelerde Hangi Diller
Konuşuluyor?
Afrikanca
Güney Afrika
Namibia
Zambia
Almanca
Almanya
Avusturya
Belçika
Danimarka
İsviçre
Liechtenstein
Lüksemburg
Arnavutça
Arnavutluk
Arapça
Bahreyn
Batı Sahra
Birleşik Arap
Emirlikleri
Cezayir
Çad
Fas
Filistin
Irak
İsrail
Katar
Komor Adaları
Kuveyt
Libya
Lübnan
Mısır
Moritanya
Somali
Sudan
Suriye
Suudi
Arabistan
Tunus
Umman
Ürdün
Yemen
Eritre
Tanzanya
Azerice
Azerbaycan
Ermenistan
İran
Bengalce
Bangladeş
Bulgarca
Bulgaristan
Burmaca
Burma
Belarusça
Belarus
Çince
Çin
Tayvan
Çeçence
Çeçenistan
Gürcistan
Çekce
Çek
Cumhuriyeti
Danimarkaca
Danimarka
Grönland
Dari
Afganistan
Endonezyaca
Endonezya
Ermenice
Ermenistan
İran
Lübnan
Suriye
Estonyaca
Estonya
Faroece
Faroe Adaları
Farsça
İran
Irak
Katar
Tacikistan
Felamenkçe
Aruba
Belçika
Hollanda
Hollanda
Antilleri
Surinam
Filipince
Filipinler
Fince
Finlandiya
İsveç
Rusya
Fransızca
Andorra
Benin
Burkina
Çad
Dibuti
Fransa
Fransız
Guyanası
Fransız
Polinezyası
Gabon
Gine
Haiti
İsviçre
İtalya
Kanada
Kongo
Lüksemburg
Madagaskar
Mali
Martinik
Monako
Nijer
Orta Afrika
Cumhuriyeti
Ruanda
Senegal
Togo
Wallis ve
Futuna
Yeni
Kaleydonya
Zaire
Belçika
Cezayir
Lübnan
Tunus
Gürcüce
Gürcistan
Hintçe
Hindistan
İbranice
İsrail
İngilizce
Amerika Birleşik
Devletleri
Anguilla
Antigua ve
Barbados
Avustralya
Bahamalar
Belize
Bermuda
Birleşik
Krallık
Botswana
Dominikya
Eritre
Etyopya
Falkland
Adaları
Fiji
Filipinler
Gambia
Gana
Gibraltar
Granada
Guam
Guernsey
Guyana
Güney Afrika
Hindistan
İngiliz Virgin
Adaları
İrlanda
İsrail
Jamaika
Jersey
Kamerun
Kanada
Kenya
Kiribati
Kokolar
Kook Adaları
3. DİLLERİN
SINIFLANDIRILMASI
* Bugün yeryüzünde kaç dil
konuşulduğu kesin olarak belli değildir. Bununla birlikte yeryüzünde konuşulan
dil sayısının ortalama 3000-3500 arasında olduğu tahmin
edilmektedir.
* Yeryüzündeki diller, ses sistemi,
biçim yapısı ve söz dizimi bakımından bazı yakınlıklar ve benzerlikler gösterir.
Diller arasındaki bu yakınlık ve benzerliğe dil aileleri (dil akrabalığı) adı
verilir.
Yeryüzündeki diller yapı ve köken
olmak üzere iki bakımdan incelenir:
A. Yapı Bakımından Dünya
Dilleri
1. Tek heceli diller:
* Bu dillerdeki sözcüklerde çekim eki
yoktur.
* Sözcükler ek almadan değişime
uğramadan kalmaktadır. * Cümle içerisinde sözcükler, bulundukları yere ve
başka sözcüklerle yan yana gelme durumuna göre anlam
kazanır.
* Yeryüzünde Çince ile Vietnam dili
ve bazı Himalaya ve Afrika dilleri ve Avrupa’da Bask dili bu gruba
girer.
2. Eklemeli
(Bitişken) Diller:
* Bu dillerde bir veya daha çok
heceli köklere yapım ve çekim ekleri eklenir.
* Köke getirilen yapım ekleri ile
yeni sözcükler, yeni kavramlar türetilir.
* Bu dile en güzel örnek Türkçedir.
Ayrıca Altay dilleri, (Moğolca, Mançu-Tunguz) küçük ayrımlarla Japonca; Ural
dilleri (Fince, Macarca, Samoyetçe) ile bazı Asya ve Afrika dilleri bu gruba
girer.
3. Çekimli (Bükümlü)
Diller:
* Büküm, sözcüğün çekimi sırasında
kökün özellikle kökteki ünlünün değişmesidir.
* Çekim sırasında görülen
değişikliklerle yeni sözcükler ve kavramlar ortaya
çıkar.
* Hint- Avrupa dilleri (Almanca,
Farsça, Fransızca, Hintçe) ile Arapça çekimli dil grubuna girer.
B. Köken Bakımından Dünya
Dilleri
1. Hint - Avrupa Dilleri
Ailesi
a. Asya Kolu: Hintçe, Farsça,
Ermenice
b. Avrupa
kolu:
* Germen (Cermen) Dilleri: Almanca,
İngilizce, Felemekçe (Hollanda’da ve Belçika’nın bir kısmında kullanılan
dil).
* Romen Dilleri: Latince, Fransızca,
İspanyolca, Portekizce, İtalyanca
* İslav Dilleri: Rusça, Sırpça, Lehçe
(Lehistan bölgesinde kullanılan dil).
2. Hami-Sami Dilleri Ailesi: Akatça,
Arapça, İbranice
3. Bantu Dilleri Ailesi: Orta ve
Güney Afrika’da yaşayan Bantuların dilleri bu gruba
girer.
4. Çin Dilleri Ailesi: Çince ve
Tibetçe bu ailedendir.
5. Ural- Altay Dilleri
Ailesi:
a. Ural Kolu: Fince, Macarca,
Estonca
b. Altay Kolu: Türkçe, Moğolca,
Mançuca
“ Türkçe dünya dilleri arasında yapı
bakımından sondan eklemeli dil grubuna girer. Köken bakımından ise Ural-Altay
dil ailesinin Altay koluna bağlıdır. “
Türk Dilinin
TarihiGelişimi ve Türkiye Türkçesi
Türk dilinin kökeni çok eski çağlara
dayanmaktadır. Bu konuda bilim adamlarınca farklı görüşler ileri sürülmektedir.
Bugüne dek Türk dili gelişme aşamalarına göre şöyle
sınıflandırılır:
1. Altay
Çağı: Altay çağında
Türkçe henüz bir dil niteliği kazanmamıştır. Türkçe- Moğolca dil birliğinin
görüldüğü dönemdir.
2. En Eski Türkçe
Çağı: Bu çağla ilgili
kesin bilgiler yoktur.
3. İlk Türkçe
Çağı: MÖ 5. yy - MS 5-6.
yy arasını kapsar. Hun İmparatorluğu’nun hakim olduğu dönemdir. Bu dönemde Hun
İmparatoru Mete Han’ın anlatıldığı Oğuz Kağan Destanı
oluşmuştur.
4. Eski Türkçe
Çağı: Bu çağ 5. yy - 10.
yy arası dönemi kapsar. Türkçenin bilinen en eski örnekleri bu dönemden (8. yy)
kalmıştır. Eski Türkçe Çağı, Türk adının kullanıldığı ve ilk Türkçe belgelerin
ortaya konulduğu çağdır. Türk adı ilk kez (550-745) yılları arası devlet kuran
Göktürklerde kullanılmıştır.
Eski Türkçe Çağı, Göktürkçe ve
Uygurca olmak üzere iki döneme ayrılır. Göktürkçe, Çin’in kuzeyinde bugünkü
Moğolistan’da büyük bir göçebe devleti kuran Göktürklerin dilidir. Bu dönemde
Tonyukuk Anıtı, Kültigin Anıtı ve Bilge Kağan Anıtı
yazılmıştır.
Uygurca ise yerleşik hayata geçerek
tarımla uğraşan Uygurların dilidir. Bu dönemde Altun Yaruk (Altın Işık) adlı
metin ile Budizm ve Maniheizm’e ait bazı dinî metinler
yazılmıştır.
Eski Türkçe Çağından
örnekler:
Kültigin
Yazıtı
Üze kök tengri, asra yağız yer
kılundukda, ekin ara kişi oğlı kılınmış. Kişi oğlınta üze eçüm apam Bumin Kağan,
İstemi Kağan olurmuş. Olurupan Türk bodunıng ilin törüsin tuta birmiş, iti
birmiş.
5. Orta Türkçe
Çağı: 10. ve 16.
yüzyıllar arası kullanılan Türkçe dönemidir. Türkler İslâmiyet’i bu dönemde
kabul etmişlerdir. Bu dönemde eski Türkçe özellikleri korunmakla birlikte din
yoluyla Arapçadan, Farsçadan yeni yeni sözcükler dilimize girmeye
başlamıştır.
Bu dönem üç ayrı sahada
gelişme göstermiştir.
1. Doğu
Türkçesi
(Çağatayca)
2. Batı
Türkçesi (Anadolu
Türkçesi, Azeri Türkçesi, Türkmence)
3. Kuzey
Doğu Türkçesi (Kırgızca
ve Kazakça)
6. Yeni
Türkçe: 16.- 20.
yüzyıllar arası dönemi kapsar. Osmanlıca, Azeri Türkçesi, Çağatayca, Özbekçe vb.
dillerden oluşur.
7. Modern
Türkçe: 20. yüzyıl ve
günümüz Türkçesini kapsar.
Anadolu’da Türkçenin gelişmesi ise
şöyle olmuştur:
11-12 ve 13. yüzyıllarda Anadolu’da
Anadolu Selçukluları devleti yönetime hâkimdi. Bu dönemde devletin resmî dili
Farsça idi. Edebiyat ve sanat dili olarak Farsça, bilim dili olarak da
medreselerde Arapça öğretiliyordu. Türkçe “avam dili” sayılmakta, bu nedenle de
hor görülmekteydi. Aydınlar dahi eserlerini Arapça –Farsça ya da bu dillerin
karışımıyla yazıyorlardı. Bu durumdan Kırşehirli Âşık Paşa şöyle
yakınmaktaydı:
“Türk diline kimsene bakmaz
idi
Türklere hergiz gönül akmaz
idi
Türk dahi bilmez idi ol
dilleri
İnce yolı ol ulu
menzilleri”
Bu koşullar altındaki Türk dilini
kurtarmak için Karamanoğlu Mehmet Bey 15 Mayıs 1277 yılında şu tarihi fermanı
yayımladı:
“Bugünden sonra divanda, dergâhta,
mecliste, meydanda Türkçeden başka dil
kullanılmayacaktır.”
Bu ferman Türkçenin gelişmesinde,
ulusal bilincin yerleşmesinde önemli olmuştur. Türkçenin gelişimine 12 ve 13.
yüzyıllarda Şeyyad Hamza, Ahmet Fakih, Yunus Emre, Hacı Bektaşi Veli, Hoca
Dehhani, Dede Korkut vb. pek çok yazar ve düşünür katkı
sağlamıştır.
* Türkçenin dünya dilleri
arasındaki yeri:
Türkçe dünya dilleri arasında yapı
bakımından sondan eklemeli dil grubuna girer. Köken bakımından ise Ural-Altay
dil ailesinin Altay koluna bağlıdır.
Ural - Altay
dillerinin özellikleri şöyle sıralanabilir:
1. Ünlü uyumu
vardır.
2 Sondan eklemeli bir yapısı
vardır.
3. Sözcüklerde dilbilgisi bakımından
erkek ve dişi tür ayrımı yoktur.
4. Bazı ekler çekim eki olmalarına
rağmen yapım eki olarak da kullanılır.
5. Ses, yapı ve söz dizisi bakımından
benzerlikler bulunur.
6. Türkçede ve Macarcada durum
ekleri, çoğul ve iyelik eklerinden sonra gelir.
* Dünya dilleri hangi
esaslara göre sınıflandırılmıştır?
*
Yeryüzündeki diller, ses sistemi, biçim yapısı ve söz dizimi bakımından bazı
yakınlıklar ve benzerlikler gösterir. Diller arasındaki bu yakınlık ve
benzerliğe dil aileleri (dil akrabalığı) adı verilir
* Türkçeye akraba diller
hangileridir?
a. Ural
Kolu:
Fince,
Macarca, Estonca
b. Altay
Kolu:
Türkçe,
Moğolca, Mançuca
* Dillerin
sınıflandırılma ihtiyacı neden doğmuştur?
Dillerin
sınıflandırılma ihtiyacı ses sistemi, söz dizimi, yapı, canlı veya ölü olma gibi
çeşitli yönlerden inceleme araştırma açıssından daha sağlıklı bilgiler elde
etmek amacıyla yapılmıştır.
sayfa
36
◆Konuşulan dil ile o dili
konuşanların yaşalan tısı, kültürü ve duygu dünyası arasındaki bağı “Ana Di li”
şiirinden de yararlanarak açıklayınız.
Aynı dili
konuşan insan duygu, düşünce ve hayallaerini , arzu ve isteklerini birbirine
daha kolay iletir ve tam olarak akrşıdakine aktarabilirler. kültürün nesilden
ensile aktarılamsında dil aarcılık eder.
◆İnsanlar, gönüllerinden
geçeni nasıl ifade ederler? Açıklayınız.
İnsanlar
gönüllerinden geçenleri dil ile ifede ederler. dugular soyut ifadelerdir. bunlar
dil vasıyasıyla somutlaştırılarak daah kolay anlaşılması
sağlanır.
◆İnsanlar, ana dillerini,
hangi yolla ve kimlerden öğrenirler?
İnsanlar
ana dillerini anne baba ve çevresindeki inasanalrdan öğrenirler. bu ilk önce
taklitle szölü olarak öğrenilir. sonra yyazılı analtım
gelir.
1.
ETKİNLİK:
*Dil
ailelerindeki benzerlik insanlar arsındaki akrabalığa benzetilmiş. biraz daha
ayrıntıya inilip roma gensleri gibi daha büyük aile topluluklarına
benzetilmiş.
bu
benzetilmenin sebebi, çeşitli yönlerden benzerlik bulunması ve anlatılmak
istenen şeyin daha kolay analşılması içindir.
* latin,
germen, kelt, slav, ve balt aileleri; Hint - Avrupa dil ailesi; Hami- Sami dil
ailesi; ural- Altay dil ailesi...
2.
ETKİNLİK:
|
Belli Başlı Dil Aileleri
|
| |||
|
|
| |||
Hami - Sami
Dil Ailesi
1.
Arapça
2.
Akatça,
3.İbranice
|
Hint - Avrupa Dilleri Ailesi
Asya Kolu: Hintçe, Farsça,
Ermenice
b.
Avrupa kolu:
*
Germen (Cermen) Dilleri:
Almanca, İngilizce, Felemekçe (Hollanda’da ve
Belçika’nın bir kısmında kullanılan dil).
*
Romen Dilleri: Latince, Fransızca, İspanyolca, Portekizce,
İtalyanca
*
İslav Dilleri: Rusça, Sırpça, Lehçe (Lehistan bölgesinde kullanılan
dil).
|
5.
Ural- Altay Dilleri Ailesi
a. Ural Kolu: Fince, Macarca, Estonca
b. Altay Kolu: Türkçe, Moğolca, Mançuca
|
Bantu Dilleri Ailesi:
|
Çin Dilleri
Ailesi:
| |
*****Türkçenin konuşlul
du Bu yerle ri harita üzerinde, farklı renkte bir kalemle ve ya farklı bir
işaretle gösteriniz. Türkçenin konuşulduğu ülkeleri defterinize
yazınız.
Türkçenin Konuşulduğu
ülkeler:
Türkiye,
Bulgaristan,
Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyeti,
Makedonya,
Yunanistan,
Kosova,
Romanya,
Azerbaycan,
Suriye,
Irak,
Şu ülkelerdeki göçmen
topluluklar:
Almanya,
Hollanda,
Fransa,
Avusturya,
Amerika Birleşik
Devletleri,
Belçika,
İsviçre,
Birleşik
Krallık,
Danimarka,
İsveç,
Avustralya
Sürgündeki Ahıska
Türklerinin yasadığı ülkeler:
Kazakistan,
Azerbaycan,
Rusya
Federasyonu,
Kırgızistan,
Özbekistan,
Ukrayna
Türkçe'nin Resmi olduğu
ülkeler:
Türkiye
Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyeti
Güney Kıbrıs Rum
Yönetimi
Belediye Dili
olarak;
Makedonya,
Kosova
Çin, Moğolistan, Rusya, Kazakistan,
Kırgızistan, Tacikistan, Özbekistan, Türkmenistan, Azerbaycan, Afganistan, İran,
Irak, Suriye, Türkiye, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Yunanistan, Bulgaristan,
Yugoslavya, Makedonya, Romanya, Polonya, Ukrayna,
Moldova
4.
ETKİNLİK
<!--[if
!supportMisalignedColumns]-->
<!--[endif]-->
Kelime
kökü
|
Türetilmiş veya
çekimlenmiş kelimeler
| |||
Ağaç-
|
ağaçlı
|
ağaçlık
|
ağaçta
| |
Yaz-
|
yazar
|
yazı
|
yazıcı
| |
Ride(bin-)
|
rode
|
ridden
|
| |
Go(git-)
|
went
|
gone
|
| |
****Yukarıdaki
tabloda 2. ve 3. sıradakikelimelr diğerleriyle aynı şekilde türetilmemiş. bunlar
çekimlenmişlerdir.
****ilk
iki sıradaki kelimelerin sonalrına ek getişrilerek
türetilmişlerdir.
5. ETKİNLİK:
5. ETKİNLİK:
Türkçenin kelime türetimi ile
öğrendiğimiz dillerin kelime türetimleri aynı değildir. İngilizcede kelimelerin
çekimleir vardır.
Tek Heceli Diller
|
Eklemeli Diller
|
Çekimli Diller
|
Bu
dillerdeki sözcüklerde çekim eki yoktur.
*
Sözcükler ek almadan değişime uğramadan kalmaktadır. * Cümle içerisinde
sözcükler, bulundukları yere ve başka sözcüklerle yan yana gelme durumuna göre
anlam kazanır.
*
Yeryüzünde Çince ile Vietnam dili ve bazı Himalaya ve Afrika dilleri ve
Avrupa’da Bask dili bu gruba girer.
|
*
Bu dillerde bir veya daha çok heceli köklere yapım ve çekim ekleri
eklenir.
*
Köke getirilen yapım ekleri ile yeni sözcükler, yeni kavramlar
türetilir.
*
Bu dile en güzel örnek Türkçedir. Ayrıca Altay dilleri, (Moğolca, Mançu-Tunguz)
küçük ayrımlarla Japonca; Ural dilleri (Fince, Macarca, Samoyetçe) ile bazı Asya
ve Afrika dilleri bu gruba girer.
|
*
Büküm, sözcüğün çekimi sırasında kökün özellikle kökteki ünlünün
değişmesidir.
*
Çekim sırasında görülen değişikliklerle yeni sözcükler ve kavramlar ortaya
çıkar.
*
Hint- Avrupa dilleri (Almanca, Farsça, Fransızca, Hintçe) ile Arapça çekimli dil
grubuna girer.
|
ÖLÇME DEĞERLENDİRME SORULARI
1. Aşağıdaki
cümlelerde boş bırakılan yerleri uygun ifadelerle
doldurunuz.
***Türkçenin dahil olduğıu dil
grubunun en önemli özelliği kelime türetilirken eklerden yararlanmasıdır.
***Türkçe köken olarak Ural - Altay dil ailesindendir ve yapı bakımından
sondan eklemeli bir
dildir.
****Yapı bakımından dünya dilleri- Çekimli diller,
Tek heceli diller ve Eklemeli dillerdiye
gruplandırılır.
2. Aşağıdaki cümlelerin
başına yargıalr doğru ise D yanlış ise Y yazınız.
(
Y)
(D)
(Y)
(D)
(Y)
(D)
3.
B) Eski
mo-Teleut
4. Aşağıdakilerden
hangisi Türkçe kurallara göre türetilmiştir?
A) Bivefa
B) Maksat C) Televizyon D) Uçak
E) Makas
5.
Aşağıdakilerden hangisi
Türkçeyle akraba bir dildir?
A)
Yunanca B) Farsça C) Çince D) Fransızca E)
Moğolca
6. Aşağıdaki
ülkelerden hangisinin resmî dili Türkçe değildir?
A)
Azerbaycan B) Kazakistan C) Özbekistan D) Kırgızistan E) Afganistan
7. Aşağıdakilerden
hangisi Ural-Altay dillerinden değildir?
A)
Romence B) Macarca C)
Fince D) Japonca E) Korece