12.Sınıf etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
12.Sınıf etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

12.Sınıf Edebiyat Cevapları Sayfa 50 - 3.Ünite


HAZIRLIK  sayfa 50
* Milli edebiyat Dönemi şiiri ve dil anlayışı hakkında  araştırma yapınız.
* MİLLİ EDEBİYAT AKIMINDA ŞİİR
Edebiyatımızda halkın anlayabileceği bir dille, halk için yazmak ilkesi Tanzimat döneminde Şinasi ile başla­mıştır, Şinasi'nin, daha çok düzyazı dili üzerinde dur­makla birlikte şiirlerinde de elinden geldiğince Türkçe sözcükler kullanmaya çaba gösterdiği görülür.Ziya Pa­şa ise şiirimizin halk diliyle ve hece ölçüsüyle yazılma­sı gerektiğine dikkatleri çekmiştir. Ancak, sanat yapma kaygısının ağır basması bu girişimlerin sürdürülmesini engellemiştir. Servet-i Fünun ve Fecr-i Ati dönemlerin­de ise şiir dili konuşma dilinden iyice uzaklaşmış, aruz ölçüsü egemenliğini sürdürmüştür. Tanzimat'ta ortaya konulan, halk için yazma ilkesini ye­niden canlandıran halk içinden yetişmiş bir şair olarak Mehmet Emin Yurdakul olmuştur.
Ancak Servet-i Fü­nun şiirinin tutunduğu, sevildiği sırada halkın anlayabi­leceği bir dille ve halk şiiri ölçüsüyle şiir yazmayı be­nimsetebilmesi oldukça güç bir iş olmakla birlikte bu güçlükten yılmayan Mehmet Emin, "Türkçe Şiirler" adlı kitabıyla edebiyatımızdaki yerini sağlamlaştırmış, ko­nuşma Türkçesini ve hece ölçüsünü savunanlarca des­teklenmiştir.

Mehmet Emin'den sonra 1911'de Genç Kalemler dergi­sinde Turan adlı şiirini yayımlayarak "Bütün Türkçülük" düşüncesini benimsediğini duyuran Ziya Gökalp (1876-1924), şiirde hece ölçüsünü ve Türkçeyi yerleş­tirmekte Mehmet Emin'den daha etkili olmuştur. Milli Edebiyat hareketinin kendini benimsettiği yıllar olan 1911 ile 1917 yılları arasında ise değişik eğilimle­rin bir arada olduğu göze çarpmaktadır. Milli edebiyat şairleri kendilerini kabul ettirmeye çalışırken, Fecr-i Ati şairleri ünlerini sürdürdükleri gibi, Servet-i Fünun şiirini yaratanTevfik Fikret veCenap Sahabettin in de şair­lik güçlerini ellerinde tuttukları dikkati çekiyor. Ayrıca Fecr-i Ati topluluğunun dağılmasıyla, topluluk şairlerin­den kimileriyle, genç kuşak şairlerinden kimilerinin Mil­li Edebiyat anlayışı dışında yeni hareketler yaratma gi­rişiminde bulundukları görülmektedir. Bazı genç şairler, Nayiler adı altında, yeni bir edebi ha­reket yaratmak için ortaya çıktılar. Bunlar, edebiyatta millilik ayrıcalığını Genç Kalemler'e bırakmamak için, edebiyatın milli oluşunu "milli geçmişe bağlanış"ta gö­rerek, Anadolu'daki Türk edebiyatının ilk devirlerine in­meyi ve böylece, XIII. asrın büyük mutasavvıfları olan Mevlana Celaleddin-i Rumi ile Yunus Emre'nin şiirlerin-deki samimi ifadeli, lirik ve mistik atmosferi kendi şiirle­rinde de yaşatmayı denediler. Onlara göre, estetik he­yecan ile dili ve üslubu tabii bir şekilde birleştirmek, sa­de ve samimi bir ifade tarzı bulmak ve bundan doğan iç ahengi değerlendirmek gerekir. Bu topluluğun ömrü çok kısa sürmüş, düşüncelerini gerçekleştirebilecek değerde eserler veremeden dağılmıştır.
Aynı yıl ortaya çıkmış olan bir edebi eğilim de, yabancı bir geçmişin bir kaynağına yönelerek, Türk edebiyatını esasından batılılaştırmak için, doğrudan doğruya "Eski Yunan edebiyatını örnek edinmek" eğilimidir. Yahya Kemal ile Yakup Kadri'nin temsile çalıştıkları ve Eski Ak Deniz Havzası (bölgesi) Medeniyeti ile ilgili olduğu için "Havza Edebiyatı" veya "Nevyunanîlik" adını verdik­leri ve ilk örneklerini Yahya Kemal'in "Sicilya Kızları" ve "Biblos Kadınları" adlı şiirleri ile Yakup Kadri'nin "Siyah Saçlı Yabancı ile Berrak Gözlü Genç Kızın Sözleri" ad­lı nesrinde bulan bu eğilim de, devrini etkileyecek bir gelişme gösterememiştir.
Yine aynı yıllarda, şiirin genel durumundaki bu karar­sızlıktan başka, milli bir edebiyata taraftar şairlerin şiir anlayışında da tam bir birlik görülmez. Milli Edebiyat hareketince şiirin şahsi bir mesele olarak sayılması üzerine, Milli Edebiyat deyiminden bazı şairler konuca "eski Türk tarihine, efsane ve geleneklerine bağlanma­yı" anlayarak bu tarzda şiirler yazarken (Mehmet Emin, Ziya Gökalp); bazıları "Osmanlı İmparatorluğu'nun par­lak devirlerini yaşatmaya" çalışıyor (Yahya Kemal, Enis Behiç); bazıları da, millileşmeyi "halk şiirine bir dönüş" sayarak, halk nazım şekilleri ile şiirler yazıyor (Rıza Tevfik, Faruk Nafiz, Orhan Seyfi, Yusuf Ziya) ve hemen hepsi, (Mehmet Emin, Ziya Gökalp hariç) ferdiyetçi bir sanat anlayışı içinde, yalnız kendi duygu ve hayal dün­yalarını işliyorlardı.
Nihayet, milli bir edebiyata taraftar şairlerin bu dağınık yönlerdeki çalışmalarını birleştirmek gayesi ile 1917 yı­lı haziranında, "Şairler Derneği" adlı bir dernek kurul­du. Fakat üyeleri arasında tam bir anlaşmaya varılama­dı. Nitekim dernek, "istedikleri sanat anlayışını benim­semekte" üyelerini serbest bırakarak, onlardan, sade­ce, "konuşma dilinin ve hece vezninin kullanılması­nı" isteme kararını alabildi. Kuruluşundan başlayarak bütün edebi hareketlere sayfalarını açık tutan Servet-i Fünun'un da bu harekete katılması ve Yeni Mecmua (1917), Büyük Mecmua (1919) ve Dergâh (1921) der­gilerinin sürekli yayınları ile şiirde dil ve ölçünün milli­leştirilmesi meselesi (Y. Kemal gibi bazı istisnalarla), Cumhuriyetin ilanından önce, tamamıyla gerçekleşti. İlk şiirlerinde Osmanlıcayı ve aruzu kullanıp konuşulan Türkçeye ve heceye sonradan bağlananlar çoğunlukta olduğu için, bu devrin şairlerinin şiirlerindeki dil ve ve­zin ikiliği belirli ve ortak bir özelliktir. Ancak, 1917 tari­hinden sonra, genç şairlerin şiirlerinde konuşulan Türkçenin en güzel örnekleri verilmiştir. Birkaç yıl gibi çok kısa bir süre içinde elde edilen bu büyük başarıda, "He­cenin Beş Şairi" olarak adlandırılan şairlerin (Halit Fah­ri, Enis Behiç, Orhan Seyfi, Yusuf Ziya, Faruk Nafiz) geniş payları vardır.
Şiirlerini 1918'den sonra yayımlamaya başlayan Yahya Kemal ise daha değişik bir çizgide görülür. Milli Edebi­yat hareketinin ilkelerine tam olarak uymamakla birlikte konferanslarıyla hareketi desteklemiştir. Tarihte Os­manlı imparatorluğu'nu temel alan Yahya Kemal, Birin­ci Dünya Savaşı sonlarındaki yenilginin çöküntüsünü yaşayan Türkleri güçlendirmek için ulusal tarihi tema alan şiirler yazmıştır. Tarihe yönelik temaların yanında sonsuzluk, aşk ve ölüm en çok işlediği konulardır. Özel­likle tarihsel temalı şiirlerinde Divan şiiri koşuk biçimini kullanan Yahya Kemal "Ok" şiiri dışında hep aruz ölçü­sü kullanmıştır. Koşuk biçimleri gibi dili de şiirlerin te­masına göre değişir. Tarihsel temalı şiirlerinde, yansıt­tığı döneme uygun bir dil kullanırken, konuşma Türkçesinin güzel örneklerini verdiği şiirleri de vardır. Dile olan egemenliğiyle şiirimize değişik bir söyleyiş getirmiştir.
 
Milli Edebiyat şairlerinin eserlerinde aşağıdaki özellikler görülür:
1. "Halka doğru" ilkesi gereğince ilk kez ulusal kay­naklara dönülmüştür.
2. Yalın bir dil kullanılmıştır.
3. Hece ölçüsü esas alınmıştır.
4. Halk şiiri nazım biçimlerinden yararlanma yoluna gidilmiştir.
5. Şiirlerde doğa ve yurt güzellikleriyle birlikte yurtse­verlik, kahramanlık konuları işlenmiştir.
6. Şiire romantik bir söyleyiş egemen olmuş, toplum­sal sorunlara pek yer verilmemiştir.
7. "Beş Hececiler" topluluğu önemli bir çıkış olmuştur.
 
BEŞ HECECİLER
Şiire aruzla başlayan, Ziya Gökalp'ın etkisiyle Milli Ede­biyat akımına bağlanan ve 1917'den sonra ortaya çı­kan, bir topluluk oluşturmayan, aynı özellikleri taşıdık­ları için "Beş Hececiler" adıyla adlandırılan "Hecenin Beş Şairi" şu sanatçılardan oluşmaktadır: Orhan Seyfi Orhon Faruk Nafiz Çamlıbel Halit Fahri Ozansoy Enis Behiç Koryürek Yusuf Ziya Ortaç
Bu şairler 1917'de Selanik'te "Genç Kalemlerle başla­yan Milli Edebiyat akımının ilkelerine bağlı olarak, halk şiirimizin özelliklerinden, yerli kaynaklarımızdan yarar­lanarak, şiirimizin aruzdan heceye geçişinde önemli rol oynamışlardır. "Beş Hececiler" adıyla tanınan bu sa­natçılar, Milli Edebiyat döneminde sanat hayatlarına başlamıştır; ancak asıl ürünlerini Cumhuriyet dönemin­de vermişlerdir.
"Beş Hececiler" olarak tanınan bu şairlerin eserlerin­de özetle şu özellikler görülür:
1. Bireysel konuları ve yurt güzelliklerini anlatma
2. Anadolu'ya romantik bir tutumla yaklaşma
3. Sade bir dille yazma
4. Hece ölçüsünü kullanma ve Halk şiiri geleneğinden yararlanma
* Derste kullanılmak üzere bir gazel örneği getiriniz.
Gazel
Ağyâre nigâh etmediğin nâz sanırdım
Çok lutf imiş ol âşıka ben az sanırdım
 
Gamzen dili rüsvâ-yı cihân eyledi
Billâh ben ol âfeti hem-râz sanırdım
 
Seyr eylemesem âyînede aks-i cemâlin
Hüsn ile seni meh gibi mümtâz sanırdım
 
Ma'mûr idügin bilmez idim böyle harâbât
Mestâneleri hâne-ber-endâz sanırdım
 
Sihr etdiğini senden işitdim yine Nef'î
Yoksa sözünü hep senin i'câz sanırdım
                                          Nef’i
AÇIKLAMA
 
Yabancıya bakmadığından ben nazlı sanırdım
Ama çok alakalıymış aşığa ben az sanırdım
 
Gülümsenle cihana beni rezil eyledin
Oysa ben seni en yakın arkadaşım sanırdım
 
Yüzünün aynadaki yansımsını görmesem
Güzellikde seni ay gibi seçkin sanırdım
 
Yapıcı olduğunu bilmezdim böyle harap olmuş
Sarhoşları seni ev yıkıcı sanırdım
 
Sihir yaptığı yeni senden işittim
Nef'i yoksa sözünü hep icaz* sanardım
 
*Ahmet Hamdi Tanpınar, Ahmet Muhip Dranas, Necip Fazıl Kısakürek, Ziya Osman Saba, Cahit Sıtkı Tarancı’nın hayatları, edebi kişiliği ve fikirleri hakkında araştırma yapınız.
Ahmet Hamdi Tanpınar
Ahmet Hamdi Tanpınar, 23 Haziran 1901 tarihinde İstanbul'da doğdu.İstanbul'da Ravaz-i Maarif İbtidaisi'nde, Sinop ve Siirt rüşdiyelerinde, Vefa, Kerkük ve Antalya sultanilerinde öğrenim gördü. Baytar mektebini bırakarak girdiği İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nden 1923 yılında mezun oldu. Erzurum, Konya ve Ankara liseleriyle, Gazi Eğitim Enstitüsü ve Güzel Sanatlar Akademisi'nde edebiyat öğretmenliği yaptı, aynı akademide estetik ve sanat tarihi dersleri verdi (1932 - 1939). 1939 yılında İstanbul Üniversitesi'ne Yeni Türk Edebiyatı Profesörü olarak atandı.
Maraş Milletvekili olarak 1942-1946 yıllarında Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde bulundu. Bir süre Milli Eğitim Müfettişliği yaptıktan ve Güzel Sanatlar Akademisinde eski görevinde çalıştıktan sonra 1949 yılında İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'ne yeniden döndü ve bu görevde iken 24 Ocak 1962 tarihinde İstanbul'da öldü.
Öykü Kitapları
Abdullah Efendi'nin Rüyaları (1943), Yaz Yağmuru (1955), Hik(yeler (Kitaplaşmayan iki hikâyesiyle birlikte tüm öyküleri, 1983).
 
Ahmet Muhip Dranas
909 yılında Sinop'un Salı köyünde dünyaya geldi. Ankara Erkek Lisesi'ni bitirdi. Lisedeki edebiyat öğretmenleri Faruk Nafiz Çamlıbel ve Ahmet Hamdi Tanpınar, şiir sevgisinin gelişmesinde etkili oldular. Ankara Erkek Lisesi'ni bitirdikten sonra Hâkimiyet-i Milliye gazetesinde çalıştı(1930-1935). Ankara Hukuk Fakültesi'ne iki yıl devam ettikten sonra İstanbul'a gitti, Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü'ne girdi ve burayı bitirdi. Güzel Sanatlar Akademisi Kütüphane müdürlüğü yaptı. Dolmabahçe Resim ve Heykel Müzesi resim yardımcılığında bulundu.
1938'de Ankara'ya döndü ve CHP Genel Merkezi'nde Halkevleri Kültür ve Sanat Yayınları'nı yönetti. Ağrı dolaylarında askerlik görevini yaptıktan sonra, Ankara'da Çocuk Esirgeme Kurumu Yayın Müdürü, Kurum Başkanı (1957-1960), daha sonra İş Bankası Yönetim Kurulu üyesi oldu. Devlet Tiyatrosu Edebî Kurul Başkanlığı, Anadolu Ajansı Yönetim Kurulu üyeliği yaptı. Politikaya atılarak Zafer gazetesinde yazılar yazdı.
Birkaç kez DP'den milletvekili adayı olduysa da seçilemedi. Yayımlanan ilk şiiri, Ankara Lisesi'nden Muhip Atalay imzasıyla Milli Mecmua'da çıkan "Bir Kadına" adlı şiirdir 15 Eylül 1926. Sonra kendi imzası ile çeşitli dergilerde şiirler yayımladı.
Çeşitli dergilerde yayımlanan şiirleri, 1974 yılında İş Bankası Kültür Yayınları arasında, "Şiirler" adı ile çıktı. Ayrıca "Kırık Saz" adlı eseri de çıkmıştır.
21 Haziran 1980'de Ankara'da öldü. Vasiyeti üzerine Sinop'un Salı köyünde toprağa verildi.
Ahmet Muhip, Cahit Sıtkı Tarancı ile şiirde ahenge ve sese önem vermişlerdir. Örneğin Kar şiirinde Ahmet Muhip sesi ön plana çıkarırken Olvido adlı şiirinde ne sesi anlama ne de anlamı sese baskın kılmıştır.
Hece şiirinin son kuşağı denilebilecek şairler arasında Ahmet Muhip Dıranas, çağcıl Batı şiirine (Baudelaire, Verlaine) en yakın, kendinden bir iki kuşak sonrası şairler üzerinde, az sayıda şiirle bile olsa, uzun süre etkili olan bir şairdir. O da hocası Tanpınar gibi az yazmış, seyrek yayımlamış, şiirlerini şiire başladıktan nerdeyse elli yıl sonra (1974) kitaplaştırmıştır. Gerek Fransız şiiri, gerekse kendinden önceki kuşaktan ustaları Ahmet Haşim ve Ahmet Hamdi Tanpınar'dan aldığı etkileri sanatına yedirerek özgün bir şiire ulaşmıştır. Hece ölçüsü sınırlarında kalarak ama durak ve vurgu yerlerini değiştirerek gelenekselde çağdaşlığı yakalayan, çağrışım gücü yüksek, yurdu, insanı ve doğası ile barışık, alışılmadık deyiş örgüsüyle unutulmaz şiirler yazmıştır. Şiirlerinde aşk, tabiat, ölüm, hatıralar, sığ olmayan bir anlatımla ve düşündürücü boyutlar içinde verilmiştir.
Yayımlanmış kitapları
Yazılar. Adam Yayınları, Haziran 1994.
Oyunlar Gölgeler, Çıkmaz, Finten. Adam Yayınları 1995, İstanbul
Yazılar, Toplu Yazıları. YKY 2000, İstanbul
Şiirler. YKY Kasım 2006.
Eserleri:
Şiir
Şiirler (1974)
Kırık Saz (1975 T. Fikret'ten).
Oyun
Gölgeler (1947)
O Böyle İstemezdi(1948 - Bu iki oyun Devlet Tiyatrosu ile İstanbul Şehir Tiyatrosu'nda oynanmıştır).
Çeviri Oyun
Aptal (1940 - Dostoyevski'den uyarlayanlar F. Neziere / S.W. Bienstock).
İnceleme
Fransa'da Müstakil Resim (1937 - İki Cilt C. Sıtkı ile birlikte).
Şiir çevirileri
Çalar Saat - Charles BAUDELAIRE 1
Cahit Sıtkı Tarancı - (1910-1956)
Diyarbakır'da doğdu. Galatasaray Lisesi'ni bitirdi. Mülkiye Mektebi'nde okudu. Paris'e gitti. ikinci Dünya Savaşı çıkınca geri döndü. Çevirmenlik yaptı. Ağır bir hastalığa yakalandı. Viyana'ya götürüldü. Orada öldü. Ankara'ya getirilip toprağa verildi. Otuz Beş Yaş şiiriyle ün yaptı. Hayat, aşk ve ölüm, şiirlerinin başlıca temalarını oluşturmaktadır. Ömrümde Sükût, Otuz Beş Yaş, Düşten Güzel ve Sonrası adlı şiir kitapları bulunmaktadır.
Ziya Osman Saba
Ziya Osman Saba, cumhuriyet dönemi şair ve yazarı (30 Mart 1910, İstanbul-29 Ocak 1957, İstanbul).
Yedi Meşaleciler Hareketi'nin kurucularındandır. Şair olarak ün kazanan edebiyatçı, küçük hikâye türünde de eserler verdi.
Hayatı
30 Mart 1910 tarihinde İstanbul'da dünyaya geldi. Babası Binbaşı Osman Bey, Paris askeri ateşesi idi. Sekiz yaşında iken annesini kaybetti. Bu kaybın hüznünü hep hisseti ve eserlerine yansıttı. Ziya Osman, dokuz yaşında yatılı öğrenci olarak kaydedildiği Galatasaray Lisesi'nden 1931'de mezun oldu.
İlk şiiri 1927'de, lise öğrencisi iken Servet-i Fünun'da Ziya imzasıyla yayımlandı. Lisede bir yıl sınıfta kalınca bir alt sınıftaki Cahit Sıtkı ile tanışma fırsatı bulması, edebiyat dünyasında ender görülen bir dostluğun oluşmasını sağladı. Dostu Cahit Sıtkı'nın öğrencilik yıllarından itibaren kendisine yazdığı mektupları biraraya getirmesi ile ilk basımı 1957'de yapılan Ziya'ya Mektuplar adlı ünlü kitap oluşmuştur.
1928'de altı lise arkadaşı ile birlikte (Yaşar Nabi, Sabri Esat, Cevdet Kudret, Vasfi Mahir, Muammer Lütfi, Kenan Hulusi) Yedi Meşale isimli ortak kitap yayımladılar. Ziya Osman, kitabın başarısı üzerine Yusuf Ziya'nın desteğiyle çıkarılan ve yayımı sekiz ay süren aynı isimdeki derginin kurucu yazarları arasında yer aldı. Ömrü boyunca topluluğun şiir anlayışına bağlı kalan tek Yedi Meşaleci oldu. Derginin kapanmasından sonra şiirlerini Milliyet ve İçtihat'ta yayımlattı. Varlık Dergisi'nin kurulmasından sonra ise metinlerini orada yayımlatmaya başladı.
 
Sinir hastası olan kuzenine aşık olan Ziya Osman, ailesinin itirazlarına rağmen liseyi bitirdiği yıl onunla evlendi. 12 yıl süren bu evlilik mutsuz ve karamsar olmasına yol açtı. Yüksek öğrenimini 1936'da İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde tamamladı, aynı yıl İstanbul'da askerliğini yaptı.
Hukuk eğitimi sırasında bir yandan da Cumhuriyet Gazetesi muhasebe servisinde çalışan Ziya Osman Saba, çalışma hayatına 1938 yılında girdiği Emlak ve Eytam Bankası'nda uzun yıllar devam etti. 1943 yılında ilk eşinden ayrıldı. Aynı yıl, Yedi Meşale'den sonra ilk kitabı olan Sebil ve Güvercinler adlı kitabı yayımlandı. ABC Kitabevi'nin yayımladığı kitapta 66 şiiri yer almaktaydı. Ertesi yıl, çalıştığı bankada tanıştığı Rezzan Hanım ile evlenerek yavaş yavaş karamsarlığından kurtuldu. Bu evlilikten Orhan ve Osman isimli iki oğlu oldu.
Ziya Osman Saba, bankası tarafından Ankara'ya tayin edilmesi üzerine bir süre bu kentte yaşadıysa da İstanbul özlemi nedeniyle 1945 yılında bankadaki görevinden ayrıldı. İstanbul'da Milli Eğitim Bakanlığı Basımevi'nde tashih şefi (düzeltmen) olarak çalıştı. 1947'de ikinci kitabı Geçen Zaman yayımlandı. Varlık Yayınları tarafından basılan bu kitap, şairin "Sebil ve Güvercinler" kitabındaki şiirlerle 1943-1946 arasında yazdığı şiirlerin biraraya getirilmesinden oluşuyordu. 1950'de geçirdiği bir kalp krizi nedeniyle bu işi de bırakmak zorunda kalan Saba, yaşamının geri kalanında arkadaşı Yaşar Nabi'nin sahibi olduğu Varlık Yayınları'nın kitaplarını evinde basıma hazırlayarak geçimini sağladı.
İlk hikâye kitabı Mesut İnsanlar Fotoğrafhanesi 1952'de yayımlandı. 29 Ocak 1957 günü İstanbul'da bir kalp krizi sonucu Kadıköy'deki evinde hayatını kaybeden şairin Nefes Almak adlı şiir kitabı ile Değişen İstanbul adlı hikâye kitabı ölümünden sonra basıldı.
Eyüp Sultan'daki aile mezarına defnedilmiştir; ancak mezar bugün kayıptır.
Necip Fazıl Kısakürek    Şair-Yazar
1904 yılında İstanbul’da doğdu. Çeşitli okullarda, bu arada Amerikan Koleji'nde okudu ve orta öğrenimini Bahriye Mektebi'nde yaptı(1922). Bu askeri okulda, din derslerini, Aksekili Ahmed Hamdi, tarih derslerini Yahya Kemal'den görmüş, ama asıl anlamda "edebiyat ve felsefeden riyaziyeye ve fiziğe kadar iç ve dış bir çok ilimde derin ve mahrem mıntıkalara kadar nüfuz edebilmiş" dediği İbrahim Aşkî'nin etkisinde kalmıştır.İbrahim Aşkî, verdiği kitaplarla onun "deri üstü deri bir plânda da olsa" tasavvufla ilk temasını sağlamıştır.
Kısakürek Bahriye Mektebi'nin "namzet ve harp sınıflarını bitirdikten sonra" Darülfünun Felsefe Bölümü'ne girmiş ve oradan mezun olmuştur (1921-1924). Felsefedeki en yakın arkadaşlarından biri Hasan Ali Yücel'dir. Milli Eğitim Bakanlığı bursu ile bir yıl  Paris'te gitmiştir. (1924-1925). Yurda döndükten sonra Hollanda, Osmanlı ve İş Bankalarında memurluk ve müfettişlik gibi görevlerde bulunmuş (1926-1939), Ankara'da Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi, Devlet Konservatuvarı ile İstanbul'da Güzel Sanatlar Akademisi'nde dersler vermiştir (1939-1942). Daha gençlik yıllarında basınla ilişkiye geçen Kısakürek, bu tarihten sonra memurlukla ilişkisini kesmiş, hayatını yazarlık ve dergicilikten kazanmaya başlamıştır.Necip Fazıl Kısakürek  25 Mayıs 1983 tarihinde  Erenköy'deki evinde öldü.Naşı, Eyüp sırtlarındaki kabristana defnedilmiştir.
Ödülleri
Necip Fazıl Sabır Taşı adlı oyunuyla 1947 yılında C.H.P. Piyes Yarışmacı Birincilik Ödülü'nü almıştır. Kısakürek'e doğumunun 75. yıldönümü dolayısıyla Kültür Bakanlığı'nca "Büyük Kültür Armağanı" (25 Mayıs 1980) ve Türk Edebiyatı Vakfı'nca "Türkçenin Yaşayan En Büyük Şairi" ünvanını vermiştir.
Yazı Hayatı
Necip Fazıl'ın yayınlanan ilk şiiri Örümcek Ağı adlı kitabına "Bir Mezar Taşı" başlığıyla alacağı "Kitabe" şiiridir ve 1 Temmuz 1923 tarihli Yeni Mecmua'da çıkmıştır. Necip Fazıl hatıralarında "benim de yerim bu el oldu yâhu/ Gençlik bahçesinde sel oldu yâhu" dizeleriyle başlayan bu şiir dolayısıyla Ahmet Haşim'in "Çocuk Bu Sesi nerden buldun sen?" dediğini yazmaktadır. Kısakürek bu tarihten itibaren 1939 yılına kadar Yeni Mecmua, Milli Mecmua, Anadolu, Hayat, Varlık gibi dergilerle Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan şiir ve yazılarıyla ününü genişletmiştir.Necip Fazıl 1925 yılında Paris'ten yurda döndükten sonra, aralıklı şekilde ama uzun sürelerle Ankara'da kalmış, üçüncü gelişinde, bazı bankaların da desteğini sağlayarak 14 Mart 1936 tarihinde Ağaç adlı bir dergi çıkarmıştır. Yazarları arasında Ahmet Hamdi Tanpınar, Ahmet Kutsi Tecer, Mustafa Şekip Tunç'un da bulunduğu Ağaç, yeni kapanmış olan Yakup Kadri'nin sahipliğindeki Kadro dergisinin Burhan Belge, Vedat Nedim Tör, Şevket Süreyya Aydemir ve İsmail Husrev Tökin gibi yazarlarının savunduğu ve dönemin etellektüellerini hayli etkilemiş bulunan materyalist ve marksizan düşüncelerine karşı spiritüalist ve idealist bir çizgi izlemeyi öngörmüştür. Ankara'da altı sayı çıkan Ağaç dergisini Kısakürek daha sonra İstanbul'a nakletmiş, ancak dergi 17'nci sayıda kapanmıştır.Ve Büyük Doğu Necip Fazıl, 1943 yılında bu defa, dini ve siyasi kimliği de olan Büyük Doğu dergisini çıkarmış, 1978 yılına kadar aralıklarla haftalık, günlük ve aylık olarak çıkardığı Büyük Doğu'da iktidarlara cephe almış, yazı ve yayınları yüzünden mahkemelere düşmüş, dergi birçok kez kapatılmıştır. Özellikle İslam medeniyetini ve tarihini savunan Necip Fazıl giderek milletimizin sevdiği bir insan olmuştur. Necip Fazıl 1947 yılında Büyük Doğu'nun toplatılması üzerine ayrıca Borazan diye bir siyasi mizah dergisi de çıkarmıştır.
ESERLERİ
Şiir: Örümcek Ağı, Kaldırımlar, Ben ve Ötesi, Sonsuzluk Kervanı, Çile, Şiirlerim, Esselâm, Çile Oyun: Tohum, Bir Adam Yaratmak ,Künye, Sabır Taşı, Para, Nami Diğer Parmaksız Salih, Reis Bey, Ahşap Konak, Siyah Pelerinli Adam, Ulu Hakan Abdülhamit, Yunus Emre.
Roman: Aynadaki Yalan, Kafa Kağıdı
Hikaye: Birkaç Hikâye Birkaç Tahlil, Ruh Burkuntularından Hikâyeler, HikâyelerimHatırat: Cinnet Mustatili, Hac, O ve Ben, Bâbıâli.
·         Sembolizm akımı hakkında bir araştırma yapınız.
SEMBOLİZM (SİMGECİLİK)
19.yüzyılın ikinci yarısında parnasizme tepki olarak ortaya çıkmış bir akımdır. Parnasyenler insan duygularına, izlenimlere önem vermiyorlardı Onalr için önemli olan gerçekti, düşüncelerdi.Sembolistler bu anlayışa karşı çıkmış, duygusallığa, insanın iç dünyasına yönelmişlerdir. Onalra göre somut varlıklar, dış dünya ile insanın duyuları arasında köprü kurmaya yarayan birer simgedir. Çünkü dış gerçek ancak insanın algılayış biçimiyle var olur. Yani insan onu nasıl algılıyorsa öyle değerlendirilir. Sembolistler, semboller aracılığıyla dış çevrenin insan üzerindeki etkilerini ve izlenimlerini anlatmışlardır.
Şiiri sessiz bir şarkı olarak tanımlamışlar ve müziği şiirin amacı durumuna getirmişlerdir. Onlara göre şiir düşüncelere değil duygulara seslenmelidir; çünkü şiir bir şey anlatmak için yazılmaz.
Şiirde anlam kapalı olmalıdır ve herkes kendince yorum getirebilmelidir. Sözcüğün anlam değerinden çok müzikal değeri önemlidir. Anlam kapanıklığı ve farklı çağrışımlar yaratabilme amacı, bol bol mecaz ve istiarelerin kullanılmasına yol açmış, dolayısıyla dil de ağırlaşmıştır.
Gerçeklerden kaçma, hayale sığınma, çirkinlikleri hayal yardımıyla güzelleştirme, bunlara bağlı olarak ortaya çıkan karamsarlık, sembolizmin en belirgin özelliklerindendir.
Durgun sular, ay ışığı, alacakaranlık, tan ağartısı, perdede gezinen gölgeler ve ölüm başlıca temalarıdır. Lirizm, bu anlayışın en önemli ögesi durumundadır.
Parnasyenlerin genellikle “sone” nazım biçimini kullanmalarına karşın, sembolistler daha çok serbest nazım biçimlerine yönelmişlerdir.
Başlıca temsilcileri:
            Baudelaire , Rimbaud,     Mallarme, Verlaine, Puşkin
Read more

12.Sınıf Edebiyat Etkinlikleri Sorular ve Cevaplar Sayfa 46-47


sayfa 46. ÖLÇME VE DEĞERLENDİRME
A 1. Öğretici metinlerde günlük konuşma dilindeki Türkçe sözcükler, halk söyleyişlerindeki tamlamalar kullanılır; Arapça ve Farsça sözcüklere fazla yer verilmez.
2. Bu dönem yazarları, öğretici metinlerde terim ve kavramları, gündelik hayata ait sözcük ve sözcük gruplarını kullanarak edebi bakımdan güçlü bir anlatıma ulaşmayı amaçlarlar.

Cumhuriyet dönemi Türk edebiyatı öğretici metinlerinde yazı dilinin konuşma diline yaklaştırılması, açık ve sade bir dilin kullanılması daha fazla okura ulaşılması amaçlanmıştır.
 
B. boşluk doldurma
.1..... gezi yazısı....
  2. ......makale..... 
 C.1. E,
     2.A,

Sayfa 47
                                             ÖLÇME    VE  DEĞERLENDİRME
1. Öğretici metinlerde günlük konuşma dilindeki Türkçe sözcükler, halk söyleyişlerindeki tamlamalar kullanılır; Arapça ve Farsça sözcüklere fazla yer verilmez.
Bu dönem yazarları, öğretici metinlerde terim ve kavramları, gündelik hayata ait sözcük ve sözcük gruplarını kullanarak edebi bakımdan güçlü bir anlatıma ulaşmayı amaçlarlar.
Cumhuriyet dönemi Türk edebiyatı öğretici metinlerinde yazı dilinin konuşma diline yaklaştırılması, açık ve sade bir dilin kullanılması daha fazla okura ulaşılmasını sağlamıştır.
2.AÇIKLIK: Bir cümlenin ya da metnin kolayca anlaşılabilir olmasına açıklık denir. Açık metin, anlatıcının anlatmak istediğini eksiksiz ileten metindir. Açık olamayan bir anlatım, anlatıcının anlatmak istediklerinin ya hiç anlaşılmamasına ya da eksik ve yanlış anlaşılmasına neden olur. Bir cümleden, birbirinden farklı iki anlam çıkıyorsa ya da o cümle hiç anlaşılamıyorsa bunun nedeni, anlatıcının, açıklık ilkesine uymamasıdır.
DURULUK: Duruluk anlatımda gereksiz sözcük, söz grubu ve eklere yer verilmemesidir. Sözlü ve yazılı bir anlatımda cümleden herhangi bir sözcük çıkarıldığında cümlenin anlamında daralma olmuyorsa  o sözcük gereksiz kullanılmış demektir. Duru cümle, anlatılmak istenenleri en az sözcükle anlatan cümledir.
Tutarlılık: Tutarlılık, duygu ve düşüncelerin aralarında herhangi bir çelişkiye yer vermeyecek şekilde, birbiriyle uyumlu bir şekilde verilmesidir. Bu açıdan iyi bir metinde cümleler birbirini destekler, daha anlaşılır hâle getirir. Tutarlılık, yazarla okur arasındaki iletişimde temel öğelerdendir. Çünkü metnin okur tarafından kabul edilmesi, düşüncelerin tutarlılığıyla doğru orantılıdır.
3…
B.
 1. TEMA
2. FIKRA
3.D,D,Y
Ç
1..C HİKAYE
2. A SADE BİR DİL KULLANILMIŞTIR
3. E TEVFİK FİKRET
4. C. DENEME
5. C ELEŞTİRİ
6. D
Read more

12.Sınıf Coğrafya Etkinliği Sayfa 53-63

SORU-1-Verilen yıllar aralığında millî gelirin en fazla ve en az arttığı kıtayı tespit ederek nedenlerini sınıfta tartışınız.
 
 
 
 Artış oranlarına bakıldığı zaman yıllık toplam milli gelir Asya Kıtasında en fazla artış göstermiştir.Özellikle Ortadoğu ve Güney Doğu Asya bu artış oranında ön planda rol oynar.Asya kıtasındaki sanayi ve teknolojik tesislerin getirileri, tarım, ticaret
 
 ve diğer sektörlerdeki kazançlarını arttırması yine enerji kaynakları olarak önemli bir petrol bölgesine sahip olması bu gelişimde etkilidir.
 
  
 
 En az arttığı kıta Afrika kıtasıdır.Bu Afrika kıtasındaki ülkelerin gelişmişlikten ziyade hala iç karışıklıklarla uğraşması yeterli yatırımları yapamamaları öz kaynaklarına sahip çıkamamaları ile bağlantılıdır.
 
 Bu durumun nedeni Afrika kıtasındaki ülkelerin bilimsel ve teknolojik
 
  
 
 SORU-2-Verilen yıllar aralığında kişi başına düşen yıllık gelirin en fazla ve en az  arttığı kıtayı tespit ederek nedenlerini sınıfta tartışınız.
 
  
 
 Kişi başına düşen milli gelir artışı incelendiğinde  fazla artış Kuzey Amerika kıtasındadır. Bu durumun nedeni Kuzey Amerika kıtasındaki ülkelerin bilim ve teknolojide ileri gitmesi,Küresel piyasada daha çok para eden sektörlerin bu bölgelerde ağırlık kazanması kazançlarının büyük kısmını teknolojik ürünlerden sağlaması etkili olmuştur.Nüfus miktarı bakımından avantajlı özellikleri vardır.
 
  
 
 Yine rakamlar en az artış için bizi Afrika kıtasına götürür.Nüfus miktarı kişi başına düşen milli geliri etkiler Afrika yeteri kadar ekonomik faaliyetleri olmamakla beraber nüfus artış hızı fazla olan bir kıtadır bu iki etken birleşmesi kişi başına düşen milli geliri bu kıtada en alt seviyelere çeke
 
 
 SAYFA 54-55  ÖLÇME VE DEĞERLENDİRME SORULARI
 
   Aşağıdaki soruları cevaplayınız?
 
 SORU-1-1950 den sonra dünya nüfusunun hızla artmasının sebebleri nelerdir.
 
  1945 2. dünya savaşından sonra ülkelerin nüfus artırıcı politika  uygulamaları bu yıllardan sonra tıp sağlık alanındaki gelişmelerin çocuk ölüm oranlarını düşürmesi,mevcut teknolojik gelişmelerin sağlamış olduğu yaşam standartlarının yükselmesi,ulaşımda meydana gelen gelişmeler,insanların daha az yıpranmasına sebeb olarak yaşam sürelerinin uzamasına sebeb olmuştur.
 
   
 
 SORU-2-2015 yılından sonra nüfus artış hızı aynı şekilde devam ederse ne gibi sorunlar yaşayabiliriz.
 
   
 
 Dünya nüfus artışı bölgeler arası farklılıklar göstermektedir.Gelişen ülkelerin bulunduğu alanlarda bu artış yavaşlayarak  devam edecek ancak nüfus artış hızı çok düşük olacak.Bunun sonunda bu bölgelerde nüfus yaşlanacak ,bağımlı nüfus oranı üreten aktif nüfus ve devlet yatırımları için ciddi bir sorun oluşturacaktır.Geri kalmış ve gelişmekte olan ülkelerde artış oranının bu şekilde devam etmesi bu ülkeler için olumlu yönlerin yanında çeşitli olumsuzlara yol açacaktır.Doğal kaynak tüketimi artacak,mevcut dünya ile ilgili doğal alanların sınırlar daralacak,işsizlik ortaya çıkacak nüfusun çok olması sosyal ve ekonomik sorunları beraberinde getirecektir.Olumlu olarak bu ülkeler de işgücü sıkıntısı olmayacak işci ücretleri düşecek devlet yatırımlarını destekleyecek atılımcı dinamik bir nüfusa sahip olacaktır.Bu ülkelerde yeni fikirler yeni iş kolları kurulacak rekabet artacaktır şeklinde yorumlayabiliriz.
 
   
 
 SORU-3-1950-2000 yılları arasında şehirleşme sonucu ortaya çıkan sorunları önlemek için 2010 -2050 yılları arasında ne gibi önlemler alınabilr.?
 
  
 
 Şehirleşme faaliyetleri daha planlı programlı gerçekleştirilmeli bu faaliyetler esnasında doğal alan ,su kaynakları,yeşil alanlar korunmalı sanayileşme için çevre kirliliğini önleyici daha katı yaptırımlar uygulanmalı.Eğitim hizmetleri ön plana çıkmalı sosyal yapı içerisinde köy ve şehir kültürüne geçiş konularında halkı eğitici projeler uygulanmalı,Köy ve kır hayatı desteklenmeli köyden kente göçün önüne geçilmeli,küresel ısınmaya yönelik daha ciddi tedbirler alınmalı,ortaya çıkacak enerji ihtiyacı için yenilenebilir doğa dostu enerji kaynaklarının kullanımına  önem verilmelidir.
 
  
 
 SORU-4-1950 ‘li yıllarda başlayarak günümüze kadar devam eden göç olgusu nun yarattığı sorunları olumlu hale getirmek için ne gibi önlemler alınmalıdır.?
 
  
 
 Yoğun nüfus artışından kaynaklı sorunlar için  köy hayatı desteklenmeli köyden kente göçü engelleyici projeler geliştirilmeli.Şehirdeki eğitim sağlık hizmetleri kadar olmasa da tatmin edici derecede sağlık altyapı hizmetleri kırsal kesimlere de götürülmeli.Eğitimin önemi tekrar gözden geçirilerek arttırılmalı,şehir yerleşmelerinde daha yaptırımcı gecekondulaşmayı engelleyici tedbirler alınmalı.Şehir kullanım alanları daha planlı ve programlı kullanılmalı,yeşil alanların korunmasında daha fazla önem verilmeli sanayi tesisleri belirli bölgelere aktarılmalı şehir dışlarına taşınmalı ve atıkları için ciddi önlemler alınmalı şeklinde belirtilebilir bu projeler arttırılabilir.
 
   
 
 SORU-5-Ruhr Bölgesi’nin Almanya’nın en önemli madencilik ve sanayi bölgesi olmasının başlıca nedenleri nelerdir.
 
  
 
 Bölgede zengin taşkömürü yataklarının bulunması ve sanayi devrimi ile birlikte demir çelik üretiminde maden kömürünün kullanılması  bu yönde sanayi tesisleri ve sanayi bölgeleri oluşması beraberindeki göç hareketleri sonucundaki şehirleşme faaliyetleri bölgeyi günümüzdeki konumuna getirmiştir.
 
   Aşağıdaki çoktan seçme soruları cevaplayınız.
 
  1-Cevap A şıkkı Madenciliğin gelişmesi
 
 2-Cevap D şıkkı İklim Şartları
 
 3-Cevap A şıkkı Sanayi
 
 4-Cevap C şıkkı Ruhr Havzası
 
 5-Cevap A şıkkı Şangay
 
 6-Cevap D şıkkı Türkiye
 
 7-Cevap D şıkkı Teknoloji
 
 8-Cevap A şıkkı Batı Avrupa
 
 9-Cevap B şıkkı  Madencilik
 
 10-Cevap A şıkkı 
 
  
 
 Aşağıdaki cümlelerde boş bırakılan yerleri uygun ifadelerle tamamlayınız.
 
  1-Ruhr
 
 2-18. yüzyılda İngiltere’de başlamıştır.19.yüzyıl ortalarına kadar sürmüştür.
 
 3-Uluslar arası ticaret
 
  
 
 Aşağıdaki ifadelerden doğru olanların başına D yanlış olanların başına Y harfini yazınız.
 
  
 
 1- Y
 
 2- D
 
 3- Y
 
 
 
 10 SORU İLE İLGİLİ DÜZELTME İÇİN TEŞEKKÜR EDERİZ.Bölge ciddi taşkömürü yataklarından oluşur demir cevheri çevre bölgelerden getirilir demir çıkartılan ana noktalar fransa isveç ukrayna,ural dağları dolaylarıdır.Yani bölgede metalürji gelişmesi bu bölgedeki taşkömürü yataklarından kaynaklıdır.
 
 
 DERS ETKİNLİKLERİ (SAYFA 61 )
  
 
 Haritaları inceleyerek ve ön bilgilerinizden yararlanarak aşağıdaki soruları cevaplandırınız.
 
 SORU-1-Ülkemizin coğrafi bölgelere ayrılmasında ve bölge sınırlarının belirlenmesinde nelere dikkat edilmiştir?
 
 Ülkemiz bölgelere ayrılmasında ve sınırlarının belirlenmesinde  Doğal ,beşeri,ekonomik özelliklerine bakılmıştır.
  
 
 Konum, Yeryüzü şekilleri, İklim, Bitki örtüsü, Nüfus, Yerleşme ve Tarım ve hayvancılık, Sanayi ve madencilik, Ticaret, Turizm etkili olmuştur.
 
  
 
 
 SORU-2-Bölgelere isim verilirken bölgelerin hangi özellikleri dikkate alınmıştır?
 
 
 Bölgelerin coğrafi konum özellikleri etkili olmuştur.
 
  
 
 SORU-3-Aşağıda verilen Türkiye Fiziki Haritası ile Coğrafi Bölgeler Haritası'nı karşılaştırdığınızda hangi özellikler dikkatinizi çekmektedir?
 
 Karadeniz ve Akdeniz bölgelerinin oluşturulmasında kıyıya paralel uzanan dağ sıraları ön plana çıkar.
 
  
 
 Marmara bölgesinde ise yükselti özelliklerine bakılırsa yeşil renk ile son derece sade yükseltisi az bir bölge olarak karşımıza çıkar.
 
  
 
 Ege bölgesinde ise kıyıya dik uzanan dağlar ve bu dağların arasında çöküntü ovaları grabenler yer almaktadır.Kıyı özellikleri doğal liman ve koy körfezlerin fazlalığı…
 
  
 
 İç Anadolu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde ova ve platolar geniş yer kaplamakta ve bu bölgelerimiz harita da sarı renk ile ayırt edilebilmektedir.İç Anadolu bölgesinin dağlar arasında kalan bir çanak özelliği göstermesi.
 
  
 
  Doğu Anadolu bölgesinde yükselti fazla hakim renk kahverengi olarak haritada seçilir bir özellik taşır.
 
  
 
 Fiziki haritalardaki yer şekilleri ve renklendirme özellikleri ile  bölgeler haritasındaki bölünmeler arasında benzerlikler bulunmaktadır.
 
  
 SAYFA 62-63 ETKİNLİK ÇALIŞMASI
 
  
 
 Aşağıdaki haritada coğrafi bölge ve bölümlerimiz gösterilerek bazı bölge sınırlarının belirlenmesinde dikkate alınan kriterler verilmiştir.
 
  
 
 SORU-1-Ön bilgilerinizden faydalanarak diğer bölgelerin ayırımında hangi özelliklerin etkili olduğunu uygun kutucuklara yazınız…
 
  
 
            
 Marmara Bölgesi sınırlarının belirlenmesinde dikkate alınan kriterler:
 
 v      Ortalama yükseltisinin az olması
 
 v      Ova ve platoların geniş yer kaplaması,
 
 v      İklim çeşitliliğinin görülmesi
 
 v      Sanayi, ticaret ve ulaşımın çok gelişmiş olması,
 
 v      Nüfusun ve  nüfus yoğunluğunu fazla olması
 
 v      Geçiş bölgesi olması
 
  
 
 Ege Bölgesi sınırlarının belirlenmesinde dikkate alınan kriterler:
 
 v      Dağların kıyıya dik olarak uzanması ve aralarında çöküntü ovalarının yer alması
 
 v      Deniz etkisinin iç kesimlere doğru sokulabilmesi
 
 v      Kıyıların çok girintili çıkıntılı olması
 
 v      Nüfusun kıyı kesiminde yoğunlaşması
 
 v      Horst ve graben sisteminin yaygın olması
 
 v      Kıyıda Akdeniz iklimi, iç kesimlerde karasal iklimin görülmesi
 
 v      Ege ovalarının verimli olması nedeniyle bu ovalarda tarım ürünü çeşitliliğinin fazla olması
 
  
 
 İç Anadolu Bölgesi sınırlarının belirlenmesinde dikkate alınan kriterler:
 
 v      Etrafının yüksek dağlarla çevrili olması
 
 v      Yıllık yağış miktarının düşük olması
 
 v      Ova ve platoların geniş yer kaplaması
 
 v      Karasal iklimin etkili olması
 
 v      Bozkır bitki örtüsünün hâkim olması
 
 v      Buğday, arpa ve şekerpancarı tarımının ön planda olması
 
 v      Küçükbaş hayvancılığın yaygın olması
 
  
 
  
 
 Akdeniz Bölgesi sınırlarının belirlenmesinde dikkate alınan kriterler:
 
 v      Dağların kıyıya paralel uzanması
 
 v      Dağların kıyıya çok yakın bir yerden başladığı için kıyı ovalarının dar olması,
 
 v      Akdeniz ikliminin ve maki bitki örtüsünün hâkim olması,
 
 v      Özellikle deniz turizm faaliyetlerinin çok gelişmesi
 
 v      Nüfusun, özellikle tarım, sanayi ve ticaretin geliştiği yörelerde toplanması,
 
 v      Kışların ılık geçmesi
 
  
 
  
 
 Karadeniz Bölgesi sınırlarının belirlenmesinde dikkate alınan kriterler:
 
 v      Kuzey Anadolu Dağlarının kıyıya paralel uzanması
 
 v      Dağların genel olarak kıyının hemen gerisinden yükselmesinden dolayı kıyı ovalarının dar olması
 
 v      Gür ormanların bulunması
 
 v      Kıyı şeridinde nüfusun yoğun olması ve kırsal alanda dağınık yerleşmenin görülmesi
 
 v      Kıyı kesimlerinde nemli, bol yağışlı ılıman iklimin hâkim olması
 
  
 
 Güneydoğu Anadolu Bölgesi sınırlarının belirlenmesinde dikkate alınan kriterler:
 
 v      Güneydoğu Torosların güneyinde, ova ve platoların geniş yer kaplaması
 
 v      Orta kesiminde Karacadağ volkanik dağının; doğu kesiminde ise Mardin Eşiği'nin yer alması
 
 v      Karasal iklim özelliklerinin hâkim olması
 
 v      Yaz mevsiminin çok sıcak ve kurak geçmesi
 
 v      Batı kesiminde Akdeniz ikliminin etkili olması
 
 v      Türkiye'nin petrol üretim bölgesi olması
 
  
 
 Doğu Anadolu Bölgesi sınırlarının belirlenmesinde dikkate alınan kriterler:
 
 v      Türkiye’nin ortalama yükseltisi en fazla olan bölgesi olması
 
 v      Ulaşım özelliklerinin yer şekillerinden  ve iklimden çok etkilenmesi
 
 v      Yerleşmelerin dağlar arasında kalan ova ve platolarda olması
 
 v      Yükseklik ve denizden uzaklığa bağlı olarak karasal iklimin etkili olması,
 
 v      Nüfusun az ve yerleşmenin seyrek olması,
 
 v      Hayvancılığın en önemli ekonomik faaliyet olması,
 
  
 
  
 
 SORU -2-Bölge içinde hangi farklılıklara bağlı olarak bölümlerin oluşturulduğunu söyleyiniz.
 
  
 
 Bölge içinde konum, yeryüzü şekilleri, iklim, bitki örtüsü), nüfus, yerleşme) ve tarım ve hayvancılık, sanayi ve madencilik, ticaret, turizm bakımından çevresinden ayrılan ve kendi içinde benzerlik gösteren bölgeden daha küçük alanların olması etkili olmuştur.



Read more

2013 Yılı 12.Sınıf Türk Edebiyatı Kitabı Soruları ve Cevapları




sayfa 4: 1.sorunun cevabında : din anlayışı,kültür farklılıkları,dil ,coğrafi konum gibi temeller ortaya atıldı…
hazırlık soruları
1. islamiyetin gelişimi, kavimler göçü, göçebe hayattan vazgeçiş vs..
2.çağdaş bir devletin kurulması, ankaranın başkent olması,halkçılığın devlet programına girmesi, bilimsel ve laik anlayışa dayanan milli eğitimin öngörülmesi,kadının özgürlüğü gibi toplumun çehresini değiştiren oluşumlar sanat ve edebiyat çevrelerinde de derin etkiler yapar.
3. milli edebiyat dönemindeki eserlerin konuları Cumhuriyet döneminde devam etti.Atatürk ün kişiliği, ilkeleri anlatıldı.sevinçler acılar çoşkular işlendi.
——————-
sayfa 5: *çağdaş uygarlık seviyesine yükselmek.
*Eskiyi tamamen yok ederek yeniye ulaşmak
*Anadoluya(halka) yönelmek
—————-
SAYFA 9
1:siyasi temel;tanzimat fermanı, sosyal temel; medreselerin yıkılmış olması,fikri temel;şairlerin şarkla garp arasında kalması
2.Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatında genel olarak Anadolu’ya yönelme görülür. Eserler Anadolu anlatılmış, aydınların Anadolu’yu tanımadıklarından bahsedilmiştir. Bu gibi şeylerle memleket anlayışı ortaya çıkmıştır.
3.Yenilikler: Gençlerin Anadolu’ya yönelmesi, sadece İstanbul’dan memleketin kurtulamayacağı işlenmiştir.
Anadolu’da Bir Gece: Anadolu’da ki sıkıntılar anlatılmıştır.
Tohum: Anadolu’ya yönelme işlenmiştir.
Aydınların halka yönelmesi ile birlikte kurtuluşun sadece İstanbul’dan olamayacağı anlaşılmıştır. Anadolu çoğu zaman yöneticiler ve aydınlar tarafından bir zahire ve asker deposu olarak görülmüş, gerekli hizmet devlet tarafından verilmemiştir. Yani Osmanlı’nın Anadolu’yu göz ardı etmesi aydınları Anadolu’ya dönük eserler vermeye itmiştir.
4.Cumhuriyetten önceki dönemlerde Anadolu çoğunlukla eserlere yansıtılmamıştır. Hikaye ve tiyatrolarda anlatılan olayların çoğu İstanbul’da geçmektedir. Cumhuriyetten önceki dönemler de anlatılacak olay yazar tarafından seçilir yazar olayı kurgular öyle anlatırdı. Yani yazılarda çoğunlukla sanat yapma amacı vardı. Cumhuriyetten sonraki dönemlerde ise sanat kaygısı güdülmeksizin doğrudan anlatım kullanılmıştır. Hayat olduğu gibi okuyucuya aktarılmıştır. (Türk Edebiyatında Anadolu ilk kez Çalıkuşu romanında anlatılmıştır.)
5.Genel olarak düşündüğümüzde insan topluluklarını millet yapan değerler:
- Ortak bir vatan
- Ortak bir dil
- Kültür ve Tarih birliği
- Ortak örf-adet
- Din, Ahlak
6.a) batı düşüncesinden etkilenilmiştir.Mesala bu tohum metnindede makineleşmekten bahsedilmiştir.ama ruh olmadan bir şey olamaz
b)varoluşculuk akımının etkisi vardır.Fakat manevi değerleri anlatan mistisizm akımının etkiside vardır.Çünkü batıdaki varoluşculuk akımı maneviyata karşıdır.Herşeyde önce insanın kendi özünü oluşturması gerektiğini savurunur varoluşculuk.
6.SORU=B SIKKI
VAROLUŞÇULUK AKIMININ ETKİSİ VARDIR.FAKAT MANEVİ DERĞERLERİ ANLATAN MİSTİSİZM AKIMININ ETKİSİDE VARDIR.ÇÜNKÜ BATIDAKİ VAROLUŞÇULUK AKUMU MANEVİYATA KARSIDIR.HERŞEYDEN ÖNCE İNSANIN KENDİ ÖZÜNÜ OLUŞTURMASI GEREKTİĞİNİ SAVUNUR VAROLUŞÇULUK.
—————
SAYFA 10
sayfa 10 etkinlik:dil;sade ve akıcıdır.zevk anlayışı;özentilikten kurtulmuş bir şekildedir.
———–
SAYFA 11
“Dilekçe ve Karşılaştırma” metinleriyle ilgilki olan bu sorularla ilgili olarak:
evet, birey kavramı ön plana çıkmıştır.
Evet ilişki kurulabilir, cumhuriyet ilkesinin sonucu olan kanun karşısındaki eşitlik, laik düşünce kişilerin duygu ve düşüncelerini rahatlıkla dile getirmesine yol açmıştır denilebilir.
Karşılaştırma metninde psikoloji ve psikiyatri bilimlerinden söz edilebilir.
varoluşculuk düşünce akımının etkisiyle ele alınabilir; çünkü kişinin varlığının farkına varması, birey olduğunu hissetmesi yani padişahın ya da başka bir şeyin kulu olmadığının farkına varması.
—————-
SAYFA=13
ÖLÇME DEĞERLENDİRM CEVAPLARI
1.SORU=
D
D
D
2.SORU=VAROLUŞÇULUK(BOŞLUK)
3.SORU=E SIKKI
4.SORU =B SSIKKI
ÖLÇME DEĞERLENDİRME
1.SORU=
Y
Y
D
2.SORU=PSİKOLOJİK(1.BOŞLUK)
PSİKİYATRİFK(2ÇBOŞLUK)
BATI(3.BOŞLUK)
EKONOMİK(4.BOLUK)
3.SORU=A SIKKI
4.SORU=ŞİİRDE HECE KULLANILMIS,DİL SADELEŞMİŞ,KONULARDA ANADOLU İŞLENMİŞ,ANADOLUYA YÖNELME BASLAMISTIR.ÇAĞDAŞLASMA İÇİN NELER YAPILMASI GEREKTİĞİNDEN BAHSEDİLMİŞ,KONU OLARAK VE EESERLERDE ATATÜRK ‘ÜN İLKELERİ BİR YOL OLARAK GÖRÜLMÜŞTÜR.
sayfa 13teki 8.metin soruları ve anlama-yorumlama
9. ulusçu,demokratik,özgürlükçü ve çoğulcu.Temel Amaç;dengeli,huzurlu,refah içinde toplum oluşması
10)a)din ve devlet işlerinin ayrılması.parçaya göre herkes dinini seçmekte,yerine getirmekte özgürdür.din işleri devlete karıştırılmamalı ibadeti siyasi sembol olarak düşünülmemeli.kişinin allahla arasında olandır.
b)din ve vicdn özgürlüğü var.din ve devlet işleri birbirinden ayrılır.
c)din konusunda herkesi özgür bırakıor.kimseye zorla din seçtirmior.bizim dinimiz yüce bir din olduğunu ve akla mantığa uyduğu
———-
Sayfa 14 ,
NURULLAH ATAÇ’ın EDEBİ KİŞİLİĞİ
Dilde sadeleştirme ve özleştirme hareketinin savunucularındandır. Türkçe’deki yabancı kelimeleri kullanmamış, dille düşünce arasında dolaysız bir ilişki olduğunu, somut düşünme geleneğinin doğabilmesi için kavramların saydam, hangi kökten geldiklerinin anlaşılır olması gerektiğini vurgulamıştır. Bu yol da, Ataç’a göre, Latince, Grekçe, Farsça, Arapça gibi yabancı dillerin eğitimini zorunlu kılmak başarılamayacağına göre, bunlardan alınan kelimelerin Türkçe’leştirilmesinden geçer.
Türk edebiyatında izlenimci eleştirinin ilk örneklerini verdi. Akşam’da tiyatro eleştirmenliği, Hakimiyeti Milliye, Ulus, Milliyet, Tan, Posta, Cumhuriyet, Son Havadis, Dünya gazetelerinde eleştiri yazıları çıktı. Denemeleri Türk Dili, Varlık, Yedigün, Ülkü, Seçilmiş Hikayeler dergilerindedir.
Motif kelimesinin anlamları (sayfa14)
1 . Yan yana gelerek bir bezeme işini oluşturan ve kendi başlarına birer birlik olan ögelerden her biri:
“Halı motifi. Danteldeki motifler.”
2 . edebiyat Bir eserde sık sık tekrarlanan süsleyici öge.
3 . müzik Bestenin bir parçasına çeşitli yönlerden birlik sağlayan belirleyici küçük birim:
“Melodi motifi.”- .
—————-
sayfa 16 hazırlık çalışması
1.tarihi belge ansiklopedik bilgilerden yararlanılır
2.okuyucuyu bilgilendirmek amaçtır.
3.3 şekilde kullanılır edebiyatta anlamı anafikirdir
4.özgürlük anlamında herkes dinini seçmkte özgürdür.
——————
16-20 karısık
İNCELEME
1-batıya doğru adlı metin batı ve doğu medeniyeti hakkında yazarın görüşlerini okurlara iletmek amacıyla yazılmıştır.
2-doğu-batı-doğulu-batılı-batı acunu(dünyası)-doğu doğudur batı da batı.
motifler-doğu ve batı dır.
b-bu motifler bir araya geldiğinde metinin temel düşüncesini oluştururlar.
c-motiflerin,metnin temel düşüncesini meydana getirmöek için bir plan dahilinde bir araya getirilmişlerdir.örnek cümle-doğu doğudur,batıda batı-biz de bir doğululuk,batılılardan bir başkalık var.
3-giriş:doğululk ve batılılık ne dir?
gelişme-batı medeniyeti ve kökenleri
sonuç:batılı olunmalıdır.
4:bu metinde ele alınan Batı ve batı medeniyeti,batılılaşma günümüzün öğretici metinlerinde işlenmektedir.çünkü tazminattan beri yüzünü batıya dönen türkiye hala batı medeniyetini örneek almayaa devam etmektedir.bugün AB ye katılmak için aday ülke olması,metindeki temanın canlılığının işaretidir.
5:metinin teması-batılılaşmak
sosyal hayat unsurları-batı kültür ve medeniyetinin örnek alınması ve buna göre şekillenen sosyal hayat.
çıkarlarımız.cumhuriyet döneminde benimsenen ve yapılan ink.larla birlikte çağdaşlaşmak amacıyla batı kültür ve medeniyeti örnek alınmış fakat yanlış batılılaşma tanzimat döneminde de olduğu gibi o dönmn yazarlarınca eleştirilmiştir.
6:metinde yazıldığı dönemin ssosyal ve siyasi akımı olan batılılaşma etrafında kaleme alınmıştır.
7.tablo
açık-aşık anlatıma sahiptir
duru-gerekssiz sözcükler kullanılmamıştr.
akıcı-söyleyiş olarak akıcılık vaardır
tutarlı-savunulan görüşler baştan sona tutarlıdır.
süslü sanatlı-sade ve sanatsız bir anlatımı vardır.
objektif-yazarın görüşlerini yansıttığı için subjektiftir.
1.etkinlik
1.gurp
doğululuk-batılılık-batı,yunan,latin uygarlığı-erdem-gelenek
2.grup
doğu-batı-orta çağ-yenileşme çağı-masal
3.grup
bir kurt düştü içimize-bizim elimiz,kemiğimiz başka mı?
8.soru
yazarın kelime tercihine dikkat edildiğinde yaaşayan canlı sade bir dil türkçenin olduğu dikkat çekmektedir.çünkü cumhuriyet dönmde sade bir türkçee ile insanın her halini ifade etmesi amaçlanmıştır.
9.tablo
pastoral:———–
epik:—————
lirik:batıyaa gidiyoruz,gideceğiz.
mizahi:gidiyoruz batıya doğru.birkez çıkmışız yola kimse durduramaz artık.
duygusal:bizim etimizz kemiğimiz başka mı?
öğretici:metinn taamam mı na yakını öğretici anlatıma sahiptr.
10.etkinlik
batıyaa doğru metin yapı tema dil ve anlatım bakımından deneme geleneğine sahiptir.
——————
17.sayfa:
1-doğu-batı kıyaslaması yapmak, batıyı üstün kılan değerleri göstermek için yazılmış.
2-a)doğu,batı,değer,düşünme,bilgi,biz
b)anafikri ortaya koyma görevi üstlenmiştir.
c)kıyaslama
3-
Giriş:Batı başkadır, Doğu başka.
Gelişmeoğulu olmayı üstünlük sayardık ama öyle değilmiş.Şimdi doğulu olmayı eksiklik sayıyoruz.Batılı olmaya çalışıyoruz ama olamıyoruz.Yanlışımız sadece bugünkü batıyı öğrenmeye çalışmamızdır.Batının dayandığı temelleri öğrenmememizdir.
sonuç:Batılı olmak istiyorsak sadece bugünkü batıyı değil onun temellerini ve geçirdiği aşamaları da öğrenmeliyiz ve yaşamalıyız.
4) ele alınıyor çünkü batılılaşma devam ediyor.
5)Metnin teması:Batılı olmak bugünkü batıyı anlamakla olmaz.
Cumhuriyet dönemine….:Toplumsal hayatta devrimlerle meydana gelen değişiklikler
Çıkarımlar:Şekil olarak batılı olmakla iş bitmiyor, kafa yapısıyla da batılı olmak gerekir.
6)Batılıcılık
7-a)açık
duru değil kelime tekrarları var
tekrarlar var akıcı ama akıcı diyebiliriz.
tutarlı.
sade bir dil
öznel bir bakış açısı
b)yazarın herhangi bir konuda duygu ve düşüncelerini açık,akıcı, duru ve tutarlı bir şekilde ispatlama kaygısı gütmeden, öznel yargılarla anlattığı yazı türüne deneme denir.
8)Dilimizdeki arapça ve farsça kelimelerin atılması, dilin sadeleşmesi ve bazı kelimelerin yerleşmesi bakımından yazar zorlama bir dil tercih etmiştir.örneğin acun,kanı,erek,dörütmen,büğünkü
——————-
Sayfa 18
4)Günümüz eserlerinde batıya yönelme devam ediyor.
5)Metnin teması:Batılılaşma
Cumhuriyet dönemine ait sosyal hayat unsurları : Batının örnek alınması gerektiği ve buna göre hareket etmemiz gerekir.
Çıkarımlarımız: Batıyı anlamak için batının gereklerini bilmemiz gerekir.Batının bilim dallarındaki yeniliklerini almamız gerekir.
——————–
Sayfa 19
6)(sosyal-siyasi) batılılaşma akımı etrafında ele alınmıştır.
7)Açıktır.
durudur.
akıcıdır.
tutarlıdır.
süslü(sanatlı)değildir.
Objektif değildir.Subjektifdir.
—————————–
sayfa 20
1. paragraf:öğretici
2.paragraf:mizahi
3.paragraf:duygusal
diğer paragraflar öğretici
öğretici anlatım türü ağır basmaktadır.
nesir geleneğine(deneme) aittir.
12-işlemezdi.Çünkü yazar öznel bir bakış açısıyla temayı ele almıştır.Bir başka yazar batının doğuyu örnek alması gerektiğini savunabilirdi.
Batının teknik olarak gelişmesine rağmen bazı değerlerini kaybettiğini, bu değerler bakımından bize özendiğini dile getirebilirdi.örneğin aile kavramının batıda yokolduğunu,batılıların rahat yaşama uğruna çocuk yapmak istemediklerini, bu yüzden avrupa nüfusunun hızla azaldığını dile getirebilirlerdi.
——————-
sayfa 23
soru 1
1)nizam-ı cedit ordusu kurldu.
2)giderleri karşılamak için nizam-ı cedit hazinesi kurldu.
3)tersane ıslah edildi.
4)avrupanınönemli merkezlerinde sürekli eliçlikler açıldı.
5)resmi devlet matbaası kurldu.
6)fransızca devletin ilk resmi yabancı dili olarak kabul edildi
Read more