A.
Anlatmaya Bağlı Edebî Metinler (Hikâye, Roman)
“Anlatmaya bağlı edebî türler” ifadesinden ne anladığınızı ve hangi edebî türlerin bu kapsama girdiğini önceki sınıflara ait bilgilerinizden hareketle sözlü olarak ifade ediniz.
Bir ya da birden çok olay
çevresinde oluşan, okura yazı yoluyla ulaşan metinlere anlatmaya bağlı metin
denir. Bu metinler şunlardan oluşur:
Masal ,Fabl, Destan, Halk
Hikâyesi , Mesnevi, Manzum Hikâye, Hikâye, Roman
2.Hikâye ve roman türü hakkındaki bildiklerinizi
arkadaşlarınızla paylaşınız.
Hikaye (Öykü)
Yaşanmış veya yaşanması mümkün
olan olayların okuyucuya haz verecek şekilde anlatıldığı kısa edebi yazılara
“hikâye (öykü)” denir.
Hikâye, insan yaşamının bir
bölümünü, yer ve zaman kavramına bağlayarak ele alır.
Hikâyede olay ya da durum söz
konusudur. Olay ya da durum kişilere bağlanır; olay ya da durumun ortaya konduğu
yer ve zaman belirtilir; bunlar sürükleyici ve etkileyici anlatımla ortaya
konur.
Hikâyelerde düşündürmekten çok,
duygulandırmak ve heyecanlandırmak esastır.
Hikâyeler, gerçek ya da düş
ürünü bir olayı kısa şekilde anlatır.
Kısa oluşu, yalın bir olay
örgüsüne sahip olması, genellikle önemli bir olay ya da sahne aracılığıyla tek
ve yoğun bir etki uyandırması ve az sayıda karaktere yer vermesiyle roman ve
diğer anlatı türlerinden ayrılır.
Hikâye, olay eksenli bir yazı
türüdür. Hikâyede temelde bir olay vardır ve olaylar genellikle
yüzeyseldir.
Hikâyeler genellikle kişilerin
anılarını anlatması şeklinde oluşur.
Hikâye kısa bir edebiyat türü
olduğu için bu eserlerde fazla ayrıntıya girilmez. Olayın ya da durumun öncesi,
sonrası okura sezdirilir. Okur, bazı sözcüklerden yararlanarak ve düş gücünü
kullanarak kişiler hakkında ya da olaylar ve durumlarla ilgili yargılara
ulaşabilir.
Hikâyeler Batı’da romanla aşağı
yukarı aynı dönemde oluşmaya başlamıştır. Özelikle Realizm döneminde hikâye türü
başlı başına bir tür olarak yetkinlik kazanmıştır.
Hikâyenin
Öğeleri
a- Olay:
Öykü kahramanının başından
geçen olay ya da durumdur. Hikâyede temel öğe veya durumdur. Hikâyeler olay
eksenli yazılardır. Hikâyelerde bir asıl olay bulunur. Ancak bazen bu asıl olayı
tamamlayan yardımcı olaylara da rastlanabilir.
b- Çevre
(Yer):
Hikâyede sınırlı bir çevre
vardır. Olayın geçtiği çevre çok ayrıntılı anlatılmaz, kısaca tasvir edilir.
Olayın anlatımı sırasında verilen ayrıntılar çevre ve yer hakkında okuyucuya
ipuçları verir.
c- Zaman:
Hikâye kısa bir zaman diliminde
geçer. Hikâyeler geçmiş zamana göre (-di) anlatılır. Konu, yazarın kendi
ağzından veya kahramanın ağzından anlatılır. Özellikle durum öykülerinde zaman
açık olarak belirtilmez, sezdirilir. Hatta bu tür öykülerde zaman belli bir
düzen içinde de olmayabilir. Olayın ve durumun son bulmasından başlayarak olay
ya da durumun başına doğru bir anlatım ortaya konabilir.
d- Kişi:
Hikâyede az kişi vardır. Bu
kişiler “tip” olarak karşımıza çıkar ve ayrıntılı bir şekilde tanıtılmaz.
Hikâyede kişiler sadece olayla ilgili “çalışkanlık, titizlik, korkaklık,
tembellik” gibi tek yönleriyle anlatılır. Kişiler veya tipler, belli bir olay
içinde gösterilir. Bu tiplerin de çoğu zaman sadece belli özellikleri
yansıtılır. Romanda olduğu gibi, kişilerin bütün yönleri verilmez. Bu bakımdan
hikâyede kişilerin psikolojik özelliklerine de ayrıntılı olarak
girilmez.
Hikayenin
Bölümleri
Hikâyenin kuruluşunda; olay
anlatan yazılarda olduğu gibi; serim, düğüm, sonuç bölümleri vardır. Roman,
tiyatro, masal, anı, mektup, gezi ve başka birçok yazı türleri bu hikâye
planından faydalanır. Bu üç bölüm şöyle uygulanır:
Serim Bölümü: Bu bölüme giriş
bölümü de denilir. Olayın geçtiği yer yani dekor, bellibaşlı nitelikleri
söylenerek bu bölümde tasvir edilir. Olayın şahısları, kahramanı en canlı iç ye
dış görünüşlerile belirtilerek tanıtılır; kısaca portre çizilir. Olayın ne
olduğunu biz bu bölümde anlarız.
Düğüm Bölümü: Bu bölüme
gelişme,bölümü de denir. Olayın başlayıp açılması, okuyanın ilgisini, merakını
arttıracak bir durum alması; olayın düğümü, kişilerin konuşmaları bu bölümdedir.
İsim ve fiil cümleleri kullanarak, farklı yapıda cümlelere yer vererek, konu ile
ilgili örnekler alınarak bu bölümde çeşitlilik sağlanmalıdır.
Çözüm Bölümü: Bu bölüme sonuç
bölümü denilir. Olayın ne şekilde sona erdiği; olayın kişiler ve görenler
üzerindeki etkisi burada anlatılır. Aristoteles diyor ki: «Hikâye, birlikli bir
bütün, canlı bir varlık gibi kendi özüne uygun, bir başı, bir ortası, bir sonu
olan bir hareket çevresinde geçmelidir. Hikâyenin çözümü, karakterlerden
kendiliğinden doğmalıdır.»
Hikâye ile Roman Arasındaki
Farklar
· Hikâye anlatım olarak
romana benzer; ama aslında onun romandan çok farklı yanları
vardır:
· Hikâye türü, romandan
daha kısadır.
· Hikâyede temel öğe
olaydır. Romanda ise temel öğe karakter, yani kişidir. Hikâyeler olay üzerine
kurulur, romanlar ise kişi üzerine kurulur.
· Hikâyede tek olay
bulunmasına karşılık romanda birbirine bağlı olaylar zinciri vardır. Romandaki
olaylardan her biri hikâyeye konu olabilir.
· Hikâyede
kahramanların tanıtımında ayrıntıya girilmez, kahramanlar her yönüyle
tanıtılmaz. Romanlarda ise kahramanlar ayrıntılı bir biçimde, hemen her yönüyle
tanıtılır. Romandan farklı olarak hikâyede kişiler sadece olayla ilgili
yönleriyle anlatılır. Bu yüzden hikâyelerdeki kişiler bir karakter olarak
karşımıza çıkmaz.
· Öyküde, olayın
geçtiği yer (çevre) sınırlıdır ve ayrıntılı olarak anlatılmaz. Romanlarda
olaylar çok olduğu için olayların geçtiği çevre de geniştir. Bu çevreler çok
ayrıntılı olarak anlatılır.
· Hikâyeler kısa olduğu
için anlatım yalın, anlaşılır ve özlüdür. Romanlarda ise anlatım daha ağır ve
sanatlıdır.
Hikâye Türleri
1. Olay öyküsü
Bu tarz öykülere “klasik vak’a
öyküsü” de denir.
Bu tür öykülerde olaylar
zinciri, kişi, zaman, yer öğesine bağlıdır.
Olaylar serim, düğüm, çözüm
sırasına uygun olarak anlatılır.
Olay, zamana göre mantıklı bir
sıralama ile verilir, düğüm bölümünde oluşan merak, çözüm bölümünde
gi-derilir.
Bu teknik, Fransız sanatçı Guy
de Maupassant (Guy dö Mopasan) tarafından geliştirildiği için bu tür öykülere
“Maupassant tarzı öykü” de denir.
Türk edebiyatında bu tarz
öykücülüğün en büyük temsilcisi Ömer Seyfettin’dir. Ayrıca Refik Halit Karay,
Reşat Nuri Güntekin, Yakup Kadri Karaosmanoğlu Orhan Kemal, Samim Kocagöz,
Necati Cumalı, Talip Apaydın da olay türü öykücülüğünün temsilcileri
arasındadır.
2. Durum
öyküsü
Bu tarz öykülere “modern öykü”
de denir.
Her hikâye olaya
dayanmaz.
Bu tür öykülerde merak öğesi
ikinci plandadır.
Yazar, bu öykülerde okuyucuyu
sarsan, çarpan, heyecana getiren bir anlatım sergilemez. Onun yerine günlük
hayattan bir kesit sunar veya bir insanlık durumunu anlatır.
Bu öykülerde kişisel ve sosyal
düşünceler, duygu ve hayaller ön plana çıkar.
Durum öyküsü ünlü Rus
edebiyatçı Anton Çehov tarafından geliştirildiği için bu tür öykülere “Çehov
tarzı öykü” de denir. Bu tarz öykünün Türk edebiyatındaki temsilcileri: Sait
Faik Abasıyanık ve Memduh Şevket Esendal.
3. Modern
Hikaye:
Diğer öykü çeşitlerinden
farklı olarak, insanların her gün gördükleri fakat düşünemedikleri bazı
durumların gerisindeki gerçekleri, hayaller ve bir takım
olağanüstülüklerle gösteren hikâyelerdir.
Hikâyede bir tür olarak
1920’lerde ilk defa batıda görülen bu anlayışın en güçlü temsilcisi
Fransız Kafka’dır Bizdeki ilk temsilcisi Haldun Taner’dir. Genellikle
büyük şehirlerdeki yozlaşmış tipleri, sosyal ve toplumsal bozuklukları ,
felsefi bir yaklaşımla, ince bir yergi ve yer yer alay katarak,
irdeler biçimde gözler önüne serer.
3. Batılıların töre, âdet ve
hayatlarına uygun hayat tarzı anlamına gelen “alafranga yaşam”
(alaturkanın zıttı) ile ilgili
neler düşündüğünüzü söyleyiniz.
R O M A N
Yaşanmış ya da
yaşanabilir olayları, yer, zaman, çevre ve insan unsurlarına
dayanarak, geniş bir bakış açısıyla anlatan yazı türüne ROMAN
diyoruz.
Romanın
Öğeleri:
Roman dört temel öğeden oluşur.
Romanın kurgusunu oluşturan dört temel unsur “yer, zaman, olaylar zinciri ve
şahıs kadrosu”dur. Bazı romanlarda bunlara “fikir” unsuru da
eklenir.
a- Kişi
(Kahramanlar):
Romanların çoğunda geniş bir
şahıs kadrosu vardır. Romanda başkarakter ve yardımcı karakterler bulunur.
Romanda şahıslar ayrıntılı olarak tanıtılır. Roman kahramanının yaşamı, geniş
bir zaman çerçevesi içinde baştan sona anlatılır. Roman kişileri “tip” ve
“karakter” olarak karşımıza çıkar.
Tip: Belli bir sınıfı ya da
belli bir insan eğilimini temsil eden kişidir. Tip evrenseldir, genel
özelliklere sahiptir. Tipler “sevecen tip, alıngan tip, kıskanç tip, sosyal tip”
gibi, bireysel olmaktan çok; başkalarında da bulunan ortak özellikler taşıyan ve
bu özellikleri en belirgin şekilde temsil eden şahıs veya şahıs
grubudur.
Karakter: Romanda olumlu,
olumsuz yönleri ile verilen, belirli bir tip özelliği göstermeyen kişilerdir.
Karakter, kendine özgüdür. Karakterler genel temsil özelliği göstermez.
Karakterler, birden fazla özelliği belirlenmiş tipik olan birkaç özelliği ile
insanın iç çatışmaları ve çıkmazlarını verme görevini yüklenmiş roman
şahıslarıdır. Karakterler çok yönlü olup, değişkenliğe sahip kişiler oldukları
için bunlara “yuvarlak roman kişisi” de denmektedir.
b- Olay:
Romanlar, temel bir olay
etrafında gelişen ve iç içe geçmiş çok sayıda olaydan oluşur. Romanda anlatılan
olaylar hayattan alınabileceği gibi, tarihten, anılardan, okunan kitaplardan ve
masallardan da alınabilir. Önemli olan, konunun gerçeğe uygun olmasıdır. Romanda
olaylar her yönüyle ayrıntılı olarak işlenir. Her olay bir nedene bağlanır.
Böylece okuyucu, romanın içine çekilir.
c- Çevre
(Yer):
Romanlardaki kişilerin
yaşadığı, olayların geçtiği yerdir çevre. İnsanlar gibi, roman kişileri de belli
bir çevrede yaşar. Bu çevre, okuyucuya betimleme yoluyla anlatılır. Romanda
olayların geçtiği ve kişilerin yaşadığı yerler, çevre ve diğer mekânlar çok
ayrıntılı şekilde verilir.
d- Zaman:
Romanlarda zaman kavramı
belirgindir. Olay veya olaylar belirli bir zaman diliminde yaşanır. Romanlarda
fiiller genellikle “-dili geçmiş zaman” kipinde kullanılır. Klasik romanda zaman
“geçmiş, şimdiki ve gelecek zaman” olmak üzere üç dilimde verilir. Çağdaş
romanda bu anlayış etkin değildir. İnsanın hatırlama yeteneğinden yararlanılarak
zamanlar arası geçiş yapılır. İç içe değişik zaman dilimlerinden söz edilebilir.
Birkaç zaman bir arada kullanılabilir. Şuur akışı tekniğiyle geriye dönüşler
veya ileriye gidişler olabilir.
e- Fikir:
Çoğu romanın fikirsel bir yönü
de vardır. Romandaki olayların, durumların ve davranışların nedenleri
araştırılır; kişilerin psikolojik tahlilleri yapılır ve olayların sonuçları
üzerinde durulursa romanın ana düşüncesi ve yardımcı düşünceleri
belirlenebilir.
Romanın
Özellikleri
* Uzun anlatıma dayalı
edebiyat türlerinden biri olan roman; olayları yer, zaman ve şahıs kadrosu
bütünlüğü ve uyumu içinde anlatır.
* Okuyucuyu çekebilecek
nitelikte merak unsurları içerir.
* Sosyal yaşamda kişilerin
veya ailelerin başlarından geçen ya da geçme olasılığı bulunan olayları yer ve
zaman göstererek aktarır.
* Birbiriyle bağlantılı
olayları temel bir düşünce etrafında birleştirerek yansıtır.
* Roman, hem bir gerçekliğin
hem de düş gücünün ürünüdür.
* Yazar, anlattığı olayı,
kişileri gerçekten olsa da bunları yeniden yaratarak verir. Bu bakımdan roman
gerçek yaşamla tam olarak örtüşmez.
* Roman, yaşamın yeniden
üretimi ya da yaratımıdır. Romanda aslında romancının hayal gücü, sanatçı
kişiliği, görgü ve bilgisiyle, zengin duygu ve düşüncesiyle yaratılan bir yaşam
ortamı anlatılır.
* Romanın geçtiği sosyal çevre
içerisinde dine, felsefeye, ahlâka siyasete yer verilir. Romancı, okuyucuyu
etkilemek okuyucunun ruhunda bir yankı uyandırmak amacındadır.
* Romanlar üçüncü kişi
ağzıyla, roman kişilerinden birinin ya da birkaçının yazdığı anı biçiminde veya
roman kişilerinin birbirlerine gönderdikleri mektuplarla olmak üzere üç değişik
şekilde yazılır.
* Roman türünün ilk
örneğini ilk defa XVI. Yüzyılda İspanyol yazar Miguel de
Cervontes ( Mişel dö Servantes) “ Don Kişot” adlı
esriyle vermiştir XVII. Yüzyılda Madema de la Fayette :
“Princesse de Clevs “ adlı eseriyle onu takip etmiş; XIX. Yüzyılda
gelişen romantizm verealizm akımları bu tütün de gelişmesinde etkili
olmuştur..
* Türk Edebiyatında daha
önceleri bu türün yerini tutan MESNEVİLER vardı Batılı anlamdaki
roman türü bizde önce çevirilerle başlar.
* İlk olarak Yusuf Kâmil
Paşa Fransız yazar Fenelon’dan “Telmaque”adlı esri çevirmiş ; sonra
Wictor Hugo’dan “Sefiller”, Daniel Defo’dan “Robinsun Crosoe” ve
Alexandre Dumas ‘dan “Monte Criesto” çevrilmiştir.
* Bizde ilk yerli romanı
Şemsettin Sami : “Taaşşuk u Talat ve Fitnat adlı eseriyle
vermiştir.
* Daha sonra Namık Kemal
“İntibah “ adlı eseriyle ilk edebi roman örneğini Halit Ziya
Uşaklıgil “Mai ve SİYAH “la ilk modern roman örneğini vermişlerdir.
Bunları “Araba Sevdası “ adlı romanıyla Hüseyin Rahmi , “Eylül” adlı
romanıyla Mehmet Rauf takip eder .
* Milli Mücadele döneminde
Halide Edip “Ateşten Gömlek “, “yaban”. Reşat Nuri “Çalıkuşu “
romanlarıyla bu türü mükemmele ulaştırır.
ROMAN
ÇEŞİTLERİ
A ) KONULARINA
GÖRE
1 – Tarihi Roman :
Tarihteki olay ya da kişileri konu alan romanlardır. Yazar tarihi
gerçekleri kendi hayal gücüyle birleştirerek anlatır.
İlk örneğini Valter
Scolt “Vaverley “ adlı eseriyle vermiş. Bunu Gogol ,”Toros Bulba “,
W. Hugo “Nöturdam de Paris “ , A. Dumas “Monte Criestove Üç
Silhşörler” le takip eder
Türk edebiyatında
ilk örneği N. Kemal’in “Cezmi “ romanıdır. N. ADSIZ’ın “Bozkurtlar
“;T Buğra “Küçük Ağa “, Küçük Ağa Ankara'da” K. Tahir’in Yorgun
Savaşçı”. “Devlet Ana” bu tür romanlardır.
2 - Macera
Romanı:Günlük hayatta her zaman rastlanmayan, şaşırtıcı, sürükleyici,
esrarengiz olay-ları anlatan romanlardır “Serüven Romanları” da
denir. Bir araştırma ve izlemeyi anlatan “Polisiye Roman “, alışılmışın
dışında uzak yerleri ve yaşamları anlatan” Egzotik Romanlar” da bu
gruba )- girer.
Dünya edebiyatında R.
L. Stevensın’ın “Hazine Adası”. D. Defo’nun “Rabinson Cruse” R .
Kiplink’in “Cangel”; Türk edebiyatında A. Mithat Efendinin “Hasan Mellah
“ . “Dünyaya İkinci Geliş”, Peyami Safa’nın “ Cingöz Recai “ bu türün en
tanınmış örnekleridir.
3) Sosyal Roman :
İnsan yaşamınn sınırsız kültür birikimi içinde yer alan ve insanı
derinden etkileyen toplumsal, siyasi olaylar, inançlar, gelenek ve
görenekleri bazen eleştirisel, bazen de bilimsel açıdan ele alıp
anlatan romanlardır
Dünya edebiyatında : W.
Hugo’nun “Sefiller “, Tolstoy’un “Suç ve Ceza”; Türk edebiyatında Namık
Kemal’in “İntibah “,R. M. Ekrem’in Araba Sevdası “ A. M. Efendinin
“Felatun Bey İle Rakım Efendi bu tür romanlardır.
Bir fikri savunup
bilimsel verilerle olaya yaklaşan “Tezli Roman “( Yakup Kadri’nin
“Yaban” romanı gibi.) ; toplumdaki inanç ve gelenekleri anlatan Töre
Romanı” ( Halide Edip “ Sinekli Bakkal) bir olayı eleştirisel yaklaşımla
anlatan “Yergi Romanı “ (Y Kemal’in İnce Memet “ ) ; belli bir yerin
özelliklerini anlatan “Mahalli Roman ( F. Baykurrt’un “ Yılanları Öcü
“) sosyal romanın çeşitleridir
4)- Psikolojik Roman
: ( Tahlil Romanı ) : Dış alemdeki olaylardan çok , kahramanların iç
dünyasını, ruh hallerini ele alarak kişilerin toplumla
ilişkilerini, bunların birbirinden nasıl etkilendiklerini anlatan
romanlardır.
İlk örneği: Madame
de La Fayette’nin “Prencesse de Clevs” Adlı romandır.
Bizde Mehmet
Rauf’un “Eylül” ilk örnektir. Peyami Safa’nın “Matmazel Noralya’nın
Koltuğu”, “Bir Tereddütün Romanı “, “Dokuzuncu Hariciye Koğuşu “ bu
türdendir.
5) Otobiyografik
Roman: Yazarın kendi yaşamın anlattığı romanlardır. Dünya edebiyatında
Alfonse Dode’nin “Küçük Şeyler “ , bizim edebiyatımızda: Y. Kadri
Karaosmanoğlu’nun “Anamın Kitabı “. P. Safa’nın “Dokuzuncu Hariciye
Koğuşu”bu türün örnekleridir.
Nehir Roman : Bir kişinin,
bir toplumun hayatındaki gelişmeleri ya da tarihi bir olayı birden
fazla cilt halinde anlatan romanlardır.
Tarık Buğra’’nın
“Küçük Ağa”, “Küçük Ağa Ankara’da” , “Firaun İmanı”; Nihal
Adsız’ın “Bozkurtlar “ , “Bozkurtların Ölümü”, “Bozkurtlar Diriliyor”
romanları gibi.
B) KONULARIN İŞLENİŞİNE
GÖRE ROMANLAR:
1 – Romantik Roman :
Romantik akıma uygun olarak, duygu ve hayallerin ön plânda olduğu
romanlardır.( İntibah”, “Eylül”, “Mai Ve Siyah” gibi
)
2 – Realist Roman :
Gerçekçi akıma uygun olarak gözlem ve deneyimin duygu ve hayalden
daha ön plânda olduğu akımdır İlk örneği R. M. Ekrem’in “Araba
Sevdası “.
3 – Natüralist Roman:
Bilimsel araştırmalara bağlı kalarak kahramanlarını gözlemlerle seçen
romanlardır.
Türk Edebiyatında
Roman
Tanzimat’a kadar Türk
toplumunda romanın yerini destanlar, efsaneler, mesneviler ve halk hikâyeleriyle
masallar tutmuştur.
Türk edebiyatı bugünkü anlamda
romanla Fransızcadan yapılan çeviriler sayesinde tanışmıştır. Türk edebiyatına
roman Tanzimat'la girmiştir.
İlk yerli roman denemesi
Şemsettin Sami'nin "Taaşuk-ı Talat ve Fitnat" (1872) adlı
eseridir.
Edebiyatımızda ilk roman
çevirisini ise Yusuf Kamil Paşa, Fransız yazar Fenelon'dan "Telemak" adıyla
yapmıştır (1859).
İlk edebi roman Namık Kemal'in
"İntibah" adlı eseridir. Yine ilk tarihi roman Namık Kemal tarafından yazılan
"Cezmi'dir.
İlk köy romanı Nabizade
Nazım'ın "Karabibik" adlı romanıdır.
İlk psikolojik roman Mehmet
Rauf'un "Eylül" adlı romanıdır. Bu alanda en başarılı ürünü Peyami Safa
"Dokuzuncu Hariciye Koğuşu" adlı eseriyle vemiştir.
Batılı anlamda modern Türk
romanının kurucusu ise Halit Ziya Uşaklıgil sayılır.
Türk romanı, teknik açıdan
Servet-i Fünun döneminde güçlenmiş, Cumhuriyet döneminde iyice
gelişmiştir.
İlk kadın romancımız Fatma
Aliye Hanım'dır.
Dünya Edebiyatında
Roman:
Roman Avrupa’da sözlü
edebiyattaki destan türünün geçirdiği evrimleşmenin bir ürünü olarak ortaya
çıkmıştır.
Roman türünün ilk örneklerini
15. yüzyılda Fransız yazar Rabelais (Rable) vermiştir.
Bugünkü romanı hatırlatan ilk
eser 16. yüzyılda Rönesans’tan sonra Givoanni Boccacio (Covanni Bokasyo)
tarafından yazılmış olan “Dekameron”dur.
Miguel de Cervantes’in Don
Kişot’u 16. yüzyılın sonlarına doğru yazılmıştır ve eser, roman türünün ilk
başarılı örneği kabul edilir.
17. yüzyılda Klasik akım içinde
ortaya çıkan tek romancı ise Madame De La Fayette’tir. Bu yüzyılda İngiltere’de
Daniel Defoe (Danyel Defo) “Robenson Cruze (Robinson Kruzo)”yu, Jonathan Swift
(Canıtın Svift) “Guliver’in Gezileri”ni yazmıştır.
Bu türün yetkin örnekleri ise
19. yüzyılda verilmeye başlanmıştır.
Roman, bir tür olarak
karakteristik özelliklerini Romantizm ve Realizm akımları sayesinde 19. yüzyılda
kazanmıştır.
20. yüzyıldaki sosyal ve
teknolojik gelişmeler romana da yansımıştır. Bu dönem romancıları arasında
Amerikan edebiyatından John Steinbeck (Con Sitenbek) Ernest Hemingway (Ernes
Emigvey); Alman edebiyatından Thomas Mann (Tomas Man), Erich Maria Remargue
(Erik Marya Römark); Fransız edebiyatından Andre Mourois (Andre Moruva), Jaun
Paul Sartre (Jan Pol Sartır), Albert Camus (Albert Kamü)
sayılabilir.
4.
Romantik (davranışlarda, duygu ve coşkunun ağırlıkta olması), romantizm (XVIII.
yüzyıl
sonunda başlayan, duygu coşku ve sembole aşırı yer veren
sanat akımı) kavramları ile ilgili
düşüncelerinizi sözlü olarak ifade
ediniz.
ROMANTİZM
(COŞUMCULUK)
1830’lu yıllarda klasisizme tepki olarak doğmuştur.
Victor Hugo’nun “Hernani” adlı oyunuyla bir edebiyat akımı
olarak başarıya ulaşmıştır.
1789’da fransız İhtilali’yle birlikte derebeylik ve
aristokrasi çökmüş; yeni bir yapılanma ortaya çıkmıştır. Buna bağlı olarak
romantizm, yeni duygu, düşünce ve idealleri anlatmayı amaçlamış, sanatın ve
sanatçının kurallardan kurtulup özgürleşmesini savunmuştur.
Avrupa’da o zamana kadar süregelen Latin ve Yunan hayranlğı
yerini Shakespeare, Goethe ve Schiller hayranlığına
bırakmıştır.
Klasik öğretinin bütün kuralları yıkılmış, Latin ve Yunan
edebiyatları yerine Hristiyanlık mucizeleri, milli efsanler işlenmiş; konular ya
tarihten ya da günlük olaylardan çıkarılmıştır.
Tabiat manzaralarının, yerli ve yabancı törelerin
betimlenmesine geniş yer verilmiş, insan psikolojisinin soyut olarak incelenmesi
bırakılarak, insanlar çevrelerinde incelenmiş, insanın islâhından önce toplumun
ıslâhı amacı ön plana alınmıştır.
Klasik edebiyatın akıl ve sağduyuya önem vermesine
karşılık, romantizmde hayal ve fanteziye geniş yer verilmiştir.
Yazarlar eserlerinde kişiliklerini gizlememişler, olaylar
karşısında duygu ve görüşlerini açıkça anlatmışlardır. Romantik şiirde, doğa
sevgisi; bireycilik; Ortaçağa, yabancı ülkelere, Doğu’ya hayranlık; toplumsal
geleneklere isyan; duygulara, doğaüstü güçlere, rüyalara, ihtiraslara bağlılık
dikkat çeker.
Zıtlıkların uyumunu ilke olarak benimseyen romantikler
hayatı güzel, çirkin... bütün yönleriyle vermeye çalışırlar.
Klasiklerin önemsediği din duygusuna geniş yer veren
romantiklerin kahramanlarının çoğu dindardır.
Din, her şeyin gelip geçici olduğunu söylediği için de
kahramanlar , genellikle kuşkulu, üzüntülü ve karamsardırlar.
Edebiyat dilindeki kalıplaşmış kelimeler yerine, günlük
konuşma dilini kullanmayı benimseyen romantikler, her sınıftan insanı da
eserlerine konu olarak almışlardır.
Genel olanın yerine özeli, tipin yerine gözalıcı olanı
seçmişlerdir. Aşk, ölüm, tabiat en belli başlı konular olarak dikkat
çeker.
Bu akımda oyun türlerinden dram, edebiyat türlerinden de
roman gelişmiştir.
BAŞLICA
TEMSİLCİLERİ
Victor Hugo (Sefiller. Notre Dame’in Kamburu,
Cromwell, Hernani.......)
J.Jack Rousseau (Emile, İtiraflar, Toplum
Sözleşmesi)
Goethe (Faust)
Lamartine (Greziella)
A. Dumas Pere (Üç Silahşörler, Monte Kristo
Kontu)
A. Dumas Fils (Kamelyalı
Kadın)ýý
Alfrede de Musset
(şiirleriyle)
Schiller (“Haydutlar” adlı dramı ve
denemeleriyle)
Lord Byron (Don Juan, diğer
şiirleriyle)
Chateaubrian
Puşkin
Shakespeare
Stendhal (Romantizmden realizme
geçmiştir)
Balzac (Romantizmden realizme
geçmiştir)
“Romantizm, ağlayan yıldız, inleyen rüzgar, ürperen gece,
kendinden geçen çiçektir”.
Musset
“Romanitzm, varlıkların olduklarından başka türlü
olmadığına, olmayacağına üzülmektir”.
A. Gide
TÜRK EDEBİYATINDA
ROMANTİZM
Tanzimat edebiyatı dönemindeki ürünlerin çoğunluğu romantik
akımın etkisiyle kaleme alınmıştır.
Namık Kemal roman ve
tiyatrolarıyla
Ahmet Mithat, ilk romanlarıyla
Recaizade Mahmut Ekrem,
şiirleriyle
Abdülhak Hamit,
tiyatrolarıyla
Ssayfa 53
1. Tanzimat Döneminin siyasi,
sosyal, kültürel, ilmî ve tarihî özellikleri ile okuduğunuz
Kıssadan
Hisse adlı hikâye arasında nasıl
bir ilişkinin olabileceğini tartışınız. Ulaştığınız sonuçlardan
yola
çıkarak metnin oluşmasına imkân
sağlayan zihniyeti belirleyip defterinize yazınız.
Tanzimat döneminde toplumda güven bunalımı vardır. Ahlaki
değerlerde yozlaşma görülmektedir. Siyasi tartışmalar toplumu kutuplaşmaya
götürmüştür. Hikâyede anlatılan kıssa ile dönemin sosyal yaşamında benzerlikler
görülmektedir.
2. a. Okuduğunuz metinden ve
eserin bütününden hareketle Kıssadan Hisse hikâyesinin
olay
örgüsünü belirleyerek defterinize
çizeceğiniz bir şema üzerinde gösteriniz.
Olay
örgüsü:
* Osmanlının çayırda ateş içinde kalan yılana rastlaması ve
onu kurtarması
* Yılanın fıtratı gereği onu yiyeceğini ve bu özelliğin
insanda da olduğunu söylemesi.
* Bunu doğru olduğunu ispatlamak için öküze
sormaları.
* Öküzün yılanı doğrulamsı.
* Bunu diğer hayavanlaar da sormaları ve aynı cevabı
almaları
* en son tilki ile karşılaşmaları.
Tilkinin Osmanlıyı kurtarabileceğini söylemesi ve
anlaşmaları
*Tilkinin yılanı torbaya geri sokması, Osmanlının yılanı
öldürmesi
* Osmanlının sözünü yerine getirmek için bir hafta süre
isteyip gitmesi.
* Osmanlının sözünde durmayıp tilkiyi öldürme
planı.
* tilkinin bu planı anlayıp tuzağa
düşmemesi.
b. Kıssadan Hisse hikâyesindeki
temadan yola çıkıldığında, belirlediğiniz olay örgüsü
sizce
Başka nasıl oluşturulabilir?
Açıklayınız.
Olay iki insan arasında geçebilirdi. Burada hayvanlar
kullanılmış. Biraz olağanüstülük katılmış. İnsanla yılanın, öküzün ve tilkinin
konuşması gibi.
c. Araştırma sonuçlarınızdan
hareketle olay örgüsünde dile getirilen hususlarla
dönemin
Yaşama biçimi arasındaki ilişkiyi
ve olay örgüsünün gerçeklikle ilişkisini tartışınız. Elde
ettiğiniz
sonuçları tahtaya
yazınız.
Olay kurmaca bir olaydır. Burada insan – hayvan konuşması
geçiyor. Fakat insanın nankör oluşu iyiliğe karşı kötülük etmesi hususu var
olan bir gerçekliktir. Bu gerçeklik sanatın kurmacası içerisinde ortaya konmuş.
Tanzimat döneminde güven duygusunun azaldığı insanların çıkarları uğruna
arkadaşlarına ihanet etmesi dönemde yaşanan olaylardandır.
3. Yazarın hikâyede araya girip
okuyucuya hitap etmesinin, metnin olay örgüsünü nasıl etkilediğini belirleyiniz
ve buradan, “metnin olay örgüsünün yaşanmadığı ancak yaşandığı düşünülen, hayal
edilen bir olaydan hareketle düzenlendiği” sonucuna varılıp varılamayacağını
tartışınız. Elde ettiğiniz sonuçları sözlü olarak ifade
ediniz.
Yazarın olayın akışını kesip araya girmesi metnin
akıcılığını olumsuz etkiliyor. Burada anlatılan aolay yaşanmış bir olaydan
ziyade kurgulanmış bir olaydır. Metinde olağanüstülükler var. Yılanla, öküzle ve
tilki ile Osmanlının konuşması gibi.
4. Metnin olay örgüsünün size
neler hissettirdiğini ve düşündürdüğünü defterinize
yazınız
Metnin olay örgüsü insanı düşündürüyor. Hem tebessüm ediyor
hem de bir şeyler çıkarıyorsunuz.
ETKİNLİK 1.
•
Okuduğunuz hikâyenin bütününden hareketle hikâye kahramanlarının olay
örgüsündeki işlevlerini belirterek;
En belirgin özelliklerini,
Olaylar karşısında nasıl bir tavır
takındıklarını,
c.
Sosyal ortam ve çevreden nasıl etkilendiklerini,
ç.
Metnin yazıldığı dönemde ve günümüz de bu kahramanlarla karşılaşılıp
karşılaşılamayacağı nı tartışınız. Ulaştığınız sonucu
belirtiniz.
•
Ulaştığınız sonuçlardan hareketle metindeki kişilerin karakter mi tip mi
olduklarını belirleyip tahtaya yazınız.
Yılan:hikayede asıl
kişilerden kötü, hain bir tipi temsil ediyor. Fıtratının gereğini sergiliyor.
Nasıl yetişmiş ise öyle davranıyor.
Osmanoğlu:Verdiği sözde
durmayan kötü bir tip. Nankör bir kişiyi temsil ediyor. Sosyal ortam onu kötü
bir kişilik olarak ortaya çıkarmış.
Tilki:kurnaz ve akıllı bir
tipi temsil ediyor. Tedbirli ve uyanık bir kişilik. Sosyal ortam onu uyanık ve
akıllı olmaya itmiş.
Günümüzde bu tip insana rastlanır. Burada insani özellikler
hayvanlara verilmiş. Bu gün de bu hayvanlar var. Fakat buradaki gibi insanla
konuşmazlar.
Metinde geçen işiler tiptir. Özellikleri olayın sonuna
kadar aynı kalmış.
5. Okuduğunuz metinde anlatılan
olayların, tanıtılan kişilerin benzerlerini yakın çevrenizden örneklendiriniz ve
yaşanan gerçeklikle edebî metinlerde anlatılanlar arasındaki farklılıkları sözlü
olarak belirtiniz.
Çevremizde de iyiliğe karşılık kötülükle karşılık veren
kişiler var. En yakınınızdaki birine iyilik ediyorsunuz. Başka bir yerde
çıkralarınız çakıştığı zaman hemen size ihanet edebiliyor. Edebi eserlerde
yaşanan gerçeklik ile var olan gerçeklik aynı değildir. Edebi eserlerdeki
gerçeklik kurmaca bir gerçekliktir. Var olan gerçeklik ile benzerlik gösterir.
Fakat olaylar günlük hayatta yaşananlar ile birebir aynı olmaz.
2.
Etkinlik
Hikâyede mekânın işlevini
ve gerçekte böyle bir mekânın olup olamayacağını
yazınız..
Gerçek
hayatta böyle bir mekan olabilir. Hikayelerdeki mekanlar gerçek hayattaki
mekanlara benzer.
Hikayede zamanın işlevini
ve metindeki zamanla yaşanılan zaman arasındaki ilişki:
Her olayın
bir yaşanma süresi ve birde yaşandığı zaman dilimi vardır. Burada zaman tam
belirgin değil.
hikâyede kişi, zaman ve
mekân unsurları arasında bir bütünlüğün olup olmadığı
Hikayede
kişi, zaman ve mekan unsurları arsında bir bütünlük vardır. Bunlar metinde
olayın ortaya çıkmasını sağlayan unsurlardır. Hepsi birbiri ile iç
içedir.
6. Kıssadan Hisse adlı
hikâyedeki temel çatışmadan hareketle eserin temasını belirleyip temanın dönemin
sosyal hayatı ve gerçekliğiyle ilişkisini belirleyiniz.
Metnin teması:
İnsanın nankör olduğu ve
İyiliğe karşı kötülükle karşılık verdiği
3.
ETKİNLİK:
Kıssadan
Hisse adlı metin romantizm akımının etkisiyle yazılmış bir metindir. Romantizmde
Yazarlar eserlerinde kişiliklerini gizlememişler, olaylar karşısında duygu ve
görüşlerini açıkça anlatmışlardır. Burada da yazar kişiliğini gizlememiş olayda
taraf olmuştur. Zıtlıkların uyumunu ilke olarak
benimseyen romantikler hayatı güzel, çirkin... bütün yönleriyle vermeye
çalışırlar. Burada sa zıtlıklardan yararlanılmıştır.
ETKİNLİK
4:
• Okuduğunuz metnin kim tarafından anlatıldığını ve anlatıcının
bakış açısını belirleyiniz.
• Metinden alınan
aşağıdaki parçadan hareketle Kıssadan Hisse hikâyesini me tin-okuyucu ilişkisi
açısından değerlendiriniz.
Olayın
anlatıcısı üçüncü bir kişidir. Olayı dışarıdan izler. İlahi bakış açısı anlatıcı
kullanılmıştır. Anlatıcı gelmiş ve geçmişe ait her şeyi bilir
….
7. Okuduğunuz metnin
yazılış amacını belirleyip defterinize yazınız.
Metin
sanatsal metindir. Bu yönüyle sanat yapmak maçıyla yazılmıştır. Fakat yazar
sanat toplum içindir düşüncesine bağlı olduğu için metinde bir mesaj iletmede
görülmektedir.
8. Okuduğunuz metinden
hareketle hikâyede ele alınan toplumsal sorunların ne ler olduğunu belirleyip
sorunların günümüzde de yaşanıp yaşanmadığını
tartışınız
Güven problemi var. Çıkarcılık var.
Hainlik var. Sosyal ahlakın bozulması var. Toplumsal bir çözülme var. Bu
sorunlar bu günde varlığını devam ettirmektedir. İnsan var oldukça da
varlığını devam ettirecektir.
bu yazı http://yeniedebiyat.blogspot.com sitesinden alınmıştır.