örnek etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
örnek etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

29 Ekim Cumhuriyet Bayramı İle İlgili Oratoryo

Cumhuriyet Oratoryosu
1:-Bir destan adam
Bir destan için
Çeker Samsun’a dalgalanarak
Bir destan bayrak…
2:-Alev alev dolaştı Anadolu’da
-Bir sêlam gibi gitti Erzurum’a
-Bin selâm gibi geldi Sivas’a, Erzurum’dan…
ATATÜRK – Ya toptan kurtuluruz
Ya toptan yok oluruz!
3:Ölüm kalım savaşıydı bu,
Ya bağımsızlık, ya ölüm…
Yaman vuruşuyorduk yaman,
Özgürlük adına, Türklük adına…
ATATÜRK – Ya bağımsızlık ya ölüm!
4:-Kaçtı gemiler,
-Alnı sargılı, kolu sargılı, boynu sargılı
-Ahmetler, Bekirler, Aliler,
-Mahmutlar, Kâzımlar, İbrahimler,
5:-Peşlerinden yettiler…
Diz çöküp Kordonboyu’na,
Ta yürekten çekip tetiği,
Gemilere yaylım ateş ettiler…
ATATÜRK – Hiçbir zafer amaç değildir. Bundan sonra başlıyor asıl İşimiz!
Bizi barındıracak yeni yapıyı
Artık kurabiliriz.
KORO – Yaşasın Cumhuriyet!
Atatürk:
Türk Ulusu! Az zamanda çok ve büyük İşler yaptık. Bunların en büyüğü, temeli, Türk kahramanlığı ve yüksek Türk kültürü olan Türkiye Cumhuriyetidir. Daha çok çalışacağız, daha az zamanda daha büyük İşler başaracağız!
1:-Şerefimiz var yurdun toprağında, taşında.
Dinç Cumhuriyetimiz
Tam … yaşında…
2: Dalgalansın her tarafta şanlı Türkün bayrağı
Korumaktır ve yüceltmek azmimiz bu toprağı !
Bu vatan hiç sensiz olmaz, ey güzel cumhuriyet
Milletim öyle demiştir ; ya ölüm, ya hürriyet !
3:Bağımsız devletin sevgi misali
Var mı bu bayramın eşi emsali
Payidar kalacak yıldız hilâli
Yaşa Cumhuriyet, Yaşa ATATÜRK…
4:Eğilmez başımıza taç yaptık hürriyeti,
Zaferle kalbimize yazdık Cumhuriyeti…
5:Kan akıttık, can verdik; öyle kavuştuk sana,
Adın bile mutluluk veriyor insana.
Koro:Yaşamak için ölmek davasıdır hürriyet,
Yüzbinlerce şehidin adıdır CUMHURİYET!CUMHURİYET ORATORYOSU:
1:-Bir destan adam
Bir destan için
Çeker Samsun’a dalgalanarak
Bir destan bayrak…
2:-Alev alev dolaştı Anadolu’da
-Bir sêlam gibi gitti Erzurum’a
-Bin selâm gibi geldi Sivas’a, Erzurum’dan…

Read more

Ebru Sanatı Nedir? Nasıl Yapılır


Bütün Osmanlı sanatlarında olduğu gibi usta-çırak usulü ile öğrenilen ve sanatçının iradesi dışında birçok değişkenden etkilenen bir sanattır.

Ebru; renklerin suyla dansının yarattığı bir ahenktir aslında. Bazı kaynaklar ebrunun, yüz suyu anlamına gelen "ab-ı ru" sözcüğünden, bazı kaynaklar ise Orta Asya dillerinden Çağatayca'da hareli görünüm, damarlı kumaş ya da kağıt anlamına gelen "ebre"den geldiğini söylese de en yaygın kanı, kelimenin kökeninin Farsça; bulutumsu, bulut gibi anlamına gelen "ebri" den gelmekte olduğudur.

Her ne şekilde isimlendirilse isimlendirilsin insanlara da isim olan ebru, gizemli bir ahenk taşıyor. Zorlu ve emek isteyen bir sanat olan ebru, geri dönüşü olmayan, tekrarı olmayan, çok değişkenli bir sanattır.
Birçok eski eserde süsleme amacıyla kullanılan ebru, geleneksel el sanatlarımızdan olmasına rağmen yakın zamana kadar unutulma tehlikesi ile karşı karşıyaydı.

Dünya çapında çeşitli milletler tarafından sahiplenmeye başlanmış, bazı ülkelerde ebru yapımı sırasında kullanılan malzemeleri üreten firmalar boy göstermişti.

Ebru sanatında son devrin piri merhum Mustafa Düzgünman gerek yetiştirdiği öğrencilerle gerek bu sanata kazandırdığı anlayışla manevi hazinelerimizden birinin payidar kalmasında büyük rol oynamıştır.

MALZEMELER

KAĞIT : Emici özelliği fazla ve mat olanları tercih edilir. Genellikle birinci hamur kâğıt kullanılır.

KİTRE: Kitre, Anadolu'da yetişen, geven türü dikenli bitkilerden elde edilen, yapışma özelliği az olan bir zamk çeşididir. Suyla birlikte karıştırılarak uygun kıvam elde edilir. İpek kitresi ise, toz halinde hazır olarak satılmaktadır. Piyasada aktarlarda bulunabilen kitrenin plaka halinde, beyaz ve topraksız olanları tercih edilmelidir.

TEKNE: Ebru yapımında tekne dediğimiz, içine kitre konan kaplar kullanılır.

FIRÇA: Fırçanın sapı için, esnek olduğundan dolayı gül dalı kullanılır. Kıllar ise, at kuyruğundan elde edilir.

BOYALAR: Ebru yapımında genellikle oksit kırmızı, oksit sarı, oksit siyah, lahur çiviti kullanılır. Diğer renkler de bunların karışımından elde edilir. Güzel bir ebru için renkleri uyumlu kullanmak önemlidir. Bu nedenle koyu renklerden başlanarak renkler kullanılır. Tabandaki siyah boya, üzerindeki boyaları canlı ve aktif gösterir. Aralardaki beyazlar da renklere hareket getirir.

ÖD: Renklerin kitre üzerinde kalmasını sağlar. Boyanın içine atılarak kullanılır. İpek boyalar için kullanılmaz.

BİZ: Büyük, kalınca iğne olup, ebruya şekil vermekte kullanılır.

NASIL YAPILIR?

Ebru yapımına başlamadan önce seçilecek kağıdın ölçüsüne uygun büyüklükte bir tekne alınır, tekne kitreli su ile doldurulur. Ebru teknesi basitçe alüminyum bir baklava tepsisi gibidir.

Kitre, bir bitkinin özü olup baharatçılarda (aktarlarda) satılır. Sinme bir avuç veya tepeleme iki çoba kaşığı kitre iki litre kadar su içinde 2, 3 veya 4 gün bekletilerek kitrenin su içinde iyice şişmesi sağlanır. Şişen kitre su içinde el ile yoğurularak suya karışması sağlanır.

Kitreli su boza kıvamında veya az seyreği olmalıdır. Hazırlanan sıvı ince bir tülbent ile süzülerek temizlenir. Son haliyle tekneye yavaşça (köpürtmeden) boşaltılır. Değişik renklerde toprak boyalar ayrı ayrı iki cam yüzey (veya seramik, krom) arasında iyice ezilir. Ezilme esnasında hafif su katılır.

Ezilme sonrasında meydana gelen çamur benzeri boyaya sığır ödü katılarak 15 gün veya bir ay kadar bekletilir. Boyanın öd asidiyle pişmesi sağlanır. Beklemeden sonra mamül sulandırılarak kullanılır. Boya açılmıyorsa öd katılır. Rengi açmak için su kullanılır.

Bir ebru bir defa yapılabilir. Hazırlanan boyalar fırça veya metal çubuk yardımıyla daha önce hazırlanmış olan kitreli suyun üst yüzeyine damlatılır.Boyaların açılmasını ve şekillerin yuvarlaklığını kesin olarak bilemeyiz.

Ancak fikir sahibi oluruz. Yaptığımız ebrunun tam olarak nasıl olacağını değil neye benzeyeceğini bilebiliriz. Bu yüzden iki defa aynı ebruyu yapmak imkansızdır.

 Kağıt tekneye serilir, iş tamamlanır. Kağıt düzgünce tekne üzerine bırakılır, görüntünün kağıda işlemesi sağlanır. Kağıt temiz bir ortamda kurumaya bırakılır.

Su yüzeyinde meydana gelen şekiller, teknik gereksinme sonucu daha çok soyut olarak gelişir. Bu düzenlemeden sonra seçilen kağıt su yüzeyine yatırılır. Birkaç saniye sonra kaldırılır ve kitreli suyu süzülünceye kadar iki ucundan asılır.

 Bu ebrû tekniğinde sanatçı, boyaların kitreli su üzerindeki dağılışına yeterince hakim olamaz. Bu yüzden bir takım kalıplaşmış ebrû tipleri oluşmuştur.
Read more

Cumhuriyet Bayramı ile İlgili Tiyatro Oyunları


Kişiler

FİLİZ (Kız çocuk) — FİDAN (Kız çocuk) — MERAL (Kız çocuk) — CEYLÃN (Kız çocuk) — NAR (Erkek çocuk) BULUT (Erkek çocuk) — COŞAN (Erkek çocuk) — YILDIZ (Erkek çocuk) GÜNDÜZ (Erkek çocuk) — AYHİ (öğretmen)

1. Sahne
(Sabah, ders saatinden evvel. Hazırlanmış bir sınıf. Filiz sırasında meşgulken Fidan girer.)
FİDAN — A... Filiz, ne kadar erken gelmişsin. Artık bu derecesi de olur mu? Bari bundan sonra güneş doğmadan gel...
FİLİZ — Ya sen? Sen pek mi geç kalmışsın. Baksana ortalıkta senden başka kimse var mı?
FİDAN — Sen bana bakma. Ben annemden dayak yedim de onun için böyle sabah sabah dışarıya uğradım.
FİLİZ — Sen de bana bakma... Ben de dün akşam öğretmenden ceza aldım da bu gece burada yattım.
FİDAN (Pencereden bakarak) — A... A... Karşıdan Meral'le Çınar da geliyor. İşte Ceylan da arkalarında. Bulut, Coşan, Yıldız hepsi geliyorlar.
FİLİZ — Elbet gelecekler. Yalnız sen mi annenden dayak yedin? Onlar da yemişlerdir. FİDAN — Peki. Sen orada ne yapıyorsun?
FİLİZ — Karınca çocuk hikayesini okuyorum.
FİDAN — Bugünkü ödevini yaptın mı?
FİLİZ — Ne ödevi?
FİDAN — Bugün ne ödevi olduğunu bilmiyor musun?
FİLİZ— Yo...
FİDAN — A... Ayol, geçen hafta öğretmen ödev vermişti ya... Türk devriminde hangi yeniliğin en büyük olduğunu hazırlayacak değil miydik?
FİLİZ — Benim haberim yok.
FİDAN — Sahi mi? Demek şimdi sen hiç bir şey hazırlamadın?
FİLİZ— Yoo...
(Meral, Çınar, Ceylan, Bulut, Coşan, Yıldız, Pınar, Gündüz; hepsi birden girerler.)

2. Sahne

FİDAN — Çocuklar, Filiz hiç bir şey hazırlamamış. Bugünkü ödevden haberi bile yokmuş.
HEPSİ BİRDEN — Eyvah, eyvah...
FİDAN (Filiz'e) — Peki, sen şimdi öğretmene ne cevap vereceksin.
FİLİZ — Ne sorarsa onun cevabını vereceğim.
FİDAN — İyi amma bir şey hazırlamamışsın ki...
FİLİZ — Hazırlamağa ne lüzum var, söylerim.
HEPSİ BİRDEN — Haydi, söyle bakalım, söyle bakalım.
FİLİZ — Peki, söyleyeyim. Bence Türk devriminin en büyük tarafı kadınlığı yükseltmesidir. Bunu hemen anlayıvermek için bir kere kendi kendimize bakmak yeter. Örnek olarak ben bir günlük hayatımı size anlatayım. Bu sabah güneşle beraber kalktım. Yıkanıp tarandıktan ve kahvaltı ettikten sonra siyah göğüslüğümü giydim. Derslerimi bir kere gözden geçirdim. Çantamı ve yemeğimi alarak sokağa çıktım. Geze geze okula geldim. Bugün burada beş ders okuyup birçok şeyler öğrendikten sonra eve döneceğim. Çantamı bırakıp gezmeğe çıkacağım. Biraz kırları, biraz babamın dairesini, biraz da kütüphaneyi dolaşacağım. Akşamüstü koltuğumda bir sürü mecmua ve kitapla odama gireceğim. Artık bütün dünya benimdir. Böylece günler, aylar, yıllar geçecek. Ben ilkokulu, ortaokulu ve yüksek tahsili bitirerek iyi bir kafa sahibi olacağım. O zaman yıllardan beri düşündüğüm ülküme artık yaklaşacağım: Bir idarehane açacak, bir kadınlık gazetesi çıkaracağım. Milletimizi daha fazla yükseltmek için, kadınlarımızın daha çok yükselmesine çalışacağım ve Türk kadınının bütün dünya kadınlarından daha üstün  olduğunu cihana tanıtacağım. Şimdi düşünün. Türk devrimi bana bütün bu fırsatları hazırlamamış, önüme bu yolları açmamış olsaydı bunu yapabilir miydim? Türk devrimi olmasaydı belki ben de haminnem gibi yedi yaşında çarşaf giyecek, dokuzunda hafız olacak, fakat iki kelimeyi bir araya getirip söyleyemeyecek ve yazamayacaktım. Üstümüzdeki yıldızlara baktıkça onları göklerin duvarlarına çakılmış altın çiviler zannedecek, dünya ve hayat hakkında en küçük bir meseleyi halledemeyecektim. Yani yaşayış itibariyle, benim meşe ağacından yahut araba atlarından farkım olmayacaktı. Hatta onlardan daha bedbaht olacaktım. Çünkü onlar hiç olmazsa, tabiatın en küçük hayvancıklara bile esirgemeden verdiği havadan ve güneşten istedikleri kadar istifade ederler. Ben kalın perdeler arkasında, bu en basit ve en tabiat haklardan bile mahrum yasayacak, en acısı, bilgisizliğim yüzünden bu felaketin farkında olmayacaktım. Bunları düşündükçe haminnemin, hattA annemin yaşayışı hayret ve sevinçten çıldıracağım geliyor ve diyorum ki, Türk devriminin en büyük eseri kadınlığı yükseltmesidir.
HEP BİRDEN (Gülerek) — Oh... Oh... Filiz hiç hazırlanmamış.
FİLİZ (Fidan'a) — Haydi sen söyle bakalım, sen ne hazırladın?
FİDAN — Ben şapka devrimini hazırladım. Babama sordum. Birçok kitaplar okudum. Öğrendim ki; biz eskiden şapka değil, fes, sarık, külah, kavuk ve daha bilmem neler giyermişiz. Bütün bunlar çok eski ve ilkel şeylermiş. İnsanlar arasında kıyafetin elbette bir tesiri var. Kafamızın içini ne kadar işlersek işleyelim, ona mademki bir kıyafet vermeden kendimizi tanıtamaz ve sözümüzü dinletemeyiz. Avrupalılar bizi öyle mısır koçanı gibi uzun püsküllü kıpkırmızı bir fesle, üç etek cübbelerle, yedi arşın mermer sahi sarıkla görünce pek haklı olarak önem vermez ve bundan yüz, üç yüz sene evvelki adamlar zannederlermiş. Ben bile bugün o eski kavuklu şalvarlı resimleri görünce ne kadar gülüyorum. Geçen gün bizim eski kıyafetimizde gezen iki doğulu seyyah gördüm de Karagöz'le Hacivat sokağa çıkmış sandım. Asıl mesele: Cahil ve dindar halk bu kıyafetin değişmesini eskiden beri istemezmiş. Bilhassa başına şapka geçirenler gavur sayılır ve öldürülürmüş. Bugün memleketimize gelen bazı yabancılar, karşılarında aynen, Berlin, Paris sokaklarındaki adamları görünce kendilerini henüz bir Avrupa şehrinde zannederek Türkiye'ye ne zaman çıkacaklarını soruyorlar.
MERAL (Fidan a) — Sen bunun sırrını şapka devriminde mi buluyorsun? Şüphesiz şapka devrimi çok büyük. Fakat onu da hazırlayan başka bir devrim var. Sen kafanın içini değiştirmeden dışım zor değiştirirsin. Bence Türk devriminin bundan daha büyük tarafı halka dini öğretmesidir. Halk dinin ne demek olduğunu öğrenince şapka giyene artık gAvur demez. Eski devirde padişahlar halkı daha kolay soyabilmek için, onlara din namına birçok korkunç öğütler verir ve onları miskinleştirirlermiş. Bilgiden, teşebbüsten, insanlık gururundan mahrum kalan halk padişahı Allah'ın vekili sanır ve onun dediğine körü körüne kanaldı. Türk devrimi, bu yüzlerce yıldan beri kökleşmiş olan inanışları bir hamlede söküp attı. Millete dinin ve dünyanın ne demek olduğunu açıkça gösterdi.
ÇINAR (Meral'e) — İyi amma, tarih devrimi yapılmasaydı senin din devrimini de yarım kalırdı. Türk tarihinin tetkiki halka gösterdi ki hakiki din yüzyıllardan beri birçok masallarla karıştırılan din değildir. Ve gene Türk tarihinin tetkiki gösterdi ki Türk Milleti küçük bir sülalenin esiri değil, öyle yüzlerce sülale yetiştirmiş ve bütün dünyaya medeniyet tohumu atmış eski bir varlıktır. Bu büyük hakikati Türk devrimine kadar ne Türkler, ne de Avrupa biliyordu. Yeni Türk çocuklarına milletlerinin bu asil gururunu ve şuurunu veren Türk devrimi burada en büyük eserini göstermiştir. Çünkü yükselmek isteyen bir millete her şeyden evvel Milli gurur lazımdır.
CEYLAN‚N (Çınar'a) — Çok güzel söyledin, Çınar... Fakat bu tarihi halka okutmak ve bu milli gururu duyurmak için ne ister biliyor musun? Maarif... Bu memleketin asırlardan beri en büyük derdi bilgisizliktir... Milyonlarca halk en basit okuyup yazmayı bile bilmiyordu. Bugün okulsuz Türk köyü, öğretmensiz Türk çocuğu yoktur. İşte devrimin en şanlı tarafı. BULUT (Ceylan’a) — Ceylan, ya dil? Maarif ne ile olur? Eski idare halk okuyup öğrenerek hakkını aramasın diye bilgi dilini, ancak kırk senede öğrenilebilen, acayip ve bize tamamıyla yabancı bir hale getirmişti. O dille halk bir şey öğrenebilir miydi? Türk devrimi, Türk milletine Türk dilini getirdi. İşte devrimin en sevimli tarafı...
COŞAN — Sorarım sana, Bulut, Arap harfleri varken Türk dili var mıydı? Bu devrimin en büyük tarafı harf devrimidir. Dilimiz zenginliğini ve güzelliğini yeni Türk harfleriyle göstermiştir.
YILDIZ (Hepsine birden) — Ben size bütün bunlardan daha büyük bir devrim göstereceğim: Ekonomi devrimi. Padişahlar zamanında Türk unsuru, asırlarca yabancı cephelerde ve şahsi menfaatler için süründürülmüş, ekonomide üstünlük, iş ve sanat yerli yabancıların elinde kalmıştı. Türk devrimi, medeni hayatın ekonomi mücadelesiyle kabil olduğunu bütün millete öğretti ve halka sanat, ticaret yollarını, istihsal kapılarını açtı. Bugün Türk askerliğinin Türk kahramanlığının yanında bir de Türk işçiliği vardır. Şu giydiğin şapka Türk malıdır. Bu elbisenin kumaşı Türk tezgahında dokunmuştur. Şu ayakkabı, iğneden ipliğine varıncaya kadar Türk fabrikasında yapılmıştır. İşte devrimimizin en canlı tarafı.
PINAR — Ben bütün bu eserlere bir ana buldum. Eğer Cumhuriyet olmasaydı bu saydıklarınızın hiçbiri meydana gelmezdi. Türk devriminin en ölmez temeli eski idareyi yıkarak Cumhuriyeti kurmasıdır. Saydığımız devrimlerin hepsi Cumhuriyetin  eseridir.
GÜNDÜZ — Ben bundan daha büyük bir temel biliyorum ki, Türk devriminin en inanılmaz tarafı odur. O olmasaydı saydıklarınızın hiçbiri olmazdı. Hatta Cumhuriyet bile. Hatta siz ve ben bile... Bunu ihtiyar tarih de biliyor, bütün dünya da tanıyor. Fakat siz unuttunuz. HEP BİRDEN — Söyle, sen söyle, söyle, söyle...
GÜNDÜZ — Kurtuluş Savaşı...
HEP BİRDEN — Yaşa, yaşa, doğru, doğru... (Gürültü inerine öğretmen içeri girer.)

3. Sahne

ÖĞRETMEN -— Çocuklar, ne var, ne oluyorsunuz?
GÜNDÜZ — Efendim, Türk devriminin en büyük tarafı nedir diye münakaşa ediyoruz.
ÖĞRETMEN — Çok güzel. Ne diyorsunuz bakayım?
GÜNDÜZ — Efendim, ben diyorum ki Kurtuluş Savaşıdır.
ÖĞRETMEN — Siz, ötekiler?
PINAR — Efendim, ben Cumhuriyet dedim.
ÖĞRETMEN — Sen, Coşan?
COŞAN — Harf devrimi, efendim.
ÖĞRETMEN — Yıldız sen?
YILDIZ — Ekonomi devrimi.
ÖĞRETMEN — Ceylan, sen ne dedin?
CEYLAN — Efendim, maarif devrimi.
ÖĞRETMEN (Meral'e) — Sen?
MERAL — Din devrimi, 
Read more

29 Ekim Cumhuriyet Bayramı ile İlgili Skeç ve Tiyatro Metni


ANLATICI: Mustafa Kemal, uzun zamandır açığa çıkarmak için uğraştığı Cumhuriyet düşüncesini uygulamaya sokabilmek için İsmet Paşa hükümetinin istifa etmesini istemiştir. İsmet Paşa hükümeti istifa etmiştir. 29 Ekim’de yeni hükümetin seçimi yapılacaktır.

(Bir masa etrafında birkaç arkadaşı vardır)

28 Ekim 1923 Pazar akşamı M. Kemal ve arkadaşları yemektedir. M. Kemal, bir ara arkadaşlarına şöyle der:

M. KEMAL: Yarın Cumhuriyet’i ilan edeceğiz.

(Onaylama sözleri duyulur).

1.    KİŞİ: Çok yerinde bir karar Paşam.
2.    KİŞİ: Bu önemli karar için en uygun zamandır Paşam.
1.    KİŞİ: Peki Paşam, nasıl bir yol izleyeceğiz. Bu düşünceye karşı çıkanlar olacaktır.

M. KEMAL: Arkadaşlar, bu konuyu daha önce sizlerle konuşmaya lüzum ve ihtiyaç görmedim. Çünkü sizlerin de benim gibi düşündüğünüzden asla şüphe etmedim. Milletimizin refahı ve huzuru için her türlü güçlüğe karşı durmasını bildik. Şimdi aynı millet için belki de en büyük iyiliği yapacağız. Bu konuda sonuna kadar yanımda olacağınızı biliyorum.

1. KİŞİ: Elbette Paşam.

M. KEMAL: Şimdi nasıl hareket edeceğimizi planlayalım.
(sahne kararır)

ANLATICI: Arkadaşları o gece köşkten ayrılırlar; yalnızca İsmet Paşa kalır. O akşam Mustafa Kemal ve İsmet Paşa  müsvedde bir kanun tasarısı hazırlarlar. İlk kez o akşam kağıt üzerine dökülen şu maddeler, Cumhuriyetimizin en büyük nitelikleri olarak kurallaşır.

M. KEMAL: İsmet, öncelikle 1921 anayasamızın devlet şeklini tespit eden maddelerinde değişiklikler yapmalıyız.Birinci maddeye kesinlikle ” Türkiye devletinin hükümet şekli Cumhuriyettir.” Maddesini eklemeliyiz.

İSMET PAŞA:”Türkiye devleti Büyük Millet Meclisi tarafından idare olunur.” Şeklinde bir maddeyi de ekleyelim. Ayrıca devlet başkanı ile ilgili de bir madde eklemeliyiz..

M. KEMAL: Bu konuda  şöyle bir madde ekleyelim: Türkiye  Cumhurbaşkanı Büyük Millet Meclisi tarafından bir seçim dönemi için  seçilir. Cumhurbaşkanı devletin başıdır.

İSMET PAŞA: Bunlar yeni Türkiye Devleti için çok büyük ve önemli kararlar Paşam. Umarım muvaffak oluruz.

M. KEMAL: Bundan asla şüphe etmedim Paşam, asla şüphe etmedim.

(Perde kapanır)


SAHNE II

(Meclis sahnesi oluşturulur)

ANLATICI:29 Ekim 1923 Pazartesi günü saat 10.00’da milletvekilleri yeni hükümeti seçmek için Fethi Beyinbaşkanlığında toplanırlar.Bu sırada M:Kemal  Çankaya köşkündedir.Ancak bakanlar kurulu için verilen yeni liste yüzünden tartışmalar başlar.

BAŞKAN FETHİ BEY: Yönetim kurulu hazırlık niteliğinde olmak üzere bir bakanlar kurulu listesi hazırladı. Yönetim kurulu, kesin bir şey tespit etmiş değildir. Karar saygıdeğer kurulumuzundur. Bu listeyi genel kurulumuza sunuyorum.

CELAL BEY: Bu listedeki isimler çekilen hükümetten daha kuvvetli değildir. Bizden refah ve yenilikler  isteyen bir millet var, seçimde acele etmeyelim.Özellikle hükümet başkanını seçerken iyi düşünelim.

SAİP BEY:Meclis başkanlığına Fethi Beyi, başbakanlığa İsmet Paşa’yı seçilmelidir..

EKREM BEY: Yeni hükümet, eski hükümetin boşluğunu doldurabilecek mi?M. Kemal Paşa Hazretleri mümkünse bu konudaki görüşlerini açıklasın, aydınlanalım.

ZÜLFÜ BEY:Yetki parti meclisinindir, yönetim kurulunun değildir..Parti meclisi toplanmalıdır.

MEHMET EFENDİ: Seçilecek hükümet ancak bir ay dayanabilir. Hükümetlerin sık sık değişmesi memleketimiz ve milletimiz için kötü ve güç bir durumdur. Hükümet istifa sebebini açıkça anlatmazsa herhangi bir seçime katılmam.

VASIF BEY: İsmet Paşa bu millet için çok büyük işler başarmıştır; ancak memleketi ve milleti niçin bırakmıştır.Liderlerimiz bizi aydınlatmamıştır.İsmet Paşa niçin görevi bırakmıştır?

NECATİ BEY: Memleketin güvendiği kimselerin bizi bırakıp ayrılmalarını kabul edemeyiz.İçeriye ve dışarıya karşı kuvvetli bir hükümete ihtiyacımız var. Mustafa Kemal Paşa bizi aydınlatmalıdır..

BAŞKAN FETHİ BEY: Arkadaşlar, bu liste ne Paşanın, ne de yönetim kurulumuzundur.

FİKRİ BEY: Vasıf ve Necati Beyin düşüncelerine katılıyorum. Memleket sütliman değildir. Memleket idaresi gelişigüzel yapılacak bir seçime terk edilemez. Kuvvetli şahıslardan oluşması lazım.

İLYAS SAMİ BEY:.. Bunalımın doğduğu gün giderilmesi gerekir. Bir hükümet başkanı seçelim, bu kişi arkadaşlarını toplasın ve bir hükümet kurulsun.

ŞEREF BEY: Arkadaşlar telaş etmeyelim, bu her memlekette görülen şeydir. Hepimiz vatanın saadetini düşünüyoruz. Önce hükümetin görevini belli edelim, meclis görüşlerini söylesin, sonra da Reis Paşa düşüncelerini açıklasın. Bir sonuca varalım.

EYÜP SABRİ EFENDİ: Bir seçim zorunlu gibi görünüyor.

RECEP BEY: Arkadaşlar, üç esaslı noktaya dokunacağım: Birincisi şekil, ikincisi çalışma eksikliği, üçüncüsü manevi birliğimizde açılan gediktir. Şekillerde eksiklik olursa iyi sonuç vermez. Eldeki listede yer alanarkadaşlar hangi zamanda, hangi şartlar altında çalışacaklar? Bu belli değil. Kuvvetli bir şahıs, kendi arkadaşları arasından bir hükümet kurmalı.

TALAT BEY:  Hükümet başkanın görevi nedir? Önce bu gibi sorunları halletmeliyiz. Gazi Paşa bizi aydınlatmalıdır.

BAŞKAN FETHİ BEY: Arkadaşlar, bu görüşmeler yeterlidir. Kemalettin Sami Paşa meselenin çözümü için Gazi Paşa’yı görevlendiren bir önerge sunmuştur. Şimdi bunu oyluyorum.
(Oylama yapar).

-Önergeyi kabul edenler,

-Kabul edilmiştir.

(Perde kapanır)

SAHNE III

ANLATICI: Önergenin kabul edilmesi sonucu Mustafa Kemal Paşa toplantıya davet edilir. Mustafa Kemal, toplantı salonuna girer girmez kürsüye çıkar ve şu teklifi ortaya koyar.

MUSTAFA KEMAL: Efendiler, hükümet üyelerinin seçimi konusunda görüş birliğine varılamadığı anlaşılmıştır. Bana bir saat kadar müsaade buyurun, bir çözüm getireceğim.

BAŞKAN FETHİ BEY: Mustafa Kemal Paşa’nın bu teklifini kabul edenler.(Eller kalkar) Kabul edilmiştir Paşam.

ANLATICI: Mustafa Kemal Paşa, bu bir saat içinde gerekli kişileri odasına çağırır ve 28 Ekim gecesi İsmet Paşa ile hazırladıkları kanun tasarısını gösterir. Meclis saat 13.30’da yeniden toplanır. İlk söz Mustafa Kemal’ indir.

MUSTAFA KEMAL: Saygıdeğer arkadaşlar, üzerinde durduğumuz meselenin çözümünde karşılaşılan güçlüklerin sebebi anlaşılmıştır sanırım.Eksiklik ve yanlışlık uygulamakta olduğumuz usul ve şekildedir.Şu andaki anayasamıza göre hükümet seçmek için bütün arkadaşlar bakanları ve hükümeti seçmek zorunda kalıyor.Artık bu güçlüğün giderilmesi zamanı gelmiştir.Bu meselenin çözümü için görevlendirildim.Ben de düşündüğüm şekli tespit ettim.Onu  teklif edeceğim.Teklifim kabul edilirse kuvvetli ve kendi içinde uyumlu bir hükümet kurmak mümkün olacaktır.Devletimizin şekil ve niteliğini tespit eden ve hepimiz için bir gaye olan anayasamızın bazı noktalarına açıklık getirmek gerekiyor.Teklifim şudur:

ANLATICI: Mustafa Kemal Paşa kanun tasarısını katiplerden birine verir, tasarı okunur. Mustafa Kemal Paşa’nın teklifinin özünde Cumhuriyet düşüncesi olduğu anlaşılınca tartışmalar başlar.
SABİT BEY: Hükümetin bu şekilde kurulması fikrini kabul ediyorum; ancak anayasa değişikliğiyle meseleyi çözmek mümkün değildir.Biz şimdi sadece başbakan seçelim, anayasa değişikliğini sonra düşünürüz.

HAZIM BEY:Anayasa değişikliğini biz burada yapamayız.Milletin varlığını ilgilendiren kanunların burada kesin bir şekilde tespit edilmesine taraftar değilim.Biz sadece hükümet bunalımına çare bulalım.

YUNUS NADİ BEY:Hazım Beye şunu söylemek istiyorum: Hangi memleket ilk defa anayasa kanunu yaparsa o iş için kurucu meclis oluşturulur ; ancak bizde bununla ilgili bir düzenleme bulunmuyor.Biz de bu gibi değişiklikler olmuştur.Buna yetkimiz vardır.Kararsızlığa gerek yoktur.Biz çözümü paşa’ya bıraktık, o da bize bu teklifi getirdi.Teklif edilen şekil zaten vardır, şimdi yalnızca adını koyacağız.

HALİL BEY:Anayasa değişikliğine yetkimiz vardır.Fakat yapılacak değişiklikler, vatan ve milletimizin saadetini sağlayabilecek mi?Bunu hukukçu arkadaşlar açıklasınlar.Açıklama yapılmazsa bu değişikliklere taraftar değilim.

HAMDULLAH SUPHİ:Gazi Paşa’nın teklifi yeni değildir.Dört yıl önce yapılan kanunun daha açık ifadesidir.Bunun aleyhinde söz söyleyecekler zaman kaybına yol açarlar.Teklif derhal görüşülmelidir.

SEYİT BEY: Kanunların en iyisi şartlardan ve ihtiyaçtan doğmuş olanıdır.İhtiyaç ise meydandadır.Teklif edilen şekilde bir yenilik yoktur.Zaten yürürlükte olan şeklin daha açık ifadesidir.

İSMET PAŞA: Parti Başkanının teklifini kabule ihtiyaç kesindir.Bütün dünya bizim hükümet şeklini görüştüğümüzü biliyor. Bu görüşlerimizin açıklamamak karışıklığı sürdürmek demektir. Avrupa diplomatları “Sizin devlet başkanınız yok.” Diyorlar. “Hükümetin başkanı devlet başkanınızsa idare şekliniz ne?” diyorlar. İdare şeklimizin ne olduğunu soruyorlar. Arkadaşlar cumhurbaşkanı olmadan başbakan seçilmesini teklif etmek kanunsuzluk olur, karışıklık doğurur. Başbakanın seçilebilmesi için Gazi Paşa Hazretlerinin teklifinin kanunlaşmazsı gerekir.

ŞEREF BEY: Hükümet şekillerinin teker teker sayılmasına gerek yoktur. Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir. Kime sorarsanız sorunuz, bu Cumhuriyettir. Doğan çocuğun adıdır.Ama bu ad bazılarına hoş gelmezmiş, varsın gelmesin.

YUSUF KEMAL BEY: Kanun kabul edilmelidir. Bu konuda gerekli işlemin tamamlanmasını teklif ederim.
ANLATICI: Saat 18.00’dir. Bazı milletvekillerinin itirazlarına rağmen ; kanun teklifi hazırlanır .

BAŞKAN FETHİ BEY: Tasarının öncelikli ve derhal görüşülmesini teklif ediyorum.

(Kabul sesleri duyulur).

Arkadaşlar Gazi Paşa tarafından hazırlanan kanun tasarısını kabul edenler?

(Kabul ve Yaşasın Cumhuriyet! Sesleri duyulur).

ANLATICI:Cumhuriyetin kabulünün ardından cumhurbaşkanı seçimine geçilir ve sonuç şöyle bildirilir:

BAŞKAN FETHİ BEY: Türkiye cumhurbaşkanlığı için yapılan oylamaya 158 kişi katılmış ve cumhurbaşkanlığına 158 üye, oybirliğiyle Ankara milletvekili Mustafa Kemal Paşa Hazretlerini seçmişlerdir.
Şimdi kendisini kürsüye davet ediyorum.

M. KEMAL:Saygıdeğer arkadaşlar, dünya çapında önemli ve olağanüstü olaylar karşısında, saygıdeğer milletimizin gerçek uyanıklılığının ve şuurunun bir belgesi olan anayasamızın bazı maddelerini açıklığa kavuşturmak için kurulan heyetinize sunulan kanun tasarısının kabulü dolayısıyla Türkiye Devletinin zaten bütün dünyaca bilinen, bilinmesi gereken mahiyeti milletlerarası adıyla adlandırıldı.Bunun tabi bir gereği olmak üzere bugüne kadar meclis başkanlığında bulundurduğunuz arkadaşınıza  cumhurbaşkanı ünvanı vermiş bulunuyorsunuz.Bu münasebetle şimdiye kadar hakkımda gösterdiğiniz sevgi, samimiyet ve güveni bir defa daha göstermekle yüksek değerbilirliğinizi ispat etmiş oluyorsunuz.Bundan dolayı yüce heyetinize gönlümün bütün samimiyeti ile teşekkürlerimi arz ederim.

Efendiler, asırlardan beri Doğuda haksızlığa ve zulme uğramış milletimiz, Türk milleti gerçekte soydan sahip bulunduğu yüksek kabiliyetlerden yoksun zannediliyordu.

Son yıllarda milletimizin fiili olarak gösterdiği kabiliyet, tutarlılık ve kavrayış kendi hakkında kötü düşünenlerin ne kadar gafil ve ne kadar gerçeği görmekten uzak , görünüşe aldanan insanlar olduğunu pek güzel ispatetti..Milletimiz kendisinde var  olan vasıfları ve değeri , hiükumetin yeni adıyla medeniyetdünyasına çok daha kolaylıkla gösterebilecektir.Türkiye Cumhuriyeti, dünya devletleri arasında tuttuğu  yere layık olduğunu eserleriyle ispat edecektir.

Arkadaşlar, bu yüksek rejimi yaratan Türk milletinin son 4 yıl içinde kazandığı zafer, bundan sonra da birkaç misli olarak kendini gösterecektir. Bendeniz çok önemli gördüğüm bir noktadaki ihtiyacı arz etmek zorundayım. O ihtiyaç, yüce heyetinizin şahsıma gösterdiği sevgi, güven ve desteğin devamıdır. Ancak bu sayede ve Tanrı’ nın yardımıyla bana verdiğiniz ve vereceğiniz görevleri en iyi şekilde yapabileceğimi ümit ediyorum.

Daima sayın arkadaşlarımın ellerine çok samimi ve sıkı bir şekilde yapışarak kendimi onların şahıslarından bir an bile uzak görmeyerek çalışacağım. Daima milletin sevgi ve güvenine dayanarak hep birlikte ileri gideceğiz. Türkiye Cumhuriyeti mesut, başarılı ve muzaffer olacaktır.

(Perde kapanır)

ANLATICI: Cumhuriyet kararı 29 Ekim 1923 Pazartesi günü saat 20. 30’da verildi. 20.45’te Cumhurbaşkanı seçildi. Durum aynı gece  bütün memlekete bildirildi ve her tarafta gece yarısından sonra 101 pare top atılarak ilan edildi.
Read more

Gözlem Nedir? Gözlem Çeşitleri Nelerdir? Gözlem Nasıl Yapılır


1. Gözlem nedir?
Herhangi bir olayı, o olay sırasında herhangi varlığı, o varlık üzerinde belli bir amaç ile planlı olarak inceleme yapmaya gözlem yapmak diyoruz.
Gözlem, bilimsel amaçlara uygun planlı ve dikkatli bir algıdır. Bakmak ve seyretmekle gözlem birbirinden çok farklıdır. Gözlemin yararlarını şöyle sıralayabiliriz:
a. Kişide araştırma, inceleme alışkanlığı kazandırır.
b. Kişileri daha dikkatli yapar.
c. Gözlem yoluyla elde edilen bilgiler daha kalıcıdır.
d. Gözlemde kişi daha bilinçli çalışır.
e. Gözlem, öğrencinin planlı çalışmasını sağlar.
f. Gözlem, öğrencinin etkin olmasını gerektirir.
Kelime anlamıyla  gözlem; Bir nesnenin, olayın ya da bir gerçeğin, niteliklerini bilmek amacıyla,dikkatli ve planlı olarak ele alınıp incelenmesi, °müşahede. İnceleme sonucu elde edilen değer, °müşahede. Çeşitli araç ve gereçlerin yardımıyla olayların nedenlerini bilmek için uygulanan bilimsel yöntem. Bir yazı ya da yapıtı yazmaya başlamadan önce konusuyla ilgili gerekli bilgi, deney, inceleme ve araştırma yapma işi. Bir gökcismini ya da olayını çıplak gözle ya da bir araç yardımıyla izleyerek, görülen değerleri saptama işlemidir
Gözlem, insanın bütün dikkatini bir araya toplayarak bütün ayrıntıları inceden inceye gözetlemesini gerektirir. Beceri, sabır ve alışkanlık isteyen bir iştir. Gözlem yapan kimse, birçok gözlemden sonra ne gibi düzenlilikler çıktı? Bunlar nelerdir diye kendi kendine sorar. Eğer bazen düzenliliklere rastlarsa bunları yeni gözlemlerinde de kontrol eder. Düzenliliklerin araştırılması, gözlem ve anlatımın kaçınılmaz bir devamıdır. Gözlem sırasında toplanan bilgilerin kolaylıkla gözden geçirilmesi için kendi içinde sınıflandırılır. Fen bilgisi derslerinde sınıflandırma önemli bir rol oynar. Gözlemler sırasında soyutlamaya gidilir.
Gözlem yoluyla pek çok şey öğrenebilirsiniz. Genellikle herkes kendini iyi bir gözlemci görür.
2) Gözlem çeşitleri:
a) Uzun süreli gözlem: Geceleyin aynı saatte ay’ın gökyüzünde bulunduğu yeri gözleme, bir tohumun çimlenip, büyüyüp çiçek açıncaya kadar geçen bütün aşamalarını gözlemek uzun süreli gözleme örnektir.
b) Kısa süreli gözlem: Bir müzenin, hayvanat bahçesinin, fabrikanın, inşaatın gezilip gözlenmesi kısa süreli gözleme örnektir.
c) Ani gözlem: Bir rastlantı sonucu yapılan gözlemdir. Bir yangının başlayıp söndürülmesi, bir trafik kazası ani gözleme örnektir.
d) Araçlı gözlem: Bir yardımcı araç kullanılarak yapılan gözlemdir. Büyüteçle kumaş ve çeşitli eşyanın gözlenmesi, mikroskop altında eşyanın, soğan zarının, amiplerin gözlenmesi, dürbün ile gökyüzünün gözlenmesi araçlı gözleme örnektir.
3) Gözlemin zamanı
a) Konunun işlenmesinden önce yapılan gözlemler: Bu konu ile ilgili bir film olabilir. Konu işlenmeden önce film gösterilir ve gözlenir. Eskimoların yaşamı ile ilgili bir filmin gözlenmesi gibi. Böylece konu hakkında dikkat çekilmiş olur.
b) Konu işlenirken yapılan gözlem: Okullarımızda en çok başvurulan gözlem çeşididir. Sınıfa bir içeceğin getirilip gözlenmesi, bir tavşanın, kedinin gözlenmesi gibi.
c) Konunun işlenmesinden sonra yapılan gözlem: Canlı varlıklar konusu işlendikten sonra hayvanat bahçesinde yapılan gözlem gibi. Aynı şekilde beslenme konusu işlendikten sonra fırında, konserve fabrikasında yapılan gözlem gibi.
4) Gözlemin yeri
Gözlem yapılacak yer, genellikle varlıkların ve olayların doğal durumda bulunduğu yerlerdir. Yapı malzemelerinin gözlenmesi en iyi şekilde bir inşaatın yapıldığı yerde olabilir.
5) Gözlemde yardımcı araçlar:
a) Duyu organlarımızın gücünü artıran araçlar: Görme duyumuzun gücünü artırmak için büyüteç, mikroskop, işitme duyumuzun gücünü artırmak için doktorların kullandığı dinleme aleti gibi araçlar kullanırız.
b) Duyu organlarımızın yanılmasını önlemek: Uzunluk ölçmede metre, mikrometre, kompas, ağırlık ölçmede: Terazi, sıcaklık ölçmede termometre gibi araçlar kullanırız.
c) Bizim yerimize gözlem yapan araçlar: Meteoroloji gözlemleri için kullanılan; barometre, termometre, higrometre gibi araçlar, depremlerin şiddetini, yerini saptamak için sismograf gibi araçlar kullanılır. Bunlar bizim yerimize gözlem yaparlar. Sonuçlarını bize bildirirler.
6) Gözlem nasıl yapılır?
a. Gözleme başlamadan önce bir gözlem planı yapılır.
b) Gözlem yapılırken öğrencilerin duyu organları iyice çalışmalıdır. Miyop olan bir öğrenci olayları iyi göremeyebilir. Ağır işiten bir çocuk açıklamaları izleyemez.
c) Öğrenciler psikolojik olarak gözleme hazır olmalıdır.
d) Gözlemden bütün öğrencilerin aynı derecede yararlanmaları sağlanmalıdır
Read more

Sevgiliye Yazılan Mektuplara Örnekler


Meraklısına  Bir kaç tane  ekliyorum..  Yazarı kim diye sorarsanız belli değildir…
Sevgili Simurgum mavi yüreklim;Aşk;tüm eylemleriyle beraber gerçeklikle hayelin harmanında insanın bütün varlığını istiyor.Ve insan bütün varlığını vermeli.Gecenin son adımlarında benim ruhumun ilk adımı.O anda sen, dünün dogumunun çıglıklarında ben daha yatagımda yatarken.Yeni doğmuş henüz ağlamayan bir bebeği havaya kaldırarark ona yaşam tokatı atarcasına ışığınla karşılıyorsun beni.Seninle nefes alıyor seninle tanıyorum.
Dün denen yaşamın koşuşturmalayırla oluşan kaosun,üstüme yapışan siyahlığından. Senin beni sabahın alacasında vaktiz edip , ben senin gönlünün pınarlarından arınıp yaşama tutunuyorum.Ta derinlerden gelen yumuşak ve şevkatli sesin kulağımın zarına düşen ilk ses oluyor.. Tanımlıyorsun beni , tanımlanarak adımı koyuyorsun AŞK. Gelen yeni günle adımı buluyorum. Aşk adamı oluyorum ben.Senin yansınmandan tanıyor beni rüzgar çiçekler kuşlar böcekler tanıyor beni bu kent bu yeryüzü.İşte sesleniyorlar Heyy Aşkk adamı..,
Vaktiz edip aşkla tanımlıyorsun ya beni yüreğinle yaşama amacımı ve yaşamanın önemini gösteriyorsun bana.Kutsanmış adımlşarla adımlıyorum kendime tüm güvenimle ruhunun varlığında varlığımın mecburiyeti. Azgın sularında okyanusun yüreğin ki sankin ve dingilliğim.Bu kent bu yeryüzü beni çağırıyor;Heyy Aşk Adamııı!!..,
Kentin yogunlugundan ve koşuşturlamarından oluşan kaosa aldırmadan.Bir yerlere yetişme derdinde olan kalabalığın üzerime gelen şuursuzca akınlarına sinemi geriyor belteraf ediyorum.Yüreğinle kutsanmış adımlarıyla bu kentin davetini kabul ediyorum:yaşamak diyorum yaşamak!yaşama görevim sevgiyi güzellikleri paylaşmak.senle yaşamayı seviyorum.dedim ya bu kent bu yeryüzü beni çagıyor.Kahbatımı yapıyor en güzel elbiselerimi giyip hazırlanıyorum.Kitaplarımı kalemlerimi ve karalama defterimi alıp gell diyen sese kapılıyoruz senle.Tıpkı Atilla İlhan’ın “Adınla Nasıl Beraberseméadlı şiiirin son dizesinde dediği gibi
“SEN BANA KALBİM KADAR ELİM KADAR YAKINSIN”
Elle selamlamaya koyuluyoruz.
Kapıyı açıyorum bahçemizdeki çiçekler kuşlar böcekler karşılayıcımız oluyor.Bu kent bu yeryüzübizi görünce üstündeki bitaplıgı karamsarlıgı ve asık yüzünü öteliyor..Beraber gülümsemelerimizi düşüyoruz şehrin meydanına yer kürenin her yerine ulaşıyor rüzgarlarla..Gülümsemelerimiz düşüyor kalabalığın göz bebeklerine düşüyor umuda bulanmış gülümsemlerimiz.Ve selamlıyoruz yerden göğe kadar.Yüreğimizin derinliklerinden gelen sevgi ateşiyle sesimiz karışıyor mavereya.GÜNAYDINNN
Günaydın Simurgum günaydın Şehri istanbul Günaydın Ülkem Günaydın Eyy Yeryüzü…Günaydınn Aşkk Adamı…İşte yansıyor her şey ve yaşama dair ne varsa Gülümsüyor senle.Senle yaşamayı seviyorum Simurgum.Mavide kal..
Hiçbir duygumu ertelemedim ben. Yaşayacağım hiçbir şeyi sonraya bırakmadım. Sonra diye bir şeyin olmadığını biliyorum çünkü. Hep yarına dair hayaller kurmak, gelmesi mümkün olmayacak zamanları beklemek benim işim değil.
Aşk zamana meydan okur ama sen karşı koyamazsın ona. Orada durup öylece bekleyemezsin geleceği. Bir adım atmalısın, bir el uzatmalısın aşka doğru..!
Aşkın anahtarı cesaret değil mi yar? Cesur olmak gerekmez mi bir sevdayı yaşamak, büyütmek için?
Kaç gece yalnız geçti hesaplasana… Kaç gece bir sonraki günü düşünerek geçti. Neler yapabilirdik, neler yaşayabilirdik düşünsene..! Her sabahı birlikte karşılamak vardı seninle. Gözünü açar açmaz ilk gördüğün şey ben olurdum ve sen benim yüzümde mutluluğu görürdün.
Bu kentin sokaklarında el ele dolaşabilirdik. Girmediğimiz sokak kalmazdı. Bakışlara aldırmadan sokağın ortasında sarılıp öpebilirdim seni.
Bir şarkıyı sözlerini bilmesek bile bağıra çağıra söyleyebilirdik. Sonra bir filme gider, bir kitap okur, bir martının bir lokma simit kapabilmek için vapurların peşinden bıkmadan uçuşunu izleyebilirdik.Paylaştığımız her an beynimize bir daha çıkmamak üzere kazınırdı. Özlerdik birbirimizi delicesine. Bir saati yalnız geçirsek, bir sonraki saati iki saatlik yaşardık.
Peki biz ne yaptık. Aşkı bir bekleyişin sırtına yükleyip ona sadece uzaktan bakmakla yetindik. Her an aşkı yaşamak varken, her gün birbirimizi yeniden keşfetmek varken, bu yolda birer kaşif olmak varken sürgünleri yaşamaya mahkum ettik birbirimizi. Bu sürgünlüğe son vermenin zamanı geldi artık. Sana huzur vaat etmiyorum. Aşkta huzur arayan yanılır. Ben tutkunun, en koyu sevdanın sözcüğüyüm. Onlar adına konuşuyorum.
Gözlerinin içine bakıp “Seni Seviyorum” demek istiyorum. Aşkın akışına kapılıp hiçbir kaygı duymadan gidebildiğim yere kadar gitmek istiyorum. Kokunu içime çekmek, teninin sıcaklığıyla irkilmek istiyorum. Yaşama senin adınla anlam katmak, mutluluğu bulmak ve bir daha kaybetmemek istiyorum.
Seni istiyorum eey yar!
Canıma bir can daha katmak için, ruhumun yalnızlığına, yüreğimin acısına son vermek için, daha mavi bir deniz, daha mavi bir gökyüzü, daha mavi bir sevda için…
Seni İstiyorum, Yarın, Öbür Gün, Öbür Hafta, Öbür Ay, Öbür Yıl değil….. Şimdi!
Raşit Özdemir
Evet çok özledim.
 Bir bakışını bile özledim.
 Tadım yok, ne kadar uğraşsam da tadım yok işte.
 Klavyenin hangi tuşuna bassam özlemim çığlık çığlığa, tutamıyorum ki kendimi,harfler ‘toparla bizi’ diye tehditlerde ..
 Susarsam, biliyorum ki hiç konuşmayacağım.Kaç mevsim geçti oysa..Kaç mevsim başlarken ‘bu seferkini kaldıramayacağım artık! ‘ dedim, hepsini kaldırdım yine de.Bu mudur güç , sensizken yaşamak mıdır, hayata kaldığım yerden devam etmek midir(?) Yüreğimin bir tarafı yanık .Neredesin, kimlerlesin , yaşıyor musun?.Haklıydın, ‘Aşk değil bu, çöldeki salgın’.
 Eğer eğer, konuşmaktan , senden vazgeçersem biliyorum bir daha hiç konuşmayacağım.Böylesi bir suskunluğa ihtiyacım var belki de…Ben sustuktan sonra sen gelsen neye yarar ki!
 Rüyalarımda, martı nefesiyle yelkeni dolmuş , iskeleme yanaşan kırmızı bir yelkenli var,ben suskunum sadece bakıyorum.’Gel gidelim’ diyor. Gitmiyorum.Susmuşum çünkü..Bir kere susarsam konuşmam bilirsin.
 Başka başka insanlar vardır hayatında, sen yalnız kalmayı başaramazsın tıpkı bir yüreğin yanında uzun kalmayı başaramadığın gibi.Tenler tenine kazınır, ruhun dayanılmaz gelir ruhlara ve sen gidersin.Senin limanın yok sevgili..Açık denizlerde gidebildiğin yere kadar gidersin.Yol bitmez, sen bitmezsin.Seni düşündükçe hala ağlayabiliyorsam, özlemim içimi yakıyorsa, sevdamın uçsuzluğundandır..Ben bu sevdayı yarı yolda kaldığımda elimden tutacak bir elin varlığına inanarak yaşamıştım.Sen okyanusun bir ucundan el sallarken göremiyorum.Duymuyorum seni.Sustum.
Read more