Ölüm ve Yaşam İçgüdüsü üzerine etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Ölüm ve Yaşam İçgüdüsü üzerine etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Ölüm ve Yaşam İçgüdüsü Üzerine, Sigmund Freud


Freud,1920 yılında yazdığı “haz ilkesinin ötesinde” isimli makalesinde;daha önce libido ile ego içgüdüleri arasında kurduğu dualistik karşıtlığı canlının temelinde  birbirine zıt yönlerde hareket eden  iki temel içgüdünün zeminine oturttu.Haz ilkesinden daha eski bir tarihe sahip olan yaşam ve ölüm içgüdülerini inceledi.
a.Ölüm İçgüdüsü
Freud’un bu konuda düşünmesine neden olan temel sorun travmatik nevrozlarda görülen  travmatik olayın hayallerde ve düşlerde tekrar tekrar  yaşanması durumunun yani “yinelenme zorlantısının” “haz ilkesi” nezdinde ki uyumsuzluğuydu.Biraz daha düşününce yinelenme zorlantısının  çocukların oyunlarında korkulan fantezilerin üzerine gidilmesi ve nevrotik bireyin yaşantısında belirtilerin yinelenmesi şeklinde kendisini gösterdiği görülüyordu.Psikanalizin etkinliği de bütünüyle hastanın terapiste  yaptığı aktarıma ve zamanla gelişen aktarım nevrozuna bağlıydı ki bu da aslında nevrozun yinelenmesinden başka bir şey değildi. Bu yinelenmelerin “hazza yönelik olmadığı” açıktı zira  üretebileceği tek şey “hazsızlık” deneyimi olabilirdi.
Freud, bu yinelenmelerin tutucu karakterini altını çizer.Yinelenme gibi tutucu bir eylemin  canlı için amacı ne olabilirdi?Freud ,ulaştığı bu görüşün ilginç ve değişik bir görüş olduğunu ifade eder.Zira canlıları zamanla değişim ve gelişime sevkeden doğal bir güce inanılırken şimdi bunun tam tersi bir durumdan söz edilmektedir.Söz konusu olan canlının tutucu doğasıdır.Canlı esasında bir kez var olduktan sonra bu varlığı değişmek ve geliştirmek değil varlığını bulunduğu halde muhafaza etmek, yaptıklarını sadece yinelemek ister.Ancak değişen koşullar yüzünden varlığı tehlikeye uğrarsa ,yeni şartlara adapte olmak durumunda kalabilir.

“Canlının yaşam akışına bu şekilde dayatılan her değişiklik tutucu organik içgüdüler tarafından kabul edilir ve daha sonraki yinelemeler için saklanır.”

Bu noktada Freud canlının tutucu eğilimlerinin izlerinin canlının cansız maddeden oluştuğu ilk evreye kadar sürülebileceğinden bahseder.Canlı madde ilk oluştuğu sırada kararsızdı ve cansız maddeye doğru dönme gerilimini içinde taşıyordu.

Freud tartışmasının sonunda,yineleme zorlanımını  haz ilkesinden tarihsel olarak önce gelen bir güdülenime bağlar. Daha önceden Nirvana ilkesi diye bahsettiği zihnin tüm uyaranlardan kurtulmak ve tüm gerilimleri dindirmek ihtiyacının haz ilkesinin üstünde bir ihtiyaç olduğunu ancak her iki ilkenin de nihai anlamda (gerilimi boşaltmaya yönelik olarak) birlikte hareket ettiklerini vurguladı. Canlı yaşamın başlangıcına inorganik madde sebep olmuştu.Bu noktadan sonra canlı organizmada “yaşama devam etmek  ve zorlayıcı dış şartlar altında inorganik maddeye geri dönmek” eğilimleri arasında bir gerilim oluştu. Yaşamdan önceki duruma dönüş eğiliminden kaynaklanan gerilimi temsil eden bu içgüdüye Freud  ölüm içgüdüsü adını vermişti.

“O halde öyle görünüyor ki bir içgüdü canlının rahatsız edici dış güçlerin baskısı altında terk etmeye zorlandığı canlı yaşamdakalıtım yoluyla var olan,işlerin daha önceki bir durumunu yeniden kurmaya yönelik bir itkidir;yani bir tür organik esnekliktir ya da başka bir biçimde ifade etmek istersek canlı yaşamda kalıtım yoluyla var olan süredurumun ifadesidir”
Yinelenme zorlantısı —> Canlının tutucu karakteri —> Tutucu karakterin canlının içinden çıktığı inorganik hayata kadar takip edilmesi (kalıtımsal ölüm güdüsü)
b.Yaşam İçgüdüsü 
Freud,cinsel içgüdüleri nereye koyabileceğini araştırmaya devam eder.Tek hücreli çoğalarak büyüyen canlıların bir tür ölümsüzlüğe sahip olduğu söylenebilir belki.Çok hücreli canlılar ise bunu yaydıkları tohum hücreleri ile sağlamaktalar.Tohum hücrelerini karşı cinsin tohum hücreleri ile bir araya getirmeye çalışan içgüdü cinsel içgüdülerdir.Bu içgüdülerde tutucu karakterdedir bir bakıma..Zira bu hücreler canlının ilk halini yeniden yaratmaya yönelimlidir.Yine de bu içgüdülerle ölüm içgüdüsü arasında bir zıtlık olduğu ortadadır.Cinsel içgüdüyü, ölüm içgüdüsüne karşı savaşan “yaşam içgüdüsü” olarak görmek bu bağlamda tutarlıdır Freud’a göre..

Freud’un “Eros” adını verdiği yaşama içgüdüsünün bir fonksiyonu olan cinsel içgüdü,insan vücudunda akışkan ,serbest bir enerji halindedir.Freud bir sonraki makalesi “ego ve id”de fikrini değiştirene kadar bu enerjinin kaynağını ego olarak tasarımlamıştır.Libido adı da verdiği her hücrede bulunan bu enerji diğer hücreleri nesne olarak almakta ve ölüm içgüdüsüne karşı değişik işlev gören hücrelerini bir arada tutmaya yaramaktadır.Libido tıpkı kendi hücrelerine ve organlarına yöneldiği gibi psikoseksüel gelişim süreci esnasında giderek çevredeki nesnelere yayılmakta ve nesne yatırımlarına dönüşmektedir
Read more