Ekosistemdeki Bozulmaların Nedenleri Nelerdir?


EKOSİSTEM
Belli bir bölgede canlı ve cansız ögelerin oluşturduğu sisteme ekosistem denir. Örneğin; Akdeniz Bölgesi, Van Gölü birer ekosistemdir. En büyük ekosistem Dünya’ dır.
Ekosistemleri kara ve su ekosistemi olarak gruplandırabiliriz. Çöl, orman, çayır, mera, köy karasal ekosistem; dere, nehir, baraj, göl, deniz ise birer su ekosistemidir.
Bir ekosistemin varlığını sürdürebilmesi için, ekosistemdeki canlı ve cansızlar arasında sağlıklı ilişkiler olması gerekir. Ayrıca gerekli olan enerji ve besin sürekli sağlanmalıdır.
Ekosistemdeki üreticiler, tüketiciler ve ayrıştırıcılar arasında doğal bir denge vardır. Bu canlı gruplarından biri yok olursa veya aralarındaki denge bozulursa ekosistemdeki diğer canlılar da bundan etkilenir.
Örneğin; bir ormandaki ağaçların büyük bir bölümü kesilirse ormanda yaşayan canlılar yok olur. Ekosistemdeki ayrıştırıcılar zarar görürse bitki ve hayvan kalıntıları parçalanamaz. Madde döngüleri aksar ve ekosistemdeki canlılar olumsuz etkilenir. Bir göl veya denizdeki balıklar aşırı avlanarak yok edilirse balıklarla beslenen diğer canlıların sayısı azalır.
Ekosistemlerin kendine özgü fiziksel ve kimyasal özellikleri vardır. Bu duruma orman ve göl ekosistemlerini örnek verebiliriz.
Ekosistemlerdeki Koşulların Mevsime Göre Değişmesi
Kara ve su ekosistemlerindeki sıcaklık, ışık, nem, tuzluluk, iklim gibi koşullar değişebilir. Canlılar bu değişmelerden etkilenir.
İklim, ortamın özellerini belirleyen ana öğelerden biridir. İklim, canlıların yeryüzündeki dağılışında önemli rol oynar. Uzun bir zaman aralığı içinde belirli bir bölgede etkin olan atmosfer koşullarına,iklim adı verilir. Kutup bölgelerinden ılıman iklimlere, hatta ekvatordan sıcak ve soğuk akıntılarının bulunduğu okyanuslara kadar bir çok canlı, kendilerine uygun kilim koşullarında dağılmıştır.
Sıcaklık, yağış ve diğer iklimsel etmenler,bitki ve hayvan türlerinin gelişim ve, davranış ve dünya üzerindeki dağılışlarını belirler. İklim ve yeryüzü şekilleri karşılıklı etkileşimle yaşamın sürmesi için gereken çevrenin oluşmasını sağlar.
Yeşil alanların azalması volkanik etkinlikler vb. nedenlerle atmosferde artan toz tabakası, ısının azalması ,dünyadaki hava olaylarını dolayısı ile iklimi belirler.
Işık, yeryüzündeki enerjinin kaynağını oluşturur. Işığın dalga boyu,şiddeti ve süresi ekosistemler üzerinde önemli etkendir. Işık bitkilerin fotosentez,terleme,çiçeklenme, ve çimlenmeleri üzerinde etkilidir.
Sıcaklık, türden türe değiştiği gibi aynı türün gelişim evrelerine bağlı olarak da değişmektedir. Normal metabolik etkinliklerini 0-500 C arasında sürdürebilen canlılar, 00C’un çok altında (-2000C) veya 500C’un çok üzerinde (-1000C) de yaşayabilmektedir.
Hayvanlar dünyası,sıcakkanlı hayvanlar ve soğukkanlı hayvanlar olarak iki gruba ayrılır. Kuş ve memelilerin içinde olduğu sıcakkanlı hayvanlarda vücut ısısı durağandır. Omurgasız hayvanlardan kurbağa ve sürüngenlerin içinde olduğu soğukkanlı hayvanlarda ise vücut ısısı durağan olmayıp çevre sıcaklığına bağlı olarak değişir.
Su canlıların temel yapısını oluşturur. Organizmaların metabolik etkinliklerini sürdürebilmeleri için hücre ve dokularda belli oranda su bulunması gerekir.
Ekin durumdaki canlıların sitoplazmasındaki su oranı genelde %70 ile %90 kadardır. Bu oran kimilerinde %50 ye düşmesine karşın kimilerinde %98 kadar yükselebilir.
Toprak bitkilerin gelişmesi için gerekli olan su ve mineralleri içerdiği gibi aynı zamanda bitkilerin kökleriyle tutunabilecekleri sağlam bir temeldir.
EKOSİSTEMLER NEDEN DEĞİŞİYOR VE BOZULUYOR
Doğadaki her varlık sürekli bir değişim içindedir. Bu değişimin bir bölümü doğal yollar la bir bölümü de insanların etkisi ile ortaya çıkar.
a.Doğal Kaynaklı Bozulmalar
Doğal afetler çevrenin bozulmasında etkili olur. Doğal kuvvetlerden gücünü alan depremler, seller, arazi kaymaları, yanardağ ve kuraklık olayları çevrenin değişmesine neden olur. Bu saydığımız doğal afetler aynı zamanda can ve mal kaybına da sebep olur. Ülkemizin %90’nı deprem kuşağı üzerindedir.
1900 yılından günümüze kadar ülkemizde 16 büyük deprem olmuştur. Bu depremlere 100.000 yakın insan hayatını kaybetmiştir. Deprem sonrası meydana gelen yıkıntı ve moloz yığınları çevre kirliliğine yol açar. Ayrıca, depremin neden olduğu zararları karşılaya bilmek için çok fazla kaynak tüketilmiştir.
Sel felaketinin neden olduğu su baskınları, yerleşim ve tarım alanlarına zarar vermektedir. Büyük yağışlar sonucunda toprak kaymaları ve arazi yapısında değişiklikler görülmektedir. Hindistan ve Pakistan da görülen muson yağmurları büyük zarar vermektedir. Bütün bu olaylar çevreyi olumsuz etkilemektedir.
Amerika da her yıl 50-100 bin fırtınanı arasında ortalama 770 kasırga meydana gelir. Meteorologların kasırga şeridi dedikleri belirli bir yerde gerçekleşen bu kasırgalar, Teksas’ tan başlayıp Oklahoma, Kansas, Missouri, Nebraska, ve Güney İllinois ten geçerek Kuzey Iowo da bitmektedir. Bu kasırgaların çoğu 15-20 dakika sürmektedir. Fırtınanın büyümesine aşırı nenli ortam neden oluyor. Şiddetli fırtınaların büyük bir bölümü ayrı nemlilikteki hava kütlelerinin karşılaştığı yerde doğmaktadır.
Bir bölgedeki su kaynaklarının, bitki ve özellikle ekinlerin yetişmesinde yetersiz kaldığı geçici çoğu zaman felaket niteliği taşıyan aşırı susuzluk kuraklık olarak adlandırılır. Kuraklık , atmosferden gelen yağışların miktarı buharlaşma ya da başka bir sebeple toprağın yitirdiği su miktarından az olduğu zaman görülür.şiddetli rüzgarlar, nem derecesinin düşük olması ve sıcaklık bu duruma neden olabilir. Yılın her mevsimini benzer koşullar arasında geçiren bölgelerde kurak mevsimden söz edilir.
İnsanoğlunu yüzyıllar boyu korkutmuş olan ve zaman zaman büyük yıkımlara yol açan yanardağlar bir takım karmaşık jeolojik olayların ürünüdür. Magma yuvası yer yuvarlağı içinde 10-20 km derinlikte bulunur. Magma üzerinde basıncın azalması, sıcaklığın düşmesi, kristalleşme gibi etkenler magma içindeki gazların ayrışmasına yol açar.
Genleşen gazlar magma yuvasının yanlarını büyük bir güç ile iter. Oluşan yarıklardan dışarı çıkar. Bu gün yer yüzünde yaklaşık 500 etkin yanardağ vardır. Bunlardan duman gaz, kül yada lav püskürür. Türkiye’de ki başlıca sönük yanardağlar; kula dolaylarındaki küçük koniler, Karadağ , Hasan dağı, Erciyes, Nemrut, Süphan, Tendürek ve Ağrı dağıdır.
b.İnsan Kaynaklı Bozulmalar
1.Aşırı Nüfus Artışının Etkileri
Belirli bir bölgede toplu olarak yaşayan insanlar,o yerin nüfusunu meydana getirirler.
O bölgenin nüfusu,ölüm ve doğumlara göre değişir. Bundan önceki yüzyıllarda ölüm ve doğum oranları birbirine yakın olduğu için Dünya’nın nüfusu fazla artmamıştır. 17. yüzyılda Dünya nüfusu 500 milyon civarında iken bu gün 6,5 milyar dolayında olduğu bilinmektedir.
Son yıllardaki tıp ve teknolojik alanlardaki hızlı gelişmeler, insanın refah düzeyini ve ömrünü artırmıştır. Bu olay,nüfus artışında çok etkili olmuştur.
Artan nüfusun ihtiyaçları karşısında,sınırlı olan Dünya’daki doğal kaynaklar hızla tüketilmekte ve yetersiz kalmaktadır. İnsanların giyim, beslenme, barınma ve sosyal ihtiyaçları hızla çoğalmaktadır. Bu ihtiyaçlarını karşılamak için çok fazla ham madde tüketmek zorunda kalmışlardır. Bu durum ise çevre kirliliğine neden olmaktadır..
Kırsal yerleşim bölgelerinde artan nüfusun ihtiyaçlarını karşılamak için daha fazla tarlaya gereksinim duyulmaktadır. Bunun için ormanlık alanlar yakılıp kesilmekte ve meralar tarım alanlarına açılmaktadır. Bu durum,o bölgenin doğal hayat düzenini olumsuz etkilemekte ve çevre sorunlarına neden olmaktadır.
Ayrıca,son yıllarda kırsal kesimden kentlere hızlı göç olayları yaşanmaktadır. Bu durum sosyal ve ekonomik sorunlara neden olduğu gibi plansız,alt yapısız ve kontrolsüz yerleşime neden olmaktadır. Bu olumsuz gelişmeler, çevreyi hızla kirletmektedir.
II. Plansız Sanayileşmenin Etkileri
Toplumun artan ihtiyaçlarını karşılamak için sanayileşmek gereklidir. Çağdaş uygarlık düzeyini yakalayabilmek için tüm toplumların sanayileşmeleri şarttır. Sanayi tesisleri pahalı yatırımlardır. Sanayi tesislerinin, daha ekonomik üretim yapması ve daha az çevre kirliliğine neden olması için belirli bir bölgede toplanmaları gerekir. Bu şekilde ihtiyaçları daha kolay sağlanır. Bu bölgede meydana gelecek sorunlara, toplu olarak daha kolay çözümler bulunabilir.
Sanayi tesisleri, toplumun ihtiyaçlarına göre planlanmadan ve gelişi güzel yerlere kurulursa daha büyük sorunlara yol açar. Sanayi kuruluşlarının sıvı, katı, ve gaz halindeki artıkları çevre kirliliğine neden olur. Sıvı atıklar su kaynaklarına dökülerek biyolojik yaşamı ve tarımı olumsuz etkiler. Su ekosistemi ortamlarına zarar verir.
Kimyasal karakterli katı atıklar ise toprağı kirleterek biyolojik dengenin bozulmasına sebep olur. Katı atıkların atıldıkları çöplük alanlara yağan yağmurlar,buradaki maddeleri çözerek toprağın derinliklerine sızarlar. Böylece, yer altı su kaynaklarının kirliliğine yol açar.
Sanayi tesislerinin bacalarından çıkan kükürt dioksit,karbon dioksit ,karbon monoksit azot oksit ve metan gibi gaz atıklar ise havayı kirletir. Bu zehirli ve zararlı gazlar,atmosfer içinde birikerek yeryüzündeki ısının uzaya yayılmasını engeller. Bu durum, Dünya’nın ısınmasını sağlar. Bu olaya sera etkisi adı verilir. Sera etkisi olayı, ekolojik dengeyi bozarak iklimin değişmesine neden olur. Ayrıca, kükürt dioksit gazı atmosferdeki su buharıyla birleşerek sülfürik asitleri meydana getirir. oluşan sülfürik asitler yağışlarla yeryüzüne düşer. Asit yağmurları; ormanlara, doğal bitki örtüsüne, su ve karada yaşayan canlılara zararlar verir. Kısacası doğal dengeyi bozar. Ulaşım amacıyla yapılan yol ve liman çalışmaları da çevre tahribatına neden olmaktadır.
III.Doğal Kaynakların Bilinçsiz Kullanımı
Çevre tahribatı ve kirliliğine sebep olan faktörlerden biri de ekonomik sorunların getirdiği faaliyetlerdir. Ekonomik ihtiyaçlarını karşılamaya çalışan insanlar,bilinçli ve bilinçsiz olarak çevreye zarar veririler. Aşırı kaynak tüketmek durumunda kalırlar. Tarımla uğraşan insanlar,daha iyi ekonomik koşullara ormanlık bölgeleri yakarak veya keserek tarım alanları açmaya yönelirler.
Bu ve benzer faaliyetler sonucu ulusal değerlerimiz sayılan ormanlar büyük zarar görür. Plansız kentleşme ve turizm yatırımları da ormanlarımıza büyük zara verir.
Tarımla uğraşan insanlar, daha çok üretim yapabilmek adına yapay gübreler,kimyasal ve hormonlu ilaçlar kullanmaktadırlar. Anız yakımı, yanlış ekim ve sürüm faaliyetleri de buna eklenerek toprağın yapısını ve ekolojik dengeyi bozar.
Toplum ve bireylerin yaşam düzeyleri, ekonomik kalkınmaya bağlıdır. Ekonomik kalkınma milli gelirle ölçülebilir. Ulusal kaynakların tüketimi ve çevre tahribatı, milli gelirin düşük olduğu bölgelerde daha sık yaşanır. Çünkü; insanlar için yaşam, çevre değerlerinden daha önceliklidir. Isınma, barınma ve beslenme ihtiyaçlarını ucuz bir şekilde karşılamaya çalışırlar. Kalitesiz kömür kullanarak çevreyi kirletirler.
Barınma ve beslenme gereksinimleri için de aynı şekilde davranarak daha çok hammadde tüketmek zorunda kalırlar.
EKOSİSTEDEKİ BOZULMALAR NELERİ DOĞURUR?
Bilinçli ve de bilinçsiz çevreye verilen zararlar tabiattaki bazı varlıkların azalmasına neden olur. Buna bağlı olarak madde döngü gerçekleşemez. Bu nedenle doğa enerjisiz kalır. Enerjinin olmadığı bir ortamda hiçbir şey gerçekleşmez.
Ekosistem ortamında meydana gelen ekolojik denge bozulmaları aşağıda belirtilen olumsuz sonuçlara yol açar.
1. Dünya’ nın Coğrafyası Ve İklimi Değişir
Biyolojik zenginlik, doğanın yapısına bağlı olarak değişir. Bir çöl ortamı ile orman veya göl ortamlarındaki biyolojik zenginlikler yanı değildir. Her ortamın kendine özgü iklimi, sıcaklığı, nem oranı, ışık ve tuzluluk gibi yapısal farklılıkları vardır. Bu yapısal farklılıklara bağlı olarak biyolojik canlı türleri de değişir. Doğadaki canlı varlıklar, çevrenin iklimi üzerinde etkili olurlar. Sıcaklık, nem, ışık ve yğış olaylarının meydana gelmesinde katkıda bulunurlar.
Bir ekosistem ortamındaki bozulmalar,kendiliğinden o bölgenin iklimini değiştirir. Bu durum ise biyolojik dengeyi etkiler. Canlıların tür ve sayılarının azalmasına veya çoğalmasına neden olurlar. İklimdeki bu değişmeler,yeryüzü şekilleri ile üretim-tüketim ilişkilerini değiştirir. Ormanların yok edilmesi sonucunda o bölge hızla çölleşir. Yağış ve nem azalırken sıcaklık artar.bir gölün kuruması sırasında buna benzer olaylar meydana gelir. Bütün bu olaylar,o bölgenin coğrafi yapısının değişmesine neden olur.
2.Erozyon Toprakları Bitirir
Toprak,bir ülkenin en önemli zenginlik kaynağıdır. Bitkisel ürünlerin yetiştiği toprak aynı zamanda hayvanlara da barınaklık eder. Toprak,bütün canlıların besin kaynağı sayılır.
Toprağın su ve rüzgar gücüyle denizlere taşınması olayına erozyon denir. Toprak, bitki örtüsü bakımından zengin olursa erozyona uğramaz. Çünkü, bu alanlardaki su ve rüzgarın etkisi kontrollüdür. Bitki örtüsü ve toprak birbirini korur. Bitki örtüsü, yağışlara karşı toprağın aşınmasını önler. Toprak da bitki örtüsüne tutunarak sürüklenmez. Kısacası, toprak ve bitki örtüsü bir bütünün iki ayrı parçası bibidir. Birinin yokluğu, diğerinin de yok olmasına neden olur.
Göl ve orman alanlarındaki biyolojik denge bozulduğu zaman, yoğun bitki örtüsü giderek azalır. Buna bağlı olarak da toprağın erozyonu hızlanır. Çünkü, toprağı koruyan faktörler eksilmiştir. Bunlar ile birlikte yanlış sürüm, uygun olmayan ekim, kimyasal atık ve tarım ilaçları, yapay gübreleme vb. etkiler toprağı verimsizleştirmektedir. Verisiz topraklar ise üzerindeki bitki örtüsünü besleyememektedir. Bitki örtüsü olmayan topraklar korumasız kalırlar. Dolayısıyla erozyona uğrarlar.
Toprak kaybı, ulusal bir kayıptır. Verimli olan bu toprakları, doğa elimizden almaktadır. Çevre tahribatına neden olan insanlar, farkında olmadan geleceğimizi de yok etmektedirler. Toprak kaybı, telafisi mümkün olmayan sonuçlara neden olur. Toprak kaybı ile biyolojik zenginliklerimiz de kaybedilmektedir.
3.Su Kaynakları Azalır ve Kurur
Ekosistem ortamlarındaki bozulması sonucunda su kaynakları da giderek azalır ve kurur. Bir orman ekosistemi bozulduğu zaman, o bölge eskisi gibi düzenli yağış alamaz. Buna bağlı olarak ta su havzaları beslenemez. Suyla beslenemeyen havzalar da yer altı su kaynaklarını oluşturamaz. Böylece o ortamlardaki su kaynakları kurumaya başlar.
Asya kıtasındaki Aral gölünü besleyen nehirler, sulama ve enerji elde etme amaçlı kullanılınca, göl kurumaya başlamıştır. Doğal olarak göl ve çevresi hızla çölleşmiştir. Bu olaya bağlı olarak ekolojik denge değişmiş ve biyolojik zenginlik azalmıştır.
4.Enerji Kıtlığı Başlar
Bir ekosistemde bulunan canlılar, karşılıklı yarar ve çıkar ilişkileri içinde yaşarlar. Bu canlıları bir arada bulunuş nedenleri, birbirlerine olan ihtiyaçlarından ileri gelmektedir. Birinin varlığı, diğerinin yaşamasına bağlıdır. Besin maddeleri canlıların enerji kaynağıdır. Enerji olmada hiçbir canlının yaşaması mümkün değildir. Canlılar, enerji ihtiyaçlarını beslenerek karşılarlar. Bu nedenle, her canlı beslenebileceği bir ortamda yaşar.
Ekosistem ortamı çeşitli etkilerle bozulmaya başlayınca, o ortamın biyolojik dengesi de bozulur. Buna bağlı olarak canlı sayısı da azalarak yok olmaya başlar. Canlı sayısındaki azalma ise o ortamın beslenmesini zorlaştırarak enerji kıtlığına neden olur.
5.Biyolojik Çeşitlilik Azalır-Beslenme Sorunu Doğar
Bozulan ekosistem ortamlarında bazı canlı türleri azalarak yok olur. Ölen canlılarla beslenen canlı türleri de bundan olumsuz etkilenerek azalırlar. Kısacası besin zinciri halkasını oluşturan bütün canlılar olumsuz olarak etkilenirler.
Beslenme sorununa bağlı olarak biyolojik çeşitlilik de azalır.
BİLİNÇLİ BİR ÇEVRE DOSTU OLARAK NEREYİ NEYİ NİÇİN NASIL KORUYALIM?
İnsanlar doğanın bir parçası veya elemanıdır. Ne yazık ki, doğanın en bilinçli varlığı olan insan aynı zamanda en kirletici varlıktır.
Doğanın kirlenmesi kaçınılmaz mıdır? Hızla artan insan nüfusunun ihtiyaçlarını karşılamak için sanayileşmek gerekir. Bu doğru bir tezdir. Ancak, sanayileşmek çevreyi kirletmek değildir. Toplumlar olarak neyi, ne kadar, nasıl ve niçin yanıtlayarak sanayileşirsek, çevreyi kirletmeden de barış içinde yaşayabiliriz.
Ekosistem ortamları bozulduğu zaman bütün canlılar gibi insan da olumsuz etkilenir.
İnsan, çevre ve doğa ile diğer canlılar gibi barışık yaşamak zorundadır. Aksi halde, kendi bindiği dalı kesmiş olur. Doğada bizden başka canlıların da yaşadığını ve onların da bizim gibi yaşama haklarının olduğu unutulmamalıdır.
Unutmayalım ki, biz ve diğer varlıklar mavi gezegen içinde birlikte yolculuk yapıyoruz. Mavi gezegenimiz devrilir veya kaza yaparsa, içindeki tüm varlıklar bundan zarar görür. Doğa, içinde barındırdığı bütün varlıklara aittir.
Herkes iyi bir çevre dostu olabilir. Bunun için fazla bir gayrete de gerek yoktur. Sadece şuna inanılması yeter. “SİZE YAPILMASINI İSTEMEDİĞİNİZ BİR EYLEMİ SİZ DE BAŞKALARINA YAPMAYINIZ.” Daha temiz bir dünya ve yaşanabilir bir çevre için şu önlemleri almalıyız.
1.Sanayi Yapılaşmasında Çevresel Önlemleri Önceden Alalım
Sanayileşme, uygarlık yolunda ilerleyebilmemiz ve artan nüfusun ihtiyaçlarını karşılayabilmemiz için gerekli ve şarttır. Doğayı en fazla kirleten ünitelerin başında sanayi kuruluşları gelir. Sanayi kuruluşları, pahalı yatırım tesisleridir.
Sanayi tesisleri, organize sanayi bölgeler adını verdiğimiz alanlarda toplanmalıdır.
Bu alanlarda toplanmış sanayi kuruluşları;
a) Alt ve üst yapısal ortak ihtiyaçları,
b) Enerji ihtiyaçları,
c) Birbirleriyle etkileşimi ve hammadde alışverişleri,
ç) Kirliliğin bir bölgede toplanmış olması ve çözümlere ortak katkı sağlaması,
d) Denetlenme kontrol ve güvenlik emniyeti,
e) Ulaşım, örgütlenme, bilgilenme, verimlilik, teknolojik gelişmeyi takip etme vb. gibi faydalardan yararlanma avantajına sahip olurlar.
Ortak alanlarda toplanmış sanayi kuruluşlarının yol açtığı sıvı, katı ve gaz kirlilikleri tek merkezlerde toplanarak ortak tesislerde arıtılması daha kolay ve ucuz olur. Bu sayede çevre daha az kirlenmiş olacaktır
2. Türlerin Yaşadıkları Ortam İçinde Devamlılıklarını Sağlayalım
Ekolojik dengenin bozulması, kimi türleri yok olma tehlikesi ile karşı karşıya getirmiştir. Yapay göller, akarsular, havuzlar, parklar ve ormanlar oluşturarak bu türleri yok olmaktan kurtarmalıyız. Dünyada ve ülkemizde bu yönde çalışmalar yapılmaktadır. Birtakım kuş ve balık türlerinin sürekliliğini sağlamak için yapay ortamlar sağlanmıştır. Ancak türlerin sürekliliği yaşadıkları ortam içinde sağlanmalıdır.
Organizmanın enerji ve madde alışverişi; gaz, sıvı ve katı ortamda olmaktadır. Bu ortamdaki nitelik değişmeleri bir ekosistem içindeki enerji üretiminin kullanımını olumsuz etkiler.
Sağlıklı bir ekosistemde üretilen enerji, üretici olan bitkilerden birincil tüketicilere bunlardan ikincil tüketicilere geçer ve türlü ara değerleri de bulunan düzeyler oluşturur. Bu düzeyler, sağlıklı bir ekosistemde tabanda bitkilerin tepede ise etoburların bulunduğu bir piramit oluşturur.
Besin piramidinde yırtıcılar diğer canlılara egemen durumda görünmektedir. Zeka, beceri ve fiziksel güç yönünden yırtıcıların egemenliği geçerlidir. Ancak durum bağımlılık açısından değerlendirildiğinde bambaşka bir görünüm kazanmaktadır.
3. Bilinçli Tarımla Toprağı Koruyalım
İnsanların çevrelerine olan olumsuz etkilerinden biride toprak kirliliğidir. Toprağa bırakılan zararlı ve artık maddelerle toprağın özelliklerinin bozulmasına toprak kirliliği denir. Ev ve sanayi artıklarının toprağa atılması kirlenmeye neden olmaktadır. Örneğin; ev artıklarından oluşan çöpler önemli ölçüde toprak kirliliğine yol açar.
Tarımda aşırı ölçüde kullanılan ilaçlar ve gübreler toprağı kirletir. Kirlenen toprakta yetişen sebze ve meyvelerin insanlara ve hayvanlara zararı olur.
Hızlı nüfus artışı da toprak kirliliğinin nedenlerindendir. Artan nüfusla birlikte insanların, besin ve konut gereksinimleri de artmaktadır. Kırsal alanlardan göç eden insanların sayısı arttıkça sanayiinin hızla geliştiği şehirlerde, sanayi artıklarının toprağa karışması toprak kirliliğine neden olmaktadır.
Yerleşim yada sanayileşme amacıyla yeşil alanların yıkıma uğratılması, tarımda kullanılan kimyasal gübreler ve tarımsal ilaçlar toprağı kirletir.
Toprak kirliliğini önlemek için dikkat edilmesi gereken konular şunlardır:
• Verimli tarım alanlarını sanayi kuruluşları ve yerleşim birimleri kurulmamalıdır.
• Nükleer santraller toprağa zarar vermeyecek yerlere kurulmalıdır.
• Ambalaj sanayiinde karton ve cam gibi yeniden kullanılabilir maddeler seçilmelidir.
• Toprağın yanlış sulama ve işlenmesi önlenmelidir.
• Ev sanayi artıkları toprağa zarar vermeyecek biçimde toplanmalı ve yok edilmelidir.
• Ormanlık ve otlak alanlarının çoğaltılmasına ve korunmasına önem verilmelidir.
• Sanayi artıklarının arıtılmasına önem verilmelidir.
• Ormanların ve yeşil alanların korunması ile ağaç sevgisi konularında toplum eğitilmelidir.
4.Yok Etmeden Ağaç Dikelim
Çevreyi korumak için görüş ve öneriler devri kapanmıştır. Artık aktif eylem dönemi başlamıştır. Bilimsel verilere göre, toplumumuzdaki anlayış böyle devam ederse, ülkemiz 50 yıl sonra çölleşecektir. Unutmayalım ki bir teoriye “atalarımızın Orta Asya’dan göç nedeni, ekolojik dengenin bozularak çölleşmesidir” denilmektedir.
İnsan diğer varlıklara göre çevresine katkı sağlayabilen bir varlıktır. Doğayı koruma yalnızca devletin tek başına başarabileceği bir iş değildir. Devletin gönüllü sivil toplum örgütlerinin ve bireylerin birlikte çalışmasıyla elde edilir. Devletin ve TEMA gibi kuruluşların çalışmaları desteklenmeli ve bu örgütler kendi içinde örgütlenmelidir.
Meralar ve kamuya ait araziler özelliklerine göre ağaçlandırılmalıdır. Ağaçlandırma çalışmaları desteklenmeli , ödül verilmeli,ve özendirilmelidir. Özel ve resmi ormanların kurulması teşvik edilmelidir. Ormanların korunması ile ilgili ağır ve caydırıcı hükümler içeren yasalar getirilmelidir.
5.Suları ve Su Kaynaklarını Kirletmeyelim
Su ortamı canlıların yaşamasını kolaylaştırır. Çünkü, su ortamında yaşayan canlılar ısınma ve barınma gibi sorunları yoktur. Biyolojik çeşitlilikte ayrı bir avantajdır. Dünyamızda ilk canlı hayatın başladığı ortamın su olduğu kabul edilmektedir. Kısacası, su kaynakları canlılar için çok elverişli bir ortamdır.
Su kaynakları kirlendiği zaman, içinde yaşayan canlılar olumsuz etkilenir.
Buna bağlı olarak ekolojik denge de bozulur. Dünyanın en güzel koylarından olan Haliç’in, İzmir ve İzmit Körfezleri ile Manyas Kuş Gölü ve Porsuk çaylarının kirlenmeleri, çevrenin ve toplumun sağlığını olumsuz etkilemiştir. Bu saydığımız kirlilikler, onarılması güç maddi ve manevi zararlarına neden olmuştur. Şimdi yapılan temizleme çalışmaları ise ayrı bir kaynak israfını oluşturmaktadır. Doğal hayatın bozulmaması için su kaynaklarının kirletilmemesi gerekir.
Bunun için:
a) Evsel ve endüstriyel artık suları arıtma tesislerinde zararsız hale getirilmeli,
b) Temizlik ve sulamada su tasarruf edilerek kullanmalı,
c) Deterjan yerine sabun tozu kullanılmalı,
d) Tarımsal alanda kullanılan gübre ve tarım ilaçları fazla kullanılmamalı,
e) Çevre ağaçlandırılmalı varolan yeşillikler korunmalı,
f) Su kaynaklarına yakın yerlere ve havzalara yerleşim izni verilmemelidir.
6.Geri Dönüşüm Ürünleri Kullanalım
Doğal kaynaklar bozulduğunda yeniden yerine konulması uzun yıllar alır. Bu nedenle, ülkenin ekonomik kalkınmasının temel desteği olan doğal kaynakların kullanılmasına özen gösterilmelidir. Gelecek kuşaklara temiz bir çevre bırakmak için doğal kaynaklar ölçülü, dengeli ve geri kazanımlı kullanılmalı ve savurganlık önlenmelidir. Örneğin kağıt üretimi amacıyla yeşil örtünün yıkıma uğratılması yanlış bir davranıştır. Kullanılan kağıtların biriktirilip işlenmesi ekonomiye katkı sağlar. Böylece ormanların yok olması da önlenmiş olur.
Doğal dengenin korunması, toplumun bireylerini yakından ilgilendiren en önemli görevlerden biridir. Bu nedenle doğal dengeyi bozmayacak biçimde bilinçli bir üretici ve tüketici olmanın önemi bütün bireylere benimsetilmelidir.
7.Tüketim Maddelerini Geri Dönüşümü Sağlayacak Şekilde Değerlendirelim
Kaynak ve hammadde tüketimi, sanayi ünitelerinde bir dizi işlemler sonucu olduğundan beraberinde çevre kirliliği de oluşur.
Çevre sorunlarının en az seviyede yaşanması için geri dönüşümlü ürünlere ağırlık verilmesi gerekir. Bunun için ulusal düzeyde bir çalışma politikası oluşturulması gerekir. Çöpe atılan bazı artıklar kısa zamanda toprağa karışarak doğayı kirletmezler. Ancak cam, pet şişe ve içecek kutuları çok uzun zaman aralıklarında geri dönüşüm yapabilirler. İşte bu maddeler torak ve çevreyi kirletirler. Toprak kirliliğine neden olan maddeleri geri dönüşüm yoluyla tekrar kazanabiliriz.
8. Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Kullanılabilirliğini Arttıralım
Kullandıkça azalan ve bir süre sonra biten enerji türleri yenilenemeyen enerjilerdir. Bunların başında kömür, petrol ve doğal gaz gelmektedir.
Hava, güneş, rüzgar, su ,toprak, bitki ve hayvanlar ise doğada sürekli olarak bulunur. Bu tür doğal kaynaklar bir kez kullanımla tükenmez. Güneşin varlığına bağlı olarak bu enerjiler sürekli dolaşım durumundadır. Bu kaynaklara, yenilenebilir enerji kayakları denir.
Fosil yakıtlar günümüzde en çok kullanılan yakıtlardır. Ancak fosil yakıtların yeniden oluşumu çok uzun zaman alır. Bu yakıtlar yakın bir gelecekte tükenecektir. Bu nedenle fosil yakıtlar yenilenebilir enerji değildir.
Su, rüzgar ve güneş enerjisi gibi kaynakların kullanımı çevre kirliliğine neden olmaz. Yenilenebilir enerjiden yaralanmak daha akılcıdır.geleceğimizin güvencesi yenilenebilir enerji kaynaklarıdır.
9.Yenilenemez Enerji Kaynakları İçin Önlem Alalım
Bu gün kullandığımız enerjini büyük bölümünü yenilenemez enerji kaynaklarına dayalı termik santrallerden elde ederiz. Yenilenebilir enerji kayakları, bu enerji kaynaklarına alternatif haline gelinceye kadar bunları kullanmak durumundayız.
Termik santraller hava, su ve toprağın kirlenmesinde etkili olurlar. Bacalarında çıkan kükürt dioksit karbon dioksit ve azot oksitlerle havayı kirletirler kükürt dioksit gazları havadaki su buharı ile birleşerek sülfürik asidi oluşturur. Meydana gelen asit yağışlarla yeryüzüne düşerek su ve toprağın kirlenmesine neden olur. Bunun için şunları yapmalıyız:
a) Kükürt oranı yüksek olan kömürler yerine kalorisi yüksek olan kömürler kullanılmalı,
b) Havaya ve suya karışan artıklar arıtma tesislerinde filtre edilmeli,
c) Yakın su kaynaklarına boşaltılacak sıvı atıklar soğutulmalı,
d) Yana kömürlerin cürufları yol vb. inşaatlarda kullanılmalı.
10. Kullandığımız Her Şeyde Tutumlu Olalım
Kullandığımız enerji kaynaklarının sınırlı olduğu ve bir gün tükeneceği bilinmektedir. Bu nedenle enerji kaynaklarını artırımlı kullanmalıyız.
Enerji tasarrufu yaparsak daha az enerjiye ihtiyaç duyarız. Böylece enerji üretiminin çevreye verdiği zararları da azaltmış oluruz. Enerjinin verimli kullanılması, önemli çevre sorunlarının çözülmesi için en kolay ve en ucuz yöntemdir.
Enerjinin verimli kullanımına evlerden başlamalıyız. Binaların çoğunda ısı yalıtımı yetersizdir. Bu binalarda ısı yitimi çok olur. Çift cam kullanılması, çatıların yalıtımı, duvarların dışı ve içi arasına yalıtkan konulması, zemine tahta veya kalın halı döşenmesi ısı yitimini azaltır. Bu önlemler okul, iş yeri ve diğer binalarda da uygulanabilir.
Verimli bir ısıtma sisteminin uygulanması da ısı yitimini azaltır. Isıtma araçlarının da enerjiyi verimli kullanabilir özellikte olması çok önemlidir. Isınmanın yanı sıra enerji kullanırken de verimliliğe önem vermeliyiz. Kullanmadığımız ampulleri söndürmeliyiz. Fırın, buzdolabı, ütü, bulaşık makinesi gibi elektrikli aletleri artırımlı kullanmalıyız. Bu aletleri satın alırken verimliliği yüksek olanları yeğlemeliyiz.
Motorlu taşıtlarda da verimli enerji kullanımına özen göstermeliyiz. Bu araçları yerine ve zamanına göre kullanmalıyız. Elden geldiğince toplu taşıma araçları ile yolculuk etmeliyiyiz. Otomobil alırken yakıt artırımı olanları yeğlemeliyiz.
Yaşantımızın her alanında enerjiyi artırımlı kullanmalıyız. Böylece hem enerji kaynakları tükenmez hem de çevre kirliliği olmaz..
11. Bu Konularda Her Yaş Grubunun Bilgilendirilmesi Ve Eğitimine Önem Verilmesi
İnsanların doğayı kötü kullanmaları, dünya ölçeğinde bir çevre bunalımının ortaya çıkmasına yol açmıştır. Gelecekte içinde yaşmak istediğimiz çevreye iliş kin seçenekler önümüzde durmaktadır. Tüm canlıların ve dünyanın geleceği doğru yapacağımız doğru seçim bağlıdır. Bu seçim şudur : doğal döngüleri anlayıp kendimizi onlara uydurmak ve doğayla uyum içinde yaşamak. Zaman yitirmeden çözüm bekleyen çevre sorunlarının giderilmesi için önlemler almalıyız.
Önümüzde duran önemli sorunlar şunlardır: toprak erozyonu, yağmur ormanı kıyımı , asit yağmuru ve diğer kirlenme biçimleri , doğal yaşam alanlarının yok olması, ozon tabakasının incelmesi, sera etkisi ve doğal kaynakların savurganlığı.
Öncelikle bu sorunlar çok iyi belirlenmelidir. Daha sonra bu sorunlar bütün insanlara ayrıntılı olarak anlatılmalıdır. Bugün önümüzde duran sorunlara çözüm getirmezsek ve önlemler almazsak yarın daha büyük yıkımlarla karşılaşacağımızı açıklamalıyız.bu konuda kamu yöneticilerine ve eğiticilerine önemli görevler düşmektedir. Çocuk, genç, orta yaşlı ve yaşlı herkesin çevre sorunlarına karşı bilinçli olması gerekir. Özellikle çocuklarda ve gençlerde eğitime ağırlık verilmelidir. Yalnızca çevre konusunun ders kitaplarına konması yeterli değildir. Bu sorunların gezi ve gözlemlerle uygulamalı olarak işlenmesi gerekir. Sivil toplum örgütlerinden ve kamu kuruluşlarından çevre sorunlarının çözümünde katkı sağlamalıdır. Paneller , açık oturumlar, konferanslar, ve kampanyalar düzenlenerek bütün insanlarda çevre bilinci oluşturulmalıdır.
Doğaya saygılı olmak bugün eskisinden çok daha önem taşımaktadır. Bunu yalnızca doğa bizim su , hava , besin gibi temel besinlerimizi karşıladığı için değil , onun da var olmaya hakkı olduğu için yapmalıyız. Doğanın dışında yada üstünde olmadığımız , dünyadaki diğer varlıklar gibi bizim de yalnız onun bir parçası olduğumuzu düşünmeliyiz.
12. Sürdürülebilir Kalkınmayı Esas Alalım
Kalkınmayı genel anlamda ekonomideki büyüme ve gelişme olarak tanımlayabiliriz. Sürdürülebilir kalkınma ise doğal kaynaklar tüketilmeden ve çevre yıkımına neden olmadan yapılan kalkınmadır.
Sürdürülebilir kalkınmada esas amaç, doğa ve çevre ile barışık yaşamaktır. Yani, doğal çevrenin yapısını bozmadan en iyi şekilde yararlanmaktır.
Kalkınmanın amacı toplumun ihtiyaçlarını ve beklentilerini belirleyerek üretim ve tüketim dengelerini planlamaktır. Kalkınmanın sağlıklı bir biçimde gerçekleşebilmesi için nüfus ve aile planlanması şarttır. Sanayileşmiş ülkeler ölüm ve doğum oranını ayarlayarak ekonomik ve sosyal yönden gelişmiştir.
Sürdürülebilir kalkınmanın temel esaslarından biride yenilenebilir kaynakları kullanmaktır. Bunun için yenilenebilir kaynaklara ve geri dönüşümlü ürünlere yönelmek gerekir. Bazı enerji ve hammadde kaynakları kısa zamanda yenilenemez.Uzun sürede yenilenebilir.Örneğin; ihtiyaçlarımızı karşılamak için kesilen ağaç- ların yerine hemen yenileri dikilmelidir. Bu sayede ormanlar kendilerini yeniler ve denge sağlanır.
Sürdürülebilir kalkınmayı sürekli hale getirmek için doğal kaynaklarımızı verimli ve yerinde kullanmamız gerekir. Doğal kaynaklarımız bitmez ve tükenmez değerler değildirler. Doğal kaynaklarımız kısa vadeli avantaj elde etmek yerine, uzun vadeli çıkarlara dayanmalıdır. Örneğin; sadece ulaşım ve diğer avantajlar nedeniyle verimli topraklar üzerine sanayi tesisleri yapılmamalıdır. Bunun için verimsiz topraklar seçilmelidir.
13. Sorunların Çözümlerinde Bilimsel Yaklaşımı Kullanalım
Çevremizdeki ülkelerin ekonomik ve sosyal gelişmeleri ile ülkemizin durumu kıyaslandığında, daha ilerde olduğumuz görülür. Üstelik, petrol gibi yer altı kaynaklarına sahip olmamasına rağmen. Petrol kaynaklarına sahip olmak, kalkınmak için çok önemli bir varlıktır. Çünkü, kalkınmanın temelinde enerji vardır.
Komşu ülkelerimizden ekonomik ve sosyal olarak önde olmamızın nedeni; Atatürkçü düşüncenin topluma yerleşmiş olmasındandır. Atatürkçü düşüncenin temeli, akıl ve bilimsel yaklaşıma dayanır. Büyük önder Atatürk, ülkemizin gerçeklerini görerek bilimsel yaklaşımları esas almıştır. En önemli kaynağın insan olduğuna inanmış ve kalifiye insan eğitimine ağırlık vermiştir. Bilimsel amaçla yurt dışına gönderdiği insanlardan yararlanarak ülkemizin kalkınmasını amaçlamıştır. Ülkemiz, kalkınmakta olan ülkeler arasında yer almaktadır. Ekonomi, kültür, sanat, bilim, siyaset ve spor alanında önemli bir yerde bulunmaktadır. Bu duruma Atatürk sayesinde ulaştığımız bir gerçektir.
Bilimsel yöntem ve yaklaşımlar, doğanın yasaları ile uyum içinde olurlar. Bilimsel yaklaşım doğa ve tabiat olaylarını düzenli bir şekilde açıklar. Doğa yasalarını açıklayan bilim, aynı zamanda doğal bozulmaları da açıklar. Artan nüfusun ihtiyaçlarını karşılamak için kaynakların tüketimi kaçınılmazdır. Bu doğru bir tezdir. Ancak kaynakları gelişi güzel ve kısa vadeli çıkarlar yerine, uzun vadeli çıkarlara yönelik planlama yaparak kullanmak gerekir. Doğal kaynakları kullanırken niçin, ne kadar, ve nasıl sorularını yanıtlayarak planlamamız gerekir. Bu yaklaşım tarzı, bilimsel düşünce tarzıdır. Bilimsel yaklaşım; sorumluluk, yetki, hak, ödev ve toplumsal ahlak bilinci ile hareket etmemizi ve davranmamızı esas alır.
Çevre ve toplumsal sorunların çözümünde, Atatürkçü yaklaşımı ve onun ülkemize kazandırdığı bilimsel kuruluşların açıklamalarına göre davranmamız en etkili çözüm olacaktır.
Read more

Türkiye'deki Doğal Göller Nelerdir? Özellikleri


Türkiyedeki doğal göller
Türkiye’nin gölleri çok farklı büyüklükte ve derinliktedir. İçlerinde Van Gölü 3738 km² yüzölçümünde ve 100 m. ye yaklaşan derinlikte olanı bulunduğu gibi, yüksek dağlarda ve karstik bölgelerimizde orta ölçekli haritalarda bile gösterilemeyecek kadar küçük göller de vardır. Ancak, bu pek küçük göller içinde çok derin olanları da bulunmaktadır. Buna karşılık, yüzölçümü çok fazla görünen Tuz Gölü (1642 km²) gibi bazı büyük göllerde derinlik çok yerde 2 m. yi geçmez. Sadece Koçhisar kasabası güneyindeki bölümünde 10 m. ’ye yaklaşır. Bu durumuyla Tuz Gölü yılın uzun süren kurak mevsiminde çok çekilerek küçük bir göl ve yer yer tuzlu bataklıklar halinde kalır, yağışlı mevsimde yayvan çanağına yayılarak büyük bir göl görünüşü alır.
Doğal göllerimiz, n bir kısmının ayağı vardır ve bu yol ile fazla suları denize ulaşmak üzere boşaltılır. Bir kısım göllerimizin ise ayağı yoktur ve fazla suları ya yayılmak suretiyle gölün büyümesine yol açar, ya da kenarları yüksek yerlerle çevrili ise göl seviyesinde belirgin kabarmalar olur. Böylece sözgelişi Sapanca Gölünün fazla suları çark suyunun yoluyla Sakarya’ya dökülerek gölün seviyesi normale yakın bulunurken, ayağı olmayan Van Gölünün seviyesi yükselmektedir. Gerçekten Van Gölü’ne oldukça kuvvetli dereler ve çaylar bolca su getirir, buharlaşma ise nispeten azdır. Bu yüzden gölün suları, özellikle son 100-150 yıl içinde yükselmiş.
Türkiye Göllerinin Meydana Gelişi, çeşitli olaylara bağlı bulunarak, birbirinden farklı oluşlar gösterir. Göl sularının birikmesine yer veren çanak nasıl oluşmuş ise;göl de oluşması bakımından o soydandır:
1-Tektonik Göller
Gölün oluştuğu yerde daha önce bir yerkabuğu çöküntüsü olmuşsa, göl çanağının esası bu yol ile hazırlanmış demektir. Böyle yerkabuğu kırılmaları ve bükülmeleri yoluyla oluşmuş çanaklardaki göllere tektonik göller adı verilir. Her tektonik çöküntü yerinde göl bulunması gerekmez. Çünkü göl, birikebilecek suların bulunduğu ve bunların birikebileceği çanak biçimi şartının mevcut olduğu yerlerde oluşur. Böyle göllerin sayısı Türkiye’de çoktur (30 kadar göl böyledir).
2-Volkanik Göller
Bir kısım göller de vardır ki, yanardağ püskürmeleri ve patlamaları sonunda meydana gelmiş bulunan çukurlarda (çanaklarda) suların birikmesinden doğmuştur:Krater gölleri, kaldera gölleri, maar gölleri gibi. Memleketimizde bu türlü göller de çoktur.
3-Buzul Göller
Bir kısım göller de vardır ki, bunlar geçmiş yakın bir devirde buzlar altında kalarak bu buzların yeri aşındırması ve oyması nedeniyle küçük çanaklar doğmuş buralarda sular birikerek gölcükler oluşmuştur. Türkiye’nin buzul aşındırmasına uğramış yüksek dağlarında bu göllerden çok sayıda vardır.
4-Karstik Göller
Kalker ve jips gibi eriyebilen taşların kalın tabakalar halinde bulunduğu yerlerde oluşmuş bulunan çanaklar içinde de suların birikmesi halinde çoğunca yanyana birçok göller teşekkül etmiştir ki, bunlar karstik göllerdir. Türkiye’de karstik göllerin sayısı çoktur. Hele yağışlı mevsimlerin ardından da bu olaylara yer veren bazı dağlarımızda bunlar geçici göller halinde sayılamayacak kadar çoğalır.
5-Set Göller
Birçok göllerimizde vardır ki, önleri herhangi bir şekilde bir set ile kapanmış bulunan ve böylece çanak şekline girmiş olan eski çukurluklar içinde suların birikmesiyle o gibi yerlerde çeşitli büyüklükte göller oluşmuştur. Bunlara setleşme gölleri denir. Türkiye’de sayıları çok olan böyle göllerin oluşmasında set işi gören engelin çeşidine göre farklı adlar verilir: Heyelan seddi gölü, alüvyonlu set gölü, lav seddi gölü, yapma set gölü gibi.
1-Basliklara geri don TEKTONİK GÖLLER 
Memleketimizin başlıca gölleri, yerkabuğunun çöküntülere uğramış ve bu yol ile geniş çanaklar biçimi almış yerlerinde suların birikmesinden doğmuş olup, sayıları büyükçe göl olarak , 20’den çoktur. Güney Marmara bölgesi gölleri (Kuş gölü, Ulubat gölü, İznik gölü), Simav, Acıgöl, Eğridir, Kovada, Ilgın, Beyşehir, Hazar, Tuzla, Yaygölü, Seyfe, Eber, Akşehir gölleri, esas çizgileriyle bu şekilde meydana gelmişlerdir. Van, Sapanca, Amik göllerinin temeli de böyle olmakla beraber, biraz aşağıda bunlar karma oluşumlu olarak belirtilecektir.
Kuş Gölü(Manyas gölü) 162 km² yüzölçümlü bir göldür. En uzun yeri 18, eni 10-12 km olup birkaç metre derinlikte (en derin yeri 10 metre) pek yayvan bir çanakta oluşmuştur. Bu nedenle göl seviyesinde ufak bir kabarma sonucu sular çevreye doğru hemen yayılır. Yine bu nedenle türlü mevsimlerde gölün yüzölçümü değişik değerler verecek şekilde daralır, genişler. Çevresi bu yüzden sazlık ve bataklıktır. Buralarda çok çeşitli kuşlar yaşar. Bundan ötürü burası kuş cenneti adı ile anılır. Buna bağlı olarak Manyas gölü adı yerine Kuş gölü denir. Bu çanak Gönen-Bursa uzun çöküntü alanındaki çukurluklardan biridir. Bu çöküntü alanı içinde Gönen ovası, Kuş gölü çanağı, Ulubat gölü çanağı, Bursa ovası vardır. Gölü besleyen başlıca akarsu Balıkesir taraflarından inen Kocaçay’dır. Gölün deniz yüzeyinden yüksekliği 15 m. dir. Fazla suları Güneydoğu ucundan Karadere adıyla çıkar, Simav çayına doğru akar. Turistik bir göl olduğu kadar balık bakımından da zengindir. Balık iskelesi Sığırcık köyündedir.
Ulubat Gölü(Apolyont gölü), 136 km² yüzölçümlü bir göldür. Uzunluğu 24 km, genişliği 12 km, derinliği 2-3 m. , en derin yeri 10m. , denizden yüksekliği 5 m. dir. Bu yayvan çanaklı gölde yağışlardan sonra kabarma ve çukur yerlere taşkınlar olur, bu sıralarda gölün yüzölçümü 160 km² yi geçer. Kirmasti çayı ile beslenir, bir ayak ile suları Simav çayına dökülür. Gölde balık yoktur (yayın, sazan, turna…). Bir kısım köyler balıkçılıkla geçinir.
İznik Gölü, Gemlik körfezinin bir uzantısı görünüşünde, 308 km² yüzölçümlü bir göldür. Uzunluğu 32, genişliği 12 km. yüksekliği 85 m. , derinliği 65 m. dir. Bu derinlik kuzey bölümünde 10-15 metre, güney tarafında 40-60 metredir. İznik gölü çanağı, batıda Gemlik körfezinden, doğuda Geyve-Pamukova çöküntü alanına kadar uzanan tektonik çukurlar dizisi içindedir. İznik gölü çanağı ile Gemlik körfezi arasında birinci ve üçüncü zaman tabakalarından oluşmuş dar bir eşik vardır. Şimdi bu eşiğin iki yanı alüvyonlarla çevrilidir. Buna göre, İznik gölü çanağı ile Gemlik körfezi çukurluğu birbirinden ayrı iki çöküntü alanı olarak aynı olaylarla doğmuştur. İznik gölünün beslenme alanı dardır. Çevredeki dağlardan göle inen derelerle kaynaklar gölü besler. Gölden Gemlik körfezine doğru açıktan bir çok gözelerden çıkar, sonra Garsak deresi ile birleşerek Gemlik körfezine dökülür. Bu tatlı sulu ve duru gölde çok çeşitli balıklar üremiştir.
Acıgöl, göller bölgesinde yüzölçümü 154 km² olan, birkaç metre derinlikte, en uzun yeri 25, eni 8 km, denizden yüksekliği 836 m. olan bir göldür. Çevreden inen küçük akarsularla beslenir. Az yağışlı bir çevrede bulunan bu gölün ayağı ve dışarıya akışı yoktur. Bu nedenle suyu tuzludur. Acıgöl, Büyük Menderes çöküntü hendeğine bir bölümündeki çanakta oluşmuştur. Gölde yaz ve kış arasında önemli seviye değişikliği olur.
Eğridir Gölü, yüzölçümü 486 km², uzunluğu 50, eni 3-15 km. , derinliği en çok 17m. , çok yeri 5-10 m. , denizden yüksekliği 916 m. olup, kuzey-güney uzanışlı büyük bir çöküntü alanının bir bölümündeki çanakta oluşmuştur. Biraz güneyindeki Kovada gölü (10 km. boyunda, 2 km eninde) de bu çevredeki dağlardan inen dereler ve gölün yakınından ve dibinden çıkan gür su kaynakları ile beslenir. Göl, kalın kalker tabakalarının çok yaygın olduğu bir bölgede bulunduğundan bu çanağın oluşmasında karstik olayların bu arada yer altı akarsularının önemli yeri olmuştur. Bu göl, yerkabuğu çöküntülerinin esası hazırlandığı ve karstik erime olaylarının oluşmalara katıldığı iki büyük polyenin yani gülovanın (kuzeyde Hoyram, güneyde Eğridir) birbirine eklenmesinden doğmuştur. Gölün seviyesi son 15-20 yıl içinde kabarma göstermiştir. Gölün fazla suları güney ucundan çıkan bir ayak ile 10 km. güneyindeki ova Kovada gölüne dökülür. Bu ayak, bir iki km. enindeki Boğazova hendeğinden geçerek Kovada’ya ulaşır. Gölün kabarık zamanında Kovada gölüne bol su taşır, burada düdenlerden dibe iner. Böylece Eğridir çöküntü alanı, karstik yol ile yani suyutan delikleri yoluyla sularını yerlere boşaltan kapalı bir tekne iken, sonraları Aksu çayının bir kolu bu suları boşaltmaya başlamıştır. Elektrik üretiminde bölge için önemli yeri vardır.
Ilgın Gölü, Türkiye’nin çöküntü göllerindendir. İç Anadolu’nun bu düz kenarlı uzun gölü(boyu 16, eni 3 km, yüzölçümü 50km², yüksekliği 1019m. ) kuzey-güney doğrultusunda uzanan bir çöküntü hendeğinin bir bölümünde oluşmuştur.
Beyşehir Gölü, (650 km², boyu 45, eni 20 km, yüksekliği 1121 m, derinliği 10 m. ’yi geçmez, tatlı sulu, Türkiye’nin üçüncü büyük gölü). Bozkır-Seydişehir-Beyşehir teknesinin bir bölümünde oluşmuştur bu büyük tekne Toros kıvrımları arasında kalmış. Üçüncü zaman göl tortularına yer vermiş yer kabuğunun buradaki çöküntü alanlarındandır. Gölün batı yanında kıvrım dağları uzanışına paralel kırılma yerleri de vardır. Buradaki sıra sıra adalar göl suları altında kalmış tepe uzanışlarıdır. Gölün fazla suları önceleri Suğla gölüne ve oradan da Çarşamba suyuna karışarak Konya ovasına doğru akardı. Şimdi Suğla gölünün yanından geçirilen kanal, gölü doğruca Çarşamba suyuna bağlanmıştır. Ancak, su çok fazla gelirse Suğla gölüne verilir. Konya ovasının sulanmasını düzenlemek için Beyşehir kasabası yanında bir refülatör yapılmıştır. Gölden çok miktarda balık tutulur bir kısmı tuzlanarak başka yerlere gönderilir.
Hazar Gölü, (85 km², boyu 25, eni 5 km, derinliği 100 metreye kadar, yüksekliği 1248 m). 40 km kadar uzunluktaki bir çöküntü hendeğinin bir bölümündedir. Bu uzun çukur alan bu bölgedeki kıvrımlar eksenine paralel çöküntü yerlerindendir. Bu bakımdan oluşu Batı Toros göllerinin oluşlarını andırır. Hazar gölü dere ve kaynak suları ile beslenir fazla suları Dicle’ye boşalır.
Tuzla Gölü, (23 km², boyu 8, eni 4 km, derinliği batı kıyılarında 10-15 m, denizden yüksekliği 1138 metre). Batı bölümünde kırılmaların bulunduğu bir çöküntü alanında oluşmuş çok tuzlu ve dışarıya akışı olmayan bir göldür. Kayseri’nin hemen kuzeydoğusundaki bu göl çanağına çevre dağlarından inen dereler, çok alüvyon getirmiş, bu nedenle bir yandan burada genişçe bir ova oluşmuş. Gölün bir yanı bataklık olmuştur. Gölün tuzundan faydalanılır, yazın bu gölün suları çok çekilir.
Yay Gölü, (yağışlı mevsimlerde çok genişleyerek 60 km’yi geçen kurak mevsimde çok çekilerek 20 km. den aşağıya inen bir göl ki, derinliği 1-2 metre, yüksekliği 1017 m). Erciyes dağının güneyindeki çok büyük Develi ovasının (1000 km²) bir bölümünü kaplayan bir göldür. Bu ova, geniş bir çöküntü alanı olup, yay gölü ve bunu yaygın durumundaki şekli sayılabilen sultan sazlığı, bir çöküntü alanının bataklık-sazlık-göl halidir. Yay gölü, bu pek geniş çöküntü alanının en çukurda kalmış çok yayvan bir çanağındandır.
Seyfe Gölü, (15 km², boyu 10, eni 4 km. , en derin yeri 5m. , yüksekliği 1110 m. ), Çiçek dağı dağlık alanı ile Kırşehir kütlesi arasındaki çöküntü alanının bir bölümünde oluşmuştur. Birkaç küçük dere ve kaynakla beslenen kapalı, tuzlu ve yazın çok çekilen bir göldür.
Eber Gölü, (genişlemiş zamanında yüzölçümü 125 km², yazın en çekilmiş zamanında 15 km² ye iner, çanağı yayvan ve derinliği birkaç metreye kadar olup, yüksekliği 967 m. ), Afyon-Akşehir arasında ve Sultan Dağları’nın önünde uzanan çok geniş çöküntü alanının bir bölümündeki yayvan bir çanak içinde oluşmuştur. Gölün çevresi geniş sazlık, bataklık ve otluklarla kaplıdır. Göl, Afyon taraflarından gelen Akarçay ve Sultan dağlarından inen derelerle beslenir. Kabardığı zamanlarda gölün fazla suları yakınındaki Akşehir gölüne dökülür.
Akşehir Gölü, (yüzölçümü kabarık zamanlarda sazlık ve bataklıklarla birlikte 332 km²’yi bulur, yazın çekilir, göl küçülür, 100 km² ye iner. 50 yıl kadar önce bu göl kuruyacak duruma bile gelmişti. Gölün en derin yeri 8m. kadardır. Yüksekliği 958 m. dir), yanındaki Eber Gölü gibi büyük bir çöküntü havzasının bir bölümünde oluşmuştur.
Tuz Gölü, (suların göl çanağını doldurduğu aylardaki yüzölçümü 1642 km², normal zamanlarda 1000 km², suların çok çekildiği kurak aylarda 200 km², derinliği birkaç metre, doğu bölümünde 10 m. , denizden yüksekliği 925 m. ), kırılmalara ve bükülmelere uğrayarak çanaklaşmış geniş bir çukur alanda oluşmuştur. Göl suları, bu pek geniş çukurlaşma alanının bir bölümünü örtmüştür. Gölün, geçmiş yakın devirlerde daha geniş olmuş bulunduğu sanılıyor. Tuz gölü, çevreden inen derelerle beslenir. Haritalarda Van gölünden sonra Türkiye’nin en büyük gölü olarak görünen Tuz gölü, gerçekte çok yayvan bir çanak içinde suların yayıldığı pek sığ bir gölden ibarettir. Yazları iyice çekildiği zaman Koçhisar güneyindeki Körfez ile gölün ortasındaki bazı derince yerlerden başka göl görünüşünde bir yer kalmaz. Böyle zamanlarda gölün az derin yerleri çatlaklarla dolu tuzlu topraklar olarak görünür. Çok tuzlu olan göl suları buharlaştığı zaman yerinde birkaç mm. den 20-30 cm. ye kadar türlü kalınlıkla tuz tabakaları meydana gelir.
Suğla Gölü, (sularla iyice örtüldüğü zaman yüzölçümü 165 km², yaz sonlarında 30 km², bazı yıllarda 10 km², bazı yıllarda da kuruyacak hale gelir, derinliği birkaç m. kadardır. Yüksekliği 1040 m. ). Bozkır-Seydişehir-Beyşehir çöküntü teknesinin güney bölümündeki yayvan bir çanakta oluşmuştur. Güneydeki göl girintisinde bulunan birçok su yutan deliklerden (düdenlerden) göl sularının bir kısmı dibe dalar. Suğla gölü, Konya ovasını sulamak için bir rezervuar görevi yapmıştır. Burada doğal bir göl durumu bulmak güçtür. Çok verimli topraklardır.
Burdur Gölü, (176 km², boyu 30, eni 6 km, yüksekliği 845 m. ), dağlar arasındaki geniş bir çöküntü alanının bir bölümünde oluşmuştur. Göl çanağının çevresinde yer yer faylar vardır. Dar bir eşik ile Isparta ovasında ayrılır. Burdur gölünün denize akıntısı yoktur. Bu yüzden suları tuzlucadır. Göl çevreden inen çay ve derelerle beslenir. Derin yerleri vardır.
2-Basliklara geri don VOLKANİK GÖLLER
Türkiye’de volkanik göller geniş yer tutar. Bu bölgelerde ki yanardağ faaliyetlerinden bir kısmı yakın bir geçmişte de sürmüştür. Bu nedenle henüz fazla aşınmalara uğramadan tazeliğini korumuş yanardağ şekilleri ve bu arada da krater, kaldera, maar gibi volkanik çukur şekiller yoktur. Bu çukurlardan bir kısmında sular birikerek göller oluşmuştur. Türkiye’de bunların sayısı çokçadır. Burada birkaç örnek verilecektir.
Nemrut Gölü, (yüzölçümü 13 km², denizden yüksekliği 2247 m. )Türkiye’nin en büyük krater gölüdür. Gölün en uzun yeri 6, en geniş yeri 2 km. dir. Derinliği bilinmiyorsa da çok derin olduğu sanılmaktadır. Göl, yağmur ve kar suları ve kaynaklarla beslenir. Göl sularının bir kısmının Nemrut Dağı’nın batı eteğindeki Gölbaşından yüzeye çıktığı sanılmaktadır. Bu dip akıntısı nedeniyle gölün suyu tatlı kalmıştır. Göl kışın donar. Nemrut gölü geniş ölçülü patlamalar sonucu meydana gelmiş 10 km. çapındaki patlama kraterinin (buna kaldera denir) üçte bir alanını suların kapladığı bir volkan gölüdür. Bu kalderanın (patlama kraterinin) çok yeri, daha sonraki püskürmelerle çeşitli volkanik maddeler ve bu arada lav akıntıları ile yer yer dolmuştur. Hemen her yanı dimdik ve renk renk kayalıklar halindeki yüksek yamaçlarla çevrilidir. Göl dağın yüksek yerlerinden birkaç yüz metre aşağıdadır.
Meke Tuzlası gölü:, İç Anadolu’da ki volkan göllerinden biridir. Dünyada nadir bulunur özellikte bir oluşması vardır. Karapınar kasabası yakınındaki bu göl, halka biçimindedir. Bu çevrenin volkan malzemesiyle örtülü platosundaki büyük bir kraterdir. Çapı 800 m. yi geçer. Platodan olan derinliği 30 m. dir. Bu kraterin ortasında yine volkanik bir tepe yükselmiştir. İşte göl bir halka biçiminde bu tepeyi çevirmiştir. Suyu tuzludur ve çokça tuz elde edilir. Göl derin değildir.
Acıgöl:, Meke Tuzlası gölünün hemen yanındadır. Çapı 700 m. olan bir kraterdir. Çevresindeki platodan 70 m. derindedir. Gölün çok derin olduğu sanılmaktadır. Suyu acı ve tuzludur.
Acıgöl:, Nevşehir ilinde eski adı Dobada olan bucakta, çapı 500 m. olan bir krater gölüdür. Suyu acı ve tuzludur. Dibinden gazların da çıktığı su kaynakları vardır. Kraterin derinliği 50 m. kadardır.
Gölcük:, Isparta yakınında bir krater gölüdür. Yüzölçümü 1 km² kadardır. Bu çukurluk geniştir (1. 5 km. çapında). Patlama krateri özelliğindedir ve göl çevresinin çok yerinde göl yüzünden 150 m. yükseklikteki volkan külleri ve tüfleri halinde yığılmıştır. Göl kenarının bir bölümünde taşlaşmış dolu tanelerini andıran, çok sert, yuvarlak ve ceviz iriliğinde kat kat volkan taşları yığıntıları vardır. Göl, yağmur suları ve kaynaklarla beslenir. Gölün suyu çevredeki kumlar arasından sızar. Bir tünelden geçirilen sularla Isparta’nın su ihtiyacında kullanılır.
3-Basliklara geri don BUZUL GÖLLER
Türkiye’nin yüksek dağlarında buzul gölleri çoktur. Bunlar ya bu dağların üst yamaçlarında yan yana ve üst üste sıralar halindeki küçük çanakların sularla dolması ile oluşmuşlardır ki, bunlara buz yalağı gölü denir veya buzulların koparıp sürüklemiş ve bir yerde yığmış bulundukları taş yığınlarının (morenlerin) gerisindeki çanaklarda suların birikmesi ile göl meydana gelmiştir. Böyle göllere de moren seddi gölleri denir. Yüksek dağlarımızda bunlardan her ikisi de küçük çanak şekilleri ve göller olarak görülür. Çoğunca büyüklükleri 1 ile 20 dönüm kadardır. Derinlikleri birkaç metreden 50-60 m. ye kadar olanlarına varıncaya dek çeşitlidir. Her biri dağlarımızın yüksek yamaçlarına serpilmiş bulunan bu inci gibi göllerin çanakları, yakın bir jeolojik geçmişte (Dördüncü Zamanın ilk yarısında) buzul oymaları ve setleşmeleri ile oluşmuşlardır.
Türkiye’nin buzul gölleri, başlıca şu yüksek dağlardadır:
Hakkari dağlık bölgesinin Cilo dağları (şimdi bu dağların adına Buzul dağları denilmektedir), bunun hemen doğusundaki Sat dağları, Hakkari kuzeyindeki Karadağlar, Süphan dağı, Doğu Karadeniz dağları ve özellikle Kaçkar dağları, Munzur dağları, Orta Torosların Ala dağları, Bolkar dağları, Bunların kimisinde yan yana birkaç göl görülür. Kimisinde buz yalağı çukurları varsa da, bir yanları açılmış olduğundan çanak biçimini kaybederek göl oluşamamış veya varsa boşalmıştır, kimisinde de tek tek göller vardır.
4-Basliklara geri don KARSTİK GÖLLER
Türkiye’de kireç taşı (kalker) ve alçı taşı (jips) gibi eriyebilen taşların çok yer tuttuğu bölgelerde erimelerle oluşmuş çanaklardan suların birikmesiyle göller doğmuştur ki, bunların sayısı çoktur. Bunlar memleketimizin kimi yerlerinde yan yana toplu halde bulundukları gibi kimi yerlerinde de tek tek bulunurlar. En yaygın oldukları yerler Batı Toroslar, Orta Torosların bazı yerleri, İç Anadolu’da Obruk Gölleri alanları ve Sivas bölgesidir. Bunların dışında da karstik göller yer yer ve tek tek vardır. Bu göller dolin, düden, obruk, polye gibi karstik çukurlarda suların birikmesinden doğmuşlardır. Bunların kimisi devamlı göldür, kimisi geçici göldür, kimisi de bataklık ve geçici bataklık özelliğindedir. İçlerinde derin olanları bulunduğu gibi, derinliği birkaç metreden çok olmayanları da vardır. Çoğunun dipten sızıntı yeri veya yerleri vardır. Bu yüzden bu türlü göllerde seviye oynamaları, başka göllere göre, daha çok olur. Böyle göllere yer olmuş çanakların toplu halde bulundukları dağlarda yağmurlar ve kar erimeleri mevsimlerinin hemen ardından birbiri ardından çok sayıda gölcükler belirir. Bir süre sonra bunlar çekilir veya büsbütün kuruyarak çanaklar aylarca susuz kalır. Bu göl çanaklarının bir kısmı, özellikle büyükçe olanları, yalnız karstik erimelerle değil aynı zamanda yer kabuğu çöküntüleri de eklenerek oluşmuşlardır. Böyle yerlerde göl suları, çanağın bir bölümünü örtmüş bulunur, mevsimlere göre genişler veya daralır. Böyle çanaklara bu nedenle gölova (polye) denir. Böyle göllere de gölova gölü (polye gölü) adı verilir.
Türkiye’de polye göllerinin sayısı az değildir. Göller Bölgesi adı verilen geniş bölgede bunların güzel örnekleri vardır. Kestel gölü, Elmalı gölleri, Söğüt gölü, Avlan gölü, Eğridir gölü, Kovada gölü, Beyşehir ve Suğla gölleri bu türlü oluşlar gösterir. Korkuteli ile Bucak arasında 60 km. uzunluk gösteren ve çok girintili çıkıntılı bir biçimi bulunana bu ovalar tüm yönleriyle yer kabuğu çöküntüleri ve karstik olayların birlikte oluşturdukları büyük çanaklardır. Bu çanaklar topluluğunun dışarıya akışı olmayıp, dipteki deliklerle (düdenlerle) sular derinlere iner. Burdur-Antalya yolu bu ovalardan geçer. Bu ovaya doğru çevredeki geniş alanlardan bir çok akarsular iner, yer yer göl haline toplanırlar. Buradaki göl, bu polyeler topluluğu içinde geçici bir göldür. Dere suları ve büyük kaynakların suları ovaya yayılarak bir göl görünüşü belirmiştir. Bu sular çekilince gölün dibi açığa çıkar veya yerinde bir gölcük kalır. Buraya derelerle inen ve ovayı örten suların çoğu suyutan delikler yoluyla dibe inerler. Ova dibinde ve kenarlarında on kadar suyutan yer (düden) varsa da derelerin bol su getirdiği mevsimlerde yeterince suları çekmediklerinden bu deliklerde ovanın sular altında kalmasını önleyemezler. Kestel göl ovasındaki en büyük su taşkını 1931 yılı Mart ayında olmuş, buraya 15 gün kadar çok bol su akmış, düdenler bu suları yeterince dibe çekemmiş, sular ovaya yayılmıştır. O yıl ovada 55 km² yüzölçümünde ve derin yerleri 6 metreyi bulan geniş bir göl belirmiştir. Pek çok arazi sular altında kalmıştır. Bundan sonra sular çekilmeye başlamış ancak 15 ay sonra sular çekilebilmişti. Kestel gölovasındaki bu türlü taşkınlardan sonra ovanın insan eliyle düzenlenmesi gerekmiş, suyu dibe çeken düdenler temizlenmiş, buralara uzanan kanallar açılmış, böylece derelerin getirdiği bol suların ovaya yayılarak göl haline gelmeden bu kanallar yoluyla düdenlere geçmesi sağlanmıştır.
Yine bu bölgedeki Avlan gölü de benzer bir oluşma gösterir. Elmalı çöküntü alanındaki girintili çıkıntılı ovalar topluluğunun güney bölümünde 16 km² lik, derinliği pek az bir göl oluşmuştur ki, Avlan gölü adı ile anılır. Burada dibe dalıp kaybolduğu delikler vardır. Çevreden gelen dere ve kaynak sularını bu delikler yutar. Bu göl gittikçe küçülerek bugün yerini tarlalara bırakmaya başlamıştır.
Konya bölgesinde Düden gölü ve Obruk gölü adı ile anılan göllerde karstik olaylardan doğmuştur. Bunlar nispeten küçük ve derin göllerdir. Burada Ereğli şehrinin batısında bulunan Düden gölü, gerisi kalker kayalıkları ile çevrili, sularının dipten sızdığı derin bir küçük göldür. Bu gölü yakınındaki geniş Akgöl sazlık-bataklık alanının suları, çakıl ve kumulların arasından sızarak besler. Tuzgölü güneyindeki bölgede kalkerler içinde açılmış, huni biçimde derin çukurlukların dibinde oluşmuş küçük göller vardır ki, bunlar Obruk gölü adı ile anılırlar. Bu göller bulundukları arazide 20-50 metre aşağıdadırlar. Derinlikleri çoğunca 30-100 metre kadardır. Bunlar, yer altı sularının yüzüne rastlayacak derecede verimleşmiş yerlerde ki gölcülerdir. Yer altı suları ile beslenirler. Tek tek oluşmuş bulunan bu küçük göllerden ikisi de Karapınar’ın kuzeybatısındadır. Çıralıgöl ve Kurudeniz. Bunlardan Çıralıgöl 300 m. çapında 80 m. derinliğindeki bir çukurun dibindedir. Bu çukurun kenarları çok diktir. Görünüşü güzeldir. Kurudeniz’de buna benzer. Yine Çumra güneyindeki Timras gölü de bunlardandır. 250-300 m. çapında, 30 metre derinlikte bir gölcüktür. Gölün yüzü ova seviyesinden 20 m. aşağıdadır. Bu bölgede bu göllerden daha birkaç tane vardır. Kırşehir ilinde Mucur kasabasının 10 km. doğusundaki Obruk gölü adı ile anılan bir göl vardır. Çapı 100 m. , 50 m. derinlikte olan bu gölün oluşu da bunlara yakınlık gösterir.
Türkiye’de alçıtaşının geniş yerler tuttuğu bölgelerde bu taşın erimesinden doğmuş çukur şekiller ve böyle çanaklarda oluşmuş göller de vardır. Bunlar, en çok Sivas-Zara-Ulaş arasındaki bölgede ve Çankırı-Sungurlu arasında bulunmaktadır. Bir kısmı devamlı, çoğu geçici olarak sayıları çok bulunur. Ancak, alçıtaşı (jips), kireçtaşına göre daha çabuk eridiğinden, buralarda oluşmuş bulunan karstik şekiller asıl biçimleri daha çabuk silinmiştir. Bununla beraber içerisinde göl oluşmasına yer vermiş bulunan çanak gölü, Batı Lota gölü, Doğu Lota gölü ve Demiryurt gölü ile Ulaş gölleridir. Bunlar çok yerlerinde ancak birkaç metre derinlikte küçük göllerdir. Çankırı-Sungurlu arasında da böyle kümelenen göller vardır. Yazın bu göller tuz ve jips tabakaları durumuna geçerler.
5-Basliklara geri don SET GÖLLER
Türkiye’de bu türlü göllerin hem sayıları çoktur, hem de oluş tarzları farklıdır. Ancak, hepsinde ortak olan bir taraf vardır ki, o da herhangi çukur bir yerin bir bölümü, herhangi bir şekilde tıkanarak geride bir çanak belirmiş olması, böyle bir çanağın içinde suların birikerek göl olmuş bulunmasıdır. Böyle göllerin çok büyükleri bulunduğu gibi (Van gölü), pek küçükleri de vardır. Yine böyle göller, doğal olaylarda oluşmuş bulundukları gibi, insan eliyle de meydana gelmişlerdir. Bu doğal oluşları ve suni setleri birbirinden ayırt etmeye çalışarak, birincilere “Set gölleri”, ikincilere “Baraj gölleri” demekte fayda umulur. Set gölleri için heyelan seddi, birikinti konisi seddi, delta seddi, akarsu set gölleri, dil seddi, lav seddi, volkan seddi olarak çeşitli sertleşmeleri ve bunun sonucu göl çanaklarının meydana gelişini belirtmek gerekir. Bunların Türkiye’de güzel örnekleri vardır. Sun’i setlerin (barajların) ise çeşitleriyle meydana getirilmiş çanaklarda sun’i göller (bunlara gölet denilmektedir. ) oluşmuştur. Şimdi bunların belli başlı örneklerinden kısaca söz edelim.
Heyelan, türlü büyüklükteki kayaların ve tabakaların yamaç-aşağı kaymaları olayıdır. Bu kayan kütleler birkaç bin m³ olabileceği gibi, birkaç yüzbin m³, hatta milyonlarca m³ olabilirler. Yuvarlandıkları yer vadinin dibine doğru olursa o kesimde bir set yaparlar. Bu set, kayan kütlenin büyüklüğüne göre yüksek olur. Bu seddin gerisinde pek kısa bir süre içinde (bazen bir iki saatte bir çanak belirmiş olur. O vadiden daha önce geçmekte bulunan derenin veya çayın suları bu çanağı doldurur, göl olur. Böyle bir olay Trabzon ile Akçaabat arasındaki Sera deresi vadisinde olmuştur: 1950 yılının başlarında bu vadinin yamacında bir heyelan olmuş, kayan enkaz 650 m. boyunda, 350 m. eninde, vadinin biçimine uyan bir göl olmuştur. Sonra göl suları seddin bir yerinden taşmış yatağı derinleştirmiş, gölün suyunu boşaltmaya başlayınca göl biraz küçülmüştür. Şimdi orada bir göl yine vardır.
Tortum gölünün meydana gelişi de, çok daha eskiden, benzer şekilde olmuştur. Yine kuzeybatı Anadolu’da heyelan gölleri özelliğinde ve Yedigöller adı ile de bir kısmı anılmakta olan küçük göller vardır.
Memleketimizde birikinti konilerinin hızlı oluşması ile de göl çanakları belirmiş, küçük göller doğmuştur. Bu türlü göl oluşunun iki örneği Ankara şehrinin hemen güneyindedir. Elmadağı’ ndan inen derelerin sürüklediği bol miktardaki kum, çakıl gibi taş parçaları eski bir vadide yer yer birikinti konileri biçiminde yığılmış, gerilerinde şimdiki Eymir gölünün ve Mogan gölünün (Gölbaşı gölü) çanakları belirmiştir. Bu çanaklar 5-10 m. derinliktedir ve göllerin uzanışı bir vadi uzanışına uyar.
Türkiye’de birçok delta gölleri vardır. Bu türlü göller, alüvyonları denize sürükleyen akarsularla, bu tortuları kıyı boyunca başka bir yere taşıyıp yığan deniz akıntılarının birlikte işlemelerinden doğmuştur. Böyle göller oldukça gelip geçici olaylardandır. Kızılırmak, Yeşilırmak, Seyhan, Ceyhan, Göksu, Büyük Menderes, Küçük Menderes deltalarında böyle göller vardır. Bunların bir kısmı günümüzde de oluşmaktadır.
Read more

Ülkemizin İklimini Belirleyen Faktörler Nelerdir? Sebepleri


Türkiye İkliminde Etkili Faktörler
1) Matematik konumu: Türkiye bulunduğu konumdan dolayı kışın kutuplardan gelen soğuk hava kütlelerinin, yazın da Tropikal kuşaktan gelen sıcak hava kütlelerinin etkisindedir. Ayrıca güneş ışınlarının düşme açısında yıl boyunca büyük farklar vardır. Bunun sonucu olarak yıllık sıcaklık farkı da fazladır.
2) Yer şekilleri (Yükselti ,dağların uzanış duğrultusu ve bakı) Yurdumuzun kuzeyinde ve güneyinde dağlar kıyıya paralel uzandığından kıyı ile iç kesim arasında buralarda iklim farklılığı fazladır. Ege bölgesinde ise dağlar kıyıya dik uzandığından farklılık azdır.
Yükseltinin etkisiyle sıcaklık Türkiye’de batıdan doğuya doğru azalır.
Bakı etkisinden dolayı dağlarımızın güneye bakan yamaçları bütün yıl kuzey yamaçlarına göre daha sıcaktır.
Not: Türkiye’de aynı tarihlerde farklı mevsim özellikleri yaşanabilmektedir. Bunun sebebi; yer şekillerinin çeşitlilik göstermesidir.
3) Denize göre konum: Kıyı bölgelerde nem fazla olduğunda buralarda kışlar ılık , yağışlar fazla ve sıcaklık farkları azdır.
4) Rüzgarların esme yönü:Türkiye’ye kuzeyden gelen rüzgarlar sıcaklığı düşürürken, güneyden gelenler sıcaklığı artırır (enlem etkisinden dolayı).
5) Basınç merkezleri: Türkiye etrafında oluşan basınç merkezleri de rüzgar ve yağış rejimi üzerinde etkili olmaktadır. Yaz mevsiminde Atlas Okyanusu üzerinde oluşup genişleyen yüksek basınç ve Basra Körfezi üzerinde oluşan alçak basınç etkisi altına giren ülkede, yüksek basınç etkisinde iken sıcaklıklar düşmekte, alçak basınç etkisinde iken aşırı sıcaklıklar oluşmaktadır. Kış mevsiminde ise, kuzeyden gelen soğuk hava, Akdeniz üzerinden gelen ılık ve nemli havanın etkisine girmektedir. Bu iki hava kütlesinin karşılaşması ile cepheler oluşmakta ve kıyılarda çoğunlukla yağmur, Trakya, iç ve yüksek kesimlerde kar yağışına neden olmaktadır.
SICAKLIK
Türkiye Yıllık Sıcaklık Dağılışı 

Türkiye’de gözlem yapılan istasyonlardaki uzun yıllar ortalamalarına göre, yıllık ortalama sıcaklıklar 4-20 °C arasında değişmektedir.
Kıyı kesimler iç kesimlerden daha sıcaktır (deniz etkisinden dolayı).
Güney kıyılarımızdan kuzey kıyılarımıza doğru enlemin etkisiyle sıcaklık azalır.
Ülkenin en sıcak kesimleri Güneydoğu Anadolu’nun güneyi ile Akdeniz kıyı kuşağıdır. Buralarda yıllık ortalama sıcaklık 18 °C’nin üzerindedir.
Erzurum ve Kars platolarının yüksek kesimlerinde 4 °C’nin altına düşer. Sebepleri : Yükseltisinin fazla olması, karasallıktır.
Türkiye Ocak Ayı Sıcaklık Dağılışı 
En yüksek sıcaklıklar Akdeniz bölgesinin kıyı kesiminde görülür. Sebepleri : enlem , deniz etkisi ve Toros kıvrım dağlarının kuzeyden gelen soğuk hava kütlelerini engellemesidir.
En düşük sıcaklıklar Doğu Anadolu’da Erzurum-Kars bölümünde görülür. Sebepleri : Yükseltinin fazla olması, karasallık ,kuzeyden gelen soğuk rüzgarlardır.
Kıyı ile iç kesim arasındaki sıcaklık farkı fazladır.
Türkiye Temmuz Ayı Sıcaklık Dağılışı 
Kıyı ile iç kesim arasında sıcaklık farkı azalmıştır.
En yüksek sıcaklıklar Güney Doğu Anadolu’da görülür. Sebepleri : Karasallık ve Güneyden gelen sıcak rüzgarların etkisidir.
En düşük sıcaklıklar bu dönemde de Erzurum-Kars Bölümünde görülür. Sebebi, yükseltisinin fazla olmasıdır.
BASINÇLAR
YÜKSEK BASINÇLAR 
1)Sibirya Termik Y.B : 60° enlemlerinde oluşmuştur. Türkiye’de kışın etkilidir. Etkili olduğu dönemlerde kışlar çok soğuk ve kar yağışlı geçer. Türkiye’ye Kuzeydoğudan sokulur.
2)Asor Dinamik Y.B : 30° enlemlerinden kaynağını alır. Türkiye’de bütün yıl etkilidir. En fazla yazın etkilidir. Etkili olduğu yaz mevsiminin kurak olmasının başlıca sebebidir (Alçalıcı hava hareketinden dolayı). Bu basıncın etkisiyle Ege Kıyıları boyunca kuzeyden esen Etezyen rüzgarı oluşur. Yurdumuza kuzeybatıdan sokulur.
ALÇAK BASINÇLAR 
1)İzlanda Dinamik A.B : 60° enleminde kaynağını alır. Türkiye’de kışın etkilidir. Etkili olduğu dönemde kışlar ılık ve yağışlı geçer. Kuzeybatıdan sokulur.
2)Basra Termik A.B: (30° Kuzey) Türkiye’de yazın ekilidir. Yurdumuza Güney Doğu Anadolu Bölgesinden itibaren sokulur ve sıcaklığı artırır.
RÜZGARLAR 
Türkiye batı rüzgarları kuşağında olmasına rağmen daha çok yerel rüzgarların etkisindedir. Sebebi yer şekilleridir.
NEMLİLİK VE YAĞIŞ 
Kıyı bölgelerinin nemliliği iç kesimlerden daha yüksektir. Bundan dolayı kıyı kesimlerde yağışlar fazla ve sıcaklık farkları azdır.
Bağıl nem en yüksek Doğu Karadeniz Bölümündedir. En düşük Güney Doğu Anadolu’dadır.
En fazla yağış alan bölge Karadeniz ,Bölüm Doğu Karadeniz, il Rize’dir (2400 mm). Rize’nin çok yağış almasında; güneyindeki yüksek dağların hakim rüzgar yönüne dik olması etkilidir.
En az yağış alan bölgemiz İç Anadolu Bölgesidir. Sebebi ; etrafının dağlarla çevrili olmasıdır. En az yağış alan il Konya ‘dır (330 mm).
NOT: En az yağış alan bölge İç Anadolu Bölgesi olmasına rağmen en kurak bölge Güney Doğu Anadolu Bölgesidir. Sebebi ; buharlaşmanın fazla olmasıdır.
Karasal iklim bölgelerinde kışın görülen yağışlar genellikle kar şeklindedir. Türkiye’de karla örtülü gün sayısının en fazla olduğu bölge Doğu Anadolu Bölgesidir.
Türkiye’de kar örtülerinin yerde kalma süresi batıdan doğuya doğru artar. Kar yağışı ve don olayının en az görüldüğü bölgemiz Akdeniz Bölgesidir.
Türkiye’de kışın görülen yağışlar genelde cephesel kökenlidir. Bu tür yağış oluşumu en fazla Akdeniz Bölgesinde görülür.
İlkbahar ve yazın görülen yağışlar genelde Konveksiyon yağışı şeklindedir. En fazla İç Anadolu Bölgesinde görülür.
Oroğrafik (yamaç) yağışları genelde Karadeniz ve Akdeniz Bölgelerinde görülür. Fakat en fazla Karadeniz Bölgesinde görülür.
Read more

Kıtaları Ayıran Kanal ve Boğazlar Nelerdir?


İstanbul Boğazı : Karadeniz – Marmara Denizi arası
Çanakkale Boğazı : Marmara – Ege
Cebeli Tarık Boğazı : Akdeniz – Atlas Okyanusu Arasında
Bab-ül mendep boğazı : Kızıl denizi Umman denizine (hint oky ) bağlar.
Hürmüz boğazı : Basra Körf. Umman D. (hint oky) bağlar
Messina boğazı : Tren Denizi- Yunan Denizi
Bering boğazı : Bering Denizi- Kuzey Buz Denizi
Macellan Boğazı : Atlas Okyanusu- Büyük Okyanus
Malakka boğazı : Sumatra adası ile Malakka (Endonezya-Malezya)
Sonde Boğazı : Sumatra adası ile Cava Adası arası(Endonezya)
Dover Boğazı : Manş Denizi . İngiltere-Fransa arasındadır.
Kiel Kanalı : Baltık Denizini kuzey denize bağlar
Panama Kanalı : Atlas Okyanusu- Büyük Okyanus
Suveyş Kanalı : Akdeniz-kızıl deniz
Read more

Rihanna - What Now [ Türkçe Çeviri ]



I've been ignoring this big lump in my throat
- Boğazımda ki bu büyük yumruyu görmezden geliyordum,
I shouldn't be crying, tears were for the weak
- Ağlamamalıyım, gözyaşları güçsüzler içindir,
The days I'm stronger, know what, so I say
- Güçlü olduğum günler, ne olduğunu biliyorum, ve diyorum ki
That's something's missing
- Bir şeyler eksik

Whatever it is, it feels like it's laughing at me through the glass of a two-sided mirror
- Her neyse bu iki yönlü aynanın içinden sanki bana gülüyormuş gibi hissettiriyor
Whatever it is, it's just laughing at me
- Her neyse bu, sadece bana gülüyor
And I just wanna scream
- Ve sadece bağırmak istiyorum

What now? I just can't figure it out
- Şimdi ne olacak? Bir türlü anlamıyorum,
What now? I guess I'll just wait it out
- Şimdi ne olacak? Sanırım birazcık bekleyeceğim
What now? Woah, what now?
- Şimdi ne olacak? Şimdi ne olacak?

I found the one, he changed my life
- O'nu buldum, hayatımı değiştirdi
But was it me that changed
- Ama değişen ben miydim,
And he just happened to come at the right time
- Ve o sadece doğru zamanda gelen kişi miydi?
I'm supposed to be in love
- Aşık olmam gerekiyordu,
But I'm not mugging
- Ama ben değilim,

Whatever it is, it feels like it's laughing at me through the glass of a two-sided mirror
- Her neyse bu iki yönlü aynanın içinden sanki bana gülüyormuş gibi hissettiriyor
Whatever it is, it's just laughing at me
- Her neyse bu, sadece bana gülüyor
And I just wanna scream
- Ve sadece bağırmak istiyorum

What now? I just can't figure it out
- Şimdi ne olacak? Bir türlü anlamıyorum,
What now? I guess I'll just wait it out
- Şimdi ne olacak? Sanırım birazcık bekleyeceğim
What now? Please tell me
- Şimdi ne olacak? Lütfen söyle
What now?
- Şimdi ne olacak?

There's no one to call cause I'm just playing games with them all 
- Arayacak kimsem yok çünkü onların hepsiyl oyunlar oynuyordum,
The more I swear I'm happy, the more that I'm feeling alone
- Ne kadar çok mutluyum dersem, o kadar çok yalnız hissettim
Cause I spent every hour just going through the motions
- Çünkü her saatimi hareket ederek geçiriyorum
I can't even get the emotions to come out
- Duygularımı bile dışa vuramıyorum,
Dry as a bone, but I just wanna shout
- Kemik kadar kuruyum, ama sadece bağırmak istiyorum

What now? I just can't figure it out
- Şimdi ne olacak? Bir türlü anlamıyorum,
What now? I guess I'll just wait it out
- Şimdi ne olacak? Sanırım birazcık bekleyeceğim
What now? Somebody tell me
- Şimdi ne olacak? Biri söylesin
What now?
- Şimdi ne olacak?

I don't know where to go
- Nereye gitsem bilmiyorum
I don't know what to feel
- Nasıl hissetsem bilmiyorum
I don't know how to cry
- Nasıl ağlayacağım bilmiyorum
I don't know ow ow why
- Neden bilmiyorum
I don't know where to go
- Nereye gitsem bilmiyorum
I don't know what to feel
- Nasıl hissetsem bilmiyorum
I don't know how to cry
- Nasıl ağlayacağım bilmiyorum
I don't know ow ow why
- Neden bilmiyorum
I don't know where to go
- Nereye gitsem bilmiyorum
I don't know what to feel
- Nasıl hissetsem bilmiyorum
I don't know how to cry
- Nasıl ağlayacağım bilmiyorum
I don't know ow ow why
- Neden bilmiyorum

So what now?
- Peki şimdi ne olacak?

Çeviren : Dramaqueen

Kaynak; http://www.sarkicevirileri.com/37366-Rihanna-What-Now-ceviri.html
Read more