özet etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
özet etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Elektronların Dizilimi Ve Kimyasal Özellikleri Nelerdir? Konu Anlatımı


C. ELEKTRONLARIN DİZİLİMİ ve KİMYASAL ÖZELLİKLER
Elementlerin büyük bir kısmı tabiatta saf hâlde bulunmaz. Çoğunlukla başka elementlerle bileşikler oluşturmuş şekilde bulunurlar. Elementlerin bileşik oluşturma istekleri onların kararlı yapıya ulaşma istekleri ile ilgilidir. Her element atomunun kararlı olduğu bir yapı vardır. Bazı elementler saf hâlde kararlı iken bazıları da bileşikleri hâlinde iken kararlıdır. Atomların kararlılıkları özellikle en dış katmanında bulunan elektron sayısı ile ilgili bir durumdur. Tek katmanlı atomda 2 elektron var ise kararlıdır. İki katmanlı atomun ikinci katmanında 8 elektron varsa kararlıdır. Üç katmanlı atomun üçüncü katmanında 8 elektron varsa kararlıdır. * Helyum atomunun çekirdeğinde 2 proton vardır. Buna göre katmanlarında da toplam 2 elektron bulunur. Öyleyse Helyum atomunun bir katmanı ve bu katmanında , ( 1. katmanda : 2 elektron ) 2 elektron vardır. * Neon atomunun çekirdeğinde 10 proton vardır. Buna göre katmanlarında da toplam 10 elektron bulunur. Öyleyse Neon atomunun iki katmanı ve bu katmanlarında, ( 1. katmanda : 2 elektron ve 2. katmanda : 8 elektron ) 10 elektron vardır. * Argon atomunun çekirdeğinde 18 proton vardır. Buna göre katmanlarında da toplam 18 elektron bulunur. Öyleyse Argon atomunun  üç katmanı ve bu katmanlarında, ( 1. katmanda : 2 elektron, 2. katmanda : 8 elektron ve 3. katmanda : 8 elektron ) 18 elektron vardır.  He, Ne ve Ar atomları son katmanlarında kararlı yapı için gerekli sayıdaki elektronları bulundurmaktadır. Bu nedenle He, Ne ve Ar atomları kararlı yapıdadır. Kimyasal değişmeler sonucunda atom çekirdeğinde bir değişim olmaz ve değişim katmanlarda bulunan elektron sayısında meydana gelir.    Bir atom son katmanında kararlı yapıdaki elektron sayısını bulundurabilmek için başka bir atomdan elektron alır ya da başka bir atoma elektron verir. Bu durumda atom çekirdeğinde bulunan proton sayısı ile elektron sayısı arasındaki eşitlik bozulur.1. İyonElektron alışverişi ile oluşan pozitif ( + ) ya da negatif ( – ) yüklü taneciklere iyon denir.a. AnyonBir atomun elektron alması sonucunda oluşan negatif ( – ) yüklü taneciktir. Bu durumu Oksijen ( O ) atomu üzerinde ifade edersek ;Oksijen atomunun çekirdeğinde 8 proton ve katmanlarında da 8 elektron vardır. Elektronların katmanlara dağılımı şekilde verilmiştir.
Read more

Plazma Maddeler Nelerdir? Özellikleri


PLAZMA:Plazma, basitce gaz haldeki maddelerin manyetik kutuplaştırmaya bağlı doğrusal noktalarda oluşan fiziksel ve kimyasal reaksiyonun kontrollü etkileşim sürecine verilen genel ad. 

Plazma, kimya ve fizikte iyonize olmuş gaz anlamına gelmektedir. İyonize gaz için kullanılan plazma kelimesi 1920'li yıllardan beri fizik literatüründe yer etmeye başlamıştır. Kendine özgü niteliklere sahip olduğundan, plazma hali maddenin katı, sıvı ve gaz halinden ayrı olarak incelenir. 

Katı bir cisimde cismi oluşturan moleküllerin hareketi çok azdır, moleküllerin ortalama kinetik enerjisi herhangi bir yöntemle (örneğin ısıtarak) arttırıldığında cisim ilk önce sıvıya, sonra da gaza dönüşür. Gaz fazında elektronlar gâyet hızlı hareket ederler. Eğer gaz halinden sonra da ısı verilmeye devam edilirse iyonlaşma başlayabilir, bir elektron çekirdek çekiminden kurtulur ve serbest bir elektron uzayı meydana getirerek maddeye yeni bir şekil kazandırır. Atom bir elektronu eksilmiş ve net bir pozitif yüke sahip olmuş olacaktır. Yeterince ısıtılmış gaz içinde iyonlaşma defalarca tekrarlanır ve serbest elektron ve iyon bulutları oluşmaya başlar. Fakat bazı atomlar nötr kalmaya devam eder. Oluşan bu iyon, elektron ve nötr atom karışımı, plazma olarak adlandırılır. 

İyonize olma durumu, en az bir elektronun atom ya da molekülden ayrıldığı anlamına gelir. Serbest elektrik yükü sâyesinde plazma yüksek bir elektrik iletkenliğine kavuşur ve elektromanyetik alanlardan kolaylıkla etkilenir. Atmosferin üstünde, manyetosferde, özellikle kutuplara yakın bölgelerde görülen auroralar, güneş rüzgarından kaynaklanan yüklü parçacıklarla çarpışan oksijen atomlarının iyonize olması ile oluşurlar ve enfes görüntüler verirler. 

Evren'de madde dört halde bulunur. Bunlar katı, sıvı, gaz ve plazma halidir. Mikroskobik açıdan plazma, sürekli hareket eden ve etkileşen yüklü parçacıklar topluluğu olarak ifade edilir. Plazma içinde nötr atom ya da moleküllerin olması plazma halini değiştirmez. Kimyasal reaksiyonları oldukça hızlıdır. Çünkü plazma maddenin en sıcak halidir ve elektronların çekirdek ile olan bağları zayıftır. 

Plazmalar soğuk ve sıcak plazmalar olarak ayrılabilir. Yıldızlar sıcak plazmaya örnekken florasan soğuk bir plazmadır. CH0PPER adlı bilim insanı bu konuda oldukça fazla araştırma yaparak sıcak ve soğuk plazma örneklerini çoğaltmıştır. 
Read more

Gaz Halindeki Maddeler Nelerdir? Özellikleri


GAZ MADDE: 
Maddenin 4 halinden biridir.(katı,sıvı,gaz ve plazma) Bu haldeyken maddenin yoğunluğu çok az, akışkanlığı son derece fazladır. Gaz halindeki maddelerin belirli bir şekli ve hacmi yoktur.Katı bir madde ısıtıldığı zaman, katı halden sıvı, sıvı halden de gaz haline geçer. Bu duruma faz (safha) değişikliği denir. Sıvıyı meydana getiren tanecikler (atom veya moleküller) birbirlerini çeker. Sıvı ısıtıldığı zaman, tanecikler arasındaki çekim kuvveti yenilir ve tanecikler sıvı fazdan (ortamdan) ayrılarak gaz haline dönüşürler. Gazı meydana getiren tanecikler her yönde hareket edebilir ve bulundukları kabın hacmini alırlar. Gazlar birbiriyle her oranda karışabilir.Gazların birbiri ile oluşturdukları karışımlar homojendir. Hacimleri, dolayısıyla yoğunlukları basınç ve sıcaklığa tabidir. Genellikle gazın basınç veya sıcaklığının az miktarda değişmesi, gazın hacminde çok büyük değişiklikler meydana getirir. Bütün gazların genişleme ve sıkışma katsayıları aynıdır. Fakat sıvı ve katıların böyle bir özelliği yoktur. Bu yüzdendir ki, gazlar, katı ve sıvılardan daha kolay incelenir. Hareket halindeki gaz moleküllerinin (taneciklerinin), bulunduğu kabın cidarına (duvarına) çarpması sonucu meydana gelen etkiye, gazın basıncı denir. Bir silindir içindeki gaz, piston ile sıkıştırılırsa pistonun geri itildiği, ilk haline döndürülmek istendiği görülür ki, bu yukarıdaki olayın sonucudur. Pistonu ittirmek için yapılan iş, gazın basıncına karşı yapılan iştir. İzole halde yani çevreden yalıtılmış bir gaz, sıkıştırılınca ısınır. Sıkıştırılmış gaz genişletilirse soğur, yani yine bir iş yapar ve gaz moleküllerinin ortalama hızları düşer. Böylece basınç da azalmış olur. 
Read more

Sıcaklığı Etkileyen Temel Faktörler Nelerdir?

Kar örtüsü, bir yerin sıcaklığını etkiler. Kar örtüsü beyaz ve parlak olduğundan güneş ışınlarının önemli bir tasmını yansıtır. Bu nedenle karlarla kaplı dağ zirveleri, güneş ışınlarını daha güçlü aldığı halde ısınamaz ve kar yerde kalır. Ancak, toprağın ışıma ile ısı kaybını önlediğinden toprak sıcaklığının düşmesini önler. Bu durum, kar yağışından önce toprağa ekilen buğday gibi tazı tarım ürünlerinin don olayına karşı korunmasını sağlamaktadır. Kar çiçekleri de yine aynı nedenden adayı kar altından kar yüzeyine çıkarak çiçek açarlar. Kar örtüsü toprağın ısı kaybını önler. Toprağın nemi ve taşların cinsi de, bir yerin ısınmasında etkilidir. Taşların özgül ısıları farklı olduğundan, ısınma ve soğumaları da farklılık gösterir. Koyu renkli ve pürüzlü yüzeyler daha çok ısınırken, açık renkli yüzeyler daha az ısınır. Ayrıca nemli toprak, geç ve az ısınır, geç ve az soğur. Havanın açık ya da kapalı olması da sıcaklığı etkileyen diğer bir faktördür. Kış mevsiminde, havanın bulutlu olduğu günlerde ısı kaybı azaldığından sıcaklık değerleri yüksektir. Havanın bulutsuz olduğu günlerde ise, ısı kaybı fazla olduğundan sıcaklık değerleri düşüktür. Kuru ve ayaz bir hava yaşanır. 1. Günes isinlarinin yeryüzüne düsme açisi
Yeryüzünde sicaklik dagilisini etkileyen en önemli faktördür. Günes isinlari bir yere ne kadar dik düserse, orasi o kadar fazla isinir. Düsme açisi küçüldükçe isinma azalir. Düsme açisini belirleyen etkenler sunlardir:
a. Dünya’nin sekli ve enlem: Dünya’nin sekline bagli olarak, Ekvator’dan kutuplara dogru gidildikçe günes isinlarinin yere düsme açilari küçülür. Bunun sonucunda da Ekvator’dan kutuplara gidildikçe sicaklik azalir.

b. Yasanan Mevsim: Dünya’nin eksen egikligi ve yillik hareketine bagli olarak günes isinlarinin düsme açisi yil boyunca degisir.
Buna göre, Kuzey Yarim Küre, yaz mevsiminde günes isinlarini daha dik, kisin daha egik alir.
c. Günün Saati: Dünya’nin günlük hareketine bagli olarak, günes isinlarinin bir noktaya gelis açisi gün boyunca degisme gösterir. Günes isinlari sabah ve aksam egik açiyla, ögle vakti ise gelebilecegi en dik açi ile gelir.
d. Baki ve egim: Günes isinlarinin düsme açisi, yersekillerinin Günes’e bakma durumuna göre (Bakiya göre) ve yersekillerinin egimine göre degisir.

2. Günes isinlarinin atmosferde katettigi yol
Günes isinlarinin atmosferde aldigi yol uzadikça enerji kaybi o oranda artar. Dik açi ile gelen isinlar daha kisa bir yoldan yeryüzüne ulasir ve daha az kayba ugrar. (Ekvator çevresi gibi)
Dar açi ile gelen isinlar ise, daha uzun bir yoldan yeryüzüne ulasir ve daha fazla kayba ugrar. (Kutup çevreleri gibi)
3. Güneslenme Süresi
Güneslenme süresi arttikça sicaklik artar. Yaz aylarinda güneslenme süresi fazla oldugundan sicaklik degerleri yüksektir. Yine gün içinde en yüksek sicakliklarin tam ögle vakti degil, ögleden birkaç saat sonra olmasi güneslenme süresi ile ilgilidir. Geceleri ise, Günes’ten enerji alinmadigi için soguma görülür. Bu nedenle günün en soguk ani, sabah Günes dogmadan önceki andir.
4. Yükselti
Troposfer katinda, yerden yükseldikçe sicaklik degerleri her 100 m. de 0,5 °C azalirken, alçaldikça her 100 m. de 0,5°C artar.
5. Kara ve Denizlerin Dagilisi
Ayni miktarda günes enerjisi alan karalar ve denizler ayni derecede isinmazlar. Karalar denizlere oranla daha fazla ve çabuk isinirken, denizler daha az ve geç isinirlar. Yine karalar denizlere oranla daha fazla ve çabuk sogurken, denizler daha az ve geç sogurlar.
Denizler karalara oranla geç isinip geç sogudugu için, karasal iklimlerde en sicak ay Temmuz, en soguk ay Ocak iken, denizel iklimlerde en sicak ay Agustos, en soguk ay Subattir.
6. Nem Miktari
Nem, bir yerin fazla isinmasi ve sogumasini önler. Sicaklik farkini azaltir. Günes isinlarinin dik ve dike yakin geldigi Ekvator çevresi Dünya’nin en sicak yerleri olmasi gerekirken, nemin fazlaligindan dolayi olmamistir. Dünya’nin en sicak yerleri ise Dönenceler civari (Tropikal çöller) olmustur.
Kis mevsiminde, havanin bulutlu oldugu günlerde, isi kaybi azaldigindan sicaklik degerleri yüksektir. Havanin bulutsuz oldugu günlerde ise, isi kaybi daha fazla oldugundan sicaklik degerleri düsüktür. Kuru ve ayaz bir hava yasanir.
Nemin fazla oldugu deniz yüzeylerinde, vadilerde ve alçak ovalarda nemin fazlaligindan dolayi sicaklik kaybi az iken, dag zirvelerinde nemin azligindan dolayi sicaklik kaybi fazladir.
7. Okyanus Akintilari
Okyanus akintilari, hem denizler hem de karalar üzerinde havanin sicakligini etkilerler. Bu akintilar sicakligin Ekvator’dan kutuplara dogru düzenli olarak azalmasini engeller.
Ekvator yönünden gelen Gulf - Stream, Brezilya, Kurosivo ve Alaska gibi akintilar sicakligi yükseltir. Buna karsilik, kutup yönünden gelen Labrador, Kanarya, Oyasivo, Benguela ve Kaliforniya gibi akintilar sicakligi düsürür.
8. Rüzgârlar
Kuzey Yarim Küre’de güneyden, Güney Yarim Küre’de de kuzeyden esen rüzgârlar, Ekvator yönünden geldikleri için sicakligi artirir. Kutup yönünden gelen rüzgârlar ise, sicakligi düsürürler. Bu durum enlem - sicaklik iliskisine örnektir.
Denizden karaya dogru esen rüzgârlar kisin ilitici, yazin ise serinletici etki yapar.
Karadan denize dogru esen rüzgârlar ise, kisin sicakligi düsürücü, yazin ise sicakligi yükseltici etki yapar.
9. Bitki Örtüsü
Bitki örtüsü, günes isinlarinin bir kismini emerek gündüz yerin fazla isinmasini önler. Gece ise, yerden isiyan sicakligin bir bölümünü tutarak fazla sogumayi engeller. Bunun sonucunda, bitki örtüsünün gür oldugu alanlar ile seyrek oldugu alanlar arasinda, sicakligin dagilisi açisindan önemli farklar ortaya çikar.
SICAKLIGIN YERYÜZÜNDEKI DAGILISI
Sicakligin yeryüzüne dagilisi izoterm adi verilen es sicaklik egrileri ile gösterilir. Sicaklik haritalarina ise izoterm haritalari denir. izoterm haritalari günlük, aylik ve yillik olabilir. Bu haritalarin bir kismi gerçek sicakliklari gösterir. Bunlara gerçek izoterm haritalari denir. Bu haritalarda yükseltinin etkisi hesaba katilir. Bir de, yükselti degerleri her yerde sifir metre kabul edilerek, sicaklik degerlerinin buna göre düzenlenip çizildigi haritalar vardir. Bu haritalara da indirgenmis izoterm haritalari denir. Her yerin gerçek sicakligina, yükseltiden dolayi kaybettigi sicakligin eklenmesiyle indirgenmis sicaklik bulunur.
Örnegin, 1000 m. yükseklikteki bir yerin gerçek sicakligi 16°C ise, buranin indirgenmis sicakligi;


Dünya Yillik Ortalama Sicaklik Dagilisi

• Yeryüzünde üç farkli sicaklik kusagi olusmustur.

• Genel olarak (Dünya’nin sekli sonucu) Ekvator’dan kutuplara gidildikçe sicaklik azalir. Ancak en yüksek sicakliklara dönenceler çevresinde rastlanmaktadir.
• Kuzey Yarim Küre, Güney Yarim Küre’den daha sicaktir. Çünkü, Kuzey Yarim Küre’de karalar, Güney Yarim Küre’de denizler daha fazla yer kaplar.
• Kuzey Yarim Küre’de, yüksek enlemlerdeki karalarin bati kiyilari, dogu kiyilarina göre daha sicaktir. Sebebi, sicak okyanus akintilaridir. (Gulf - Stream, Alaska, vb.)
• Kuzey Yarim Küre’deki sicaklik farklari Güney Yarim Küre’den daha fazladir. Sebebi, kara - deniz dagilisidir.
• Termik Ekvator ortalama 8° kuzeye kaymistir. Nedeni, kuzeyde karalarin fazla olmasi ve sicak okyanus akintilarinin etkisidir.
Dünya Ocak Ayi Ortalama Sicaklik Dagilisi

• Ocak ayinda, Kuzey Yarim Küre’de kis mevsimi yasanir.
• Bu ayda Dünya’nin en soguk yerleri Sibirya, Kanada ve Grönland’in kuzey bölgeleridir.
• Bu ayda Dünya’nin en sicak yerleri, Oglak Dönencesi üzerindeki kara içleridir.
Dünya Temmuz Ayi Ortalama Sicaklik Dagilisi

• Temmuz ayinda, Kuzey Yarim Küre’de yaz mevsimi yasanir.
• Bu ayda, Dünya’nin en sicak yerleri Büyük Sahra, Arabistan Yarimadasi’nin iç kisimlari, iran, Orta Asya, Meksika, Amerika’nin orta kesimleri ve Arizona çevresidir.
• Bu ayda Dünya’nin en soguk yerleri Antarktika Kitasi’ndadir
Read more

Divan Edebiyatı Konu Anlatımı, Ders Notları , Özet


DİVAN EDEBİYATI

İslamiyet'in kabulüyle birlikte, medrese ve saray çevresin- de oluşan Divan edebiyatı (XIII.-XIX. yy), günümüzde yaşayan bir edebiyat olmamakla birlikte Türk tarihinde uzun bir dönem (altı yüz yıl) yaşamış bir edebiyattır. Bu gerçeği bilerek,  ulusal kültürümüz içinde bu edebiyatın  "değer" olarak kalan yanlarını, yapıtlarını, önemli temsilcilerini tanımamız gerekir.


Genel Özellikleri

  • İslami kültürün etkisiyle, medrese ve saray çevresinde doğup gelişmiştir.

  • Medrese eğitimi görmüş, sarayda eğitim almış kişilerin geliştirdikleri yazılı, "yüksek zümre" edebiyatıdır.

  • Düzyazı örnekleri az olan, daha çok şiire dayalı (şairler edebiyatı) bir edebiyattır.
  • Arap ve Fars edebiyatının etkisinde oluşmuş; halktan uzak, sanatlarla süslenmiş, yabancı sözcüklerle ve ya- bancı dil kurallarıyla dolu bir dil kullanılmıştır.
  • Şairler şiirlerini, sözlük anlamıyla "meclis" anlamına gelen "divan"larda toplamışlardır. ("Divan edebiyatı" adı buradan gelir.)
  • Konular, halkın yaşayışından, yaşam gerçeklerinden kopuktur. Daha çok, hayal ürünü olan "aşk, eğlence, şarap ve kadın", şiirlerde önemli bir yer tutar.

  • Divan şiiri tarihten, peygamberler tarihinden, Kur'an' dan, çağının ilimlerinden, efsanelerden, atasözlerin- den... beslenmiştir.

  • Divan şiirinde soyut, düşsel bir doğa vardır. Bu şiirde geçen gonca, gül, sümbül, nergis, servi; bülbül, yılan gibi doğa öğeleri aslında birer simge (mazmun) olarak kullanılmıştır.

  • Divan şairleri gönüllerinin sultanı olan sevgililerinin kullarıdır. Bu sevgililer acımasız, umursamaz, şaire tepe- den bakan, küçük bir lütuf için onu yalvartan erişilmez kimselerdir. Boyları bile öyle uzundur ki, âşığın sesi onların kulaklarına ulaşamaz. Bu sevgililer nokta ağızlı, mu(kıl) belli, ok kirpiklidir...
  • Amaç, şiirde ustalık göstermek olduğundan (sanat için sanat anlayışı), şairler Farsça ve Arapça tamlamalara, söz oyunlarına, süslemelere şiirlerinde sıkça başvururlar.
  • Şiirde nazım birimi beyittir. Bentlerle oluşturulan şiirler de vardır.
  • Şiirde ölçü, Arap edebiyatından alınan aruz ölçüsüdür.
Ağırlıklı olarak tam ve zengin uyak kullanılmıştır.
  • Arap ve Fars edebiyatından alınan "gazel, kaside, mesnevi, rubai" gibi nazım tür ve şekilleri ağırlıklı olarak kullanılmıştır.


ÖRNEK 1

Divan şiiriyle ilgili aşağıdaki yargılardan hangisi yanlıştır?

A)  Yabancı sözcüklerle ve kurallarla yüklü bir dil kullanılmıştır.
B)  Ölçü olarak aruz kullanılmıştır.
C) Kavramlar,  ortaklaşa kullanılan kalıplaşmış sözlerle anlatılmıştır.
D) Konular genellikle gerçek yaşamdan alınmıştır.
E)  Şiirler "divan" adı verilen kitaplarda toplanmıştır.
(1997 ÖYS)

ÇÖZÜM
Divan şiirinde konular gerçek yaşamdan alınmamıştır. Bu şiirin soyut bir dünyası vardır.
Yanıt: D




NAZIM ŞEKİLLERİ

1. Gazel: Beyitlerle ve aruz ölçüsüyle yazılan aşk ve şarap şiirleridir. Az da olsa, düşünsel ve tasavvufi konularda yazılan gazeller de vardır. En az 5, en çok 15 beyitten oluşur. Uyak düzeni "aa, ba, ca..." biçimindedir. Gazellerde ilk beyit matla (doğuş), son beyit makta (kesme, bitiş) adını alır. Gazelin en güzel beytine (şairin, ustalığını en iyi sergilediği beyte) beytü'l-gazeldenir. Makta beytinde şairin mahlası (takma adı) geçer. Gazeller, Divan edebiyatının en önemli türüdür. Gazel türünde ustalık göstereme- yen şairin, adını duyurması zordur.

2. Kaside: Devlet ve din büyüklerini övmek amacıyla, beyitlerle ve gazel gibi uyaklanarak (aa, ba, ca...) yazılan şiirlerdir. Çoğunlukla 33-99 beyitten oluşur. Matla ve makta beyitleri kasidede de vardır. Kasideler, nesib (betimleme), girizgâh (geçiş), methiye (övgü), fahriye(övünme), taç ve dua bölümlerinden oluşur. Nesib (betimleme) bölümünün konusuna göre de kasideler, bahariye, şıtaiye, sayfiye gibi adlar alır.

Not: Kasideler, konularına göre de adlandırılır: Tanrının birliğini anlatanlara "tevhid", Tanrıya yakarmak için yazı- lanlara  "münacat",  Peygamberi övmek için yazılanlara

"methiye" denir.



3. Mesnevi: İranlılardan alınmış bir nazım şeklidir. Beyitlerle ve aruzun kısa kalıplarıyla yazılır. Her beyit kendi içinde uyaklıdır (aa, bb, cc...). Din, ahlak ve tasavvuf konularıyla,   bir kentin,   semtin güzelleri ve güzellikleri (şehrengiz), evlenme ve sünnet düğünleri (surname) gibi oluşan mesneviler toplamına "hamse (beşleme)" denir.

4. Rubai: Fars edebiyatından (Ömer Hayyam bu alanın türüdür. Uyak dizilişi "aaba" biçiminde olup kendine özgü birkaç aruz kalıbıyla yazılır. Konu olarak "aşk, tasavvuf felsefesi, yaşamın geçici oluşu" işlenir.

Eslaf kapıldıkça güzelden güzele
Fer vermiş o neşveyle gazelden gazele
Sönmez seher-i haşre kadar şi'ri kadim
Bir meş'aledir devredilir elden ele
(Yahya Kemal Beyatlı)
Bu rubaide Divan şiirinin güzelliği ve kalıcılığı söz konusu işlenmiştir. Eski şiir sonsuza dek elden ele devredilecek bir meşaledir." denilmektedir.

5. Tuyug: Tek dörtlükten oluşan, "aaba" biçiminde  oluşturulmuştur. Ali Şir Nevai ve
Kadı Burhanettin'in "tuyug"ları önemlidir. Aruzun bir tek kalıbıyla (fâilâtün / fâilâtün / fâilün) yazılır. 16. yüzyıldan sonra pek tuyug yazılmamıştır.


Gamzenin gitmez gönülden yâresi
 Derdime çok isterdim derman veli
Yoğ imiş la'linden özge çâresi
(veli: lakin, meğer; la'l: dudak)
(Atayi)


6.  Şarkı: Dörtlüklerle ve bestelenmek amacıyla yazılan aşk şiirleridir. Halk edebiyatındaki türkü ve koşma gibi türlerin etkisiyle oluşmuştur. Uyak düzeni "aaaa, bbba, ccca" biçiminde olup her dörtlükten sonra aynen tekrarlanan "nakarat" bölümü bulunur. Bu türün ilk örnekleri Nedim tarafından yazılmıştır.

Sevdiğim cânım yolunda hâke yeksan olduğum
İyddir çık naz ile seyrana kurban olduğum
Ey benim aşkıyla bülbül gibi nâlân olduğum
İyddir çık naz ile seyrana kurban olduğum

Cümle yârân sana uşşak olduğun bilmez misin
Cümlenin tâkatların tâk olduğun bilmez misin
Şimdi âlem sana müştâk olduğun bilmez misin
İyddir çık naz ile seyrana kurban olduğum...
(İyd: bayram)
(Nedim)

  • Siyah dizilen dizeler "nakarat"tır.


7. Terkib-i Bent: Tarihten, yaşamdan yakınmaların, felsefi, dini-tasavvufi konuların işlendiği bir nazım şeklidir. Her biri kendi içinde uyaklanan ve 5-10 beyitten oluşan bentlerle, bu bentleri birbirine bağlayan vasıta beyitlerinden oluşur. Bağdatlı Ruhi ve Ziya Paşa, bu türün usta şairleridir.

Not:  "Mersiye"ler  (ölüm  acısını  işleyen  şiirler),  terkib-i bent biçiminde yazılmıştır. Baki'nin ünlü "Kanuni Mersiye- si" de terkib-i bent biçimindedir.


8. Terci-i  Bent: Vasıta  beyti değiştirilmeden yinelenen, tanrının büyüklüğünü, evrenin sonsuzluğunu ve bilinmezliğini işleyen, "terkib-i bent" biçimindeki şiirlerdir.


Uyarı:  Terci-i bent,  birçok yanıyla terkib-i bentle aynıdır. Terci-i bentler, vasıta beytinindeğiştirilmeden kullanılması bakımından terkib-i bentten ayrılır.



9.  Müstezat:  Gazelin  her  dizesine,  o  beyitte  kullanılan aruz kalıbının bir parçasına uygun bir kısa dize eklenerek oluşturulan nazım biçimidir. Amaç, ses tekrarıyla hoş bir ahenk (ses uyumu) yaratmaktır.


Uyarı: Servet-i Fünuncuların kullandıkları "serbest müstezat" Divan şiirindeki müstezat biçiminin gelişmişi sayılmamalıdır.



10. Kıta: İlk beytinin dizeleri birbiriyle uyaklı olmayan, en az iki, en çok on iki beyitten oluşan nazım şeklidir. Çoğun- lukla felsefi düşünceler, eleştiri ve yergiler kıta biçiminde işlenir. Beyitler arasında anlam bütünlüğü vardır.



11. Musammat: Dört, beş, altı, yedi... dizeli bentlerle oluşturulan  ve  bentlerdeki  dize  sayısına  göre,  "murabba (dörtlü), muhammes (beşli), müseddes (altılı), müsebba (yedili)" gibi adlar alan nazım biçimidir.

ÖRNEK 2
Gazelin ilk beytine matla, genellikle şairin adı bulunan son
         I
beytine tegazzül, en güzel beytine beytül-gazel denir. Her
II                                                                                                                                                                                                 III
beyti aynı konudan bahseden gazele yek-âhenk, her beyti
                    IV
aynı derecede güzel olan gazele yek-âvâz adı verilir.
                   V

Bu parçadaki numaralı terimlerden hangisinin açıklaması yanlıştır?

A) I.                              B) II.                                    C) III.                                D) IV.                                E) V. (1995 ÖYS)

ÇÖZÜM
Gazelin son beytine "kesme, bitirme" anlamında "makta"
ya da şairin adı geçiyorsa "mahlas" beyti denir.
Yanıt: B


Bir avuç toprak atar bad-ı sabadan gayrı"

Yukarıdaki dizeler, Divan şiiriyle ilgili olarak aşağıda verilen yaygın yargılardan hangisiylebağdaşmaz?

A)  Bütün şiirlerde aruz ölçüsü kullanılmıştır.
B)  Yapıt, değişmez kurallara göre, güçlü bir düzen içinde ve çoklukla beyit beyit işlenir.
C) Söz ve anlam sanatlarına sık sık başvurulur.
D) Biçim ve söyleyiş kaygısı oldukça ağır basar.
E)  İnsandan kopuk, insanı anlatmayan soyut bir dünyası vardır.
(1981 ÖYS)

ÇÖZÜM

Fuzuli'den alınan bu beyitte, A, B, C, D'de belirtilen genel özellikler vardır ya da beyit o kurallara, özelliklere uygun bir şiirden alınmıştır. En azından, bunun aksini savunacak bir ipucumuz yoktur. Ancak E'de söylenenlerle bu beyitte söylenenler bağdaşmaz;  çünkü burada yalnız,  kimsesiz bir insan var. Öyle ki öldüğünde üzerine bir avuç toprak atacak kimsesi bile yok rüzgârdan başka.
Yanıt: E




ÖNEMLİ TEMSİLCİLERİ
XIII. yüzyıl
Bu yüzyılda Anadolu'da  "Oğuzca",  yazılı edebiyatın dili olmaya başlamıştır. Bu dönemin önemli şairlerinden Hoca Dehhani, dindışı konuları; Sultan Veled, tasavvufi konuları işlemişlerdir.


XIV. yüzyıl
"İskendername"  adlı mesnevisiyle  Ahmedi,  "Garipname" adlı  yapıtıyla  Âşık  Paşa,  ayrıca  tuyuglarıyla  Kadı Burhanettin bu dönemin önemli kişilikleridir.


XV. yüzyıl
Ali Şir Nevai: "Muhakemetü'l-Lügateyn" adlı eserinde,Türkçe ile de şiir yazılabileceğini, Türkçenin üstünlüğünü göstermeye çalışmış, "Mecalisü'n-Nefais" adlı tezkiresinde de önemli şairleri tanıtmıştır.
Şair, Çağatay Türkçesiyle de dört divan yazmıştır. Edebiyatımızda hamse (beş mesnevi) sahibi ilk şairdir.
Bu dönemin diğer iki şairi de, Harname (satirik mesnevi), Hüsrev ü Şirin (mesnevi) adlı eserlerin sahibi Şeyhi ve Hazreti Muhammet'in yaşamını anlatan ve günümüzde Anadolu'da en çok bilinen ve okunan "Vesiletü'n-Necat" (mevlid) adlı mesneviyi yazan Süleyman Çelebi'dir. Türki-i Basit (sade Türkçe) yanlısı bir tutum takınmış, şiirlerinde halk söyleyişlerine de yer vermiş olan Necati ve sonraki şairler üzerinde güçlü bir etki bıraktığı bilinen Ahmet Paşa, dindışı konularda yazan şairlerdir.


XVI. yüzyıl
Bu yüzyılda Zati, Hatayi, Taşlıcalı Yahya gibi birçok şair bulunmakla birlikte, bu dönemin en önemli şairleri Baki, Fuzuli ve Bağdatlı Ruhi'dir.


Baki:  Dindışı  gazelleriyle  ve  Kanuni'nin  ölümü  üzerine yazdığı Mersiye'siyle (terkib-i bent biçiminde) tanınan şair, şiirlerinde gösterdiği ustalıktan dolayı "Sultan-üş Şuara" diye nam salmıştır.

Baki, çağının İstanbul Türkçesini şiir dili olarak benimsemiştir.  Dili yer yer ağırdır.  "Mersiye"sinin ilk beyti tümüyle Farsçadır. Tasavvuf ve din konularıyla hiç ilgilenmemiştir."Divan"ından başka yapıtı yoktur.

Fuzuli: Hem gazel hem de kaside biçiminde şiirler yazmıştır. Azeri lehçesiyle yazdığıDivan'ından başka, Arapça ve Farsça divanları da vardır. "Su Kasidesi", Hz. Mu- hammet için yazdığı bir "na't"tır. Coşkun bir lirizmle şiirler yazan Fuzuli, "Leyla vü Mecnun" ve"Şikâyetname" adlı eserleriyle günümüz edebiyatında da önemli bir yere ve üne sahiptir.


Bağdatlı Ruhi: Topluma yönelik yergilere ağırlık veren, devrin insanlarını, ahlakça düşük yönlerini, ikiyüzlülüklerini eleştiren "Terkib-i Bent"iyle tanınır.



XVII. yüzyıl
Nef'i: Divan edebiyatında kaside türünün en başarılı temsilcisi ve hiciv ustasıdır. Kasidelerinde ağır bir dil kullanmakla birlikte gazellerini yalın bir dille yazmıştır. IV. Murat tarafından çok korunmasına karşın, Vezir Bayram Paşa için  yazdığı  hicviye  nedeniyle  boğularak  öldürülmüştür. Nef'i'nin, biri Türkçe, diğeri Farsça iki "Divan"ı ve hicviyelerini topladığı "Siham-ı Kaza (Kaderin Okları)" adlı eseri vardır.


Nabi: Divan şiirinde didaktik (öğretici) öğelere yer vererek şiirde yeni bir yol açmıştır. Şiire öz bakımından da yenilik getirmiştir. Özellikle din ve töreyle ilgili öğütler vermiş, toplumsal  yapıyı  ve  yaşamın  kötü  yanlarını  ele  almıştır. "Hayriye" ve "Hayrabat" adlı mesnevileri, gezi notlarından yararlanarak yazdığı "Tuhfetü'l-Haremeyn"i,  süslü düzyazıları ile mektuplarını topladığı "Münşeat"ı vardır.
Ayrıca bu yüzyılda, gazel türündeki şiirleriyle Şeyhülislam Yahya ve rubaileriyle de Azmizade Haleti tanınmış şairlerdir.



XVIII. yüzyıl
Nedim: Divan edebiyatında, birçok yönden "yerlileşme" hareketinin en önemli temsilcisidir. Gazellerinde, özellikle Divan şiirinde ilk örneklerini de verdiği "şarkı"larında yalın bir dil kullanmıştır.  Bu dönemde,  Nedim'le birlikte  Halk edebiyatının etkileri de Divan şiirinde görülmeye başlanmış; halk söyleyişleri ve deyimleri kullanılır olmuştur. Nedim; duygularını, bilinen "mazmun"lar dışında, kendine özgü buluşlarla anlatmış, soyut konulardan uzaklaşarak gerçek yaşamı şiire sokmuş ve soyut betimlemeler yerine gözleme  dayalı  gerçek  betimlemeler  yapmıştır.  Nedim, hece  ölçüsünü  kullanarak  yazdığı  bir  "türkü"yü  de  Divan'ına koymuştur. Bu dönemde, yaptığı yeniliklerden dolayı tepki alan Nedim'in değeri Tanzimat'tan sonra ortaya çıkmıştır.


Not: Mazmun; edebiyat terimi olarak, "belli bir kavramı anlatan, çağrıştıran kalıplaşmış söz" anlamındadır. Bunlar, Divan şairlerinin ortak kullandığı kalıplaşmış sözlerdir. Örneğin, "boy" yerine "servi", "kaş" yerine "yay", "diş" yerine "inci" kullanılması... Divan edebiyatı, bu yönüyle bir "mazmunlar edebiyatı"dır.



Şeyh Galip: Mevlevi tarikatından olup bu tarikatın anlayışını, renkli ve süslü bir şiir diliyle anlatmıştır. Şiirlerini, yeni ve değişik "mecaz"larla "sembol"lerle yazarak, Nedim gibi Divan şiirine yenilikler getirmiştir. Dili, yabancı sözcük ve dil kurallarıyla yüklüdür. Şair, o dönemde şiirde çok yaygın olan  "Nabi  tarzı"na  cephe  almış,  hatta  "Hüsnü  Aşk" mesnevisini,  Nabi'nin  "Hayrabat"  mesnevisinden  daha üstün bir eser yaratmak amacıyla yazmıştır.



XIX. yüzyıl
Bu  yüzyılda,  Osmanlıda  her  alanda  olduğu  gibi,  Divan edebiyatında da gerileme yaşanmıştır. Şiirde, yüzyıllarca aynı soyut konuların, aynı anlatımla, aynı nazım biçimleriyle yinelenmesi, çöküşün asıl nedenidir. İçerikleri değişse de nazım şekilleriyle Tanzimat edebiyatında etkileri bir süre daha devam eden Divan edebiyatının bu yüzyıldaki temsilcileri  Enderunlu  Vasıf,  Keçecizade  İzzet  Molla, Leskofçalı Galip ve Yenişehirli Avni'dir.





DİVAN EDEBİYATINDA DÜZYAZI

Divan edebiyatında düzyazı şiire oranla çok az yer tutar. "Divan nesri (düzyazısı)", konusu, amacı ve buna bağlı anlatım özellikleri bakımından üçe ayrılır:

1. Sade nesir: Geniş halk kitlelerine seslenme amacını taşıyan öğretici düzyazılar, kuru anlatımlı ve yabancı sözcüklere olabildiğince az yer veren örneklerdir. Kur'an tef- sirleri, bazı hadis kitapları, menkıbevi İslam tarihlerinin bir kısmı, dini - destani halk kitapları, halk hikâyeleri... bu üslupla kaleme alınmıştır.


"Konşiya hediye vireler, azdan çokdan...
Mesele: Konşı evine destursuz  basmayalar.  Mesele: Sağ koldan, sol koldan dahi önünden ardından kırkar ev  konşıdur.  Nafaka  vireler,  ton  vireler,  kurban  eti vireler... Mesele: Konşı nesnecik virse az görmeyeler, hor bakmayalar, uğrayıcak güler yüzle bakalar, ödünç vireler,  sayru  (hasta)  olsa  soralar,  çağırırsa  meded derse varalar..."
(Bu satırlar, komşuluk ilişkileriyle ilgili bir "sade nesir"den alınmıştır. Bunlar edebi değer taşıyan yazılar değildir.)


2. Orta nesir: Divan edebiyatı bir "yüksek zümre" edebiyatıdır. Bu edebiyatta düzyazı, normal olarak süslü, sanatlı,  çok  yabancı  tamlamalı  ve  çok  yabancı  sözcüklüdür. Ancak, tarihler, gezi yazıları, bilimsel içerikli yazılar biraz daha kolay anlaşılır bir üslupla yazılmıştır. "Orta nesir" diye adlandırılan bu örnekler arasında XVII. yüzyılın bilim adamı Kâtip Çelebi'nin"Cihannüma", "Keşfü'z Zünun", "Mizan-ül Hak" gibi yapıtları; aynı yüzyılın tarih yazarı Naima'nın "Naima Tarihi", Koçi Bey'in IV. Murat'a sunduğu siyasal rapor olan "Koçi Bey Risalesi", Evliya Çelebi'nin "Seyahatname"si sayılabilir.




3. Süslü nesir (inşa): Yabancı sözcüklerle ve yabancı dil kurallarıyla aşırı ölçüde yüklü olan bu nesir örneklerinde amaç süslü ve sanatlı söyleyiş incelikleri yaratmaktı. Bu ürünlerde"seci" adı verilen iç uyak (nesir kafiyesi) çok kullanılırdı. 15. yüzyılda Sinan Paşa "Tazarruname (Yakarışlar Kitabı)" adlı yapıtıyla secili süslü nesrin en güzel örneklerinden birini vermiştir:
"Ey gözlerin nurı, gönüllerin sürurı; başımızın tâcı, ehl-i dilin mirâcı; gönül hanesinin ziyası,dil hastasının şifası..."
(Tazarruname'den alınan bu sözlerde siyah dizilen sözcüklerin ikişer ikişer uyaklı olduğu görülüyor.)
Süslü nesre "inşa", bu yazıları yazanlara "münşi", süslü yazıların toplandığı kitaplara"münşeat" denmiştir. Divan yazan münşiler de vardır.
Read more

Danişmentname Nedir? Konu Anlatımı, Ders Notları

3. metin
DÂNİŞMENTNÂME
TEKE TEK VURUŞMA
1
… Melik dahi üç halme darb urdu (üç hamle vurdu), gene alımadı (yenemedi), taaccüb kıldı (şaşırdı). Çün atla süvârlıkta (çünkü atlı askerlikte) zafer bulmadılar, âhir (sonunda) Melik piyade, yayan oldular, âlet-i silâhları (silahları) atlar üzerine berkittiler (yerleştirdiler). Şirt’in derhâl ilerü geldi (öne çıktı), sınadı (denedi), Melik’in kuşağını duttu, zor etti (zorladı), Melik’i kuşağından çekti amma alımadı (alamadı); çün üç hamle geçti (çünkü üç hamle yaptı), Melik’i bir zerre yerinden depredimedi (kıpırdatamadı). Çün nöbet Melik’e değdi (sonra sıra Melik’e geldi), elin uzattı, Şirt’in kuşağından berk duttu (sıkıca tuttu), bir kez nâra urup (bağırarak) Şirt’in yerinden götürü (yukarı kaldırdı), yere urdu (vurdu), hançer çıkardı, lâîne aman vermeyüp hemen (…) kesti.
2
… Akatis bir dev gibi iri idi. Bir darb Efrumiye’ye şöyle urdu kim (Efrumiye’ye öyle bir vurdu ki) Efrumiye kalkan beraber tuttu (kalkanını tuttu), elinde kalkan hurd oldu (parçalandı), Efrumiye başın uğurladı (başını korudu), darb at başına erdi (darp atın başına geldi), at başını hurd eyledi, at yıkıldı. Efrumiye sıç­radı, attan ayrıldı. Kâfirler gavgayı ayyûke çıkardı (Kâfirler bağırarak kavga ederken), müminler tekbîr getürdiler. Lâîn gerü kıldı kim bir gürz dahi bânûya (kadına) uraydı (Düşman geri çekildi ki kadına bir gürzle dahi vuramadılar.). Efrumiye derhâl kılıcın darttı (çekti), sıçradı, at yanına geldi, bir darb öyle urdu kim (öyle bir vurdu ki) atın iki ayağın (ayağını) kesüp yere bıraktı. Atla lâîn yıkıldı. Aklatis yerinden durun­ca (kalkınca) Efrumiye bir kılıç urdu (…) kimdi şunda (o anda) gitti. Kâfirlerin şâdlığı mateme tebdîl oldu (Kâfirlerin sevinci mateme dönüştü), gaziler tekbîr getürdiler.

SAVAŞ
1
İki çeri karıldılar, katıldılar, cenge cenge turdular (savaşa başladılar). Şöyle atlar kişnemesinden, erler (askerler) narasından âlem gulgule bile (rültü ile) toldu (doldu); bir nücûmî saat (bir saatlik süre) at arkasında cenk oldu; (…) buharı, at ayağının tozu hava yüzünü kapladı, birbirin âdem seçemez oldu (insanlar birbirini göremez oldu).
2
İki tağ (dağ) gibi çeri (asker) birbirine karıştılar. Bir uruş koptu (çatışma başladı) ve bir ceng-i âşûp (kargaşa savaş) oldu kim âlem (ortalık) veleveleye (gürültüye) vardı, sanasın kıyamet gün idi (sanki kıya­met günüydü); oğul atasın (atasını) ve ata kartaşın (kardeşini) bilmez oldu; her kişiye canı kayusu (kay­gısı) oldu; şöyle kim ol cenk (savaş) dil ile vasf olmazdı (anlatılmazdı); şöyle kim (şöyle ki) gaziler ve ol Müslümanlar din yoluna ve Muhammed gayretine can feda kılmışlardı; şöyle kim at kişnemesinden, gürz depeldüsünden (vuruşundan), ok fışıldusundan ve yay tenkildüsünden (gıcırtısından), pehlevanlar narasından, at ayağı tapıldusundan (nal sesinden), âleme bir sadâ düştü kim (âlemi bir gürültü kapladı ki) tağlar ve dereler yankulandı. Şunun gibi cenk oldu kim Melik Gazi ve Artuhı ve gaziler şimşek gibi balkılardı (parıldarlardı), ejderha gibi ya bir arslan gibi vuruşurlardı…
Örnekli Türk Edebiyatı Tarihi
hzl.: Cevdet KUDRET

1. Okuduğunuz metnin olay örgüsünü tahtaya çizeceğiniz bir şema üzerinde gösteriniz.
1. Birinci bölüme Melik ile Şirt arasında teke tek vuruşma olur ve Melik, Şirt’i öldürür.
İkinci bölümde Efrumiye ile Akatis arasında teke tek vuruşma olur ve Efrumiye kafir Akatis’i yener.
Savaş bölümünün birinci kısmında iki asker meydana çıkıp savaşırlar, iki saat geçer birbirlerini yenemezler v ortalık toz bulutuna dönüşür.
İkinci kısmında da yine iki asker arasındaki kavgayı ele alır.

2. “Dânişmentnâme” adlı metnin yapısını oluşturan öğeleri (kişiler, zaman, mekân) belirleyiniz. Tes­pitlerinizi aşağıya yazınız.
Kişiler: Melik, Efrumiye (iyi ve kahraman karakterler), Akatis ve Şirt (kötü ve kafir karakterler)
Zaman : Belirgin bir zaman yoktur. Zaten destanlarda belirgin bir zaman olmaz.
Mekân : Savaş meydanı olsa da belirgin değildir.

3. Metindeki kişilerin adlarını ve özelliklerini sıralayınız. Bu kişilerin, olay örgüsündeki işlevlerini belirleyiniz.
3. Melik, Efrumiye (iyi ve kahraman karakterler),
Akatis ve Şirt (kötü ve kafir karakterler)
Olay örgüsündeki işlevi ise olaylar kahraman karakterler ve bunlara karşı çıkan kötü karakterler karşısında geçeceği için mutlaka bu isimlerin özellikleriyle verilmesi gerekir.

4. Metindeki olayların geçtiği mekânın işlevini belirtiniz. Bu mekânın nasıl anlatıldığını metinden örneklerle açıklayınız.
4. Direkt tasvir halinde mekan verilmemiş ise olayların geçtiği yerin savaş meydanı olduğunu anlayabilmekteyiz.

5. Metinde olayların geçtiği zaman dilimini belirten kelimelere örnek veriniz. Olayların geçtiği zaman dilimini belirtiniz.
5. Yine zaman kavramı verilmemiştir.

6. Olayların geçtiği mekân, zaman ve metindeki kişiler arasındaki uyumu açıklayınız.
6. Olay örgüsü, yer, zaman ve kişiler olay çevresinde gelişen edebi metinlerde uyum içinde verilmesi gerekir. Çünkü biri farklı ve anlamsız olduğu zaman olay örgüsü anlamsızlaşır. Danişmentname metninde insana garip ve yabancı gelen unsur yoktur ve uyum halinde verilmiştir.

7. a. Metnin temasını söyleyiniz.
a. Kahramanlık

b. Bilgi birikiminizden de yararlanarak “Dânişmentnâme”nin teması ile eserin anlatıldığı dönem arasındaki ilişkiyi açıklayınız.
b. Dönemine göre insanlar din adına kafirle savaşıp yaptıkları dönem olduğu ve dini yaymak amacıyla mücadele edildiği biliyoruz ki bu metinle dönemi arasında ilişki vardır.

c. Metnin teması evrensel midir? Düşüncelerinizi belirtiniz.
c. Tema kahramanlık ve evrenseldir. Her dönemde bunu işleyen eserler görülebilmektedir.

8. Olay örgüsünde anlatılanlar, hayatta karşılaşılabilecek durumlar mıdır? Metinde anlatılanların olay örgüsü çevresinde nasıl aktarıldığını söyleyiniz.
8. Gerçekleşmesi mümkün olmayan insanların tahayyülünde olan şeyleri ifade eder. Metinde insana özgü gerçeklikler ifade edilse bunların abartılarak verildiği için gerçekliği çok yoktur.

9. Metnin anlatıcısını ve anlatıcının bakış açısını söyleyiniz.
9. İlahi bakış açısı ile anlatılmıştır.

10. a. Metinden alınan aşağıdaki kelimelerin günümüzdeki karşılıklarını inceleyiniz. Ses değişimleri­ni belirtiniz.
ilerü ————> ileri i – ü değişimi
amma ————> ama m sesini düşmesi
depredimedi ————> depretemedi t-d değişmesi
urdu ———-–> vurdu sözcük başı v sesi türemesi

b. Okuduğunuz metinde, anlamını bilmediğiniz kelime sayısının çoğunlukta olup olmadığını belirtiniz.
b. Bilmediğimiz kelimeler çoğunluktadır.

c. “… yere urdu, hançer çıkardı. /… at başını hurd eyledi, at yıkıldı.” cümlelerini yapı bakımından inceleyiniz.
c. Yapısı itibariyle sıralı cümledir.

Yaptığınız incelemeden yararlanarak metnin dil özelliklerini defterinize sıralayınız.
Olay örgüsü akıcı bir şekilde anlatılsa metin içinde anlaşılmayan kelimeler fazla olup dilinin bize göre ağır olduğunu söyleyebiliriz.

11. Metinden tasvir cümlelerine iki örnek yazınız.
11. Akatis bir dev gibi iri idi.
Kâfirler gavgayı ayyûke çıkardı (Kâfirler bağırarak kavga ederken), müminler tekbîr getürdiler
Kâfirlerin şâdlığı mateme tebdîl oldu (Kâfirlerin sevinci mateme dönüştü), gaziler tekbîr getürdiler.

Bu tasvirlerin nasıl yapıldığını ve metindeki işlevini belirtiniz.
Bu tasvirler metnin daha iyi anlaşılması için yapılmıştır.

12. “Dânişmentnâme”nin, ortaya çıktığı dönemdeki hangi gerçekleri dile getirdiğini bilgi birikiminiz­den yararlanarak açıklayınız.
12. Danişmentname metninde döneminde Müslümanların kahramanlıkları ve insanların İslamı yaymak için mücadeleleri vardır ki bu o dönemin gerçekliğine uygun düşmektedir.

13. “Dânişmentnâme”yi İslamiyet öncesi metinler ve günümüz hikayesiyle tema ve kişiler yönünden karşılaştırınız. Benzer ve farklı yönleri sıralayınız.
Farklılıklar Benzerlikler
Dânişmentnâme Kahramanlık teması
Olağanüstülükler var
İnsana ait gerçeklik az
İslami etki var.
Kurmaca
Olay çevresinde gelişen edebi metinler
Olay, yer, zaman, kişi etrafında şekillenmiştir.
İslamiyet Öncesi Metinler Kahramanlık teması
Olağanüstülükler var
İnsana ait gerçeklik az
Kavmi etki var.


14. a. Metnin yazarının fikrî ve edebî yönü hakkındaki düşüncelerinizi aşağıya yazınız.
a.
1.Anadolu’nun fethini ve bu fethi gerçekleştiren kahramanların anlatıldığı bir destandır.
2. 12 yy’da sözlü olarak şekillenmiş 13 yy’da yazıya geçirilmiştir.
3. Anadolu coğrafyası destanda gerçek isimleriyle yer alır.
4. Destanda adı geçen kahramanlar gerçek Türk beyleridir.
5. Bu destan uzun bir süre bir tarih kitabı olarak nitelendirilmiştir.
6. Eser ilk defa Anadolu Selçuklu Sultanı İkinci İzzeddin Keykavus’un emriyle İbn-i Ala tarafından derlendi.
7. Eser ikinci olarak Osmanlı Hükümdarı Sultan İkinci Murad’ın emriyle Tokat Dizdarı Arif Ali tarafından Türkçe olarak aralarında manzum parçaların da bulunduğu bir nesir diliyle 17 bölüm halinde yazdı.
8.Battalname’nin bir devamı olarak kabul edilir.
9. Halk şairleri tarafından da “Mefailün mefailün faulün” vezniyle manzum olarak yazılmıştır.
10. Tarihçiler için kaynak eserlerden sayılmıştır.

b. Eserle yazar arasındaki ilişkiyi tespit ediniz.
b. Eser anonim bir eser olmakla birlikte yazıldığı dönemdeki halkın ortak duygu ve düşüncesini yansıtmaktadır.
Read more