İşletme - Davranış Bilimleri 1 - 3. ünite


İşletme - Davranış Bilimleri 1 - 3. ünite
Download için tıklayın:


İşletme 1. Dönem Davranış Bilimleri 1 aofdersnotlari.com


3DAVRANIŞ BİLİMLERİ-I
KÜLTÜR NEDİR?
İnsanlar dünyaya belirli kalıplarla gelmez. Zamanla içinde yaşadığı ortamla bütünleşir.
Diğer bir deyişle yaşadığı farklı kültürel ortamlara uyum sağlar. Dolayısıyla
içinde yaşadığı kültürü kendi gelişmiş beyin potansiyeli ile öğrenir. Bu öğrenilen
yaşam biçimi bir nesilden bir nesile aktarılarak sürer. Dünyaya geldiğinde ilkel ve
gelişmemiş olan insan, zamanla diğer canlıların başaramadığı kendine özgü bir
kültür yaratır.








Anahtar Kavramlar
Amaçlarımız
N
NN
NN
Davranış Bilimleri-I
Kültür ve
Kültürel Değişme
• KÜLTÜR NEDİR?
• KÜLTÜRÜ OLUŞTURAN
PARÇALAR: DİL, NORM VE
DEĞERLER
• KÜLTÜREL FARKLILIKLAR
• KÜLTÜRÜN DİĞER
PARAMETRELERİ: KÜLTÜR ŞOKU
VE KÜLTÜR BOŞLUĞU
KAVRAMLARI
• ETNOSANTRİZM VE KÜLTÜREL
RÖLATİVİZM
• KÜLTÜREL DEĞİŞME VE DEĞİŞME
KAYNAKLARI
3DAVRANIŞ BİLİMLERİ-I
KÜLTÜR NEDİR?
İnsanlar dünyaya belirli kalıplarla gelmez. Zamanla içinde yaşadığı ortamla bütünleşir.
Diğer bir deyişle yaşadığı farklı kültürel ortamlara uyum sağlar. Dolayısıyla
içinde yaşadığı kültürü kendi gelişmiş beyin potansiyeli ile öğrenir. Bu öğrenilen
yaşam biçimi bir nesilden bir nesile aktarılarak sürer. Dünyaya geldiğinde ilkel ve
gelişmemiş olan insan, zamanla diğer canlıların başaramadığı kendine özgü bir
kültür yaratır. Diğer bir deyişle yaşadığı toplumsal çevrede çeşitli ortak kurallar
prensipler ve davranış kalıpları geliştirip öğrendiği bilgi yapısıyla da doğal çevreyi
kendine özgü bir şekilde değiştirir. Böylece paylaşılan kültür sayesinde ortak bir
yaşam biçimi veya toplumsal yaşam ortaya çıkar.
Kültür her toplumda güzel ve çirkini, doğruyu ve yanlışı, iyiyi ve kötüyü tanımlar.
Böylece toplum içinde yaşayan insanları bir arada tutmada önemli bir görev
üstlenir. Kültür, insanlara bir yere ait olma duygusu verir, onlara belirli ortamlarda
nasıl davranması ve düşünmesi gerektiğini öğretir. Böylece toplumsal yaşama bir
anlam kazandırır (Andersen ve Taylor, 2006: 54).
Kültür kavramı belki dünyada tanımlanması en zor kavramlardan biridir. Çünkü,
kullanım alanı belki de en geniş kavramlardandır. Örneğin Amerikan kültürü,
İslam kültürü, kent kültürü, demokrasi kültürü, yemek kültürü, hamam kültürü,
kırsal kültür, giyim kuşam kültürü gibi. Görüldüğü gibi kültür kavramının hem
günlük yaşamda hem de akademik literatürde kullanım alanı çok geniştir. Bu açı-
dan kültür, açıklanması tanımlanmasından daha kolay bir kavramdır. Örneğin Japonya’dan
yeni gelmiş bir kişi ile tanıştığınızı düşünün. Eğer bu bir kadın ise onun
kültürümüzden farklı olan yönlerini hemen fark ederiz. İlk dikkatimizi çeken dış
görünüşüdür. Yani, giysileri, takıları, saç biçimi, yaptığı makyaj gibi. İkinci olarak
konuştuğu dilin farklılığını keşfederiz. Daha sonra tavırları, etrafındakilere davranı
ş biçimi, selam verişi, teşekkür edişindeki farklılık gözlenir. Ortak bir dili paylaşı
p konuştuğunuz zaman iç dünyasının farklı yönlerini keşfedersiniz. Yani, dünyaya
bakış açısının, dini inançlarının, değerlerinin farklı olduğunu görürsünüz. İşte
bütün bu karakteristikler kültürün parçalarıdır. Böylece kültür, dil, inanç, değer,
norm ve davranışları ile nesilden nesile aktarılan maddi manevi ögelerden oluşan
bir bütün olarak açıklanabilir. İnsanlar bu farklı kültürlerini sanat, edebiyat, video
kayıtları ve diğer yollarla korurlar. Bunun içinde idealler, Şkirler, değerler ve insan
eliyle yapılan objeler (DVD’ler, komik kitaplar, fermuar, doğum kontrol cihazları)
Kültür ve Kültürel Değişme
Kültür karmaşık bir anlam
ve davranış sistemi olup bir
toplum veya grubun yaşam
biçimini tanımlar (Andersen
ve Taylor, 2006: 54). Bunun
içinde inanç, değer, bilgi,
sanat, ahlak, gelenek,
alışkanlık, dil ve giyim
kuşam biçimleri yer alır.
Kültür öğrendiğimiz bir
bütün, toplumsal olarak
aktardığımız gelenek, bilgi,
maddi ürünler ve
davranışlardır.
yer alır (Schaefer, 2010: 53). Örneğin Türk bayrağına olan milli duygularımız bizim
kültürümüzün bir yönü olduğu gibi, Arjantin’in meşhur tango müziği de kendi kültürlerinin
ulusal bir göstergesidir.
Sosyologlar bu kavramı daha da genişleterek kültürü, bir toplumun genel yaşam
biçimi olarak ifade ederler. Dünyaya gelen her canlı zamanla kültürleşmektedir.
Kültür bu nedenle, bir toplumda yaşayanların öğrendikleri ve paylaştıkları her şeyi
kapsar. Davranış bilimlerinde incelenen hemen her şey kültür tarafından etkilenmektedir.
Dünyaya gelen her canlı dilini, dinini, yemeyi ve içmeyi, sosyal yaşantı-
sını, çocuk yetiştirmesini, bilgi kurallarını, manevi değerlerini, sevmeyi ve sevilmeyi
bir kültür içerisinde yaşayarak öğrenir. İnsanlar bütün bu öğrendiklerini o kadar
çok benimser ve içselleştirir ki kendi kültürünün dışında olan şeyleri doğru olarak
benimsemezler bile. Böylece kültürün koyduğu kurallar bizim bir parçamız haline
gelir. Bir toplumun kültürel ögeleri maddi ve manevi olmak üzere ikiye ayrılır.
Maddi ögeler toplumun ya da grubun herhangi bir gelişim aşamasındaki teknolojik
ilerlemesini, üretim, teknik, hüner ve becerilerini ifade eder. Örneğin tekerlek, elbiseler,
okullar, fabrikalar, kitaplar, uzay araçları gibi. Manevi ögeler ise soyut olan
ancak toplum yaşamını düzenleyen değer, inanç, gelenek, görenek ve ahlâk kuralları
ndan oluşur. Örneğin, “Amerikan kültürünü oluşturan maddi ögeler nedir?” diye
baktığımız zaman, gökdelenleri, Mc Donalds restoranlar zincirini, uzay mekiğini ve
kalabalık bir araba traŞğini görürüz. Manevi ögelerini ise inançları, kuralları, gelenekleri,
aile yapıları ve ekonomik sistemleri oluşturur. Manevi kültür ögeleri maddi
ögelere kıyasla daha az elle tutulur, gözle görülür bir nitelik taşır. Ancak, toplumsal
davranışları korumada ve devam ettirmede manevi kültür daha güçlüdür. Maddi
ögeler ise çok çeşitli olup günlük yaşamda en çok karşılaştığımız şeylerdir. Örneğin
bazı kültürlerde yemek yeme biçimleri bile farklılık taşır; bazıları gümüş çatal kaşık-
60 Davranış Bilimleri-I
Resim 3.1
New York
metrosunda müzik
yapan sokak
müzisyenleri
Kaynak: Bu fotoğraf
Zerrin Sungur
tarafından 2008
yılında New
York’da çekilmiştir.
Kültürün maddi ögeleri bir
toplumun ya da grubun
herhangi bir gelişim
aşamasındaki teknolojik
ilerlemesini, üretim, teknik,
hüner ve becerilerini ifade
eder. Manevi ögeler ise
toplum yaşamını düzenleyen
değer, inanç, gelenek,
görenek ve ahlak
kurallarından oluşur.
larla yemek yerken bazıları çubuklarla, bazıları da elleriyle yerler. Bunların hepsi
manevi kültür ögelerini ifade ederken kullanılan araç gereçleri ise maddi kültürün
bir göstergesidir.
Görüldüğü gibi kültür insan yaşamını anlamanın ve düzenlemenin bir yoludur.
Kültür bizim yaşamımıza anlam veren, dünyayı anlamamız için kaynaklar
sağlayan, değer ve idealler yaratarak bize rehberlik eden bir kavramdır (Gökalp,
2009: 100).
Kültür, Ulus ve Toplum
Kültürün ne olduğunu gördükten sonra, şimdi kısaca kültür ile ilişkili bazı benzer
kavramları tanımlayıp açıklığa kavuşturmakta büyük yarar vardır. Bunlar
kültür, ulus ve toplum kavramlarıdır. Kültür yukarıda da belirtildiği gibi paylaşı
lan ortak bir yaşam biçimidir. Ulus ise politik bir içeriğe sahiptir. Yani belirli
sınırlarla çizilmiş bir bölgede yaşayan ve otoritesini bu sınırlar içinde belirgin kı-
lan insanlardan oluşmuş bir bütündür (örneğin, Kanada, Arjantin, Hollanda gibi).
Toplum ise organize olmuş toplumsal ilişkileri paylaşan ve belirli ulusal bir
sınır içinde yaşayan insanlardan meydana gelir (örneğin, İsveç, Belçika, Norveç
gibi). Bunlar bir ulus olduğu gibi aynı zamanda da birer toplumdurlar. Ancak,
birçok toplum da çok kültürlüdür. Yani yaşamın birçok yönünü paylaşan ancak
farklı değer ve inançlara sahip insanlardan meydana gelir (Macionis ve Plummer,
1997: 102-103).
3. Ünite - Kültür ve Kültürel Değişme 61
Resim 3.2
Azerbaycan
Bakü’de bir ziyafet
sofrası
Kaynak: Bu
fotoğraşar Zerrin
Sungur tarafından
2010 yılında
Bakü’de çekilmiştir.
Ulus belirgin sınırlarla
çizilmiş bir bölgede yaşayan
ve otoritesini bu sınırlar
içinde belirgin kılan
insanlardan oluşmuş bir
bütündür.
Kavram olarak belki kültür ve toplum birbirinden farklı tanımlanabilir. Ancak
aralarında değişmez bir ilişki vardır. Kültür bir toplumdaki paylaşılan ortak üründen
oluşur; toplum ise ortak kültürü paylaşan ve birbirleriyle etkileşimde bulunan
insanlardan meydana gelir. Toplum kültür olmadan varolamayacağı gibi, kültür
de kendisini koruyan ve geliştiren bir toplum olmadan varlığını sürdüremez. Bu
nedenle her ikisi de birbirine bağlı olarak yer alır. Bunun nedeni her ikisini de
kapsayan bir kelimenin olmamasıdır.
Sosyoloji bir toplumun yapısının anlatılmasına yardımcı olan bir bilim olarak tanı
mlandığı zaman, kültürün insan davranışlarının anlaşılmasına yardımcı olan bir
faktör olduğunu görürüz. İnsanların ne yaptıkları, sevdikleri, sevmedikleri, yasakladı
kları, inançları, inanmadıkları, değerleri hepsi bir kültürün parçası olarak ortaya
çıkarlar. Kültür aynı zamanda bir toplumda yaşayan insanlara rehberlik eder.
İnsanlar arasındaki mevcut ilişkileri yönlendirir (Özkalp, 2008: 60).
Kültür ve toplum arasındaki ilişkiyi göz önüne alarak farklılıkları kendi kültürümüzden
örnekler vererek açıklayınız.
Kültürün Özellikleri
Toplumları karşılaştırdığımızda sosyologlar kültüre ilişkin belirgin özellikler saptamı
şlardır. Şimdi bunları kısaca açıklayalım:
• Kültür paylaşılır: Kültürün en önemli özelliği insanların onu paylaşmaları-
dır. Kültürün bu paylaşılabilir özelliği insan toplumunu olası kılar. Ancak, bu paylaşı
mı karmaşık toplumlarda, farklı grup, gelenek ve bakış açılarının yer aldığı toplumlarda
kolay göremeyiz. Örneğin Amerika Birleşik Devletleri’nde, farklı ırk ve
etnik grupların kendilerine has dil, tarih ve inançları vardır. Örneğin Latino kültürü
İspanyolca konuşur, kendilerine has değer ve geleneklere sahiptir.
62 Davranış Bilimleri-I
Resim 3.3
Hollanda’da Amstel
Nehri üzerindeki
yüzen evler
Kaynak: Bu fotoğraf
Zerrin Sungur
tarafından 2008
yılında
Amsterdam’da
çekilmiştir.
S O R U
D İ K K A T
SIRA SİZDE
DÜŞÜNELİM
SIRA SİZDE
S O R U
DÜŞÜNELİM
D İ K K A T
SIRA SİZDE SIRA SİZDE
AMAÇLARIMIZN NAMAÇLARIMIZ
K İ T A P
T E L E V İ Z Y O N
K İ T A P
T E L E V İ Z Y O N
1
Toplum organize olmuş
tomlumsal ilişkileri paylaşan
ve belirli ulusal bir sınır
içinde yaşayan insanlar
bütünüdür.
Dünyanın birçok ülkesinde kültür, yaş, bölge, etnik hareketler, din sınıf ve di-
ğer sosyal faktörler tarafından çeşitlilik gösterir. Kendi ülkemizde de Güney illerimizde
yaşayan insanların özellikleriyle Batı bölgelerinde yaşayan insanların damak
tatları, yemek tercihleri, konuşma tonlamaları, ilgileri arasında farklar vardır. Bu
kültürel farklılıklara rağmen bu insanlar belirli sembolleri, dil kalıplarını, inanç sistemlerini
paylaşarak ortak bir kültür oluştururlar.
• Kültür kalıtsal değildir, öğrenilir: Kültürel inanç ve pratikler gayet iyi bir
biçimde öğrenilmişlerdir ve doğaldırlar. İnsanlar nasıl oluyor da bir yiyeceği bir di-
ğerine tercih ediyorlar? Neden at eti veya dana eti hiç yemiyor da, domuz eti yiyor?
Müzik zevkleri nasıl kazanılıyor? Kültür, genelde doğrudan bir iletişimle, ebeveynler
veya öğretmenler tarafından gençlere okullarda kazandırılır veya aile içinde
öğretilir. Çatal kaşık kullanmayı, hangi elle neyi tutacağımızı, hangi yemek takı
mı ile ne tür yemekler yeneceğini öğreniyoruz ve eğitiliyoruz.
Kültürü bazen de doğrudan olmayan bir biçimde gözleyerek veya taklit ederek
öğreniyoruz. Kadın veya erkek olmanın ne anlama geldiğini nasıl öğrendiğimizi
bir düşünelim! Genelde bu rolleri etrafımızda yer alan kişilerin davranışlarını gözlemleyerek
öğreniyoruz. Anne ve babalar, kardeşler, aile büyükleri, örnek aldığı-
mız, gözlemlediğimiz objelerdir. Kültür böylece bir nesilden bir nesile formel ve
informel yollarla aktarılır. Kültür öğrenilinceye kadar, birey kendini dışlanmış hisseder.
• Kültür olduğu gibi kabul edilir: Kültür öğrenilmiş bir kavram olması nedeniyle,
bir toplumun üyeleri onu nadir olarak sorgularlar. Hepimiz bir kültürün üyesi
olarak yüzlerce kültürel pratiği hiç düşünmeden uyguluyor ve benimsiyor ve
bunları normal olarak görüyoruz. Ne zaman bu pratikleri sorgulamaya başlasak ve
bunların nedenlerini araştırsak kendimizi soyutlanmış veya oryantasyon bozuklu-
ğu olan biri gibi hissediyoruz. Grup içinde fonksiyonlarımız yapamaz hale gelebiliyoruz.
Örneğin turist olarak bir ülkeye gittiğinizde her ne kadar bilgilendirilmiş
olsanız bile bu ülkede maymunların beyinlerinin gözünüzün önünde bıçakla kesilerek
tabağa konduğunu gördüğünüz zaman, kendi kültürümüzden kazandığımız
alışkanlıkla buna karşı çıkıyoruz. Bu durumu vahşet veya iğrenç olarak ifade edebiliyoruz.
Kültür sonuçta insanları iyi veya kötü yönleriyle birleştiren bir unsurdur.
Ancak kültürler arası iletişimin olmayışı olumsuz sonuçlara yol açabilir (Andersen
ve Taylor, 2006: 56).
• Kültür semboliktir, dil aracılığıyla aktarılır: Kültürü belirgin kılan şey insanları
n objelere veya davranışlara atfettikleri anlamlardır veya sembollerdir. Örne-
ğin herhangi bir ülkenin bayrağı, baktığınız zaman renkli veya desenli bir kumaş
parçasıdır. Ancak o kültürün insanları için taşıdığı anlam kumaşın ötesindedir. İfade
ettiği şey; hürriyet, demokrasi ve ulus anlamını taşır. Türk bayrağı ülkemiz için
en önemli sembollerden biridir. İnsanlar onun renkleri altında birleşmekte ve vatan
savunması için kanlarını dökmektedirler. Ancak bir başka ülkede yaşayan bir
grup insan için aynı anlamı değil, aksine olumsuz bir anlamı ifade edip yakılması
gereken bir obje olarak görülebilmektedir. Tıpkı Amerikan bayrağının Irak’ta yaşayan
bir grup insan tarafından emperyalizmin sembolü olarak görülüp yakılması gibi.
Bu nedenle kültürel anlamlar belirli bir sosyal içerik taşır ve belirgin bir sosyal
ortamda anlam kazanır. Kültürün bu özelliği hiçbir zaman gözden kaçırılmaması
gereken bir niteliktir. Bir kültürü öğrenmek sadece belirli davranışta bulunmayı
değil, aynı zamanda onun kültür içinde taşıdığı anlamı öğrenmek ve anlamak demektir
(Andersen ve Taylor, 2006: 57).
3. Ünite - Kültür ve Kültürel Değişme 63
Kültürün öğrenildiği sürece
ise sosyalizasyon veya
toplumsallaşma diyoruz
(Andersen ve Taylor, 2006:
55).
Unutulmaması gereken bir diğer önemli olgu kültürün dil aracılığıyla aktarılması
dır. İnsanoğlu dil sayesinde kültürü açıklayabilir ve gelecek nesillere aktarabilir.
Dil, semboller aracılığıyla insanların birbirleriyle iletişim kurmasını sağlayan bir
araçtır. Semboller veya simgeler yolu ile dilini bilmediğimiz bir kimseye bir şeyler
anlatıp onu anlayabiliriz. Bir dile sahip olmamız nedeniyle yaşadığımız dünyadaki
olayları açıklayabilir, yorumlayabilir ve olaylara bir anlam verebiliriz (Özkalp,
2011: 86).
• Kültür yer ve zamana göre değişir: Nasıl Şziksel ve sosyal çevre bir toplumdan
diğerine farklılık taşıyorsa, insanların yaratıcılığı ve uyum yeteneği karşı-
laştıkları sorunlara adapte olmalarını sağlıyorsa, kültür de bir yerden bir başka yere
göre değişir. Sabit veya değişmez değildir. Örneğin Amerika Birleşik Devletleri’nde
insan sorunlarına, bilimsel çözümlere kuvvetli bir inanç vardır. İnsanların
sahip oldukları yiyecek arzı veya sağlıkla ilgili problemlerin bilimsel olarak gen
ilavesi ve kök hücre araştırmaları ile çözülebileceğine veya tedavi edilebileceğine
inanılmaktadır. Buna karşın bazı katı dinî kültürlerde bunun yanlış olduğuna bu
şekilde bilinmeyen bir sahaya girildiğine, bunun zararlı sonuçları olabileceğine,
bazı kültürlerde ise bilimin, sorunları çözmekten çok yeni sorunlar yarattığına
inanılmaktadır (Harding, 1998). Genetik mühendisliği ve kök hücre araştırmaları
ndaki bu tartışmalar kültür çalışmalarının, içinde yaşanılan topluma veya değişen
toplum koşullarına göre oluştuğunun en güzel örnekleridir (Andersen ve Taylor,
2006: 57).
Kültür bir toplumdan bir topluma farklılık taşıdığı gibi, zamanla da farklılaşır.
İnsanlar yeni durumlarla karşılaştıklarında kültür, geçmiş ve günümüzün bir karı-
şımı olarak ortaya çıkar. Örneğin bugün Almanya ve Avrupa’da yaşayan iki milyondan
fazla bir Türk nüfusunun var olduğunu biliyoruz. Yeni gelen kuşaklar da
kültür çatışmasını yaşamaktadır. Bu gençlerin anne ve babaları onları kendi orijinal
kültürünün değerleriyle yetiştirmeye çalışırken bu nesil aynı zamanda içinde
doğduğu ve yetiştiği bu yeni kültürün beklentileriyle de uyuşmak zorundadır. Bu
yeni topluma uyum, nesiller arasında çatışmalara neden olmaktadır. Özellikle eski
kuşak kendi kültürünün baskın değerlerini bu nesle aktarmaya çalıştıkça çatışma
daha da güçlenmektedir. Çünkü, yeni nesil o kültürün gençlerinden etkilenip onlar
gibi giyinmek, saç stillerini onlara benzetmek, onlar gibi yaşamak isteyince, yani
içinde yaşadığı yeni toplumun değerlerini benimsedikçe bu, kendi aileleri için
kabul edilemez bir hale gelmekte ve çocuklar ile ailelerinin arası açılmaktadır. Hatta
bazı aileler çözümü çocukları kendi doğdukları ülkelere göndererek, orada yetiştirmekte
bulmaktadırlar.
Kısaca özetleyecek olursak, kültürün bir anlamda katı ve değişmez insan deneyimlerinden
oluştuğunu, bir anlamda da başkaları tarafından kolay anlaşılmayan
düşünce, duygu, inanç ve davranışlardan oluştuğunu söyleyebiliriz. Böylece kültürün
geçmişi ve şimdiki zamanı birleştirerek toplumun bilgi yapısını oluşturduğunu
ve insanların tecrübelerini, deneyimlerini şekillendirdiğini ifade edebiliriz (Andersen
ve Taylor, 2006: 58).
KÜLTÜRÜ OLUŞTURAN PARÇALAR: DİL, NORM VE
DEĞERLER
Dil
Dil, kültürün en önemli parçalarından birisidir. Kültürel farklılıkları oluşturan özelliklerden
biri de dil becerimizdir. Toplumun üyeleri genelde ortak bir dili paylaşır-
64 Davranış Bilimleri-I
Kültürün aktarılışında en
önemli öge kullanılan dildir.
lar. Bu insanların günlük iletişimlerinde önemli bir kolaylık yaratır. Örneğin, herhangi
bir nalburiye dükkânına gidip bir pense istediğinizde bunun resmini çizmenize
gerek kalmaz. Eğer İngiltere’de yaşıyorsanız pensenin ismi kendi dillerinde
farklıdır (Pliers). Hatta kendi toplumumuzda bile bazen pense istediğimizde elimize
karga burun veya kerpeten verilebilir, yani farklı isimler alabilir.
Kültür insanların toplumsal mirasıdır. Bu miras topluma yeni katılanlar tarafından
öğrenilir ve her nesil bunu az çok değiştirerek gelecek nesillere taşır. Dil ise
sembollere dayanır. Sembol ise insanların iletişimde kullandıkları anlam ifade
eden her şeydir. Semboller maddi objelerden tutun, sese, kokuya hatta tat almaya
kadar uzanır. İnsanların iletişiminin kaynağı sembollerdir. Günümüzde 7000
den fazla dil konuşulmaktadır. Ulusların politik sınırları içinde bazen bir tek, bazen
de birden fazla dil kullanılır. Örneğin Kuzey Kore’de tek bir dil varken, Papua
Yeni Gine’de 820 farklı dil kullanılmaktadır. Ulusların nüfusları ne olursa olsun
dil paylaşılan kültürün en önemli parçasıdır (Gordon, 2005). Dil böylece kültürün
temelini oluşturur. Dil’in içinde konuşma, yazılı karakterler, sayılar, semboller
ve sözel olmayan jest ve mimikler yer alır. Dil kültürün en önemli parçası olduğ
u için, başka dilleri konuşmak kültürler arası ilişkileri anlamak açısından kritik
bir önem taşır.
Soğuk savaş döneminde yani 1950’lerden 1970’lere hatta günümüze değin ülkeler
özellikle dış ilişkiler açısından yabancı dil bilmenin önemi üzerinde durmuşlar
ve diplomatlar için özellikle Rusça üzerinde durarak çeşitli lisan okullarının
açılmasına önem vermişlerdir. Hatta Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra bile
yeni ortaya çıkan ülkelerin dillerini öğrenmek bu ülkelerle ilişki kurmak açısından
önem taşıdığı için yabancı dil bilmek büyük bir saygınlık ifadesi olmuştur. Amerika’da
11 Eylül 2001’de ikiz kulelere yapılan saldırı sonucu ülkede Arapça bilen insan
potansiyelinin azlığı büyük bir sorun oluşturmuş, böylece Arapça hem teröristleri
takip etmek hem de İslam ülkeleriyle bir köprü oluşturmak için anahtar bir rol
oynamıştır (Schaefer, 2010: 61). Sözel iletişim kadar sözel olmayan iletişim de kültürler
arasında önem taşır. Örneğin bir toplantının iyi gitmediğini hissettiğinizde
hemen oturduğunuz iskemlede geriye yaslanır, kollarınızı kavuşturur ve dudakları
nızı büzersiniz. Bir arkadaşınızın ağladığını gördüğünüzde ise onu hemen teselli
edersiniz. Tuttuğunuz takım maç kazanırsa havalara sıçrar, takımın önemli oyuncuları
nın resimlerini duvarınıza asarsınız. Bunların hepsi sözel olmayan iletişime
örnek oluşturur.
İnsanların temel iletişim biçimlerinden olan işaret ve mimiklerden oluşan vücut
dili bile sembollerden oluşur. Dünyanın her kültüründe insanlar bazen birbirlerine
bir şey ifade etmek isterlerken sözlü dil yerine bu işareti veya vücut dilini kullanırlar.
Ancak, her kültürde bunlar farklılık taşır. Kendi kültürümüzde yaygın olarak
kullandığımız bir işaret bir başka dilde çok kötü anlama gelebilir ve bu durumda
çok mahçup durumlara düşebiliriz. Bu nedenle vücut dili insanların iletişimini kolaylaştı
rırken bazen insanların başına umulmadık dertler de açabilir. Bunlara en ilginç
bir örnek kendi kültürümüzden verilebilir. Kendi kültürümüzde biz hayır anlamı
nda başımızı yukarı doğru kaldırırken, Batı kültüründe başı aşağı yukarı sallamak
evet demeyi ifade etmektedir. Batı kültüründe başını sağa sola çevirmek hayı
r anlamını ifade eder. Bu nedenle her kültürde işaret dilini anlamak ve ona göre
kullanmak zorundayız. Örneğin Avusturalya’da baş parmağın yukarı kaldırılması,
son derece kaba bir davranış olarak nitelenirken, bir başka kültürde iyiyim anlamı
na gelir. Bu nedenle son derece basit olmakla beraber, sembollerin taşıdığı anlam
derin bir içerik taşıyabilir.
3. Ünite - Kültür ve Kültürel Değişme 65
İnsanların iletişiminin
kaynağı olan sembol,
iletişimde kullanılan ve
anlam yüklenilen her şeydir.
Dil, böylece insanların deneyimlerini, Şkirlerini ve bilgilerini aktarmalarına yardı
mcı olan bir araçtır. Kültür ancak dil yardımıyla varlığını sürdürür. Edward Sapir
(1929) ve Benjamin Whorf (1956) dilin gerçekliği anlamamızda bize rehberlik
eden bir faktör olduğunu savunurlar. “Dünya hakkında görüşlerimizi etkileyen
şey, öğrenmiş olduğumuz dile bağlıdır” tezini savunan Sapir ve Whorf’a göre gerçeklik
hakkındaki algılamalarımızı tayin eden “şey” de kullandığımız dilin gramer
ve kelime yapısıdır. Algılamalarımız farklı olduğu için, dünyalarımız da farklı olmaktadı
r. Örneğin insanlar için bir şey önemli ise, bu insanların kullanmış oldukları
dilde bu şey birçok kelimeyle açıklanmakta veya bu anlamı veren çeşitli kelimeler
kullanılmaktadır. Örneğin bir dilde zaman önemli ise zaman ifade eden birçok
kelime vardır.
Bildiğimiz kadarı ile her bireyin dili öğrenmede genetik bir kapasitesi mevcuttur.
Ancak insanlar kullandıkları dilin mahkûmu da değillerdir. Öğrendikleri her
yeni dil onların dünya görüşlerini değiştirecektir. Böylece öğrendiğimiz her yeni
dil, başka kültürleri anlamamızda bizlere yardımcı olacak ve böylece kültürler arası
anlayış da yaygınlaşacaktır.
Sapir ve Whorf’un temel hipotezi nedir? Bu düşünceye katılıyor musunuz?
Normlar
“Yemek yemeden önce ellerini yıka,” “Büyüklerini say, küçüklerini sev,” “Akşam
yemeğe davetliysen üstüne temiz elbise ve gömlek giy.” Bütün toplumlarda uygun
olan ve olmayanı belirleyen, uygun olanı pekiştiren, uygun olmayanı ise cezalandı
ran çeşitli kurallar yer alır.
Toplumca benimsenen standartlar toplumca korunur ve desteklenirler. Bir
normun önemliliği, onun toplumca kabul görüp anlaşılmasına bağlıdır. Örne-
ğin bir sinemada Şlm seyrederken herkesin susup sessiz kalmasını bekleriz. Ancak
bu da seyrettiğimiz Şlmin türüne ve seyirciye bağlıdır. Eğer ciddi artistik bir
Şlm izliyorsak seyircinin ciddi ve sessiz olmasını ve sessizlik normuna uyması-
nı bekleriz. Ancak bir korku veya komedi Şlmi izliyorsak bu normu uygulamak
zor olabilir.
Her toplumda bireylerin tutum ve davranışlarını belirleyen, nasıl giyineceğimizden,
nasıl yemek yiyeceğimize, nasıl oturacağımıza ve tuvaletleri nasıl kullanaca-
ğımıza kadar çeşitli normlar yer alır. Normları olmayan bir toplum kaos içerindedir.
Yerleşik normlar yardımıyla insanlar nasıl hareket edeceklerini öğrenir, sosyal
etkileşimlerinde tutarlılık gösterir ve başarılı olurlar. Sosyologlar normları formal
ve informal normlar şeklinde ikiye ayırırlar. Formal veya resmi normlar yazılı kurallar
olup karşı gelindiği takdirde şiddetle cezalandırılırlar. Bu normlar genelde
kanun veya yasa biçiminde karşımıza çıkarlar, doğru ve yanlış davranışı kesin bir
biçimde ayırırlar. Yasalar yoluyla hükümetin sosyal kontrol imkânı doğar ve devlet
bu yasaların uygulanmasında sorumlu olan politik organizasyondur. Yasalar
resmi normların sadece bir türüdür. Bir iskambil oyununda ve üniversite yapısı
içinde de yönetmeliklerle uygulanan çeşitli normlar yer alır. Kopya çekme, hocaya
hakaret ciddi bir biçimde normlarla cezalandırılan davranışlardır. İnformal veya
gayri resmi normlar ise genellikle anlaşılır fakat kesin bir biçimde kayıtlı veya
yazılı değildirler. Örneğin uygun bir giyim tarzının standartları informal normlardır.
Her okulun kendine özgü bazı giyim kuşam alışkanlıkları vardır; kravat takmak,
gömlek veya tişört giymek, pantolon veya etek giymek gibi. Bazen öğrenciler bu
kuralları kendilerince ihlâl edebilmektedirler. Bunlara verilen ceza genelde yaptı-
66 Davranış Bilimleri-I
S O R U
D İ K K A T
SIRA SİZDE
DÜŞÜNELİM
SIRA SİZDE
S O R U
DÜŞÜNELİM
D İ K K A T
SIRA SİZDE SIRA SİZDE
AMAÇLARIMIZN NAMAÇLARIMIZ
K İ T A P
T E L E V İ Z Y O N
K İ T A P
T E L E V İ Z Y O N
İ N T E R N E T İ N T E R N E T
2
Norm kültürün belirlediği
yerleşik davranış
kurallarıdır.
Her kültürde toplumsal
düzeni sağlayan bireylere yol
gösteren kurallar,
standartlar ve Şkirler
bulunur. Bütün bunlara
norm adı verilir. Norm
yaptırımı olan kurallar
sistemidir.
rım biçiminde değil, ihtar veya bazen de arkadaşları tarafından dalga geçilmek
şeklinde olabilir. Yemek yemeyi bilmeyen birisiyle yemek yendiği zaman, bu insanla
bir daha yemek yememek informal bir norm olabilir.
Normlar bir başka şekilde toplum içinde taşıdıkları öneme göre de sınışandırı-
labilir. Sosyolojinin başlangıç dönemlerinde William Graham Sumner (1906) normları
âdetler (folkways) ve örşer (mores) şeklinde sınışandırmıştır. Örneğin erkeklerin
pantolon kadınların ise etek giymeleri bir âdettir. Bir başka biçimde insanları
n evlerini dekore ediş biçimleri (yatak odası, misaŞr odası gibi), selamlaşma
biçimleri, yemek hazırlayış ve sunum biçimleri hep birer âdet şeklindedir. Âdetler
daha gevşek bir biçimde tanımlanır ve daha gevşek olarak uygulanır. Ama yine de
sosyal davranışları kontrol etmede, grup geleneklerini uygulamada önemli bir
fonksiyon görürler (Andersen ve Taylor, 2006: 62).
Örşer ise âdetlerden daha katıdırlar. Genelde etik ve ahlaka ilişkin davranışları
kontrol ederler. Örneğin yasal ve dini emirler, başkalarını öldürmenin, eşlerin
birbirlerini aldatmalarının yasaklanışı gibi. Esasında yasalar, örşerin formalleştirilmiş,
yazılı hale getirilmiş biçimleridir. Örşere karşı gelinmesi ciddi bir cezalandırmayı
gerektirir. Dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi ülkemizde de cinayet, vatan
hainliği, çocuğa şiddet uygulamaya karşı güçlü örşer yer alır. Bu örşer resmi
normlar şeklinde kurumsallaştırılmışlardır (Schaefer, 2010: 63).
Normlar toplumda ödül ve ceza ile güvence altına alınırlar. Yani norma uygun
olan bir davranış ödüllenirken uygun olmayanlar cezalandırılır. Ödül ve cezalar
resmî veya gayri resmi biçimde de olabilir. Örneğin hırsızlık yapan bir kişinin mahkemelerce,
ceza hukukuna göre cezalandırılması resmi bir cezalandırmayken aynı
bireyin toplum tarafından dışlanması, ona iş verilmemesi ise informal bir cezalandı
rmadır. Bazen kızdığımız bir insana tebessüm etmemek, konuşmamak bile gayri
resmî bir cezalandırmadır.
Bazı normlar toplumun her bireyi için geçerliyken bazıları bazı bireyler için geçerli,
diğerleri için değildir. Hemen hemen bütün toplumlarda geçerli olan ve yasak
olan bir norm, bir insanı öldürmedir. Ancak bu norm bazı gruplar, örneğin polisler
için geçerli değildir. Polisler veya güvenlik güçleri belirli durumlarda, girdik-
3. Ünite - Kültür ve Kültürel Değişme 67
Âdetler bir grubun davranış
standartlarını oluştururlar
ve günlük yaşamı yönetirler.
Örşer ise adetlerden daha
katıdırlar.
Resim 3.4
Evlilik öncesinde
adet olan kına
gecesi
Kaynak:
http://www.forumd
as.net/genelbilgiler/
gelenekselkoy-
dugunleri-
97081/
leri silahlı çatışmalarda bir kimseyi öldürebilir veya kendini koruma amacıyla silah
kullanabilir.
Normlar, toplumsallaşma süreci içerisinde öğrenilir ve birer alışkanlık halini
alırlar. Birey çoğunlukla bir norma uyduğunun farkına dahi varmaz, otomatik olarak
onu uygular. Toplumun birer üyesi olarak çocuklarımıza kendi toplumumuzun
standartlarına göre doğru olanı öğretir ve onlardan bunlara uymalarını bekleriz.
Her toplumun sahip olduğu normların önem dereceleri de farklılık gösterir. Bazı
normlar bir toplumun devamlılığı için daha önemliyken bazıları bu kadar önemli
olmayabilir. Örneğin yemek yerken ağzını şapırdatan veya arkadaşlarına kaba
davranan bir kişinin çiğnediği norm önemli bir norm ihlali değildir. Ancak vatanı-
na ihanet eden bir kimsenin çiğnediği norm daha büyük bir ceza ile karşılaşır.
Böylece normlar yoluyla toplumun kontrolü bir ölçüde gerçekleşmektedir. Çünkü,
normları geçerli kılan cezalandırma ve ödünlendirmedir. Ceza yoluyla istenmedik
davranışlar ortadan kaldırılırken, ödüllendirme ile istendik davranışlar pekiştirilir
ve bu davranışların gelecekte tekrarlanma olasılıkları artar.
Normlar gündelik faaliyetlerimizi düzenler ve bize rehberlik ederler. Hatta
normlar ihlal edilmeden biz onların norm olduklarının farkına bile varmayız. Örneğ
in konser bileti alırken insanların kuyrukta beklemesinin bir norm olduğunu,
ancak birisi bir başkasının önüne geçip bilet almaya kalkınca anlarız. Çünkü, burada
kuyrukta bekleme normu ihlal edilmiştir.
Normlar toplumdan topluma farklı olduğu gibi, aynı toplum içinde de zaman
zaman değişebilirler. Örneğin 1950’lerden önce evlilik öncesi cinsel ilişkiler gençler
arasında çok yaygın değilken bu tarihlerden sonra Batı toplumlarında bu tür
ilişkilerde büyük patlama olmuştur.
Normların kabulü de zamanla, ekonomik, sosyal ve politik koşulların değişimiyle
farklılaşabilmektedir. Yine Amerika Birleşik Devletleri’nden örnek verecek
olursak, 1960’lara kadar resmi normlar beyazların başka ırktan insanlarla evlenmelerini
yasaklamaktaydı. Her ırk kendi ırkından bir kişiyle evlenebilmekteydi. Ancak,
son 50 yıl içinde bu tür normlar tamamen kaldırılmış bir durumdadır. Değişme
süreci içinde tek ebeveynli ailelere sıklıkla rastlanıldığı gibi, aynı cinsiyetten insanları
n evliliğine de hoşgörü ile bakılmakta ve müsaade edilmektedir (Schaefer,
2010: 64).
Toplumun devamlılığını sağlayan normlara örnek veriniz. Âdet ve örşerin toplumun devamlı
lığına katkıları nelerdir?
Değerler
Bir toplumun kültürünü öğrenmek demek o toplumu bir arada tutan, ideal olan
prensiplerini, ahlak standartlarını ve arzu edileni belirleyen değerlerini bilmek
demektir. Bir başka deyişle, toplumun arzuladığı yaşamın ne olduğuna ilişkin Şkirleri
öğrenmek o toplumun değerlerini oluşturur. Bazı değerler çok belirgin
iken, bazı değerler daha geneldirler. Örneğin sağlık, sevgi, demokrasi ve eşitlik
bu tür genel değerler arasındadır. Elbette bir toplumun üyelerinin hepsi bu de-
ğerleri paylaşmayabilir. Parlamento tartışmalarında veya seçim zamanlarında bu
tür paylaşılmayan değerleri fazlasıyla görebiliyoruz. Değerler, o kültürün insanları
nın davranışlarını etkileyerek başkalarının davranışlarını değerlendirmede bir
kriter veya standart görevi görürler. Bu açıdan değerler, normlar ve yaptırımlar
birbirleriyle yakından ilişkilidir. Örneğin bir kültür, evlilik kurumunu önemli bir
değer olarak algılıyorsa, eşlerin birbirlerini aldatmalarını yasaklayan normlar ko-
68 Davranış Bilimleri-I
S O R U
D İ K K A T
SIRA SİZDE
DÜŞÜNELİM
SIRA SİZDE
S O R U
DÜŞÜNELİM
D İ K K A T
SIRA SİZDE SIRA SİZDE
AMAÇLARIMIZN NAMAÇLARIMIZ
K İ T A P
T E L E V İ Z Y O N
K İ T A P
T E L E V İ Z Y O N
İ N T E R N E T İ N T E R N E T
3
Değerler bir toplum içinde
yaşayan insanların iyiyi,
doğruyu, güzeli, uygun olanı
veya yanlışı, çirkini, uygun
olmayanı belirlediği ortak
düşüncelerdir.
yabilir veya boşanmayı zorlaştıran kararlar alabilir (Schaefer, 2010: 65). Aynı şekilde
eğitime özel ağırlık veren bir toplum, eğitimi kolaylaştıran ve yaygınlaştı-
ran normlara ağırlık verebilir.
Bir kültürün değerleri değişebilir ancak bunların çoğu bir insanın yaşamı
boyunca nispeten düzenli ve kolay değişmeyen bir biçimde yer alır. Toplumsal
anlamda toplumun büyük çoğunluğunca paylaşılan değerler yaşamımızın
en önemli parçalarıdır. Sosyolog Robin Williams, (1970) yaptığı araştırmada
Amerika’da yaygın bir biçimde paylaşılan değerleri araştırmıştır. Bunlar arasında
en öne çıkanlar;
• Başarı
• Yeterlilik
• Zenginlik
• Vatanseverlik
• Eşitlik
• Bilimin üstünlüğü
• Dine bağlılık
gibi değerler olmuştur. Ancak, hemen ifade edelim ki bu değerler bütün Amerikan
toplumunca, 307 milyon insan tarafından, aynı ölçüde paylaşılan değerler değildir.
Bu tür bir liste toplumun millî karakterini ortaya koyması açısından önem taşır
(Schaefer, 2010: 65).
Dünya Değerler Araştırması’nın sonuçları için http://www.worldvaluessurvey.org internet
sayfasını inceleyebilirsiniz.
Zamanla bazı değerlerin önemi artarken bazılarının azalabilir veya yerine yeni
değerler ortaya çıkabilir. Ancak unutulmaması gereken olgu her toplumun değerlerinin
kendine has olmasıdır. Bireyler zamanla bu değerlere ters düşebilir veya
değer çatışmaları ortaya çıkabilir. Toplumsal ve ekonomik koşulların değişmesiyle
toplumsal yapıda meydana gelen değişmeler o yapıya uygun değerleri ortaya çı-
karmakta ve bu değerlerin benimsenmeleri artmaktadır. Örneğin 1960 ve 1970’li
yıllarda dünyada tasarruf değeri önemli olurken, ekonominin değişmesi ile artık
tüketim toplumu olmamız nedeniyle tasarrufun yanında halkı tüketime yönlendirmek
önemli bir değer olarak paylaşılmaktadır. Bugün çevremizde yer alan büyük
alışveriş merkezlerinin böyle bir değeri pekiştirdiğini ve halkı tüketmeye yönlendirdiğ
ini söyleyebiliriz. Aynı şekilde çevre, vücut sağlığı, mahremiyet (privacy) gibi
değerler de giderek ön plana çıkmakta ve medyada paylaşılmaktadır. Son yıllarda
özellikle kişilerin özel hayatının gizliliğine önem veren mahremiyet (privacy)
değeri de giderek önem kazanmakta, en çok da ihlal edilen değerler arasında gözükmektedir.
Özellikle, ülkemizde bankacılık sektörünün gelişmesi ve terörün
yaygınlaşması insanın özel hayatına olan müdahaleyi giderek artırmıştır. Amerikada
da özellikle 11 Eylül 2001 tarihli terörist saldırıdan sonra Amerikan hükümeti aldığı
bazı kararlarla, mahkeme iznine gerek kalmadan insanların hayatlarını gözlem
altına almaya başlamış ve Federal Araştırma Bürosu (FBI) hükümetçe desteklenerek
insanların sağlık, kütüphane, öğrencilik ve telefon kayıtlarına girerek bilgi toplamı
ştır (Schaefer, 2010: 66).
Ülkemizde toplum yaşamın değişmesiyle beraber sizce hangi değerlerin giderek önemi
artmış, hangilerinin ise önemi azalmıştır, örnek veriniz.
3. Ünite - Kültür ve Kültürel Değişme 69
S O R U
D İ K K A T
SIRA SİZDE
DÜŞÜNELİM
SIRA SİZDE
S O R U
DÜŞÜNELİM
D İ K K A T
SIRA SİZDE SIRA SİZDE
AMAÇLARIMIZN NAMAÇLARIMIZ
K İ T A P
T E L E V İ Z Y O N
K İ T A P
T E L E V İ Z Y O N
İ N T E R N E T İ N T E R N E T
S O R U
D İ K K A T
SIRA SİZDE
DÜŞÜNELİM
SIRA SİZDE
S O R U
DÜŞÜNELİM
D İ K K A T
4
KÜLTÜREL FARKLILIKLAR
İnsanoğlu kültür sayesinde içinde yaşadığı çevreye uyum sağlar. Her toplumun
kültürü kendine özgü birtakım niteliklerden oluşur. Sahip olduğumuz norm ve de-
ğerler bütünü, herhangi bir kültürde aynı ya da benzer bir biçimde olmayabilir.
Örneğin Amerikalılar istridyeyi severek yerler ama salyangoz yemezler. Fransızlar
salyangoz yer ama çekirge yemezler. Zulular çekirge yer ama balık yemezler. Museviler
ise balık yer ama domuz eti yemezler. Hintliler domuz yer ama dana eti yemezler.
Ruslar ise dana eti yerler ama yılan yemezler. Çinliler yılan yer ama insan
yemezler. Buna karşılık Yeni Gine de yaşayan Yale Kabilesi üyeleri ise insan etini
çok lezzetli bulurlar. Görüldüğü gibi kültürel farklılıklar o kadar geniş bir biçimde
yer alırlar ki her toplumda aynı biçimde ortaya çıkan bir norm bulmak imkansız
ölçüde zordur.
Bugün dünya yüzünde yaşayan yaklaşık 6 milyar insan belirli bir biyolojik tür
olan “Homosapiens”e aittir. Buna rağmen insanlar arasındaki farklılıklar bizleri bazen
şaşırtmakta, üzmekte, rahatsız etmekte bazen de hayran bırakmaktadır. Bu farklı
lıklara şöyle bir göz attığımızda bunun yaşam biçimi ile ilgili olduğunu görüyoruz.
Örneğin Çinliler cenaze törenlerinde beyaz elbise giyerlerken Avrupalı insanlar siyah
giymektedirler. Çinliler 4 rakamını uğursuz bulurken, İngiltere’de yaşayanlar 13
rakamını uğursuz kabul ederler. İnsanların birbirleriyle karşılaştıkları zaman öpüşme
âdetleri vardır. Bu da kültürler arasında büyük farklılık gösterir. Avrupa’da birçok insan
halk arasında birbirlerini öpebilir, buna karşın Çinliler gizlice öpüşürler, Fransızlar
halk arasında iki kere öpüşürler (yani iki yanağından bir kere öperler) Belçikalı-
lar ise üç kere yanaklarından öperler, buna karşın Nijeryalılar hiç öpüşmezler, Ruslar
ise erkek erkeğe dudaklarından öperler. Ülkemizde de erkek erkeği iki yanağından
öper, ancak kadınlar çok yakın olmadıkça öpülmezler. Evlenme törenlerine
baktığımızda da farklılıklara rastlarız. Kuzey Amerika’da çiftler düğün sonrası birbirlerini
öper, Koreliler karşı karşıya gelerek dizlerinin üzerine eğilirler, Kamboçya’da
ise damat gelinin yanağına burnu ile dokunur. Dünya yüzünde ne kadar çok seyahat
edilirse bu tür farklılıklara o kadar çok rastlıyoruz (Macionis ve Plummer, 1997:
98). Kısaca hepimiz aynı biyolojik türden olmakla birlikte, insanoğlu bu dünyada
birbirinden son derece farklı düşünce, Şkir, yaşam biçimlerine, farklı nezaket, kabalı
k, güzellik, çirkinlik, doğru ve yanlış standartlarına sahip olmaktadır. Bu tür farklı-
lıklar kültür kavramı içinde dile getirilmektedir. Bu farklılıklar bazı toplumlar için
doğru ve değerli, bazıları için ise aptalca Şkirlermiş gibi görülür. Ancak toplumları
yakından tanıdığımız zaman kültürün de kalıplaşmış olduğunu görürüz. Örneğin
gelenekler birbirlerini destekleyerek birbirlerine uyumlu olurlar. Bir gelenekteki de-
ğişiklik, diğer gelenekleri de etkiler ve değişmeye neden olur.
Toplumbilimciler bu olaya, yani kültürün bütün parçalarının herhangi bir biçimde
birbirlerine bağlanmasına kültürel birleşme (entegrasyon) adını vermektedir.
Kültürlerarası farklılıklar kadar kültür içinde olan çeşitlilikler de kültür açısından
önem taşır. Bunlar çok çeşitli olmakla beraber temel farklılık, içindeki norm ve de-
ğerlerde yatar. Kültür içindeki farklılıklar geleneksel, endüstrileşmemiş toplumlarda
daha az; endüstrileşmiş, gelişmiş toplumlarda daha çoktur. Geleneksel toplumlar bilindiğ
i gibi küçük, üyelerinin benzer işler yaptığı, benzer biçimde yaşadığı, benzer
değerlere sahip olduğu toplumlardır. Bu nedenle de kültür değişmeleri yavaştır. Modern
toplumlar ise büyük, farklı nüfusların yaşadığı, bireylerin farklı meslekleri yaptığı
toplumlar olmaları nedeniyle değişmeye daha açıklardır ve kültür farklılıkları daha
yoğundur. Ancak, ne kadar farklılık olursa olsun yine de her kültür tesadüŞ ele-
70 Davranış Bilimleri-I
Kültürün bütün parçalarının
herhangi bir biçimde
birbirlerine bağlanmasına
kültürel birleşme denir.
mentlerin oluşturduğu bir bütün değildir. Kültür bir birleşmedir, her parçası birbiriyle
anlamlı bütünler oluşturur ve birbirini tamamlar bir nitelik taşır. Şimdi bu temel
farklılıklara değinelim.
Baskın Kültür
Sosyolojide iki temel kavram kültürlerarası farklılıkları anlamada bizlere yardımcı
olur: baskın kültür ve alt kültür.
Baskın kültür formu (dominant culture), o toplum içindeki temel kurumlardan
en çok desteği alan ve temel inanç sistemlerini oluşturan kültürdür. Baskın kültür
bir toplum içindeki tek kültür olmamakla beraber, toplum içindeki insanlar tarafından
o toplumun kültürü olarak inanılan ve çoğunluğun paylaştığı kültürdür. Sıklı
kla baskın kültür o toplum içindeki diğer kültürlerin standart olarak saptadığı ve
yargıladığı kültürdür (Andersen ve Taylor, 2010: 64). Özellikle gelişmiş ve kompleks
toplumlarda tek bir baskın kültürü belirlemek veya izole etmek çok zordur.
Genelde orta sınıfın paylaştığı değerler, çeşitli alışkanlıklar ekonomik kaynaklar
baskın kültürü oluşturur. Bu kültür, o toplumun televizyon kanalları, moda endüstrisi,
modern Avrupai gelenekler, örneğin fast food zincirleri, profesyonel spor takı
mları tarafından desteklenen ve aynı zamanda da bunlardan etkilenen kültürdür.
Ancak, bu kültürün değerlerini paylaşmayan, birçok alt kültürlerin olduğunu gözden
uzak tutmamak lazımdır.
Alt Kültür
Amerika’daki rodeo kovboyları, emekliler, açık denizlerde petrol platformlarında çalı
şanlar, çeteler, uyuşturucu bağımlıları sosyologların deyimiyle birer alt kültürdür.
Alt kültürler, içinde bulunduğu toplumun bir parçası olup kendilerini diğer gruplardan
ayıran özgün değer farklılıkları olan gruplardır. Diğer bir deyişle, baskın kültür
içinde yaşayan, kendine özgü niteliklere sahip kültürlerdir. Alt kültür üyeleri toplumdaki
ortak kültürü önemli ölçüde paylaşmasına rağmen gündelik yaşam içinde farklı
inanç, pratik ve tarzları kabul ederler (Gökalp, 2009: 103). Toplumlar büyüyüp
karmaşıklaştıkça alt kültürlerin sayısı da artmaktadır. Alt kültürleri oluşturan çeşitli
biçim ve yollar mevcuttur. Genelde alt kültürler ya o kültürün bir parçasının karşı-
laştığı bir sorundan dolayı veya sahip olduğu bir imtiyaz nedeniyle oluşurlar. Bazen
ortak bir yaş (gençlik, yaşlılık), bölge (Alpler), etnik bir köken (Boşnaklar, Ermeniler,
İspanyol kökenli Amerikalılar), meslek (itfaiyeciler, AKUT üyeleri), özür (işitme
ve görme engelliler) gibi nedenlere dayalı olarak da alt kültürler oluşabilir. Bazı alt
kültürler ortak bir hobiyi paylaştıkları (hackerlar), bazıları da toplum dışına itilmelerinden
dolayı (uyuşturucu bağımlıları, hükümlüler) alt kültürü oluştururlar (Schaefer,
2003: 72). Alt kültür üyelerinin diğer alt kültürlere etnosentrik tutumları vardır. Yani
kendi alt kültürlerini yüceltip diğer kültürleri aşağılarlar. Alt kültürler arasındaki farklı
lıklar arttıkça bu gruplar arasındaki çatışmaların derecesi de artar.
Alt kültürlere sizler de çevrenizi izleyerek örnekler bulunuz ve neden alt kültür olarak nitelediğ
inizi belirtiniz.
Karşıt Kültür
Karşıt kültür bir alt kültür olup değer, norm ve yaşam biçimleri açısından içinde
yaşanılan kültüre ters düşen tutum ve davranışları içerir. Bu gruplar toplumun
sahip olduğu, hatta gurur duyduğu norm ve değerleri reddederek karşıt tutum ve
davranışlara sahiptirler. Örneğin bugün Amerika’da yaygın olarak görülen Hare
3. Ünite - Kültür ve Kültürel Değişme 71
Baskın kültür, toplum
içindeki en güçlü grupların
sahip olduğu kültürdür.
Alt kültür, bir çeşit kültür
grupları olup değer ve
normları baskın kültürden
farklı olan kültürlerdir.
S O R U
D İ K K A T
SIRA SİZDE
DÜŞÜNELİM
SIRA SİZDE
S O R U
DÜŞÜNELİM
D İ K K A T
SIRA SİZDE SIRA SİZDE
AMAÇLARIMIZN NAMAÇLARIMIZ
5
Değer, norm ve yaşam biçimi
açısından içinde yaşadığı
kültüre ters düşen tutum ve
davranışları içeren kültürler
karşıt kültür adını alır.
Krishna Hareketi bu tür bir karşıt kültürdür. Çünkü hem din hem değer hem de
yaşam biçimleri ve giyinişleri açısından içinde yaşadıkları kültürün değerlerine zıt
bir tutum içindedirler. Karşıt kültürler özellikle gençler arasında yaygın olarak görülür.
Çünkü yirmi yaşında bir gencin yeni kültürel standartlara uyumu daha kolayken
altmış yaşında bir insanın yeniliklere uyumu kolay değildir. Yaşlılar, içinde
yaşadığı baskın kültüre artık etnosentrik duygularla bağlanmışlardır. Aynı şekilde
karşıt kültüre bir örnek de 1960’lı yıllarda görülen hippiler verilebilir. Bu
gruplarda o yıllarda yaygın olan bazı kültürel değer ve normlara karşı çıkarak hümanizm,
barış, aşk, romantizm gibi temel değerlere ağırlık vermişler, yeni slogan,
giyim, kuşam biçimleriyle toplumun benimsenen tutum ve davranışlarına ters
düşmüşlerdir.
Eğer bir alt kültür bilinçli ve belirgin bir biçimde yaşadığı baskın kültürün norm
ve değerlerine karşı çıkıyorsa bu karşıt kültür olarak adlandırılır. Aynı şekilde, 11
Eylül 2001 tarihindeki saldırıda Amerikalılar kendi kültürleri içerisinde yaşayan bir
terör örgütünün varlığını karşıt bir kültür olarak nitelendirmişlerdir (Schaefer,
2010: 60). Terörist hücreler dünyanın her tarafında sadece o ülkenin dışında yaşayan
gruplardan değil, o ülkenin içinde yaşayan ancak politikalarını paylaşmayan
karşıt kültürlerinde desteğini alarak acımasızca tahmin edilemeyecek bölge ve yerlerde
eylemlere girişebilmektedirler. Tıpkı İspanya ve 2005 Temmuz ayında Londra’da
üç metro istasyonuna ve bir çift katlı otobüse konulan bombaların patlatılması
örneğinde olduğu gibi. Bu patlamalarda 49 kişi yaşamını kaybetmiştir.
Yüksek Kültür ve Popüler Kültür
Kültür içindeki birçok farklılığın temeli toplumsal sınışara veya sınıfsal farklılıklara
dayanır (Macionis ve Plummer, 1997: 111). Gerçekten günlük konuşmalarda
kültür kavramı soŞstike sanat biçimlerini öreğin, klasik edebiyatı, müzik, dans ve
resmi ifade eder. Üniversite hocalarını, Şlm yönetmenlerini, koreograşarı “kültürlü”
insan biçiminde ifade ederiz. Çünkü, bunlar yaşamlarında sanata düşkün, sanatla
iç içe olan insanlar olarak düşünülür. Bir toplumun ya da kültürün estetik
olan, en güzel ya da parlak ürünlerini yüksek kültür olarak nitelendiriyoruz.
72 Davranış Bilimleri-I
Yüksek kültür, insan
yaratıcılığının estetik
mükemmellik ile özdeş olan
en üst düzey örneklerine
işaret eder (Gökalp, 2009:
105).
Toplum içinde özel bir yaşam
biçimi, zevkleri ve
alışkanlıkları olan küçük bir
elit grubun sahip olduğu
kültüre yüksek kültür
denilir.
Resim 3.5
Yüksek kültürün
örneklerinden biri
olan binicilik sporu
Kaynak:
http://www.baskf.or
g.tr/haber/binicilige
-ilgi-artiyor.html
Bunun karşıtı olan, büyük halk kitlelerinin benimsediği yaşam biçimi, zevkler ve
eğlence türlerini daha aşağı veya daha değersiz bulabiliriz. Örneğin ve Mozart’ın müziğ
ini daha kültürlü, buna karşın, herhangi bir rock müziğini ise daha aşağı, kültürsüz
olarak niteleyebiliriz. Veya iyi restoranda pişirilen yemeği, sokak köftecisinden;
bir polo oyununu, pinpon oynamaktan daha iyi görebiliriz. Böylece, bazı kültürel
kalıpları bazı insanlara uygun görürken bir gruba ise uygun göremiyoruz. Veya bu
kalıplar, bu insanlar tarafından kabul görmemekte ve benimsenmemektedir; örneğin
televizyon seyretmek, maça gitmek, aile aktivitelerine katılmak, pikniğe gitmek, ızgara
köfte pişirmek, macera Şlmleri seyretmek, arabesk müzik dinlemek. İşte bu tür
halk kitlelerinin benimsediği, topumun büyük çoğunluğunca kabul gören kültür kalı
plarına popüler kültür diyoruz. Ancak hemen ifade edelim ki bu ayrımı yapmak
her zaman kolay değildir. Çünkü bazı gruplar iki grup içerisinde yer alıp iki türlü yaşam
biçimini ve kültür kalıplarını paylaşabilirler. Her iki kategorideki insanların da
birbirlerinden çok farklı yönleri olabilir. İkinci olarak yüksek kültürü yaygın veya
popüler kültürden sırf elit bir grubun, paraya, güce ve prestije sahip olan bir sınıfın
kültürüdür diye üstün görebilir miyiz? Örneğin kemanı, halk müziği enstrümanı olan
sazdan daha sütün bir alet olarak değerlendirmek mümkün müdür? Hayır, çünkü her
enstrümanın çalındığı yer ve müzik türüne göre üstün olan nitelikleri vardır.
Popüler kültür büyük ölçüde kültür endüstrisi ürünlerinden oluşur. Bu anlamda
geniş halk kesimlerinin tüketimi için üretilen ve yaygın olarak tüketilen bir kültürdür.
Kısaca, toplumda büyük çoğunlukla tarafından beğenilen ve tercih edilen kültürdür
(Gökalp, 2009: 106). Bir toplumda yaşarken gördüğümüz, duyduğumuz,
sevdiğimiz ve benimsediğimiz şeyler toplumun popüler kültürü ile ilgilidir. Popüler
kültür, yaşadığımız günlük hayattır. Bu kültür; sporu, müziği, hobilerimizi, televizyonu,
sinemayı, kitapları, dergileri kapsar. Çünkü günlük yaşantımızı anlamlandıran
gerçekte bu saydıklarımızdır. Popüler kültür aynı zamanda bizi geçmişe bağlayan
bir araçtır. Bizi birbirimize bağlayan, bizim için önemli olan insanları, yerleri, tarihimizi
anlamlı kılan ve yaşama bağlayan bir araçtır. Örneğin Türk kültürü için Zeki
Müren, Batı kültürü için Elvis Presley çok önemli müzisyendirler. Bu popüler kültürün
iki şöhretli insanı bizleri eğlendirmede önemli işler başarmışlar ve şarkıları yıllarca
dudaklarımızdan düşmemiş, kulaklarımızdan çıkmamıştır. 1996’da Zeki Müren’in,
1977’de ise Elvis’in ölümünden beri sanatçıların kasetleri ve cd’leri artarak
satılmakta ve insanlar onları dinlemeye devam etmektedirler. Hatta bu kişilerin hayatları
birer sinema ve tiyatro eseri olarak sergilenip halka tanıtılmaktadır.
3. Ünite - Kültür ve Kültürel Değişme 73
Resim 3.6
Popüler kültürün
örneklerinden biri
futboldur.
Her toplumun popüler kültürü kendine özgüdür. Örneğin, Japonların popüler
kültürünü “Manga” denilen komik el kitapları oluştururken, Rusya’da vatandaşları
n en sevdiği şey televizyon dizileridir. Ülkemizde de “Muhteşem Yüzyıl”, “Öyle
Bir Geçer Zaman ki”, “Fatmagül’ün Suçu Ne?”, “Adını Feriha Koydum” gibi diziler
farklı toplumsal kesimlerin yaşam tarzlarını, mücadelelerini, aşklarını anlatarak izleyicileri
televizyon bağımlısı yapmaktadır. İnsanların bu dizleri izlemelerinin temel
nedeni ise dizi kahramanları ile benzer bir yaşam biçimi paylaşmaları, kendinden
birşeyler bulmaları veya yaşadıkları hayattan kaçmaları olabilir. İnsanlar bu
dizlerle sıkıcı, stresli korkutucu olan sosyo-politik yaşamdan bir türlü kaçış yolu
bulmaktadır.
Popüler kültürümüzü oluşturan diğer kültür kalıpları sizce neler olabilir? Nedenleri ile
açıklayınız.
KÜLTÜRÜN DİĞER PARAMETRELERİ: KÜLTÜR ŞOKU
VE KÜLTÜR BOŞLUĞU KAVRAMLARI
Kültür Şoku
Bize aşina olmayan bir kültürel çevreye girdiğimizde kendimizi yolunu şaşırmış,
belirsizlik ve korku içinde hissederiz. Bu durumdaki bir birey kültür şoku yaşıyor
demektir. Örneğin bir Türk’ü Çin’deki bir restorana gittiğinde aşina olduğu yemekler
yerine, özel yemeklerin veya mönülerin köpek veya domuz etinden yapılması
onu şaşkınlık içerisinde bırakabilir. Aynı şekilde 1961’de Almanya ile Türkiye arası
nda yapılan iş gücü anlaşması ile çalışmak üzere bu ülkeye giden işçilerin yaşadı
kları durumlar, kültür şoku kavramıyla açıklanabilir. Çünkü bu insanlar hiç alışık
olmadıkları bir çevre, din ve dil kalıpları, davranış ve yemek tarzlarıyla karşılaşmış
ve buraya uyum sağlamakta ciddi güçlükler yaşamışlardır. 2011 yılında 50. yıldönümünü
yaşadığımız bu olay Sirkeci’den Almanya’ya kalkan bir trenle tekrar hatırlanmı
ş ve o yıllarda Almanya’ya gidenler yaşadıklarını tekrar anımsamışlardır.
74 Davranış Bilimleri-I
S O R U
D İ K K A T
SIRA SİZDE
DÜŞÜNELİM
SIRA SİZDE
S O R U
DÜŞÜNELİM
D İ K K A T
SIRA SİZDE SIRA SİZDE
AMAÇLARIMIZN NAMAÇLARIMIZ
K İ T A P
T E L E V İ Z Y O N
K İ T A P
T E L E V İ Z Y O N
İ N T E R N E T İ N T E R N E T
6
Resim 3.7
Almanya’ya
çalışmaya giden
işçileri uğurlama
Kaynak: http://www.haber50.com/almanyaya-ikinci-goc-dalgasi-yolda—534038h.htm
Hemen hepimiz bir dereceye kadar yaşadığımız kültürü olduğu gibi kabul edip
içselleştirdiğimiz için, başka kültürlerin bu kalıplara uymadığını gördüğümüzde
bundan rahatsız oluruz (Schaefer, 2010: 60). Ancak gerçek olan şey, bize göre uygunsuz
olanların o kültür açısından son derece normal olan gerçekler ve yaşam biçimi
olarak kabul görmesidir. Fakat bizim kültürümüze ait bazı kalıpların da o kültürde
şok yarattığını unutmamak gerekir.
Faruk Şen (editör) 50. Yılında Göç T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, 2011. Çeşitli
akademisyen, gazeteci ve sanatçının Türklerin Avrupa’ya göçünü değerlendirdiği bu kitapta,
Almanya’da yaşayan Türk göçmenlerin karşılaştıkları sosyal, kültürel, dinsel, etnik
ve dilsel problemler irdeleniyor.
Kültür Boşluğu veya Kültürel Gecikme
Kültürün değişen toplumsal koşullara uyum sağlamasında yaşanan boşluk veya
gecikmeleri William Ogburn (1886- 1959) kültür boşluğu veya kültürel gecikme
(cultural lag) şeklinde adlandırmıştır. Ogburn, burada değişme sürecinde ortaya
çıkan uyumsuzluk durumlarına dikkat çekmeye çalışmıştır. Ona göre maddi kültürde
meydana gelen değişiklikler belirli bir gecikmeyle manevi kültür tarafından
(hukuk, töre, gelenek, görenek vs.) takip edilirken arada bir boşluk doğ-
maktadır (Gökalp, 2009: 112). Örneğin çağımızda klonlamanın başarılı bir biçimde
yapıldığını hatta insanların bile klonlanabileceğini bilmemize rağmen, insan
yaşamına ilişkin kültürel değerlerin buna karşı çıkması ve direnç göstermesi kültür
boşluğu ile açıklanmaktadır (Andersen ve Taylor, 2006: 75). Özellikle maddi
kültürün teknoloji boyutundaki değişiklikler kültürel gecikmenin çarpıcı bir biçimde
görülmesini sağlar. Buna bir başka örnek bilgisayar suçlarından da verebiliriz.
Türk Ceza Kanunu’nda bilgisayar suçlarına ilişkin özel maddelerin zamanı
nda çıkarılmaması bu suçtan mahkûm olanların çok az bir ceza ile kurtulmaları
nı sağlamış olabilir.
ETNOSANTRİZM VE KÜLTÜREL RÖLATİVİZM
Etnosantrizm
Etnosantrizm, kişinin kendi kültürünü temel alması ve diğer kültürleri kendi kültürü
açısından değerlendirmesi veya yargılamasıdır. Kültür taassubu veya ben-merkeziyetçilik
şeklinde de bilinen bu kavram, sıklıkla kendi kültürünü yüceltme veya
başka kültürleri küçümseme, ötekileştirme ya da aşağılama şeklinde kendini
gösterir.
İnsanoğlu belirli bir kültürde doğar ve yaşamını sürdürür. Başkalarının kültürünü
tanımadığı için kendi norm ve değerlerini üstün görür. Her kültürde insanlar
kendi ahlak anlayışlarını, evlilik biçimlerini, giyim kuşamlarını, güzellik anlayışları
nı, diğerlerine göre daha doğru ve kesin olarak yargılarlar. Örneğin boks ve güreşi
en iyi spor, boğa güreşini ise vahşet olarak nitelendiren görüş etnosantrik bir
düşüncedir. Kendi kültürümüzde kedi ve solucan eti yenmez. Bu bize göre hem
bir vahşet hem de iğrenç bir durumdur. Başka bir toplumda ise süt içilmez ve dana
eti yenmez. Bu ise bize göre bir akılsızlık örneğidir. İşte bu da bir etnosantrik
görüştür. Bu tür görüşler özellikle diğer toplumlarla sıkı bir ilişki içinde yaşamayan,
yani onlardan izole olan geleneksel toplumlarda yaygın olarak görülür. An-
3. Ünite - Kültür ve Kültürel Değişme 75
Etnosantrizm bir kültürü bir
başka kültürün standartları
açısından yargılamak veya
bir takım şeyleri belirli bir
grubun bakış açısından
görme alışkanlığıdır.
S O R U
D İ K K A T
DÜŞÜNELİM
S O R U
DÜŞÜNELİM
D İ K K A T
SIRA SİZDE SIRA SİZDE
AMAÇLARIMIZN NAMAÇLARIMIZ
K İ T A P
T E L E V İ Z Y O N
K İ T A P
T E L E V İ Z Y O N
İ N T E R N E T İ N T E R N E T
cak, modern toplumlarda da bu tür yaklaşımlara rastlanmaktadır. Bunun en büyük
nedeni insanın kendi kültürünü yansız olarak değerlendirememesinden gelmektedir.
Bu görüş karşılıklı anlayış ve hoşgörüyü reddeder. Hemen hepimiz içinde yaşadığı
mız grubun doğru, uygun hatta diğer gruplara üstün olan niteliklere sahip olduğ
unu öğretilerek yetiştiriliriz. Sosyolog William Sumner (1906) içinde yaşadığı-
mız grubun her şeyin merkezi olduğunu, diğer grupların ise kendimizi değerlendirdiğ
imiz referans gruplarını oluşturduğunu söyler. Etnosantrizm’in hem olumlu
hem de olumsuz yönleri vardır. Olumlu yönü grup üyeleri arasındaki grup bağlılı-
ğını arttırmasıdır. Olumsuz yönünde ise zararlı ayrımcılıklara neden olup başkalarını
küçümsemeye ve dışlamaya iten davranışlara yol açmasıdır (Özkalp, 2011: 97).
Bu nedenle kendi kültürümüz bizler için ne kadar anlamlı ve değerliyse başka
kültürlerin de onlara üyeleri için o kadar değerli ve anlamlı olduğunu düşünerek
hareket etmek ve onlara empati ile yaklaşmak ben merkeziyetçiliğin bir çözümü
olarak görülebilir. Günümüzde bir tür etnosantrik görüş olan ise Avrupa merkezcilik
yani “eurosantrizm” olarak ortaya çıkmaktadır. Bu kavram ise Avrupalı olmayan
tarih ve kültürleri ve Avrupa dışındaki toplumları Avrupa ülkelerinin (Batı’nın)
standartları açısından değerlendirmek veya yargılamaktır. Elbette bu görüşün de
kendi içinde sakıncaları bulunmaktadır. Bunlar arasında:
• Avrupa dışındaki toplumları aşağı olarak görmek, dışlamak veya değersiz
olarak nitelemek,
• Asya ve Afrika toplumlarının kendi içinde göstermiş olduğu tarihi ve sosyal
gelişimleri görmemezlikten gelmek; aşağılamak ve onların gelişimlerini Avrupalı
akademisyenlerin bakış açısı ile yargılayıp Avrupa’daki gelişimlerin
yayılması biçiminde değerlendirmek, sayılabilir (http: rac.sagepub.com/content/
31/4/1.extract).
Kültürel Rölativizm
Her kültürün kendi içinde önemli ve değerli olduğu düşüncesi bizi kültürel rölativist
ya da kültürel görecelilik olgusuna getirir (Gökalp, 2009: 115). Her değer ve
norm, o kültür için anlamlıdır veya anlamlı parçalardan oluşur. Bu görüş her şeyin
içinde yaşanılan kültüre göre anlaşılıp yargılanması gerektiğini ileri sürer. Aynı şekilde
her kültürel uygulamanın ahlaki açıdan kabul edilemeyeceğini ancak insanları
n neden bu şekilde davrandıklarının yaşadıkları kültür incelendikten sonra anlam
kazanacağını ifade eder. Örneğin bazı Orta Doğu ülkelerinde ve Güney Doğu
Afrika’da her yıl 2 milyon genç kız, bayan sünneti veya klitoral sünnet denilen bir
geleneğin etkisiyle büyük acılar çekmektedir. Herhangi bir anestezi uygulanmadan
ve bazı kaliŞye olmayan insanlar tarafından yapılan bu uygulamaya insan hakları
derneği ve feminist örgütler büyük tepki göstermelerine rağmen, bu uygulama
özellikle bekâretin çok önemli bir değer teşkil ettiği bu ülkelerde kıza çeyiz verilebilmesi
için gerekli bir uygulama olarak görülmektedir (Toubia and Izett, 1998;
Amnesty International, 2004).
76 Davranış Bilimleri-I
Kültürü yine o kültürün
yapısı içinde değer
yargılarını kullanmadan
tanımaya ve anlamaya
kültürel rölativizm diyoruz.
Yazar Marlo Morgan’ın Aborijinlerle yaşadığı deneyimleri önce etnosantrik daha sonra
kültürel rölativist bakış açısıyla ele aldığı kitap: “Bir Çift Yürek” bir dönem çok
okunan kitaplar listesinde ilk sıraları almış, bir başka deyimle popüler kültürün bir
parçası olmuştur.
Batı’nın kültürel bakış açısından ise bu tür bir uygulama kadına karşı şiddet uygulamadan
başka bir şey değildir. Birçok feminist örgüt bunu durdurmak için uluslararası
çalışmalar yapmaktadır. Öte yandan bunun durdurulması pratiği Batı kültürünün
bir başka kültür üzerinde baskı kurması biçiminde görülerek eleştiri de almaktadı
r. Bu zıtlıklar henüz çözümlenmiş değildir. Her ne kadar bu uygulama bizim
kültürümüz açısından vahşet biçiminde görülse de, o kültürde bir anlam taşı-
maktadır. O kültüre göre geçerlidir. Bu nedenle bunu vahşet olarak nitelemek acaba
o kültür açısından ne kadar doğrudur? Bu nedenle bu uygulamanın dayanmış
olduğu kültürel değerleri anlamadan bunu vahşet olarak değerlendirmek yanlış
olabilir. Elbette böyle bir düşünce bu uygulamayı haklı çıkarmaz ancak, en azından
neden uygulandığını anlamamıza ve aydınlanmamıza yardımcı olur (Andersen
ve Taylor, 2006: 58). Kültürel rölativist görüş böylelikle kültürü oluşturan parçaları
n nasıl uyumlu hâle geldiğini, o parçaları aşağı veya yüksek olarak görmeden yani
değer yargılarlımızı kullanmadan anlamak demektir. Ancak çoğumuz bu tür bir
anlayışı tam olarak uygulayamıyoruz. Çünkü kültürü anlamak için taktığımız gözlük
bize hep kendi doğrularlımızın haklılığını göstermektedir. Bu şekilde kültürel
rölativizm bu gözlüğü değiştirmemizi, her zaman haklı olmadığımızı, başkalarının
kültürlerine de saygılı olmamızı işaret etmektedir.
Türkiye’den işçi olarak Almanya başta olmak üzere çeşitli Batı ülkelerine giden birçok
Türk’ün bu ülkelerde yaşadıklarını bir kez de etnosantrizm ve kültürel rölativizm kavramları
açısından değerlendiriniz.
3. Ünite - Kültür ve Kültürel Değişme 77
Resim 3.8
Avustralya Yerlileri:
Aborijinler
Kaynak:
http://www.dusunc
egezgini.com/Aborij
inler.htm
S O R U
D İ K K A T
SIRA SİZDE
DÜŞÜNELİM
SIRA SİZDE
S O R U
DÜŞÜNELİM
D İ K K A T
SIRA SİZDE SIRA SİZDE
AMAÇLARIMIZN NAMAÇLARIMIZ
K İ T A P
T E L E V İ Z Y O N
K İ T A P
T E L E V İ Z Y O N
İ N T E R N E T İ N T E R N E T
S O R U
D İ K K A T
SIRA SİZDE
DÜŞÜNELİM
SIRA SİZDE
S O R U
DÜŞÜNELİM
D İ K K A T
7
KÜLTÜREL DEĞİŞME VE DEĞİŞME KAYNAKLARI
İnsanoğlu için en önemli gerçek, “Herşeyin geçici olduğu, her şeyin değiştiğidir.”
Dinozorlar bile bundan milyonlarca yıl önce bu dünyada var olmuşlar, günümüzde
ise ancak fosilleri kalmıştır. Acaba insanlık bir milyon yıl daha varlığını sürdürebilecek
midir? Hiç kimse bilemez. Kesinlikle söyleyebileceğimiz şey kültüre olan
bağlılığımızın sürdüğü ve yaşadığımız sürece insanoğlunun sürekli bir değişim
içinde olacağıdır (Macionis ve Plummer, 1997: 112).
Eski kültür kalıplarının bir boyutundaki değişme, kültürün diğer parçalarının
dönüşümünü ve başkalaşımını gerektirir. Örneğin, kadının iş gücüne katılıp çalışma
hayatına girmesi aile yaşamında ciddi paralel dönüşümlere neden olmuştur.
Kadının ekonomik özgürlüğüne kavuşması aile içindeki statüsünü etkilemiş, aile
içinde saygınlığı artmış, eşleri ile anlaşamayan kadınlar böylece boşanma imkânı-
na kavuşmuş ve dünyada boşanma oranları artmıştır. Boşanma oranlarının artması
dünya üzerindeki tek ebeveynli ailelerin oranlarının artmasını etkilemiş, çocuklar
sadece anne ve babalarıyla yaşamak zorunda kalmışlardır. Kadının özgürlüğe
kavuşması ve gelir sahibi olması aynı zamanda ileri yaştaki evlilik oranlarını da
yükseltmiştir. Aynı şekilde çalışma yaşamına giren kadın, istediği insanla tanışarak
severek evlenme olasılığına kavuşmuş ve dünya üzerindeki ayarlanmış, anne baba
tarafından düzenlenmiş evlilikler giderek azalmıştır. Görüldüğü gibi, bir değişme
beraberinde birtakım dönüşümleri de birlikte getirmiştir. Esasında kültür, toplum
içinde tutucu bir güce sahiptir. Bir nesil sahip olduğu gelenek ve görenekleri
mümkün olduğunca muhafaza ederek bazı değerleri yeniden düzenleyerek gelecek
nesillere aktarır. Sıklıkla insanlar kültürel değişime karşı çıkarlar çünkü alışmış
oldukları yaşam biçimlerinden, yerleşik kalıplarından kolay vazgeçmek istemezler.
Ancak, yukarıda da belirttiğimiz gibi her şey değiştiği gibi kültür de değişir.
Kültürel değişimi etkileyen üç önemli kaynak vardır. Bunlar:
• Toplumsal koşullar
• Keşif ve icatlar (discovery and invention)
• Yayılma (diffusion) dır.
Değişmenin önemli bir nedeni toplumsal koşulların değişmesidir. Ekonomik
faktörler, nüfus artışı veya azalışında gözlemlenen değişmeler ve diğer dönüşümler
değişimi etkilemektedir. Örneğin bir ülkeye dışarıdan gelen göçmen nüfusun
artması farklı kültürlerin yaşama biçimleri, dil ve inanç farklılıkları mevcut kültürel
yapıyı etkiler. Bu, radyo ve TV yayınlarından, alışveriş merkezlerinde satılan malları
n çeşitlerine kadar farklılıklar yaratır. Beğenmeyip burun kıvırdığımız şeylere
zamanla alışır ve benimseriz.
İcatlar ve keşişer yaşamamızı kolaylaştırarak bizleri bilmediğimiz şeylerden haberli
kılar. Telefonun 1876’da G. Bell tarafından icadı, uçağın 1903 yılında bulunuşu,
İkinci Dünya Savaşı’nda radarın keşŞ insanların yaşamında inanılmaz kolaylıklar
getirmiştir. Bugün modern bir mutfakta kullandığımız bulaşık makinaları, mikrodalga
fırınlar, meyve sıkma, hamur karıştırma makinaları özellikle çalışma hayatı
ndaki kadının işini kolaylaştırarak iş yükünü haŞşetmektedir. Son yıllardaki belki
de en büyük buluşlardan biri bilgisayarlardır. Bilgisayarlar ve internet teknolojisi
bilgiye ulaşmamızı kolaylaştırarak istediğimiz bilgileri saniyeler içerisinde ekranı
mıza taşımaktadır. Özellikle, bundan yirmi yıl önce geniş yer turtan, ilk bulundukları
zaman büyük bir salonu kapsayacak kadar büyük olan bu aletler dizüstü
ve tablet bilgisayarlar haline dönüşmüş giderek ağırlıkları azalmış ve yaşamımıza
büyük kolaylıklar getirmiştir. Teknolojik keşişerin hızına yetişmek çok hızlı ve di-
78 Davranış Bilimleri-I
Kültür statik değil, dinamik
bir olgudur. İnsanların
Şziksel ve toplumsal
çevredeki değişmelere
göstermiş olduğu tepkiler
sonucu gelişir ve farklılaşır
(Schaefer, 2010: 75).
namik olması nedeniyle zorlaşmış, bu nesiller arasında büyük farklar ortaya çıkarmı
ş, bir nesil bir önceki neslin dünyasını anlayamaz hâle gelmiştir. Birçok keşŞn
altında yatan şey, bilimsel araştırmalardır. İşletmelerin araştırma ve geliştirmeye
ayırdıkları zaman ve paranın artması, beraberinde yeni keşişeri de ortaya çıkarmaktadı
r. Dünyada özellikle tıp konusunda yapılan buluşlar, cerrahi yöntemleri,
önleyici tıp hizmetleri ve insan vücudunun bilinmeyen yönlerinin keşfedilmesi,
hastalıklarla daha etkili bir mücadeleyi ve tedaviyi beraberinde getirmektedir.
Kültürel değişmeye neden olan üçüncü faktör, yayılmadır. Yani ortaya çıkan
yeniliklerin çok kısa sürede bir toplumdan bir topluma geçerek kullanım alanı bulması
ve yaygınlaşması, değişimde önemli bir nedendir. Çağımızda iletişim teknolojilerinin
büyük bir hızla gelişimi bir buluşun veya bir olayın saniyeler içerisinde
dünyada duyulmasını hızlandırmaktadır. Bu nedenle her yeni buluş geniş bir bölgeyi
ve kullanım alanını kapsayacak bir biçimde hızla yayılmaktadır. Hatta dünyada
global bir kültür oluşmaktadır, diyebiliriz. Bugün Batıda gördüğümüz, yediğimiz,
içtiğimiz seyrettiğimiz her şey dünyanın her yerinde olmaya başlamıştır. Bir
anlamda dünya küçülmekte ve bir küresel köye dönüşmektedir. Bugün internet ve
televizyon olmak üzere medyanın kürsel düzeyde kapsama alanı tahminlerin ötesindedir.
Reklamlarını izlediğimiz, Coca Cola, Nike, Levis’s, Burger King, Mc Donalds,
Hotpoint gibi örnekler bile bu hızlı yayılım için yeterlidir. Küresel markaları
n bu hızlı yayılımı ve başarısı genel olarak Batı, özel olarak da Amerika’nın egemenliğ
indeki bir kültürün küreselleşmesine işaret etmektedir. Küresel kültürün gelişmesi
ekonomi ve tüketim temelli bir kültürün yaygınlaşmasını hızlandırmaktadır.
Dünyada bazı gruplar ve kültürler böyle bir ayrıma karşı çıkarak direnmekte ve
kendi etnik ve kültürel kimliklerini korumak için mücadele vermektedirler.
3. Ünite - Kültür ve Kültürel Değişme 79
80 Davranış Bilimleri-I
Kültür ve kültürün özelliklerini, kültürel farklılıkları
ve kültürel birleşme kavramlarını tanımlamak.
İnsanoğlu gelişmiş beyin yapısı sayesinde yaşamda
canlı kalıp bir kültür yaratabilir. Kültür, bir
toplumda yaşayan insanların bütün öğrendikleri
ve paylaştıklarını kapsayan bir kavramdır. Davranı
ş bilimlerinin incelediği hemen her şey bir
kültür tarafından biçimlendirilir. Zamanla kültürün
koyduğu kurallar bizim bir parçamız hâline
gelir.
Kültürün beş temel özelliği vardır. Bunlar:
• Paylaşılır.
• Kalıtsal değildir, öğrenilir.
• Olduğu gibi kabul edilir.
• Semboliktir, dil aracılığıyla taşınır.
• Yer ve zamana göre değişir.
Günümüzde her toplumun kültürü kendine özgü
niteliklerden oluşur. Günümüzde yaklaşık 6
milyar insan farklı yaşam biçimleri ile farklı kültürlerin
üyesidirler. Her bir kültürü bir arada tutan
norm, değer ve diller birbirinden farklılıklar
taşır. Bu farklılıklar bazı toplumlar için doğru ve
değerli bazıları için ise aptalca Şkir ve düşünceler
olarak görülür. Ancak toplumları yakından tanı
dığımızda kültürün de kalıplaşmış olduğunu
görürüz. Kültürün bütün parçalarının herhangi
bir biçimde birbirlerine bağlanmasına kültürel
birleşme denir. Kültür bir birleşmedir ve her parçası
birbiriyle anlamlı bütünler oluşturur.
Kültürü oluşturan değer ve norm kavramlarını
açıklamak.
Kültür, norm ve değerlerle bir anlam kazanır.
Norm, yaptırımı olan yerleşik davranış kuralları-
dır. Değer ise hangi toplumsal davranışların iyi,
doğru ve istendik olduğunu belirten paylaşılan
ölçüt veya Şkirlerdir. Değerler böylece kültürel
yaşantımıza rehberlik ederler.
Alt kültür, karşıt kültür, baskın kültür, popüler
kültür, yüksek kültür ve kültür şoku kavramları-
nı açıklamak.
Alt kültür bir çeşit kültür grupları olup değer ve
normları farklı olan kültürlerdir. Yani baskın kültür
içinde yaşayan kendine özgü niteliklere sahip
kültürlerdir. Örneğin gençlik, yaşlılık ve etnik
köken gibi. Karşıt kültür de bir alt kültür olup
değer, norm ve yaşam biçimleri açısından içinde
yaşanılan kültüre ters düşen, benimsenmeyen
davranışları içerir (Hippiler gibi). Baskın kültür
ise toplum içerisindeki en güçlü grupların sahip
olduğu kültür demektir. Baskın kültür toplumun
çoğunluğunca paylaşılan kültürdür. Toplumda
büyük halk kitlelerinin benimsediği, toplumun
büyük çoğunluğunca kabul gören kültür kalıpları
na ise popüler kültür diyoruz. Popüler kültür,
kültür endüstrisi ürünlerinden oluşur ve bir ölçüde
halk tarafından tüketilen kültürdür. Spor, müzik,
televizyon ve sinema gibi. Toplum içinde
özel bir yaşam biçimi, zevkleri ve alışkanlıkları
olan küçük bir elit grubun sahip olduğu kültüre
yüksek kültür denilir. Kültür şoku ise bize yabancı
olan, aşina olmayan bir kültüre girdiğimiz
zaman hissettiğimiz duygular ve şaşkınlıktır.
Etnosantrizm ve kültürel rölativizm kavramları-
nı tanımlamak.
Bunlar kültürün kendi içindeki farklılıklardır.
Etnosantrik görüş başkalarının kültürünü bireyin
kendi kültürü açısından değerlendirmesi
demektir. Kültürel rölativist görüş ise kültürü
kendi kalıpları içinde anlamak, önyargılı olmamak
demektir.
Kültürel değişme ve değişmeyi etkileyen faktörleri
açıklamak.
Dünyada her şey değiştiği gibi kültür de dinamik
bir kavram olması nedeniyle sürekli değişmektedir.
Eski kültür kalıplarının bir boyutundaki de-
ğişme, kültürün diğer parçalarında da dönüşüm
ve başkalaşım sağlar. Kültür insanın Şziksel ve
toplumsal çevredeki değişmelere gösterdiği tepkiler
sonucu gelişir ve farklılaşır. Kültür değişimini
etkileyen üç önemli kaynak:
• Toplumsal koşullar,
• Keşif ve icatlar ve
• Yayılma’dır.
Özet
1
NAM A
Ç
2
NA M A Ç
3
NA M A Ç
4
NA
M A Ç
5
NA M A Ç
3. Ünite - Kültür ve Kültürel Değişme 81
1. Aşağıdakilerden hangisi kültürün özelliklerinden biri
değildir?
a. Kültür paylaşılır.
b. Kalıtım yoluyla geçer.
c. Olduğu gibi kabul edilir.
d. Semboliktir.
e. Yer ve zamana göre değişir.
2. İnsanların deneyimlerini, Şkirlerini ve bilgilerini
açıklamada yardımcı olan en önemli kültür unsuru aşa-
ğıdakilerden hangisidir?
a. Değer
b. Norm
c. Gelenek
d. Dil
e. Jestler
3. Kültürün belirlediği yerleşik davranış kurallarına ne
ad verilir?
a. Değer
b. Kurum
c. Örf
d. Norm
e. Kanun
4. Formal normlar aşağıdakilerden hangi biçimde ortaya
çıkar?
a. Hikayeler
b. Ritüeller
c. Kanunlar
d. Giyim kuşam tarzları
e. Adetler
5. Kişinin kendi kültürünü temel gösterge olarak alıp
diğer kültürleri kendi kültür açısından değerlendirmesine
ne ad verilir?
a. Karşıt kültür
b. Etnosantrizm
c. Kültür şoku
d. Kültür boşluğu
e. Kültürel birleşme
6. Normları adet (folkways) ve örşer (mores) şeklinde
sınışandıran sosyolog aşağıdakilerden hangisidir?
a. M. Weber
b. R. Dahrendorf
c. E. Durkheim
d. A. Comte
e. W. G. Sumner
7. Bir grubun davranış standartlarını oluşturan ve günlük
yaşamı yöneten kültür kalıbı aşağıdakilerden hangisidir?
a. Âdet
b. Örf
c. Gelenek
d. Değer
e. Yaptırım
8. Normların öğrenildiği sürece ne ad verilir?
a. Küreselleşme
b. Endüstrileşme
c. Toplumsallaşma
d. Kurumsallaşma
e. Gruplaşma
9. İçinde bulunduğu toplumun bir parçası olup kendilerini
diğer gruplardan ayıran özgün değer farklılıkları-
nı olan kültürlere ne ad verilir?
a. Baskın kültür
b. Popüler kültür
c. Yaygın kültür
d. Karşıt kültür
e. Alt kültür
10. Toplum içinde özel bir yaşam biçimi, zevk ve alışkanlı
kları olan küçük bir elit grubun sahip olduğu kültürün
adı nedir?
a. Alt kültür
b. Karşıt kültür
c. Popüler kültür
d. Yüksek kültür
e. Halk kültürü
Kendimizi Sınayalım
82 Davranış Bilimleri-I
Kültür Şoku: Yanomamö Kabilesi
Alüminyumdan yapılan motorlu bir tekne çamurlu Orinoca
nehrinin sularını yararak Güney Amerika’nın yo-
ğun tropikal yağmur ormanlarına doğru düzenli bir biçimde
ilerlemektedir. Bu botun içinde olan antropolog
Napoleon Chagnon üç gün süren bir yolculuğun ardından,
dünyanın teknolojik olarak en ilkel kabilelerinden
biri olan Yanomamö’lerin yaşadığı bu bölgeye varmak
üzeredir. Aşağı yukarı 12. 000 Yanomamö dağınık bir
yerleşim içinde Brezilya ile Venezuella arasındaki sınır
bölgesinde yaşamaktadır. Bu kabilelerin yaşamı bizim
yaşantımızla karşılaştırılamayacak ölçüde farklıdır. Bu
kabilelerin insanları üzerlerine neredeyse hiçbir şey giymez,
elektriği olmayan, herhangi bir ulaşım aracının
bulunmadığı, modern hayatın ürünlerinden uzak bir
yaşam sürmektedirler. Geleneksel silahları ise sadece
avlanmada kullandıkları ok ve yaydır. Bu kabilenin dış
dünya ile ilişkileri hemen hiç yoktur. Bu nedenle Chagnon
onlara ne kadar yabancıysa, onlar da Chagnon’a o
kadar uzak ve yabancıdır. Öğleden sonra saat 2:00’ye
doğru Chagnon neredeyse ulaşmak istediği yere ulaşır.
Son derece yakıcı güneş ve nemli hava neredeyse dayanı
lmaz bir haldedir. Antropologun elbiseleri terden
sırılsıklamdır. Yüzü ve elleri ise etraftaki çeşitli böceklerin
ısırması nedeniyle şişmiş durumdadır. Ancak, nadiren
bir insanın yaşayacağı bir tecrübeyi yaşayıp hiç
kimseye benzemeyen bu insanlarla yüzyüze geleceği
için heyecan içindedir. Chagnon’un kayığı Yanomamö
köyünün kıyısına yanaşırken kalbi hızlı biçimde çarpmaktaydı.
Yakınlardan birtakım sesler ve faaliyetlerin
varlığı hissedilmekteydi. Chagnon ve rehberi tekneden
inip köyün içlerine doğru ilerlemeye başladılar. Köye
doğru ağaçların altındaki çalılardan zorlukla yürümeye
çalışırken durduruldular. Chagnon bundan sonra neler
olduğunu şu şekilde dile getirir:
“Kafamı kaldırıp etrafıma baktığımda nefesim kesildi.
Aşağı yukarı 12 neredeyse çıplak, ter içinde garip adamlar
okları yaylarına takılmış bir vaziyette bize bakıyorlardı.
Büyük miktarda yeşil tütünden yapılmış bir yapışkan
alt dişlerinin ve dudaklarının arasında yerleştirilmişti.
Bu onları daha korkunç gösteriyor, burun deliklerinden
akan yeşilimsi sümüksü madde yere damlıyor,
göğüslerine yanaklarına yapışıyordu. Aynı anda aşağı
yukarı bir düzine aç köpek bacaklarıma saldırıyor etrafı
mda dairler çiziyor ve beni yiyecekleri yemek olarak
görüyorlardı. Elimdeki deftere sarılarak, çaresiz ve acıklı
bir biçimde öylece dondum kaldım. Daha sonra çürüyen
bitkilerin kokusuna benzer iğrenç bir koku ve pislik
nedeniyle neredeyse kusacak hale geldim. Gerçekten
çok korkmuştum. Bu onları ziyarete gelen, dost olmaya
çalışan, birlikte yaşamaya çabalayan bir kimseye
karşı nasıl bir karşılamaydı?” (Chagnon, 1997: 11-12).
Çok şükür kabile üyeleri rehberi tanıdılar ve silahlarını
indirdiler. En azından o gün öğleden sonrayı onlarla
birlikte geçirebilecekti. Chagnon çaresizliği nedeniyle
şaşkınlık içindeydi. Bu yer yaklaşık bir buçuk yıl boyunca
onun evi olacaktı. Kendine insan kültürü yerine
niye Şziği seçmediğini düşündü.
Kaynak: Macionis ve Plummer, 1997: 100.
Kendimizi Sınayalım Yanıt Anahtarı
1. b Yanıtınız yanlış ise “Kültürün Özellikleri” konusunu
yeniden gözden geçiriniz.
2. d Yanıtınız yanlış ise “Kültürü Oluşturan Parçalar:
Dil, Norm ve Değerler” konusunu yeniden
gözden geçiriniz.
3. d Yanıtınız yanlış ise “Normlar” konusunu yeniden
gözden geçiriniz.
4. c Yanıtınız yanlış ise “Normlar” konusunu yeniden
gözden geçiriniz.
5. b Yanıtınız yanlış ise “Etnosantrizm” konusunu
yeniden gözden geçiriniz.
6. e Yanıtınız yanlış ise “Normlar” konusunu yeniden
gözden geçiriniz.
7. a Yanıtınız yanlış ise “Normlar” konusunu yeniden
gözden geçiriniz.
8. c Yanıtınız yanlış ise “Normlar” konusunu yeniden
gözden geçiriniz.
9. e Yanıtınız yanlış ise “Alt Kültür” konusunu yeniden
gözden geçiriniz.
10. d Yanıtınız yanlış ise “Yüksek Kültür ve Popüler
Kültür” konusunu yeniden gözden geçiriniz.
Yaşamın İçinden


3. Ünite - Kültür ve Kültürel Değişme 83
Sıra Sizde 1
Kültür ve toplum genelde ayrı bir biçimde tanımlanmakla
birlikte aralarında yoğun bir ilişki vardır. Kültürü
olmayan bir toplum olmayacağı gibi, toplum da insanlardan
oluştuğu için kültürün oluşabilmesi ve gelişebilmesi
için topluma ihtiyaç vardır. Ancak toplumların geliştikçe
çok kültürlü bir yapıya ulaştığını unutmayınız.
Türk toplumunun gelenek, görenek, âdet ve inançları
onun kültürel yapısının oluştururken örneğin, Dede
Korkut Hikâyeleri, Nasreddin Hoca fıkraları gibi, bütün
bunların halk tarafından nesillerin nesile aktarıldığını
unutmayınız.
Sıra Sizde 2
“Dünya hakkındaki görüşlerimizi etkileyen şey kullandığı
mız dildir.” Kullandığımız dilin kelime gramer yapı-
sı dünyamızı algılamada önemli bir rol oynar. Dil kelime
hazinesi geliştikçe daha iyi iletişim kurar, dünyayı
daha iyi anlarız. Evet katılıyorum.
Sıra Sizde 3
Uymak zorunda olduğumuz tüm kanun, anayasa, yönetmelik
ve yaptırımlar buna örnek verilebilir. En basiti,
traŞk kuralları; bunlara uyulmadığı için her yıl binlerce
can kaybı oluyor. Âdet ve örşer geleneklerin devamı
nı sağlayarak toplumda informal bir düzen oluşturur.
İnsanca yaşamayı bunlarla öğreniyoruz.
Sıra Sizde 4
Sağlık, temizlik, kendini geliştirme, çevre, tek eşlilik,
bilim, başarı gibi değerler önem kazanmıştır. Tutuculuk,
bağnazlık, aşırı milliyetçilik, bilimdışı kalma, silah
tutkunluğu gibi değerlerin önemi azalmıştır.
Sıra Sizde 5
Mahalle çeteleri, dilenciler, evsizler buna örnek oluşturabilir.
Çünkü, bu toplumun temel değerlerini paylaşmaları
na rağmen, kendine özgü bir yaşam biçimi hatta
argo bir dilleri bulunur.
Sıra Sizde 6
Televizyondaki bilgi yarışmaları, yeni çıkan popüler bir
sanatçının cd’si, Topkapı Müzesi buna örnek olarak verilebilir.
Çünkü bizlerin yaşamını doldurur, onlarla mutlu
oluruz.
Sıra Sizde 7
Bu işçiler oradaki kültüre yabancı oldukları için her
gördükleri ve yedikleri onlara ters gelmiş ve bu kültürü
etnosantrik bir bakışla değerlendirmişlerdir. Zamanla o
kültürle birlikte yaşayınca o kalıpların çok da yanlış olmadığı
nı anlayarak, onu kültürel rölativist bakış açısıyla
o kültüre uygun kalıplar olarak benimsemişlerdir.
Yararlanılan ve Başvurulabilecek
Kaynaklar
Amnesty International (2004). website: www.amnesty.
org.
Andersen, L. M., Howard F. Taylor (2006). Sociology,
Thomson Wadsworth.
Chagnon, Napoleon A. (1997). Yaunomamo! The Şerce
People, 5th edi. New York: Holt, Rinehart and
Winston.
Eagleton, T. (2005). Kültür Yorumları, (Çev. Ö. Çelik)
İstanbul: Ayrıntı Yayınları.
Edgar, E ve P. Sedgwick (2007). Kültürel Kuramda
Anahtar Kavramlar, (Çev. M. Karaşahan) İstanbul:
Açılım Kitap.
Eurocentrism (http://rac.sagepub.com/contenet31/
4/1.extract)
Gans, H. J. (1999). Popüler Kültür ve Yüksek Kültür,
(Çev. E. Onaran İncirlioğlu) İstanbul: YKY Yayınları
(2005).
Gordon, Raymon G. Jr. (2005). Ethnologue: Language
of the World, 15 th ed. Dallas, TX: SIL International.
Gökalp, E. (2009). “Kültür” Sosyolojiye Giriş, içinde
(edi. Nadir Suğur) Eskişehir Anadolu Üniv. AÖF Yayı
nları No: 1031.
Harding, S. G. (1998). Is Science Multicultural? Postcolonialism,
Feminism and Epistomologies,
Bloomington IN: Indiana University Press.
Macionis, John J. and K. Plummer (1997). Sociology,
(Global Introduction) Prentice Hall Europe.
Özkalp, E. (2008). “Kültür” Davranış Bilimlerine Giriş,
içinde (ed. E. Özkalp) Anadolu Üniv. AÖF Yayı
nları No: 722.
Özkalp, E. (2011). Sosyolojiye Giriş, Ekin Kitabevi.
Schaefer, R. T. (2010). Sociology, 12 th edition, McGraw
Hill, International Edi.
Sumner, William G. (1906). Folkways, New York: Ginn.
Toubia, Nahid and Susan İzett (1998). Female Genital
Mutation: An Overview, Geneva: World Health
Organization.
Load disqus comments

0 Yorumlarınız